Fen Bilimleri Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/23
Yasal Uyarı ⚠️ Araştırmacılar, tezlerin tamamı veya bir bölümünü yazarın izni olmadan ticari veya mali kazanç amaçlı kullanamaz, yayınlayamaz, dağıtamaz ve kopyalayamaz. BUU Akademik Açık Erişim Web Sayfasını kullanan araştırmacılar, tezlerden bilimsel etik ve atıf kuralları çerçevesinde yararlanırlar.
Browse
Browsing by Department "Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 20 of 45
- Results Per Page
- Sort Options
Item Asmalarda tuza dayanıklılık testleri ve tuza dayanımda etkili bazı faktörler üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1995-10-16) Sivritepe, Nuray; Eriş, Atilla; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı5 BB, 41 B ve 1613 asma anaçlan ile Çavuş, Müşküle ve Sultani Çekirdeksiz üzüm çeşitlerine in vitro ve sera koşullarında tuz testleri uygulanmıştır. In vitro tuz testlerinde kullanılan materyal aktif tomurcuk kültürü yöntemi ile çoğaltılmıştır. Tek boğumlu sürgünler MS+5pM BA ortamında, %0.00, 0.25, 0.50, 0.75 ve 1.00 olmak üzere 5 farklı NaCl konsantrasyonu ile 4 ve 8 hafta olmak üzere iki farklı zaman periyodunda tuza maruz bırakılmışlardır. Artan NaCl konsantrasyonu ve uygulama süresine bağlı olarak eksplantlarda çoğalma, büyüme ve toplam klorofil miktannın azaldığı tespit edilmiştir. Sera koşullannda yapılan tuz testlerinde kullanılan materyal ise aktif tomurcuğu olan tek boğumlu çeliklerin, içinde perlit bulunan büyütme kaplarında sürdürülmesiyle elde edilmiştir. Sürgünler tek boğumlu hale geldiklerinde, aynı konsantrasyonlarda NaCl içeren MS çözeltisi ile sulanarak 4 hafta süreyle tuza maruz bırakılmışlardır. Artan NaCl konsantrasyonlarına bağlı olarak çeliklerin sürgün ve kök büyümesi ile yapraklarında toplam klorofil miktarının azaldığı tespit edilmiştir. Tuz uygulamaları, bitkinin tüm organlarında Na birikimine neden olmuş; ayrıca Na:Ca oranlan artarken, K:Na oranlan azalmıştır. Gerek in vitro gerek sera koşullannda yapılan tuz uygulamalan, NaCl konsantrasyonlan ve uygulama süreleri ile çeşitlere bağlı olarak bitkilerde farklı şiddetlerde zararlanmalann meydana gelmesine ve canlılığın yitirilmesine neden olmuştur. Kullanılan anaç ve kültür çeşitlerinde tuza dayanımlarının belirlenmesi için in vitro tuz testlerinde eksplant ağırlığı ve toplam klorofil bazında hesaplanan tolerans oram ve tolerans indeksi ile yüzde canlılık; Merada tuz testlerinde ise bunlara ilave olarak kök ağırlığı bazında hesaplanan tolerans oram Ne tolerans indeksleri ile farklı organların Na kapsamları, K:Na ve Na:Ca dengelerini koruyabilme yetenekleri kullanılmıştır. Her iki koşulda anaç ve kültür çeşitleri arasında tuza dayanımları bakımından benzer farklılıklar ortaya çıkmıştır. Anaçlar arasında 1613 tuza en dayanıldı olarak belirlenirken, bunu sırasıyla 5 BB ve 41 B izlemiştir. Kültür çeşitleri arasında ise Çavuş tuza en dayanıldı olarak tespit edilmiş, bunu sırasıyla Sultani Çekirdeksiz ve Müşküle takip etmiştir. Tuza dayanıklı olduğu tespit edilen anaç ya da kültür çeşitlerinin tuzlu ortamlarda büyüme oranlarını nispeten koruyabildikleri ve klorofil noksanlığı gibi metabolik bozukluklardan sakınabildikleri belirlenmiştir. Ayrıca, kökleri ile daha az Na alıp, bunu yapraklarından uzak tutabilen, dolayısı ile iyon dengelerini koruyabilen çeşitlerin tuza daha dayanıldı oldukları tespit edilmiştir.Item Bazı çilek çeşitlerinin (Arnavutköy, Aliso, Tioga, Yalova-104 ve Yalova-15) meristem kültürü (in vitro) ile çoğaltılmasında farklı besi ortamlarının etkileri ve bu yolla çoğaltılan bitkilerle, klasik vegetatif yollarla çoğaltılan bitkilerin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1991-02-01) Kepenek, Kahraman; Ağaoğlu, Y. Sabit; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBu çalışma, beş kültür çeşidinin meristem kültürüyle üretimi için en elverişli besi ortamını belirlemek; meristem kültürü ve klasik yolla elde edilmiş bitkileri karşılaştırarak meristem kültürü yönteminin verim ve vegetatif gelişmede sağlayabileceği kazancı araştırmak amacıyla düzenlenmiştir, 1985-1989 yıllarında Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü'nde yapılan deneme sonuçları, gözlem ve değerlendirmelerden elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir. Temel besi ortamları ve değişik doz ve kombinasyonlardaki hormonlar (BAP, IBA ve GA3) in vitro'da kardeşlenme, koltukaltı sürgün gelişimi, köklenme ve köklenen bitkilerin gelişmeleri üzerine etkili olmuşlardır. Optimum hormon miktarı her ortamda her çeşit için değişik bulunmuştur. Kültür çeşitlerinin hepsinde köklenme ve sürgün çoğalması için en uygun temel ortamın CTIFL-1 temel ortamı olduğu tesbit edilmiştir. In vitro çilek bitkilerinin gelişiminde en etkili hormon doz aralığı tesbitinde BAP, IBA ve GA3'ün 0.1-1 mg/1 dozları arasının her çeşit için optimum sınırlar olduğu anlaşılmıştır. BAP en iyi kardeşlenme aşamasında etkili olmuş ve yokluğunda koltukaltı sürgün ve koltukaltı tomurcuk sayılarının azaldığı tesbit edilmiştir. GA3 ise BAP ve IBA'nın birbirini destekleyen etkilerini arttırdığı gözlenmiştir. IBA'nın kök oluşumunu düzenlediği görülmüştür. Araştırmanın ikinci bölümünde meristem kültürüyle üretilmiş bitkilerle klasik yolla üretilmiş çilek bitkileri verim ve vegetatif gelişme bakımından karşılaştırılmıştır. Yapılan denemelerde aynı çeşidin ana meristem klonları arasında verim ve vegetatif gelişme bakımından farklılık görülmemiştir. Çeşitler arasındaki farklılıklarda, klasik yolla üretilmiş bitkilere göre meristem kültürüyle üretilmiş bitkiler lehine birinci yıl sera şartlarında %55.9'lık arazi şartlarında %46.0'lık, ikinci yıl ise%6.3'lük daha yüksek verim tesbit edilmiştir. Meristem kültürüyle üretilmiş bitkilerin klasik yolla üretilmiş bitkilerden daha kuvvetli geliştikleri ve vegetatif gelişmenin birinci yıl sera şartlarında %34.4, arazi şartlarında %38.9; ikinci yıl %12.8 oranında arttığı bulunmuştur. Üretim metodlarının meyve büyüklüğü, kalite, aylara göre verim dağılışı, meyvede kuru madde ve meyve eti sertliği üzerine etkili olmadığı tesbit edilmiştir. Ancak meristem kültürüyle üretilmişlerdeki meyvelerin klasik yolla üretilmişlerin meyvelerine göre küçülmeye meyilli oldukları gözlenmiştir. Meristem kültürüyle üretilmişlerde gözlenen bu meyve küçülmesi, çeşitlerdeki verim artışı ile dengelenmiştir. Verim ve vegetatif gelişmede, farklı çeşitlerin cevapları farklı olmuştur.Item Bazı F1 ceviz (Juglans regia L.) genotiplerinin özel ıslah amaçları yönünden değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-02-16) Utku, Özlem; Ertürk, Ümran; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı; 0000-0002-3425-7539Bu çalışma Fernette×Howard, Fernette×Chandler, Fernor×Chandler, Howard×Chandler Howard×Fernor, Fernor×Howard, Howard×Fernette ve Fernor×Fernette kombinasyonlarından elde edilmiş 155 F1 bireyin geç yapraklanma, erken yaşta meyveye yatma, erken yaprağını dökme ve kısa vejetasyon süresi yönünden, Chandler çeşidi kontrol çeşit olarak kullanılarak, değerlendirilmesi amacıyla 2017-2021 arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü’ne ait Araştırma ve Uygulama bahçesinde yürütülmüştür. Yapılan değerlendirmeler sonunda F1 genotipler arasında Chandler’la aynı tarihte ve daha geç yapraklanan 137; meyve veren 110; hem Chandler’dan geç yapraklanan hem de erken meyve veren 83; vejetasyon süresi kısa, geç yapraklanan ve meyve veren 28 genotip belirlenmiştir. Yapraklanma zamanına göre gruplandırmada F1 genotiplerin %0,6’sı “Erken”, %11,5’i “Erken orta”, %35,9’u “Orta”, %39,7’si “Orta geç”, %0,6’sı “Geç” ve %11,5’i ise “Çok geç” grubunda yer almıştır. F1genotiplerin; birinci yaşta %3,2’si, ikinci yaşta %17,4’ü, üçüncü yaşta %24,5’i, dördüncü ve beşinci yaşta %52,9’u, altıncı yaşta ise %67,1’inde dişi çiçek oluşmuştur. Ayrıca F1’lerin %85’inin Chandler’dan daha kısa vejetasyon süresine sahip oldukları tespit edilmiştir. Yaprak döküm zamanına göre yapılan gruplandırmada F1 genotiplerin %2,6’sı “Erken”, %53,2’si “Orta” ve %43,6’sı “Geç” grubunda yer almıştır. F1 genotiplerde kabuklu meyve ağırlığının 7,30 g ile 21,94 g arasında, iç meyve ağırlığının 3,49 g ile 8,55 g arasında, randımanlarının %36,37 ile %57,26 arasında, kabuk kalınlığının 1,09 mm ile 2,48 mm arasında dağılım gösterdiği belirlenmiştir. Çalışma sonunda farklı özellikler yönünden değerlendirilen genotiplerden Chandler çeşidinden +5 gün ve daha geç yapraklanan, -10 gün ve daha erken yaprak döken, erken meyveye yatma özelliğine sahip, kabuklu meyve ağırlıkları 10,65 g ile 15,22 g arasında, iç meyve ağırlıkları 4,41 g ile 6,98 g arasında olan 4 genotip (64-11,64-14, 68-1, 12-9) ümitvar olarak görülmüştür. Çalışma cevizde melezleme ıslahı ile elde edilen F1 genotiplerin değerlendirilmesi ve potansiyel olarak yeni bir melez ceviz çeşidinin ıslah edilme çalışmalarının temelini oluşturması ve ülkemizde yapılan az sayıda çalışmadan birisi olması açısından önemlidir.Item Bazı fertil ve steril kestane çeşitlerinin polen ve anter yapıları üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 2005-07-19) Mert, Cevriye; Soylu, Arif; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBu çalışma, 2002-2004 yıllan arasında Uludağ Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü Laboratuarında, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji Bölümüne ait Geçirimli Elektron Mikroskop (TEM) Laboratuarında ve Osmangazi Üniversitesine ait Taramalı Elektron Mikroskop (SEM) Laboratuarında yürütülmüştür. Fertil olan Firdola (62309), Karamehmet (62304), Sarıaşlama (51111), Hacıömer (52214) ve erkek kısır olan Osmanoğlu (51101), Vakit Kestanesi (52112) çeşitlerinde çalışılmış ve çeşitlerin erkek çiçek yapıları, başçık ve çiçek tozlarının yüzeysel yapıları, boyutları, şekilleri ve anatomileri ayrıntılı olarak incelenmiş ve aralarındaki farklılıklar belirlenmiştir. Araştırmadan aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmada yer alan çeşitlere ait püsküllerde bulunan kümelerdeki erkek çiçek sayısı 6-7; çiçekteki ortalama erkek organ (stamen) sayısı 9.50-11.95 olarak saptanmış, Osmanoğlu (51101) çeşidinde, bu sayı 2.60 olarak bulunmuştur. İncelenen fertil ve kısır kestane çeşitlerinde erkek organ (stamen) yapıları bakımından önemli farklılıklar bulunmuştur. Firdola (62309) ve Karamehmet (62304) çeşitlerinde sapçıklar uzun olup belirgin bir çiçeklenme gösterirler, Sarıaşlama (51111) çeşidinde orta uzunlukta olup, başçıklar tepallerin kısmen dışına çıkmaktadır. Hacıömer (52214) çeşidinde ise erkek organların boyu, tepal boyu kadar olabilmektedir. Osmanoğlu (51 101 ) çeşidinde sapçıklar kısadır yada sapçıklar uzun olup çiçek örtüsü içerisinde kıvrılmış durumdadır. Vakit Kestanesi (52112) çeşidinde sapçıklar çok kısadır, başçıklar çiçek örtüsünün dip kısmında bulunmaktadır. Firdola (62309), Karamehmet (62304), Sarıaşlama (51111) ve Hacıömer (52214) çeşitlerinin çiçekleri normal yapılı erkek organlara sahiptir. Osmanoğlu (51101) ve Vakit Kestanesi (52112) çeşitlerinin çiçekleri içerisinde anormal yapılı erkek organlar bulunmakta ve bu anormallikler her iki çeşitte farklı şekilde olmaktadır. Osmanoğlu (51101) çeşidinde çiçeklerin bir kısmının içinin boş olduğu (%36) ve erkek organ oluşumunun olmadığı tespit edilmiştir. Bir kısmında da sadece sapçıklar mevcuttur, başçıklar yoktur (%24.42) ya da102 gelişimini tamamlayamamış başçıklar (%64.54) bulunmaktadır. Çiçekler içerisinde anormal yapılı erkek organlarla birlikte, az sayıda (%11.05) çiçek tozlarını içeren normal yapılı erkek organlar da görülmüştür. Vakit Kestanesi (52112) çeşidinin erkek organları çok kısa sapçık ve küçük başçıklara sahiptir. Başçıkların çoğu normal görünümlüdür, bazıları ise büzüşmüş ve soluk renklidir. Başçıkların büyük bir kısmı içsel gelişimini tamamlayamamıştır ve başçık bölmelerinin iç kısmı farklılaşmamış doku kitlesinden oluşmaktadır. Çok az başçığın (%2.64) çiçek tozu içerdiği saptanmıştır. Çeşitler arasında üç farklı başçık yüzey yapısı tespit edilmiştir. Fert i I çeşitlerin aynı başçık yüzey yapısına, kısır çeşitlerin ise hem fertil çeşitlerin yüzey yapısından ve hem de birbirlerinden farklı başçık yüzey yapılarına sahip olduğu saptanmıştır. Firdola (62309), Karamehmet (62304), Sarıaşlama (51111) ve Hacıömer (52214) çeşitlerinin başçık yüzey yapısı çokgen şekilli kabarık epiderma hücrelerinden meydana gelmektedir. Osmanoğlu (51101) çeşidinde, epiderma hücreleri daha ince, uzun olmakla birlikte hücrelerin üzeri ipliksi yapıdadır. Vakit Kestanesi (52112) çeşidi tamamen farklı bir yüzey yapısına sahiptir ve epiderma hücrelerinin iç kısmı çukur, kenar kısımları kabarık durumda olup ağ şeklinde bir görünümdedir. Başçık boyutlarında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Başçık enine uzunluk değeri Hacıömer (52214) (443.0 um), boyuna uzunluk değeri Firdola (62309) (464.6 um) çeşitlerinde en yüksek, Vakit Kestanesi (52112) çeşidinde ise en (208.8 um), boy (164.5 um) değerleri en düşük olarak tespit edilmiştir. Vakit Kestanesi (52112) çeşidinin başçıklarının, diğer çeşitlerle kıyaslandığında önemli derecede küçük olduğu saptanmıştır. Firdola (62309), Karamehmet (62304) Sarıaşlama (51111) ve Osmanoğlu (51101) çeşitlerinin başçıkları yuvarlağa yakın boyuna elips, Hacıömer (52214), Vakit Kestanesi (52112) çeşitlerinin başçıklarının ise yuvarlağa yakın hafif enine elips şeklinde olduğu bulunmuştur. Sarıaşlama (51111) ve Hacıömer (52214) çeşitlerinin daha bir örnek başçık yapılarına sahip olduğu (cv=7.98-8.13; 5.41-7.54), özellikle Vakit Kestanesi'nde (52112) (cv=1 3.41 -17.20) bir örnekliğin az olduğu tespit edilmiştir.103 Bir başçığa düşen ortalama çiçek tozu sayısı 120-5200 adet arasında değişmiş, bu bakımdan fertil ve kısır kestane çeşitleri arasında istatistiki açıdan önemli bir farklılık tespit edilmiştir. Fertiliteden kısırlığa doğru çiçek tozu sayısının azaldığı görülmüş, kısır çeşitlerde çiçek tozu sayısı çok düşük olarak saptanmış ve kısır çeşitler, fertil çeşitlerin ürettiği çiçek tozu sayısının ancak % 2.31 -4.81 'ini üretmiştir. Çiçek tozu yüzey yapısı, açıklık tipi ve sayısı bakımından fertil ve erkek kısır kestane çeşitleri arasında belirgin bir farklılık tespit edilmemiştir. Tüm çeşitlerde üç açıklık (apertür) bölgesi bulunmaktadır. Açıklıklar, hem kolpi, hemde porları içerdiği için kolporat tiptedir ve bunlar çiçek tozu üzerinde eşit aralıklarla dizilmiş durumdadırlar. Kolpiler hemen hemen çiçek tozu uzunluğu kadar olmaktadırlar. Çiçek tozları, belirgin olmayan ağsı bir yüzey yapısına sahiptir. Çiçek tozu boyutları ve şekli bakımından çeşitler arasında farklılıklar saptanmıştır. Fertiliteden erkek kısırlığa doğru çiçek tozu boy değerlerinde belirgin bir azalma görülmüş, Karamehmet (62304) ve Firdola (62309) çeşitlerinde çiçek tozu boy değerleri en yüksek (21.09, 21.30 um), Vakit Kestanesi (52112) çeşidinde (13.33 um) en düşük bulunmuştur. En değerleri ise Osmanoğlu (51101) (11.78 um) ve Vakit Kestanesi (10.67 um) çeşidinde en yüksek Hacıömer (52214) (8.72 um) çeşidinde en düşük olarak tespit edilmiştir. Çiçek tozu şekil indeksi bakımından çeşitler arasında