Sağlık Bilimleri Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/25
Browse
Browsing by Department "Anatomi Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Epilepsi tanısı konmuş çocuklarda bazı beyin yapılarındaki hacimsel ve morfometrik değişikliklerin manyetik rezonans görüntüleme yöntemi ile incelenmesi ve febril konvulsiyonla ilişkisi: Retrospektif bir çalışma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-02-13) Sak, Nazan Güner; Şendemir, Erdoğan; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Anatomi Ana Bilim Dalı; 0000-0002-3172-1746Epilepsi, genellikle tekrarlayan nöbetlerle tanımlanmaktadır. Epilepside nuclei basale’ye ait yapılarda değişikliklerin olduğu bildirilmiştir. Bu yapıların özellikle nöbetlerin devamlılığı konusunda rol oynadığı ileri sürülmüştür. Gelişmekte olan beyin nöbet oluşumuna oldukça açıktır bu sebeple epilepsi daha sık ortaya çıkmaktadır. Febril konvulsiyon, epilepsi için en bilinen öncüllerden biridir. Karmaşık patolojisi sebebi ile epilepsi etiyolojisinin saptanması ve tanı konulması zordur. Çalışmamızda, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’ndan 3 Boyutlu Tesla 1 ağırlıklı, 230 kranial manyetik rezonans görüntüsü kullanılmıştır. Epilepsi tanısı konulmuş, basit febril konvulsiyon geçirmiş ve kontrol olacak şekilde 0-5 yaş aralığı için gruplar oluşturulmuştur. Nuclei basale’ye ait nucleus caudatus, putamen, globus pallidus, corpus amygdaloideum, nucleus accumbens ve diencephalon’a ait thalamus’un hacim ölçümleri volBrain, MRICloud ve ImFusion Suite programları ile yapılmıştır. Elde edilen verilerin istatistikler analizleri için SPSS 22.0 programı kullanılmıştır. Genel olarak bulgularımızı değerlendirdiğimizde, epilepsi tanısı konulmuş çocuklarda ekstrapiramidal sistemde rol oynayan nucleus caudatus, globus pallidus ve putamen hacimlerinde kontrol grubuna göre artış, bunun yanında corpus amygdaloideum ve thalamus yapılarında da azalma bulunduğunu belirtebiliriz. Buna ek olarak da corpus amygdaloideum ve thalamus için elde edilen veriler febril konvulsiyon ve kontrol gruplarında; nucleus caudatus, putamen, globus pallidus için elde edilen veriler ise febril konvulsiyon ve epilepsi gruplarında yakın değerler olarak elde edilmiştir. Literatürde, gelişmekte olan beyinde yapılan çalışmalar oldukça azdır, bunun yanında hem çocuklar hem de yetişkinler için nuclei basale’nin hacim bilgisi ile ilgili de fazla veri bulunmamaktadır. Gelişen beyinde epilepsinin başlangıç patolojisine ait elde edilebilecek her veri klinik açıdan önemlidir. Sonuçlarımızın bu patolojiye bir nebze de olsa aydınlatabileceğini düşünüyoruz.Item Sıçanlarda çekal bağlama ve delme yöntemi ile oluşturulan deneysel sepsis modelinde CDP-kolinin karaciğer ve ince bağırsak hasarı üzerindeki koruyucu etkilerinin morfolojik açıdan araştırılması(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-06-14) Tihan, Necdet Deniz; Kafa, İlker Mustafa; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Anatomi Ana Bilim DalıAmaç: Sepsisin yoğun bakım ünitelerindeki hastalar arasında insidansı %37’dir ve yüksek mortalite oranlarıyla seyretmektedir. CDP-kolin, fosfatidilkolin sentezinde ara ürün olarak sentezlenen mononükleotid yapıda bir moleküldür. Literatürde, CDP-kolin’in eksojen olarak verildiğinde hücre membran fonksiyonlarını olumlu etkilediğini gösteren çalışmalar vardır. Çalışmada, intraperitoneal