farklılıklar görülmüş ve üç farklı çiçek tozu şekli tespit edilmiştir. Boy/en değerlerine göre Firdola (62309) (2.07), Karamehmet (62304) (2.01) çeşitlerinin perprolate, Sarıaşlama (51111) (1.91), Hacıömer (52214) (1.99) çeşitlerinin prolate, Osmanoğlu (51 1 01 ) (1.25), Vakit Kestanesi (521 12) (1.25) çeşitlerinin subprolate çiçek tozu şekline sahip olduğu belirlenmiştir. Kısır çeşitler bu bakımdan belirgin farklı bir şekil göstermişlerdir. Çiçek tozu ince yapısı geçirimli elektron mikroskopta incelenmiş ve tüm çeşitlerin, çiçek tozlarının sitoplazma, vakuoller, vejetatif ve generatif çekirdeklerle birlikte çiçek tozu çeperine sahip olduğu görülmüştür. Çiçek tozu çeperi, iç çeper (intin) ve dış çeper (ekzin) tabakalarından meydana gelmektedir. Dış çeper, nekzin ve sekzin tabakalarından oluşmaktadır. Sekzin104 tabakasında düzensiz çubuklar (bakula) ve tektum bulunmaktadır. Çiçek tozunun dış çeper yapısı tectatae'dir. Tektumlar kesintisizdir ve tektum üzerinde düzensiz hafif kabarıklıklar mevcuttur. İç çeper değişken kalınlıktadır. Açıklık bölgelerine (apertür) doğru dış çeper tabakası incelmekte, iç çeper tabakası ise kalınlaşmaktadır. Çeşitlere ait çiçek tozlarının; iç, dış ve toplam çeper kalınlıkları belirlenmiştir. İç çeper kalınlığı Hacıömer (52214) çeşidinde (153.15 nm), en yüksek, Sarıaşlama (51111) (86.22 nm) ve Osmanoğlu (51101) (83.24 nm) çeşitlerinde en düşük olarak bulunmuştur. Dış çeper kalınlığı, Firdola (62309) çeşidinde (520.07 nm) en yüksek, Osmanoğlu (51101) (432.76 nm) çeşidinde ise en düşük olarak saptanmıştır. Toplam çeper kalınlığı (iç+dış çeper) bakımından en kalın çeper Firdola (62309) (651.56 nm), en ince çeper Osmanoğlu (51101) (516.00 nm) çeşidinde tespit edilmiştir. Bu bakımdan fertil ve kısır çeşitler arasında belirleyici bir farklılık görülmemiştir. Firdola (62309), Karamehmet (62304), Sarıaşlama (51111) ve Hacıömer (52214) çeşitlerinin çiçek tozlarının, yapay ortamdaki çimlenme oranlarının önemli derecede olduğu saptanmıştır. Çiçek tozu çimlenme oranı, Firdola % 58.7-67.7, Karamehmet % 66.0-78.0, Hacıömer %39.3-46.0 ve Sarıaşlama (51 1 1 1 ) çeşidinde % 1 1.0-14.3 olduğu tespit edilmiştir. Başçıklarda içi boş çiçek tozu tanelerinin meydana geldiği görülmüş, bunların, oluşum oranlan çeşitlere göre farklılık göstermiştir. İçi boş çiçek tozu oranının, Sarıaşlama (51 1 1 1) çeşidinde en yüksek (%32), Karamehmet (62304) (%3) ve Firdola (62309) (%5) çeşitlerinde en düşük olduğu bulunmuştur. Çimlendirme denemeleri yapılan çeşitlerde, çiçek tozu çimlenme oranı ile içi dolu çiçek tozu oranı arasında pozitif yönde önemli bir ilişki tespit edilmiştir (r= 0.898**). Nitekim, içi dolu çiçek tozu oranı yükseldikçe çiçek tozu çimlenme oranında artış saptanmıştır.Item Bazı hibrit kestane anaçları ile önemli çeşitlerimizin anaç-kalem uyuşmaları üzerine anatomik araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1998-12-04) Ufuk, Sabahattin; Soylu, Arif; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBu çalışma 1995 -1998 Yıllan arasında Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü ile Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü'nün arazi ve laboratuarlarında, Kestane Mürekkep Hastalığı {Phytophthora cambivoraym dayanıklı Maraval CA 74 ve Marıgoule CA 15 (C. sativa x C. crenata ) anaçlarının önemli kestane çeşitlerimizden 51101 Osmanoğlu, 51111 Sarıaşlama, 521 12 Vakit kestanesi ve 61316 Dursun kestanesi (C. sativa Mili.) çeşitleriyle aşı uyuşma durumlarım tesbit etmek amacıyla yapılmıştır. Denemeye alman aşı kombinasyonlarının aşı yerlerinde aşılamadan 2, 6, 12 ve 16 ay sonra yapılan mikroskobik ve makroskobik incelemelerinde, aşı yerlerinin anatomik yapısı, aşı sürgünlerinin gelişimi ile kalem ve anaçta nişasta birikim durumları incelenmiştir. Aşı yerlerindeki anatomik yapı özellikleri incelendiğinde, 6 ay sonraki örneklerde yeni kambiyum, ksilem ve floem dokularının oluştuğu, ancak aşı elemanlarının bu dokuları arasındaki devamlılığın 12 ay sonraki örneklerde tamamlanmış olduğu tesbit edilmiştir. Aşı gözlerinden genellikle kuvvetli bir aşı sürgünü gelişmesi olmuştur. Aşılamadan 16 ay sonraki örneklerin aşı kaynaşma yerlerinde kambiyum, floem ve ksilem dokularının devamlı ve iyi bir şekilde oluştuğu, anaç ve kalem dokularının IKI eriyiği ile boyandıklarında aralarında renk yönünden bir farklılığın meydana gelmediği gözlenmiştir. Yapılan inceleme ve gözlemler sonucunda denemeye alınan hibrit kestane anaçları ile yerli kültür çeşitlerimiz arasında iyi bir aşı uyuşmasının olduğu kanısına varılmıştır.Item Bazı patlıcan genotiplerinde in vitro androgenesis ve haploid bitki elde edilmesi üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1999-08-20) Alpsoy, Hüseyin Can; Şeniz, Vedat; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıPatlıcanda haploid bitki eldesinde anter kültürünün kullanılabilirliğini belirlemek amacıyla yapılan bu çalışmada, Solanum melongena L. türüne ait Pala, Kemer, Topan, Aydın Siyahı, Adana ve Manisa yerli çeşitleri; Urfa Yerlisi populasyonu; Munica, Baluroi, Mileda, Ancha, Leila, Barbentane, Bellissima ve Purpurea Fx hibrid çeşitlerinden oluşan toplam 15 patlıcan genotipi kullanılmıştır. 1994 yılında yapılan ön denemelerde, hiçbir genotipte haploid embriyo veya bitki elde etmek mümkün olmamış, yalnızca değişen oranlarda kallus oluşumu gözlenmiştir. Genel kallus oluşum oranı %30.00 olmuştur. 1995 yılındaki denemelerde, yine haploid embriyo veya bitki elde edilememiş yalnızca kallus elde edilebilmiştir. Elde edilen kallus oranı Pala, Kemer, Topan ve Aydın Siyahı çeşitlerinde sırasıyla %15.12, 20.0, 24.0 ve 26.42 olmuştur. 1996 yılında yapılan denemelerde ise Kemer çeşidinde C ortamında %3,67, MS ortamında %2.05 oranında, Urfa Yerlisi çeşidinde ise C ortamında %4.91, MS ortamında %1.84 oranında haploid embriyo elde edilmiştir. 1998 yılında yapılan denemelerde de, anterlerden embriyoid elde etmek mümkün olmuş, embriyoid oluşum oranlan, Adana çeşidinde MS ortamında %1.58; Barbentane çeşidinde C ortamında %2.72, MS ortamında %2.63; Leila çeşidinde C ortamında %2.43 şeklinde gerçekleşmiştir. Patlıcanda, anterden haploid bitki eldesi için 5 mg/1 2,4-D ve 5 mg/1 kinetin ilave edilmiş olan C ortamı ile, 4 mg/1 NAA ve 1 mg/1 kinetin ilave edilmiş olan MS ortamı uygun ortamlar olarak bulunmuştur.Item Bazı sebzelerde atık sularla sulamanın kalite üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-07-18) Zambi, Ozan; Akbudak, Nuray; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı; 0000-0001-7101-1856Dünya nüfusunun hızla artması ve iklim değişiklikleri mevcut su kaynaklarına olan ihtiyacın artmasına sebep olmaktadır. Artan nüfus ve gelişen sanayi ile birlikte su ihtiyacı ve su kullanımı da nüfusun artışına paralel olarak artış göstermektedir. Kentsel atık sularının uygun stratejilerle yeniden kullanılması çevre sağlığı ve su kirliliğinin önlenmesine de katkı sağlamaktadır. Sınırlı su kaynakları ve artan su talepleri karşısında atık suların geri kazanılması ve yeniden kullanılması konusu, sadece yoğun kentsel alanlarda değil, aynı zamanda kırsal alanlarda da önem kazanarak yaygınlaşmaktadır. Bu bağlamda çalışmada, ekonomik anlamda önemli tarımsal ürünlerden olan kırmızı kapya biber ve patlıcan çeşitlerinin yetiştirilmesinde arıtılmış atık suların kullanımının fizyolojik ve morfolojik özellikler, verim, kalite özellikleri üzerine etkilerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Ayrıca hasat edilen ürünlerde gıda güvenliği açısından bazı ağır metal analizlerinin (Kadmiyum (Cd), Bakır (Cu), Kurşun (Pb), Çinko (Zn)) yapılarak insan sağlığına uygunluğunun da belirlenmesi amaçlanmıştır. Analiz sonuçları incelendiğinde; önemli bir parametre olan verim değerinde, arıtılmış atık su ile sulanan tür ve çeşitlerde şebeke suyu uygulamalarına göre %98,32’e varan bir artış olduğu, ham (arıtılmamış) atık su uygulaması ile şebeke suyu karşılaştırıldığında ise en yüksek %174,16 oranında verim artışı olduğu tespit edilmiştir. Verim parametrelerinde olduğu gibi diğer morfolojik ve kalite parametreleri açısından da ham atık su uygulamalarından daha iyi sonuçlar elde edilmiştir. Ağır metal içerikleri incelendiğinde; sadece ham atık su uygulaması ile üretilen Urfa İsot çeşidinde Pb değerinin sınır değerde olduğu tespit edilmiştir. Çalışmada elde edilen veriler doğrultusunda biber ve patlıcan gibi meyveleri yenen sebzelerde atık sular ile sulamanın ağır metal içeriği yönünden herhangi bir sakınca oluşturmadığı saptanmıştır. Sonuç olarak, sulama suyu olarak kullanılan arıtılmış atık su ve atık su uygulamalarının kapya biber ve patlıcan çeşitlerinde kullanılabilir olduğu ortaya konulmaktadır. Ancak evsel ve kentsel atık suların, kalitesi ve içeriğinin atıksuyun toplandığı havzaya ve mevsimlere göre farklılık gösterdiği unutulmamalıdır. Atık suların sulama suyu olarak kullanılmadan önce sulama yapılacak bitkiler için yönetmelikte verilen ilgili parametreler analiz edilmeli ve sulama uygulamalarının kontrollü ve denetlemeli yapılması gerekmektedir.Item Bazı şeftali çeşitlerinde meyve seyreltme sıklığının çiçek tomurcuklarının gelişimi, verimlilik ve meyve kalitesi üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 1998-03-23) Ertürk, Ümran; Soylu, Arif; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBu araştırma 1994-1996 yıllanrı arasında, Bursa yöresinin bazı önemli şeftali çeşitlerinde farklı derecelerdeki seyreltme uygulamalarının verim, meyvelerin kalite özellikleri, çiçek tomurcuğu oluşumu ve tomurcukların içsel gelişimi üzerine etkilerini saptamak amacıyla yapılmış ve aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir. Meyve ağırlığı ve büyüklüğü seyreltmeye bağlı olarak değişmiş, Dixired, Redhaven ve J.H.Hale çeşitlerinde ürün yükü arttıkça, kısmi bir azalma eğilimi göstermiş, genellikle 4 ve 5 meyveli uygulamalar diğer uygulamalara göre daha düşük değerler vermiş, Early Red çeşidinde ise bazı uygulamalarda pozitif yönde bir değişim görülmüştür. Genellikle daha büyük meyve veren seyreltme uygulamalarındaki et/çekirdek oranı daha yüksek bulunmuş, özellikle yıllara göre değişmekle birlikte bu durum Redhaven ve J.H.Hale çeşitlerinde belirgin ve bazen önemli olmuştur. SEKM miktarı seyreltmeye bağlı olmakla birlikte genellikle 2 meyveli uygulamalar en yüksek değerleri vermiştir. pH değerleri, bazı yıl ve çeşitlerde ürün yükü arttıkça, kısmen yükselme eğilimi göstermiş ancak bu eğilim önemli ve tüm çeşitlerde kararlı olmamıştır. Ürün yükü arttıkça çeşitlerin asıtlık değerlerinde de bazen kısmi bir artış olmuştur. Meyve eti sertliği değerleri uygulamalara göre istikrarlı bir değişim göstermemiştir. Toplam şeker ve buna paralel olarak da invert şeker miktarlarında uygulamalara bağlı olarak belirgin farklılıklar saptanmamıştır. Gövde kesit alanına düşen verimde en yüksek değerleri daha fazla meyve bırakılan uygulamalar, genellikle de 4 ve 5 meyveli uygulamalar vermiştir. Meyve ağırlığı ile verim değerleri arasında 8 yaşlı ağaçlarda negatif yönde, 6 yaşlı ağaçlarda ise Early Red çeşidinde goble şeklinde daha belirgin olarak pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Sürgün boylarındaki değişim, uygulamalara göre belirgin bir azalma eğilimi göstermemiş, ancak 5 meyveli uygulamalar diğer uygulamalara göre daha düşük değerler vermiştir. Birim uzunluktaki sürgün sayısı, ürün artışına paralel olarak azalmıştır. Çiçek tomurcuğu sayısı, dallarda bırakılan meyve sayısı arttıkça azalma eğilimi göstermiş ancak bu durum Early Red çeşidinde belirgin olmamıştır. Tomurcukların içsel gelişiminde seyreltmeye bağlı olarak dikkat çeken bir farklılık gözlenmemiştir.Item Bazı süs bitkileri soğanlarında dinlenmenin fizyolojik ve moleküler biyolojik açıdan karakterizasyonu(Uludağ Üniversitesi, 2006-04-07) Köksal, Nezihe; Eriş, Atilla; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBazı süs bitkileri soğanlarında dinlenmenin fizyolojik ve moleküler biyolojik açıdankarakterizasyonun ortaya konulduğu bu çalışmada bitkisel materyal olarak Negrita (Pemberenkli) ve Cassini (Kırmızı renkli) Lale (Tulipa gesneriana L.) çeşitleri ile Alaaddin (Sarırenkli) ve Polaris (Beyaz renkli) Frezya (Freesia refracta klatt.) çeşitleri kullanılmıştır.Üç temel prensiple yürütülen denemelerde; birinci uygulamada soğanlar hiçbirişleme tabi tutulmadan doğrudan arazideki yerlerine dikilmiştir. İkinci uygulamada soğanlardikimden önce normal oda koşullarında muhafazaya alınırken (18-25 ºC'de ve % 55-65 RH);üçüncü uygulamada soğuk depo koşullarında (5 ±1ºC'de ve % 70-85 RH) muhafazayaalınmıştır. Muhafaza uygulamalarının her ikisinde de soğanlar 20'şer günlük aralıklarladepodan çıkarılarak, altı farklı dönemde kontrollü koşullardaki serada hazırlanan masuralaradikilmiştir.Denemelerin başlangıcında, her dikim döneminde ve bunlara ek olarak doğrudandikim uygulamasında topraktan sökülerek fizyolojik ve moleküler biyolojik analizler içinsoğan örnekleri alınmıştır.Çalışma kapsamında, dinlenme olayı ile yakından ilişkili olduğu düşünülenmorfolojik (Soğan ağırlık kayıpları, İlk çıkış süresi, %50 Çıkış süresi, Bitki oluşum oranı, İlkçiçek açma süresi, %50 Çiçek açma süresi, Çiçek oluşum oranı) ile fizyolojik ve molekülerbiyolojik (Toplam çözünebilir protein içeriği, Protein profilleri, Askorbat peroksidaz enzimaktivitesi, Toplam çözünebilir şeker içeriği) paremetreler incelenmiştir.Soğan ağırlık kayıpları açısından her iki türün her iki depo uygulamasında dadönemler itibariyle doğrusal bir artış gerçekleşmiş ancak; uygulamalar ve dönemler itibariylefarklılıklar ortaya çıkmıştır. Ortalama ağırlık kaybı Lale'de adi depo da %10.22 ve soğukdepoda %7.82 olarak bulunurken; Frezya'da ise adi depoda %10.92 ve soğuk depoda %5.56olarak belirlenmiştir.Lale çeşitlerinde genel olarak 60 günlük soğuk uygulaması (3'üncü dönem) erkençıkış sağlamıştır. Frezya'da ise adi depo uygulamaları erken çıkış sağlamıştır (20 gün). Soğukdepo uygulamalarının süresinin uzaması iki türde de soğanların dinlenmeden çıkışını vesürmesini Lale'de büyük oranda; Frezya'da ise, tamamen engellemiştir. Frezya'da soğuk depouygulamasının son dönemlerindeki (4, 5 ve 6'ıncı dönemler) soğanlarda görülen `Pupation'nedeniyle bitki çıkışı gerçekleşmemiştir. Buna paralel olarak her iki türde de adi depouygulamasında soğuk depo uygulamasına göre daha fazla bitki oluşumu gerçekleşmiştir.Lale'de erken çiçeklenme için soğanların soğuk depoda 60 gün bekletilmesi olumlusonuç vermiştir. Daha geç çiçeklenme için ise, daha kısa süre soğanların soğuk depodatutulması ekonomik açıdan ek bir yük getireceği için; soğanların adi depo da 60-80 günmuhafaza edilmesi daha uygun olacaktır. Frezya türü için ise, adi depo koşullarının bütündönemleri olumlu sonuç vermiş olsa da 40-60 gün adi depoda muhafaza edilen soğanlarda(2'inci ve 3'üncü dönem) daha erken çiçek elde edilmiştir. Frezya soğanlarının daha uzunsüre depoda bekletilmesi durumunda ise (80 günden fazla), çiçeklenme biraz daha geç olupçiçeklenme oranı düşmüştür. Ancak, çiçeklenme oranını artırmaya yönelik bazı ekuygulamalar yapılarak bu sorun aşılabilirse, uzun süreli depolamalar ile pazara daha geçdönemde çiçek sunumu mümkün olacaktır.Toplam şeker içeriğinin genel olarak soğuk depo uygulamasında daha yüksek olduğubelirlenmiştir. Buna göre Lale'de 76.2 mg/gTA olarak belirlenirken, Frezya'da: 25.7 mg/gTAolarak bulunmuştur.Araştırmada, her iki türde soğuk depo uygulaması ile spesifik ve toplam askorbatperoksidaz enzim aktivitesinde artış olmuştur. Dönemler itibariyle ise Lale'de doğrusal biratış görülürken; Frezya'da son dönemde (6'ıncı dönem) toplam ve spesifik askorbatperoksidaz aktivitesinin her ikisinin de arttığı görülmüştür.SDS-PAGE profilleri dikkate alındığında Lalede 102, 58, 43 ve 40 kDa; Frezyadaise, 102 ve 29 kDa ağırlığında olduğu tahmin edilen polipeptidler, dinlenme ileilişkilendirilmiştir. Bunlardan, özellikle 102 kDa ağırlığındaki protein bandının, Frezyaçeşitlerinin her ikisinin yanı sıra Lale'de Negrita çeşidinde görülmesi; bu polipeptidin türveya çeşitten çok, uygulamalarla ilişkili olabileceği sonucunu kuvvetlendirmektedir.