sepsiste karaciğer ve ince bağırsakta gelişen morfolojik olumsuz değişiklikler üzerine CDP-kolin’in etkisinin araştırılması amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: Deneylerde 50 adet erkek Wistar albino sıçan kullanıldı. Hayvanlar 5 gruba ayrıldılar. Grup 1: sham grubu; Grup 2: kontrol grubu; Grup 3: 100 mg/kg CDP-kolin uygulanan grup; Grup 4: 200 mg/kg CDP-kolin uygulanan grup ve Grup 5: sepsis grubu. Sepsis modeli, sıçanların çekumlarının bağlanması ve delinmesi yöntemiyle oluşturuldu. Deney hayvanlarının nabız dakika sayısı (NDS), ortalama arter basıncı (OAB) ve rektal ısı (RI) parametreleri takip edildi. Aynı zamanda karaciğer ve ince bağırsak dokuları hem histolojik olarak hem de hasarın derecelendirilmesi açısından sayısal ve niteliksel olarak incelendi. Bulgular: Analizlerde, başlangıç NDS ile 4. ve 8. saatte bakılan NDS arasında yüzde değişim (YD) açısından tüm gruplarla sepsis grubu (grup 5) arasında anlamlı fark saptandı (p<0.05). Ayrıca başlangıç OAB ile 4. ve 8. saatteki OAB arasında YD açısından tüm gruplarla sepsis grubu arasında anlamlı fark saptandı (p<0.001). Sekizinci saatteki OAB değerlerinde ayrıca sham grubuyla CDP-kolin verilen gruplar arasında da YD açısından fark saptandı (p=0.008 ve p=0.028). Dördüncü saatteki RI YD açısından sham grubuyla sepsis grubu, kontrol grubuyla sepsis grubu ve 200 mg CDP-kolin grubuyla sepsis grubu arasında fark saptandı (sırasıyla p=0.002, p<0.001, p=0.004). Sekizinci saatteki YD açısından sham grubuyla 100 mg CDP-kolin grubu, sham grubuyla sepsis grubu, kontrol grubuyla 100 mg CDP-kolin grubu ve kontrol grubuyla sepsis grubu arasında fark saptandı (sırasıyla p=0.007, p<0.001, p=0.048 ve p<0.001). Doku örneklerinde karaciğer hasarı değerlendirildiğinde, gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlılık saptandı (p<0.001). Grup 5 ile CDP-kolin grupları karşılaştırıldığında, tüm parametreler açısından gruplar arasında farklılık saptandı (p<0.001). İnce bağırsak hasarı değerlendirildiğinde, gruplar arasında istatistiksel anlamlılık saptandı (p<0.001). Grup 5 ile her iki CDP-kolin grubu karşılaştırıldığında, parametreler açısından gruplar arasında farklılık saptandı (p<0.001). İnce bağırsak hasar parametreleri açısından CDP-kolin doz grupları arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.999). Sepsis grubunda doku örneklerinde hücresel ölüme rastlanırken CDP-kolin dozunun daha yüksek uygulandığı grup 4’ten alınan dokularda hücre ölümüne rastlanmadı. Sonuç: Deneysel sepsis modelinde CDP-kolin tedavisinin sepsisin ve septik şokun klinik parametrelerini kısmen düzelttiği, hepatositlerde ve enterositlerde sepsise bağlı oluşan mikroanatomik hasarları geri çevirebildiği ve belli dozların üzerinde verilen sitikolinin endotoksemiye bağlı hücre ölümünü engellediği görüldü.Item Tam ve sağ-sol yarı medulla spinalis kesilerinin Glandula Suprarenalis'de asetilkolinesteraz, katekolamin histokimyası ve bezin histolojisi üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 1995) Arı, İlknur; Erem, Türkan; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Anatomi Ana Bilim DalıGl. suprarenalis’ in medulla tabakasının, columna intermediolateralis te T7_ıo segmentlerinden kaynaklanan preganglioner kolinerjik liflerle uyarıldığı ve bu merkezlerin yukarı otonom merkezlerle kontrol edildiği bilinmektedir. Ayrıca yukarı otonom