Çalışmadan elde edilen tüm sonuçlar değerlendirildiğinde; uygulanabilirliği olan bazısonuçlara varılırken, bundan sonra yapılması hedeflenen moleküler çalışmalar için de zeminoluşturulmuştur.Item ‘Bursa Siyahı’ incirinde farklı ilek genotipleri ve ilekleme uygulamalarının meyve kalitesi üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-04-04) Koşar, Dilan Ahi; Ertürk, Ümran; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8427-5383Bu araştırma, farklı ilek genotiplerinin ve ilekleme sıklığının ‘Bursa Siyahı’ incir çeşidinin meyve özellikleri üzerine etkileri ile ilek meyvelerinin arı ve polen kalite kaybı yaşamadan muhafaza edilebilecekleri sıcaklık ve süreyi tespit etmek amacıyla Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü’ne ait Araştırma ve Uygulama Bahçesindeki erkek ve dişi incir bahçelerinde 2020-2022 yılları arasında yürütülmüştür. Araştırmada ilek olarak 16 08 05, 16 08 09, 16 08 10, 16 09 10, 16 ZF 08 ve Karabulut genotipleri kullanılmıştır. İlek meyvelerinin muhafaza edilebileceği süreyi tespit etmek için Karabulut genotipi kullanılmış, meyveler 0°C, 4°C ve 8°C’de 4, 8, 12 ve 16 gün muhafaza edilmiş ve ilek meyvelerinin ağırlık kaybı, arı sayısı ve polen canlılığı belirlenmiştir. Araştırma sonunda elde edilen bulgulara göre depolama sıcaklığı ve süresi ilek meyvelerinin arı sayısını, polen canlılığını ve çimlenme gücünü etkilemiştir. Uygun fenolojik dönemde toplanan ilek meyvelerinin 4°C ve 8°C’de 16 gün depolanıp ileklemede kullanılması durumunda ilekleme performansını olumsuz düzeyde etkileyecek arı veya polen canlılık kaybı görülmemiştir. ‘Bursa Siyahı’ çeşidinin meyve tutumu ve meyve özellikleri üzerine genotiplerin ve ilekleme sıklığının etkilerinin farklı olduğu görülmüştür. 16 08 09 ve 16 09 10 genotipleri ile ilekleme yapılması durumunda daha yüksek meyve tutum değerleri elde edilmiş ve meyveler daha kaliteli bulunmuştur. ‘Bursa Siyahı’ çeşidine tozlayıcı olarak 16 08 10 ve 16 ZF 08 genotiplerinin kullanılması durumunda çeşidin geç olgunlaşan meyve oranı daha yüksek bulunmuştur. İlekleme sıklığının ‘Bursa Siyahı’ çeşidinin meyve tutumu ve meyve kalitesi üzerine etkisi incelendiğinde 4 gün ara ile 5 kez yapılan ileklemenin daha olumlu sonuçlar verdiği tespit edilmiştir. Genotiplerin ve ilekleme sıklığının farklılıklarını ortaya koymak için incelenen parametrelerden elde edilen verilere göre, 16 08 09 ve 16 09 10 genotiplerinin öne çıktığı, 4°C veya 8°C ‘de depolanan ilek meyvelerinin 4 günde 1, 5 kez ileklemede kullanılması durumunda daha olumlu sonuçlar elde edildiği tespit edilmiştir.Item Bursa, Yalova ve Kocaeli yörelerinde prunus cerasifera ehrh. türüne giren eriklerin bazı anaçlık nitelikleri üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 2000-10-20) Erbil, Yaşar; Soylu, Arif; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBu çalışma 1995-2000 yıllan arasında Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü arazi ve laboratuarlarında yürütülmüştür. Çalışmanın amacı P. cerasifera (Can erikleri, Myrobalan) türünün başta Bursa olmak üzere, Yalova ve Kocaeli illerindeki yayılış alanlarını belirlemek ve seçilen bazı tiplerin anaçlık özelliklerini ortaya çıkarmaktır. Anaçlık özelliklerini belirlemek amacıyla 103 tip belirlenmiş ve bu tiplerin tohumlarında 60, 90 ve 120 gün nemli perlit ortamında katlama uygulanmıştır. En yüksek çimlenme miktarı 120 günlük katlama sonucu elde edilmiştir. % 60 'm üzerinde çimlenme gösteren 34 tipte çöğürlerin boy ve çap olarak büyüme ve bunlara ait üniformite değerleri, aşıya gelme, aşı tutma oranlan, tiplerin üzerine aşılanan Stanley çeşidinde sürgünlerin çap ve boy olarak büyümeleri ve bunlara ait üniformite değerleri, elde edilen fidanlann geliştirmiş olduğu kök yapılan incelenmiştir. Bazı tiplerde kök uçlannda ezme yöntemi ile yapılan sayımlar sonucunda kromozom sayılannın 2n=16 olduğu belirlenmiştir. Anaç seçimi; baz alınan her karakterin, önem derecesine göre değerlendirildiği "Tartılı Derecelendirme" metoduna göre yapılmıştır. Ele alınan 34 tipin ve Myrobalan B klon anacının Stanley eriği ile oluşturduğu aşı kombinasyonlan, kızaklı mikrotomda alman enine ve boyuna kesitlerin mikroskobik ve iyodürlü potasyum iyodür eriyiği ile yapılan boyamalar sonucunda yapılan makroskobik incelemelerle; iyi uyuşan, uyuşan ve mutlak uyuşmazlar olarak 3 farklı sınıfa aynlmıştır. 34 tipin 19 tanesinde çok iyi uyuşma elde edilirken, 8 tip ve Myrobalan B anacında ise kabul edilebilir bir uyuşma elde edilmiş, 7 tip ise Stanley çeşidi ile uyuşmaz kombinasyon oluşturmuştur. Üzerinde çalışılan tiplerden anaçlık özellikleri bakımından almış olduğu 885 toplam puanla E-38 nolu tip birinci sırada yer alırken, bu tipi sırasıyla E- 95, E- 26, E- 84 ve E- 1 1 nolu tipler izlemiştir. İlk beş sırada yer alarak seçilen anaçlardan E-95 nolu tip Stanley eriği ile uyuşmaz kombinasyon oluşturmuş, diğer 4 tipte ise iyi uyuşma belirlenmiştir.Item Çilekte (Fragaria x ananassa) yüksek sıcaklık stresinde farklı ifade edilen genlerin belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015) Zengin, Müge Kesici; Gülen, Hatice; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıÇilekte (Fragaria x ananassa Duch.) yüksek sıcaklıklarda farklı ifade edilen genlerin araştırıldığı bu çalışmada yüksek sıcaklığa tolerant (R. Hope) ve hassas (Festival) iki çilek çeşidi kullanılmıştır. Çeşitlere ait frigo fideler perlit, torf ve elenmiş bahçe toprağı karışımı (1:1:1) içeren 1412 cm çapındaki saksılarda, 30/15°C sıcaklıkta ve ortalama % 65 oransal nemde 5-6 yapraklı döneme kadar yetiştirilmiştir. Daha sonra bu çeşitlere kademeli olarak yüksek sıcaklık (35, 40, 45, 50°C) uygulanarak yapraklardan örneklemeler yapılmıştır. Yüksek sıcaklık uygulamalarını takiben hücrede meydana gelen zararlanmaları belirlemek için iyon sızıntısı testi uygulanmıştır. Çalışma iki temel prensipte yürütülmüştür. Yüksek sıcaklık ile birlikte farklı ifade edilen genlerin belirlenmesi amacıyla yüksek sıcaklık uygulamalarını takiben toplam RNA izolasyonu, cDNA sentezi ve tasarlanan primerler ile QRT-PCR çalışmaları yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre R. Hope çeşidinde "LMW heat shock protein mRNA" geninin anlatımının 35°C'ye göre 45ºC'de 4582,09 kat arttığı Festival çeşidinde ise "18.1 kDa class I heat shock protein-like" geninin anlatımının 35ºC'ye göre 45ºC'de 337 kat artarak Festival çeşidi için anlatımı en yüksek gen olduğu belirlenmiştir. Yüksek sıcaklığın protein metabolizmasına olan etkisini ve toleransla ilişkili proteinleri belirlemek amacıyla toplam