merkezlerden kaynaklanan otonom yolların medulla spinalis’de çaprazlaştıkları düşünülmektedir. Medulla spinalis’e Tx_2 seviyelerinde uygulanan tam, sağ ve sol yarı kesilerle medulla tabakasının morfolojisi değerlendirilerek mevcut otonom yolların seyri hakkında fikir sahibi olabilmek için çalışma planlandı. Medulla’yı oluşturan kromafin hücrelerin irmervasyonlarından sorumlu preganglioner kolinerjik liflerin, bu hücrelerin katekolamin içeriklerinin ve morfolojik yapılarının değerlendirilebilmesi amacıyla Asetilkolinesteraz histokimyası, Potasyum dikromat fiksasyonu+Giemsa boyama ve Hematoksil-Eosin boyama yöntemleri kullanıldı. Çalışmamızda Spraque- Dawley dişi sıçanlar intraperitoneal sodyum pentothal ile anestezi edilerek, T1-2 segmentleri arasından medulla spinalis’e tam, sağ ve sol yarı kesiler yapıldı. Operasyondan 72 saat sonra dekapite edilen sıçanların gl.suprarenalis'leri hızla çıkarılarak, kullanılacak boyama yöntemlerine uygun fiksatiflerde bekletildikten sonra boyama yöntemleri uygulandı. Çalışma sonucunda preganglioner kolinerjik liflerin Asetilkolinesteraz boyama değerlendirilmesi yapılamadı. Potasyum dikromat fiksasyonu+Giemsa boyama ile katekolamin içeriğinin morfolojik görünümlerinin değişmediği görüldü. Hematoksilen-Eosin boyama yönteminden sonra yapılan kesitlerde medulla’yı oluşturan kromafin hücrelerde sentez artışı olarak değerlendirilen eukromatik nukleus sayısında, stoplazmik materyelde ve basofilide artış gözlendi. Deneyde, sağ ve sol yarı kesilerde morfolojik farklılıklar görülürken, tam keşi grubunda her iki taraf medulla kromafin hücrelerinde bu farklılıklar yoktu, hücrelerin görünümleri benzerdi. Sağ yarı keşi yapılan grupta, sağ taraf medullada tam keşi yapılan gruplardaki morfolojik bulgulara benzer görünüm bulunurken, sol taraf medullada da benzer morfolojik bulgular görüldü. Sol yarı keşi yapılan grupta ise sol taraf medullada tam keşi bulguları varken, sağ taraf medulla bulguları kontrol grubu ile benzerdi. Elde edilen bulgulara dayanılarak medulla spinalis içinde seyreden, adrenal medulla innervasyonunda rol alan, otonom liflerin keşi seviyesi altında çaprazlaştıkları kanısına varıldı.Item Tavuk, yerli ördek ve güvercinlerde Plexus Brachialis'in oluşumu ve plexus oluşumuna katılan Temel Rami Ventrales'teki Sinir Fasciculus'larının sayı, çap, yerleşim ve dağılımlarının makroanatomik ve subgros incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1996) Yıldız, Hüseyin; Bahadır, Ali; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Anatomi Ana Bilim DalıBu araştırma, kanatlı sinirleri üzerinde yapılacak çalışmalara temel oluşturması ve türler arasında fonksiyonel değişikliğe bağlı olarak plexus brachialis'in gerek morfolojik gerekse morfometrik benzerlik ve farklılıklarının incelenmesi amacı ile planlandı. Çalışmada 10'ar adet tavuk, yerli ördek ve güvercin kullanıldı. Plexus brachialis'in oluşumuna katılan ramus ventralis'ler, plexus gövdesi ve ondan çıkan sinirler diseke edildi. Morfolojik bulgular tespit edildikten sonra deneme çalışmalarında belirlenmiş düzeylerden 0.2-0.4 cm. kalınlığında enine sinir kesitleri alındı. Sinir kesit yüzeyleri boyandıktan sonra stereomikroskopta morfometrik ölçümleri alındı. Plexus brachialis'in, tavuk ve ördekte C13, C14, C15, Thı ve Th2, güvercinde ise Cn, Cn, C13 ve Thı tarafindan oluşturulduğu gözlendi. Plexus'u oluşturan temel ramus