protein izolasyonunun ardından SDS-PAGE analizi yapılmıştır. Burada stres ile değiştiği belirlenen protein bantları izole edilerek dizi analizine gönderilmiştir. Dizi analizi sonuçlarına göre, R. Hope çeşidinde "Translationally-controlled tumor protein homolog" ve "Heat shock cognate 70 kDA protein 2" proteinlerinin toleransta etkili proteinler olabileceği, Festival çeşidinde ise "Small heat shock protein, chloroplastic, HSP22", "Translationally-controlled tumor protein homolog", "Oxygen-evolving enhancer protein 1, chloroplastic", "Calmodulin-2", "Ribulose bisphosphate carboxylase large chain (Fragment)", "60S ribosomal protein L23" ve "Profilin" proteinlerinin yüksek sıcaklıklara olan duyarlılık ile ilişkilendirilebileceği görülmüştür. Ardından 2D-PAGE analizi ile proteinler izoelektrik noktalarına göre ayrıştırılmıştır. Burada da 35, 40 ve 45°C'de ifade edilen proteinlerin ifade düzeyleri belirlenmiştir. Sonuç olarak, bu tez çalışmasında R. Hope ve Festival çilek çeşitlerinin yüksek sıcaklıklara olan tepkilerindeki temel farklar gen ve protein metabolizması incelenerek ortaya konulmuştur. Toleranslı R. Hope çeşidinin HSP70 gibi yüksek sıcaklık stresine cevapta merkezi görevi olan protein ve "LMW heat shock protein mRNA" gibi düşük moleküler ağırlıklı transkriptlerin koordineli çalışmasıyla bu strese cevap verebildiği ancak duyarlı olan Festival çeşidinde ise yüksek sıcaklık stresine cevapta merkezi rol üstlenmeyen sadece düşük moleküler ağırlıklı protein ve genlerin bu strese cevapta yeterli olamadığı saptanmıştır.Item CRISPR/CAS9-sitidin baz düzenleme tekniği kullanılarak herbisite toleranslı havuç genotiplerinin geliştirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) Acun, Deniz Zahide Altınşeker; İpek, Meryem; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı; 0000-0002-9716-3900Geçtiğimiz son 10 yılda bitki biyoteknolojisinde çok önemli değişimler yaşanmıştır. Genom düzenleme tekniklerinin keşfi ve bitki genomlarına uyarlanması, bitki biyolojisi çalışmalarını da oldukça hızlandırmıştır. Bugün modern ıslah teknikleri içerisinde en güvenilir, merak edilen ve en çok uygulanan genom düzenleme teknolojisi CRISPR/Cas9’dur. Yabancı otlar tüm dünyada tarım arazilerinin en büyük sorunları arasındadırlar. Yabancı otlar güneşin sağladığı ışık, toprakta bulunan besin elementleri hatta arazilerde kullanılan gübreler için bile tarım bitkileri ile rekabet halindedirler. Yabancı otlarla mücadelede en sık kullanılan yöntem herbisit uygulamalarıdır. Herbisit kullanımının yabancı ot kontrolü, ürün veriminde artış, zararlı bitki hastalıklarının kontrolü gibi olumlu etkilerinin yanı sıra toprakta yaşayan mikroorganizmaları öldür erektoprak kalitesini düşürmesi, toprakta aşırı birikimi ve sularda kirlenme, yabancı ot popülasyonunda kullanılan herbisitlere direnç gelişiminin oluşması gibi olumsuz yönleride vardır. Herbisite toleranslı tarım bitkilerinin arazilerde yetiştirilmesinin yabancı otlarla mücadele kolaylığı, arazi temizliği, ürün veriminde artış, tarım ekonomisine katkı gibi önemli etkileri vardır. Herbisite toleranslı tarım bitkilerinin geliştirilmesine yönelik araştırmalarda genom düzenleme teknolojilerinden CRISPR/Cas9 sistemi sıklıkla kullanılmaktadır. ALS enzimi bitkilerde valin, lösin, izolösin amino asitlerinin sentezinden sorumludur. Bu amino asitler bitkilerde protein sentezi, enerji üretimi gibi metabolik süreçlerde çeşitli görevler almaktadırlar. Bu tez çalışmasında CRISPR/Cas9-Sitidin Baz Düzenleme teknolojisi kullanılarak, havuç (Daucus carota L.) genomunda bulunan ALS gen bölgeleri hedeflenmiştir. Bitki eksplantlarına Agrobacterium-aracılı transformasyon yapılmıştır. 187 hipokotil eksplantının Agrobacterium ile inokülasyonun ardından 10 adet transgenik havuç bitkisi elde edilmiştir. Çalışmada elde edilen transformasyon etkinliği %5,35’dir. Yapılan bu tez çalışmasında, çalışmanın amacı olan ALS inhibitörü herbisitlerden sulfonylurea sınıfı herbisitlere toleranslı havuç genotiplerielde edilmiştir.Item Değişik ekolojilerde fritillaria imperialis Linn. soğanlarının farklı yöntemlerle yetiştirilmesi üzerinde bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 1999-04-09) Yücel, Gül; Mengüç, Ahmet; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBu araştırma 1993-1995 yıllan arasında Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü'ne ait iklim odası (20° C) ile kontrolsüz şartlardaki depo ve Uludağ- Osmangazi İlçesi Küçükdeliller Köyü (rakım: 1 100 m.) ve Yalova (rakım:5 m) ekolojik koşullarında gerçekleştirilmiştir. Bu araştırmayla Fritillaria imperialis Linn. 'in farklı ekolojilerde, değişik yöntemlerle çoğaltılması ve ticari boyun altındaki materyalin bu yörelerdeki gelişme seyrinin saptanması amaçlanmış ve aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir: Fritillaria imperialis Linn. 'in çoğaltılmasında en iyi sonuç Küçükdeliller ekolojisindeki iklim odasız bazal kesim uygulamasından ve aynı ekolojideki iklim odalı dilimleme uygulamasından alınmıştır. Fritillaria imperialis Linn. 'in elekaltı soğan gruplarının farklı ekolojilerdeki büyüme durumu incelendiğinde ise her iki bölgede de yıllar itibarıyla dikilen soğan sayısında bir miktar kayıp ortaya çıkmakla beraber, özellikle Küçükdeliller ekolojisinde soğan ağırlık ve çevre «Içüsünde artışlar tespit edilmiştir. Araştırma sonunda soğan büyütmesiyle ilgili olarak Küçükdeliller ekolojisinin Yalova ekolojisine göre önemli ölçüde iyi sonuç verdiği belirlenmiştir.Item Deveci armut çeşidinin (Pyrus Communis L. ev. Deveci) kontrollü atmosferde (KA) muhafazası süresince bazı fiziksel ve biyokimyasal değişimler arasındaki ilişkiler(Uludağ Üniversitesi, 2010-10-27) Şen, Arzu; Özer, Hakan; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıArmut üretim miktarları ve üretim alanları incelendiğinde, ülkemiz rakamsal olarak önemli bir üretici görünümünde olmakla birlikte uluslararası piyasalarda talep edilen miktar ve kaliteli uygun çeşitlerin olmaması nedeniyle aynı başarıyı pazarlama konusunda yakalayamamaktadır. Bununla birlikte; uygun hasat zamanının ve özellikle çeşitlerin hasat sonrası fizyolojik özelliklerinin yeterince bilinmemesi ve çağdaş teknolojinin gerektirdiği şekilde uygulanamaması sonucu soğuk zincir boyunca çeşitli nedenlere dayanan bozulmalar önemli kayıplara sebep olmakta ve üretimin yaklaşık % 25-30 unu kullanmadan alıp götürmektedir. Fungal kökenli çürümeler yanında armutlara özgü fizyolojik bozuklukların da önemli derecede rol oynadığı bu kayıplar ülkemiz armut üretimini dolaylı olarak olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Ülkemizde Deveci armut çeşidi ile yapılan çalışmalar çok sınırlı kalmıştır. Çalışmamız ile meyvenin hasat safhasındaki fizyolojik ve kimyasal özelliklerinin hasat sonrası sürekliliğini sağlamak, böylece pazar ve tüketici tarafından istenen kalite kaybını engellemek veya mümkün olan asgari düzeye indirmek, muhafaza süresince meyvelerde görülen yüzeysel yanıklığın; KA ve/veya 1-MCP (1-Methylcyclopropane) uygulamasıyla kontrol edilebilmesi ve depolama süresince sözü edilen bu uygulamalarla birlikte; alfa-farnesene enzim aktivitesi ile kabuk yanıklığı, pektinesteraz aktivitesi ile meyve eti sertliği ve fenolik madde ile antioksidan aktivitesi arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bu amaçla; meyve eti sertliği, TSÇKM ve nişasta miktarı tayinlerinden yararlanılarak hasadı yapılan meyveler, 1-MCP uygulaması (0.625 ppm-24 h) yapılarak ve uygulama yapılmadan Kontrollü Atmosfer (KA) (%1 CO₂ : % 2 O₂) ve Normal Atmosfer (NA) ortamında O°C sıcaklık ve % 85-90 nispi nem (n.n) koşullarında muhafazaya alınmıştır. Muhafaza süresi boyunca yapılan meyve analizleri (Meyve Eti Sertliği, Ağırlık Kaybı, Pektinesteraz Aktivitesi, TA ve pH, TSÇKM Miktarı, Kalite, Etilen Üretimi, Solunum Hızı, Klorogenik Asit Miktarı, Flavanoid Miktan, Antioksidan Aktivitesi, Arbutin Miktan, Epicatechin Miktan, Meyve Rengi, a-Farnesene Enzim Aktivitesi, Yanıklık Oranı ve Şiddeti) ayda bir, 3 tekerrürlü ve her tekerrürde 7' şer meyve olacak şekilde yapılmıştır. Her muhafaza periyodundan sonra, raf ömrü koşullarında (20°C sıcaklık ve % 60-65 n.n) 7 gün tutulan meyvelerde; meyve eti sertliği, TSÇKM miktan, TA ve pH değişimleri incelenmiştir. Çalışmamızda Deveci armut çeşidi meyveleri için, O°C sıcaklık ve % 85-90 n.n. koşullarında, incelenen tüm kalite kriterleri dikkate alındığında; KA+l-MCP uygulamasının en iyi sonucu verdiği görülmüştür. Bununla birlikte NA' de Deveci armut çeşidinin muhafazasında ise 0.625 ppm 1-MCP uygulamasının yapılmasının (24 h) uygun olacağı düşünülmektedir.Item Doğu Marmara bölgesinde yaygın yabani armut türlerinin çöğür anacı olabilme özelliklerinin tespiti üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1989-08-03) Büyükyılmaz, Mustafa; Ağaoğlu, Y. Sabit; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBu çalışma Doğu Marmara Bölgesinde yaygın armut türlerinin çöğür anacı olabilme özelliklerinin tespiti amacı ile ele alınmıştır. Yapılan taksonomik çalışmalar sonunda bölgede en yaygın türün P. communls L. olduğu, bunu P. elaeagnifolia Pall.'ın takibettiği tespit edilmiştir. Kök ucunda kromozom sayımları yapılmış ve somatik kromozom sayısı 2n=34 olarak bulunmuştur. Yabani tiplerden alınan tohumlar 50, 60. 70, 80, 90 ve 100 gün süre ile +4°C de nemli perlit içerisinde katlanmış ve hesaplanan çimlenme değerlerine göre katlama süreleri 70-100 gün arasında değişim göstermiştir. Tohumların bir kısmı cam serada çimlendirilmiş ve çöğürler 5-6 yapraklı oluncaya kadar büyütüldükten sonra doğrudan aşı parsellerine aktarılmıştır. +4°C de 100 gün katlanan tohumların harç içerisindeki çimlenme oranlan % 37.8 ile % 94.7 arasında değişmiştir. Vegetasyon mevsimi boyunca birer ay ara ile çöğürlerin ve sürgünlerin çap ve boylan ölçülmüştür. En son ölçümde, çöğür çapları 4.96-9.06 mm, çöğür boylan 11.53-59.91 cm arasında; sürgün çaplan 10.38-12.35 mm ve sürgün boyları 114.43-145.20 cm arasında değişim göstermiştir. Aşıya gelme oranı % 29.2 ile % 100 ve aşı tutma oranı %54.7 ile % 100 arasında bulunmuştur. Çöğür ve sürgünlerde, çap ve boy üniformitesi ile süre arasındaki ilişkiler regresyon eğrileri vasıtasıyla incelenmiş, çöğürlerde çap ve boy büyümesi P. elaeagnifolia Pall. türüne ait tiplerde çok yavaş olmuş, sürgünlerde büyüme hızı bakımından tipler arasında büyük fark görülmemiştir. Ele alınan yabani armut tiplerinin kök gelişimleri de incelenmiş, tiplere göre değişmek üzere kalın kök (0.5 cm’den kalın) adedi 3.22-5.00, kazık köklü fidan oranı % 11.8 - % 31.0. kökleri dikine gelişen fidan oranı % 76.1 - %99.1. genel gelişme durumlarına ait Jüri tarafından verilen puanlar (en yüksek 10 olmak üzere) 5.63-9.00 arasında tespit edilmiştir. Elde edilen veriler, değiştirilmiş "Tartılı-Derecelendirme" yöntemine göre değerlendirilmiş ve değerlendirmeye esas alınan özelliklerin tümü itibariyle hesaplanan toplam değer puanlarına göre P. communis L. türüne ait YA-1603, YA-4105, YA-4104, YA- 1604 ve YA-4111 no.lu tipler Kontrol olarak ele alman Williams çeşidinin önünde ilk sıralarda yer almışlardırItem Domates (lycopersicon esculentum mill.)'te embriyo kültürünün kullanım olanakları üzerinde bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 1996) Demirel, Funda; Şeniz, Vedat; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıDomateste embriyo kültürünün kullanılabilirliğini belirlemek amacıyla yapılan bu çalışmada; L. esculentum Mili, türüne ait "Rio Grande", "H 2274", "Tivoli", "Ontario 7710" ve "P. 19" çeşitleri ile L. pimpinellifolium ve L. peruvianum yabani domates türleri kullanılarak karşılıklı (resiprokal) melezlemeler yapılmıştır. L. pimpinellifolium ile yapılan melezlemelerde herhangi bir sorunla karşılaşılmamış, L. pimpinellifolium'm. hem ana hem de baba ebeveyn olduğu melezlemelerden elde edilen 24 gün yaşlı embriyolar izole edilerek farklı iki besin ortamında kültüre alınmıştır. Denemeler sonunda, kullanılan ana veya baba ebeveynin, besin ortamının ve bu iki faktör interaksiyonunun "Yaşama Oram" ve "Tam Bitkiye Dönüşüm Oram" m etkilediği belirlenmiştir. Yaşama oram açısından, L. pimpinellifolium hem ana hem de baba ebeveyn olduğunda embriyo kültürüne en iyi tepkiyi Ontario 7710 çeşiti ile yapılan melezlemelerden elde edilen embriyolar vermiştir. Her iki durumda da kullanılan besin ortamı başarıyı etkileyerek DMS ortamının en iyi sonucu verdiği belirlenmiştir. Melezlemede ana veya baba olarak kullanılan çeşit ile ortam arasındaki interaksiyon incelendiğinde ise L. pimpinellifolium baba ebeveyn olduğunda Ontario 7710 x HLH, P.19 x DMS, L. pimpinellifolium ana ebeveyn olduğunda Ontario 7710 x DMS ve yine P. 19 x DMS ortamı kombinasyonlarının en iyi sonucu verdiği saptanmıştır. Tam bitkiye dönüşüm oram açısından L. pimpinellifolium'vLn. hem ana hem de baba ebeveyn olduğu durumlarda Tivoli dışındaki diğer tüm çeşitlerle yapılan melezlemelerden elde edilen embriyolar olumlu tepki göstermiş yine, DMS ortamı yüksek tam bitkiye dönüşüm oranına sahip olmuştur. Kullanılan ana veya baba çeşit ve ortam interaksiyonu da tam bitkiye dönüşüm oranını etkilemiş; L. pimpinellifolium baba ebeveyn olduğunda Ontario 7710, P.19, H 2274 ve Rio Grande çeşitleri ile DMS ortamı arasındaki, L. pimpinellifolium ana ebeveyn olduğunda ise H 2274 hariç yine aynı çeşitler ile DMS ortamı arasındaki interaksiyonlar en iyi sonucu vermiştir. Bu denemelerden elde edilen bitkicikler dış koşullara alıştınldığmda, hemen hemen tüm çeşitlerde %50'nin üzerinde bir adaptasyon oranı elde edilmiştir. L. peruvianum ile yapılan melezlemelerde ise bazı sorunlarla karşılaşılmış; L. peruvianum ana ebeveyn olduğunda unilateral uyuşmazlıktan dolayı meyve elde edilemezken, baba ebeveyn olduğunda meyve elde edilmiş fakat, bu meyvelerde embriyo aborsiyonu meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu tip meyvelerin tozlanmadan sonraki 40. günde dahi izole edilebilecek embriyolara sahip olmadığı görülmüş ve ayrıca, bu tohumlar uygun besin ortamlarına yerleştirildiğinde bile çimlenememiştir. Bu nedenle, L. esculentum x L.peruvianum melezlemelerinde embriyo kültürüne alternatif olarak, embriyo aborsiyonuna uğramış tohumlardan kallus oluşumu yolu ile bitkicik eldesi yoluna gidilmiştir. Bu amaçla yapılan ilk denemede %10 diploid, %5.7 triploid ikinci denemede ise %12.4 diploid, %8.4 triploid bitki oluşumu oranı ile yöntemin ümitvar olduğu belirlenmiştir.Item Domateslerde ışınlanmış polen uyartımıyla haploid bitki elde edilmesi üzerine etkili faktörler(Uludağ Üniversitesi, 2005-07-06) Akbudak, Nuray; Şeniz, Vedat; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBu araştırma, 2001 ve 2004 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü'ne ait Araştırma ve Uygulama Seraları ile Bahçe Bitkileri Bölümü Doku Kültürü Laboratuvarı'nda yürütülmüştür. Araştırmada, ülkemiz için önemli bir yere sahip olan domateste ışınlanmış polen uyartımı yöntemi kullanılarak, haploid embriyoların elde edilmesi amaçlanmıştır. Denemede, ilkbahar ve sonbahar yetiştiricilik dönemlerinde, "Gülle", "Likya" ve "XPH 5819* çeşitleri