ventralis'lerin tavuk ve ördekte Cı4, C15 ile Thı, güvercinde ise Ci2, C13 ve Thı olduğu saptandı. En uzun ramus ventralis'in tavukta 1.34 ± 0.01 cm ile Thı, ördekte 1.30 ± 0.04 cm ile Cu, güvercinde 1.00 ± 0.02 cm ile Cn olduğu görüldü. Ramus ventralis'ler birer adet sinir fascicul'ü içermekte olup, en büyük çaplı olanı tavukta 1.32 ± 0.05 mm ve ördekte 1.43 ± 0.08 mm ile Cıs, güvercinde ise 1.27 ± 0.07 mm ile C13 'ün olduğu saptandı.Plexus brachialis, columna vertebralis'in ventrolateral'inde, scapula'nin ventral'inde, kursağın caudal'inde şekillendiği görüldü. En uzun ve en geniş değerlerine tavukta rastlanıldı. Plexus brachialis'in ramus ventralis'ler arasında gerçekleşen fascicul alış-verişi ile oluştuğu gözlendi. Plexus'u oluşturan ramus ventralis'lerdeki fascicul sayısının üç türde de plexus gövdesindeki fascicul sayısından daha az olduğu saptandı. Tavukta plexus brachialis'in, ördek ve güvercinden farklı olarak iki aşamada şekillendiği tespit edildi. Tavuk ve güvercinde plexus'un cranial demetleri fasciculus dorsalis'i, caudal demetleri fasciculus ventralis'i oluştururken, ördekte craniolateral demetlerin fasciculus dorsalis'i, caudomedial demetlerin fasciculus ventralis'i oluşturduğu saptandı. Tavuk ve güvercinde fasciculus dorsalis'in cranial demetlerince n. axillaris, caudal demetlerince n. radialis oluşurken, ördekte n. axillaris'in craniolateral, n. radialis'in caudomedial demetlerce şekillendirildiği tespit edildi. N. radialis'in kanadın extensor kasları ile dorsal ve lateral yüzü derisini innerve ettiği saptandı. N. medianoulnaris, fasciculus ventralis'in tavukta caudal, ördekte craniolateral, güvercinde ise lateral demetlerince oluşurken, n. pectoralis'in tavukta cranial, ördekte caudomedial, güvercinde medial demetlerince şekillendiği saptandı. Tavuk ve ördekte art. cubiti'nin lcm. proximaTinde n. medianoulnaris'in cranial demetleri n. medianus'u, caudal demetleri n. ulnaris'i oluştururken güvercinde caudomedial demetlerin n. medianus'u, craniolateral demetlerin n. ulnaris'i oluşturduğu görüldü. N. medianus'un antebrachium'un üst kısmının, n. ulnaris'in ise alt kısmının kas ve derisini innerve ettiği tespit edildi.Kanatta seyreden sinirlerin distal'e uzandıkça çaplarında azalma olduğu belirlendi.Item Temporal kemik üzerinde yer alan anatomik oluşumların yüz şekli ile olan ilişkisinin değerlendirilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-02-26) Çini, Nilgün Tuncel; Arı, İlknur; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Tıp; Anatomi Ana Bilim Dalı; 0000-0003-1412-2634Adli bilimlerin ilgi alanlarından bir tanesi kimliği tespit edilemeyen kişilerde kimliklendirmenin yapılmasıdır. Yaş, cinsiyet, etnik köken ve boy uzunluğu bireylerin biyolojik profilini meydana getirmekte olup kimliklendirmenin de temelini oluşturmaktadır. Olay yerinde tamamen iskeletleşmiş bireylerin var olması durumunda en son yöntem olarak iskelete dayalı adli kimliklendirme yapılmaktadır. Yeniden yüzlendirme, yalnızca kafatasının var olduğu ve yumuşak dokunun olmadığı durumlarda kil ve benzeri madde ile kişinin yüz şeklinin tahmin edildiği bir yöntemdir. Doğa olayları ve hayvanlar nedeniyle iskelet kalıntılarının bütünlüğü bozulabilmektedir ki bu da kimliklendirmeye engel olmaktadır. Tez çalışmasının amacı, kafatasının olay yerinde fragmente veya eksik bölümlerinin var olması durumunda, temporal kemik referans alınarak kafatası şeklinin tahmin edilmesidir. Tez çalışmasında, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’ndan elde edilen erişkin 51 kadın ve 45 erkek olmak üzere toplam 96 bireyin bilgisayarlı tomografi görüntüleri kullanıldı. Temporal kemik oluşumları olan processus mastoideus, porion, asterion ve tuberculum articulare referans alınarak toplamda 151 adet değişkenin ölçümleri Image J programında yapıldı. Elde edilen verilerin istatistikleri SPSS 22.0 programı kullanılarak gerçekleştirildi. Betimleyici değerlerin yanı sıra korelasyon, regresyon ve diskriminant fonksiyon analizleri gerçekleştirildi. Yeniden yüzlendirmede kafatasının bütünlüğünün bozulmuş olması durumunda eksik kısımları tahmin edilmesine yönelik bazı regresyon formülleri geliştirildi. Ayrıca cinsiyeti tahmin etmek amaçlı da diskriminant fonksiyon analizi gerçekleştirildi. Elde edilen verilerin ve formüllerin başta Adli Antropologlar olmak üzere birden fazla disipline faydalı olacağını umut etmekteyiz.Item Temporal lob orijinli kompleks parsiyel nöbeti olan hastalarda kranial Manyetik Rezonans'da anatomik oluşumların kantitatif ölçümleri ve bu ölçümlerin klinik ve psikometrik parametrelerle ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2002-12-27) Yücel, Şefik Kaan; Oygucu, İ. Hakan; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Anatomi Ana Bilim DalıManyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) 80' li yıllarda kullanıma girmiş ve beyinde in-vivo morfometrik ölçümlerin yapılmasına olanak sağlamıştır. Erişkinlerde en sık karşılaşılan epilepsi türü temporal lob epilepsi (TLE)'dir. İlaca dirençli TLE'de en sık karşılaşılan etyolojik neden (%65) mezial temporal skleroz (MTS) olarak isimlendirilen patolojik tablodur. Son yıllarda MRG'ye dayalı hippocampus ve corpus amygdaloideum'un volumetrik ölçümleri TLE hastalarının tanı ve tedavisinde yararlı hale gelmiştir. Bu görüntü leme yöntemi hippocampus ve corpus amygdaloideum hacimlerinin nörofizyolojik, nöropato- lojik, nöropsikolojik, klinik bulgular ve cerrahi prognozla ilişkilerinin değerlendirilmesini sağlamıştır. Çalışmamızda, TLE hastalarında MRG'de ölçtüğümüz hippocampus ve corpus amygdaloideum hacimleri, fornix ve corpus mammillare enleri ile KFK öyküsü ve depresif semptomatoloji arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. Çalışma grup lan yer kaplayıcı lezyonu olmayan 42 TLE'li olgudan ve 42 kişilik kontrol grubundan oluşmaktaydı. Ölçümler 1.5 T MRG ünitesinde koronal planda 0.3 cm kesit kalınlığı kullanarak gerçekleştirildi. Depresif semptomatoloji Beck Depresyon Evanteri uygulanarak belirlendi. Çalışmamızda, kompleks febril konvulziyon (KFK) öyküsü olan TLE'li hastalarda böyle öyküsü olmayanlara göre daha fazla hippocampus ve fornix atrofisi olduğu gözlendi. Depresif semptomatolojisi olan ve olmayan TLE'li olgular arasında ölçümleri yapılan dört anatomik yapının boyutu arasında fark yoktu. Sonuç olarak çalışmamızda, TLE'li hastalarda KFK öyküsü olanlarda literatürde birçok çalışmada bildirilen daha fazla hippocampus hacim kaybına ek olarak, fornix atrofisi de bu tip hastalarda değerlendirilebilecek yeni bir bulgudur. TLE'de görülen depresyonun altında yatan mekanizma ile ilgili anatomik yapı bizim ölçtüklerimizden daha farklı bir yapıyla ilgili olabileceği gibi çevresel faktörler biyolojik faktörlerden daha önemli olabilir. TLE'nin bu her iki konusuyla ilgili daha fazla çalışma yapılmasına gereksinim vardır.Item Ventriculus tertius anatomisinin pediatrik yaş grubunda kranial MR görüntüleri üzerinden morfolojik değerlendirilmesi: Retrospektif çalışma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-09-29) Işıklar, Sefa; Özdemir, Senem; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Anatomi Ana Bilim Dalı; 0000-0002-2070-5193Ventriculus tertius (VT), beynin diencephalon bölümünde bulunan dar ve dikey olarak yönlendirilmiş kavitedir. VT, koronal ve aksiyal düzlemlerde dardır, ancak sagittal düzlemde ayrıntılı bir görünüme sahiptir. Bu çalışma, VT’yi sınırlandıran anatomik yapıları kullanarak 0-18 yaş aralığı için VT’nin morfometrik ve hacimsel gelişiminin yaşa ve cinsiyete bağlı değişikliklerini araştırmıştır. Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’nda 2012- 2020 yılları arasında kranial MR görüntülemesi yapılan 0-18 yaş bireyler retrospektif olarak incelenmiştir. 3D-T1 sekansı olup radyolojik olarak normal değerlendirilen 700 kişi (369 Erkek, 331 Kadın) çalışmaya dâhil edilmiştir. Herhangi bir kranial patolojisi olan kişiler çalışma dışı bırakılmıştır. Bütün lineer ölçümler 3D Slicer (v.4.10.2), hacim ölçümü ise MRICloud programı aracılığıyla yapılmıştır. Toplamda 13 doğrusal ölçüm, 3 indeks hesaplaması yapılmıştır. 0-3 yaş arasında 6’şar aylık 8 grup, 4-18 yaş arasında ise 15 grup şeklinde toplam 23 grup oluşturulmuştur. Çalışmadan elde edilen temel bulgular: 1) VT’nin ön duvarının arka kısmının ve VT çapının daralması dışında, tüm parametrelerin yaş ile büyüdüğü tespit edilmiştir. 2) VT’nin yaşamın ilk yılında hızlı büyüdüğü daha sonra yavaş bir büyümenin olduğu gösterilmiştir. 3) VT ölçümlerinde cinsiyet etkisinin önemsiz, yaşa bağlı etkinin ise anlamlı olduğunu tespit edilmiştir. 4) Morfometrik ölçümlerle VT’nin ön ve arka bölgelerindeki anatomik yapılar tarafından oluşturulan üçgenler tiplendirilmiş ve pediatrik grupta ön ve alt kenarı dar olan VT tipi en fazla bulunmuştur. VT anatomisinin çeşitli hastalıklarda değişikliğe uğradığını belirten çalışmalar mevcuttur. VT’nin doğrusal ve hacimsel verileri, VT’nin yaşa göre normal aralıkta olup olmadığının belirlemesine yardımcı olabilir. Çalışmamızda belirttiğimiz anatomik ölçümlerin VT’nin endoskopisi ve cerrahi yaklaşımları içinde önemli olduğunu düşünüyoruz.Item Yeniden yüzlendirmeye yönelik mandibulası bulunmayan kafataslarında yaş, cinsiyet tayini ve uygun mandibula'nın dizaynı: Retrospektif çalışma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020) Babacan, Serdar; Kafa, İlker Mustafa; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Anatomi Ana Bilim DalıAdli bilimlerin görevlerinden biri kimliği belirsiz bir bireyin teşhis edilebilmesi yer almaktadır. Tanınamayacak halde elde edilen insan kalıntılarından kimlik belirlemede bireyin anatomik profilini belirlemek için yaş, cinsiyet ve etnik köken tayini yapılmaktadır. Kimlik belirlemedeki yöntemlerden biri kafatasının cinsiyet, yaş ve etnik kökene uygun biçimde kil ve benzeri bir madde ile kaplanarak bireyin muhtemel yüzünü ortaya çıkarmaktır. Yeniden yüzlendirme adı verilen bu teknik bilgisayarlı ortamlarda da yapılabilmektedir. Yeniden yüzlendirme aşamalarının başında kafatasının eksik kısımlarının tamamlanması gelmektedir. Kırık parçalar ayna yöntemi tekniği ile mevcut olan taraf dikkate alınarak tamamlanır. Ancak bazı durumlarda kafatası ile mandibula birlikte elde edilemeyebilir. Bu durumda, mandibulası olmayan kafatasının yeniden yüzlendirilmesi problem haline gelir. Tez çalışmamızdaki amacımız, mandibulası olmayan kafatasları için önce kafatasının yaş grubu ve cinsiyetini tayin ederek kafatasının anatomik yapısına uygun mandibulayı dizayn etmektir. Tez çalışmamız Bursa Uludağ Üniversitesi Radyoloji Anabilim Dalı'nda temin edilen üç boyutlu bilgisayarlı tomografi görüntüleri üzerinde gerçekleştirildi. Diş ve kemik gelişimi dikkate alınarak bireyler beş yaş grubuna ayrıldı. Çalışmamız toplam 282 hastaya ait görüntü üzerinde gerçekleştirildi. Mandibula üzerinde 23, kafatası üzerinde 54 değişken incelendi. Elde edilen verilerin tanımlayıcı ve karşılaştırmalı istatistikleri, diskriminant fonksiyon analizi ve regresyon formüllerinin geliştirilmesi SPSS 20.0'da yapıldı. Cinsiyetler arası ve yaş grupları arası karşılaştırmalı ve tanımlayıcı istatistik bulguları tablolar halinde verildi. Yaş grubu tayini ve cinsiyet tayini için diskriminant fonksiyon analizleri yapıldı. Her yaş grubu ve cinsiyet için kafatası anatomisine uygun mandibulanın dizaynı için regresyon formülleri geliştirildi. Yaş tayini cinsiyet tayini yapılmayan bireyler adına tüm gruplar için geçerli regresyon formüller geliştirildi. Tez çalışmamızın, morfometrik verilerle diskriminant analizi yöntemi ile yaş grubu tayini ve mandibulası olmayan kafataslarının anatomisine uygun mandibulanın dizaynını gerçekleştirecek regresyon formülleri ile adli bilimciler ve antropologlar için faydalı olacağı kanaatindeyiz.Item Yerli atların üçüncü tarak kemiklerinin Facies Articularis Proximalis'indeki kuvvet ve basınç dağılımı ile Corpus'undaki gerilme dağılımının analizi(Uludağ Üniversitesi, 2002-03-05) Özyiğit, Gülsüm Eren; Yıldız, Bahri; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Anatomi Ana Bilim DalıFonksiyonel anatomi canlı organizmaya ait elemanların işlevlerinin tanımlanmasında önemli bir yer tutmaktadır. Kemikler hareket mekanizmasının temelini teşkil eden unsurlardır. Kemiklerin işlevlerinin belirlenmesinde biyomekanik çalışmalar temel oluşturmaktadır. Bu çalışmada kemiklerin biyomekanik özelliklerini incelemek amacı ile 10 adet yerli atm metacarpus m ve metatarsus HI kemikleri kullanıldı. Bilgisayar ortamında katı model oluşturmak için ilk olarak kemiklerin bilgisayarlı tomografi görüntüleri elde edildi. Bu görüntüler çeşitli aşamalardan geçirilerek bilgisayar ortamına aktarıldı. Bilgisayar ortamında oluşturulan modeller üzerinde sonlu elemanlar yöntemi kullanılarak gerilme ve şekil değiştirme analizleri yapıldı. Ardından her kemikte, belirlenen noktalara strain gage'ler yapıştırılarak şekil değiştirme değerleri deneysel olarak elde edildi. Bilgisayar ortamında yapılan çalışmanın sonuçlan ile deneysel olarak elde edilen sonuçlan kontrol etmek amacı ile teorik model geliştirilerek teorik sonuçlar elde edildi. Bilgisayar analizi yapılarak elde edilen, deneysel olarak elde edilen ve teorik şekil değiştirme sonuçlarının, genel eğilim bakımından birbirleri ile uyumlu olduğu gözlendi. Yapılan bu işlemler, günümüzde, anatomik yapılann işlevlerinin açıklanmasında, bilgisayar ortamında modelleme tekniğinin kullanılabileceğini, deneysel çalışmalann yapılabileceğini ve bu modellere uygun teorik yöntemlerin kullanılabileceğini göstermektedir.