kullanılarak aynı koşullarda 2 yıl tekrarlanmıştır. Bu çeşitlere ait çiçeklerin çiçek tozlarına (0) kontrol, 100, 200, 300 ve 400 Gy dozlarında gama ışını uygulanmıştır. Son dönemde bu dozlara 50, 150 ve 250 Gy dozları eklenmiş ve 300, 400 Gy dozları çıkarılmıştır. Işın uygulanan ve uygulanmayan çiçek tozları ile melezleme işlemleri yapılmıştır. Melezlemede kullanılan çiçek tozlarının çiçek tozu canlılığı, çimlenme oranları ve meyve bağlama oranları tespit edilmiştir. Melezleme sonrası gelişen meyvelerden embriyolar çıkarılarak, önceden hazırlanan yüksek tuz, düşük vitamin ve aminoasit, yüksek sakkaroz (HLH) ve değiştirilmiş MS (DMS) ortamlarına ekilmiştir. Meydana gelen bitkicikler ve kallus oluşumları gelişme durumlarına göre alt kültürlere alınmış ve dış ortam şartlarına adapte edilmeye çalışılmıştır. Bitkiciklerin haploid karakterde olup olmadığının belirlenmesi için kromozom sayımları yapılmıştır. Çiçek tozlarına yapılan gama ışını uygulaması işin dozuna bağlı olarak, canlılık, çimlenme ve meyve bağlama oranlarını azaltmıştır. En yüksek dozlar olan 300 ve 400 Gy işin uygulamaları en düşük çiçek tozu canlılığının ve çimlenmesinin alındığı dozlar olmuştur. Ayrıca işin uygulaması yapılan çiçeklerin bitki üzerindeki yerlerinin ve uygun sera koşulları altında yetiştirildiklerinde mevsimsel farkların işın uygulaması sonrasında çiçek tozu canlılık ve çimlenme oranlarında etkili olmadığı belirlenmiştir. Meyve bağlama oranları ise, mevsimden, genotipden ve ışın dozundan etkilenmiştir. Uygulamaların yapıldığı bütün genotiplerde kullanılan besin ortamlarından DMS ortamının HLH ortamından daha iyi sonuç verdiği; gerek bitkilerin gelişmelerinden gerekse gelişen bitkilerin miktarından anlaşılmaktadır. 300 ve 400 Gy ışın dozu uygulamalarının gelişen bitki sayısını azalttığı, 50 ve 100 Gy ışın dozlarında ise diğer dozlara göre daha fazla bitki geliştiği belirlenmiştir. Elde edilen bitkiler, dış şartlara adaptasyonda karşılaşılan sıkıntılar nedeniyle seraya aktarılamamışlardır. Kromozom sayımları, işin uygulanan çiçek tozları ile yapılan tozlamalardan gelişen bitkilerin diploid yapıda olduklarını göstermiştir. Ancak 200 ve 250 Gy ışın dozlarında ovule girişi gözlenen çiçek tozu borularının uyartım sağlamış olduğu ve gelişen bitkilerin fenotipik Özelliklerinin ana ebeveyn olarak kullanılan bitkilerin fenotipik özelliklerine olan benzerliği nedeniyle, ginogenik (pseudogami) olarak embriyo oluşturabileceği kanısına varılmıştır.Item Domateste (Lycopersicon esculentum Mill.) kültürel ve hormonal uygulamaların tohum verimine etkisi üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1995-05-26) Sermenli, Tamer; Şeniz, Vedat; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıBu araştırma 1991 ve 1992 yıllarında Şanlıurfa'daki Ceylanpınar Tarnn İşletmesinde yapılmıştır. Denemede sanayi tipi VF-6203, Royal Bull ve H-2274 domates çeşitleri kullanılmıştır. P2O5 ve K2O sabit tutularak N uygulamalarında 0, 8, 12, 16 ve 20 kgN/da, N ve ICO sabit tutularak P2O5 uygulamalarında 0, 2.5, 5.0, 7.5 ve 10 kgP2O5/da dozları, yaprak gübresi uygulamalarında topraktan gübrelemeye ek olarak üniversal yaprak gübreleri (20 : 20 : 20) Nutri-Leaf. Grow More ve Microent, hormon uygulamalarında Ethrel [(2-chloroethyl) phosphonic acid]'in 0, 100, 250, 500, 1000 ve 1500 ppm dozları uygulanmıştır. Araştırma değerlendirme parametreleri olarak, parsele meyve verimi, parsele tohum verimi, 1 g'daki tohum sayısı ve 1000 tohum ağırlığı ele alınmıştır. Araştırma sonucunda, 20 kgN/da uygulamaları en yüksek parsele meyve verimi, parsele tohum verimi ve 1000 tohum ağırlığı verirken, en düşük 1 g'daki tohum sayısını vermiştir. 10 kgP2O5/da dozu en yüksek parsele meyve verimi ve parsele tohum verimini sağlamış, 7.5 kgP2O5/da dozu ise en yüksek 1000 tohum ağırlığı ve en düşük 1 g'daki tohum sayısını vermiştir. Yaprak gübreleri parsele meyve verimini ve parsele tohum verimini arttırmışlar, ancak 1 g'daki tohum sayısı ve 1000 tohum ağırlığına etki etmemişlerdir. Hormon uygulamalarında 500 ppm ve 1000 ppm Ethrel dozları parsele meyve verimini ve parsele tohum verimini yükseltmişler, bununla birlikte Ethrel'in hiçbir dozu 1 g'daki tohum sayısı ve 1000 tohum ağırlığını etkilememiştir. Domateste en yüksek tohum verimi, denemeler ayn ayrı ele alındığında 20 kgN/da, 10 kgP2O5/da, bir üniversal yaprak gübresi (20 : 20 : 20) ve Ethrel'in 500 ppm ya da 1000 ppm dozları ile elde edilmiştir.Item Farklı lisianthus (eustoma grandiflorum raf. shinn) çeşitlerinde in vitro ve in vivo koşullarda tuz stresinin büyüme ve geliştirmeye etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2003-05-12) Küçükahmetler, Özlem; Eriş, Atilla; Fen Bilimleri Enstitüsü; Bahçe Bitkileri Ana Bilim DalıPure White ve Pink Picotee Lisianthus çeşitlerinin in vitro ve in vivo koşullarda tuz stresine tepkileri fizyolojik açıdan incelenmiştir. İn vitro tuz uygulamalarında kullanılan materyal yan tomurcuk kültürü yöntemiyle çoğaltılmıştır. Elde edilen in vitro bitkiler; 4 ve 8 hafta olmak üzere 2 farklı zaman periyodunda, birinci denemede 0, 1.0, 1.5 ve 2.0 dS/m, ikinci ve üçüncü denemelerde 0, 2.0, 4.0 ve 8.0 dS/m NaCI konsantrasyonlarında tuz stresine maruz bırakılmışlardır. Artan NaCI konsantrasyonları ve uygulama sürelerine bağlı olarak in vitro bitkilerde büyüme, kuru ağırlık ve köklenme miktarının azaldığı tespit edilmiştir. in vivo denemelerde de doku kültürü koşullarında kullanılan NaCI konsantrasyonları vegetatif ve generatif aşamalarda olmak üzere iki farklı dönemde uygulanmıştır. Tuz uygulamaları, farklı konsantrasyonlarda tuzun NaCI formunda, damlama sulama sistemiyle saksı toprağına verilmesi yoluyla gerçekleştirilmiştir. Artan NaCI konsantrasyonlarına bağlı olarak bitkilerin büyümelerinin sınırlandığı, toplam klorofil, kuru ağırlık, yaprak oransal su kapsamı, toplam protein ve toplam DNA değerlerinin azaldığı, buna karşılık turgor kaybı, toplam şeker ve prolin kapsamlarının arttığı tespit edilmiştir. Tuz stresinin bu etkileri yüksek NaCI konsantrasyonlarında ve büyüme ve gelişmenin vegetatif aşamasında belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Yüksek tuz konsantrasyonlarında, stoma iletkenliği ve transpirasyon oranı azalırken yaprak sıcaklığı artmıştır. Tuz uygulamaları, bitkilerin toprak üstü ve toprak altı organlarında Na birikimine neden olmuş; ancak köklerde sürgün ve yapraklara göre daha fazla Na tespit edilmiştir. Tuz stresine toleransta çeşitler arasındaki fark, in vitro denemelerde bitki kuru ağırlığı esasına göre hesaplanan tolerans indeksi ve tolerans oranıyla belirlenmiştir. Sera denemelerinde ise tolerans indeksi ve tolerans oranının tespit edilmesinde kuru ağırlığın yanı sıra, yapraklardaki toplam klorofil, toplam protein ve prolin miktarları da değerlendirilmiştir. Her iki koşulda da Pure White Lisianthus çeşidinin yüksek NaCI konsantrasyonlarında ve uzun vadeli tuz stresinde Pink Picotee çeşidine göre tuza daha toleranslı olduğu belirlenmiştir. Tuza toleransla ilgili olarak sera denemelerinde incelenen Na:Ca ve K:Na kapsamları da bu bulguları desteklemiştir. Çeşitler arasında fark bulunmakla beraber, Lisianthus'un yüksek tuz konsantrasyonlarında bile tuzun toksik etkisinden korunarak büyüme ve gelişmesini sürdürdüğü belirlenmiştir. Tuza karşı geliştirilen bu toleransın, Lisianthus çeşitlerinin bünyelerinde şeker, prolin gibi eriyikler biriktirerek ozmotik düzenleme sağlama ve köklerdeki iyonik seçicilik yeteneğine bağlı olduğu kanısına varılmıştır.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »