Browsing by Author "Aksu, İsmail"
Now showing 1 - 17 of 17
- Results Per Page
- Sort Options
Item 106 primer palatoplasti olgusunda oronasal fistül oranının incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015-03-05) Ersen, Burak; Özberk, Serhat; Şakı, Mehmet Can; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Köse, Mehmet; Kastamoni, Menekşe; Uludağ ÜniversitesiTıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Yarık dudak ve damak, dünya genelinde her 700 doğumda 1`lik oranı ile en sık rastlanan doğumsal anomalilerdendir. Primer palatoplasti yarık damak tedavisinde en önemli basamaktır. Çalışmamızda Haziran 2009 – Haziran 2014 yılları arasında kliniğimizde gerçekleştirilen 106 primer palatoplasti cerrahisi ve sonuçları retrospektif olarak incelendi. En sık cerrahi yapılan yarık damak tipinin unilateral inkomplet tip (%67) olduğu görüldü. Yarık damak cerrahisinde bütün damak yarıkları genelinde en sık kullanılan tekniğin Bardach 2 flep palatoplasti (%33.9) olduğu görüldü. Çalışmamızda primer palatoplasti sonrası damak fistülü oranı %10.3 olarak hesaplandı. Çalışmamızda elde edilen primer palatoplasti sonrası damak fistülü insidansının benzer yayınlarla karşılaştırıldığında düşük olduğu görüldü.Publication A variant of poland's syndrome: Axillary web containing rudimentary pectoralis major muscle(Springer, 2015-04-01) Erşen, Burak; Kahveci, Ramazan; Saki, Mehmet Can; Şahin, Ayşe; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Erşen, Burak; KAHVECİ, RAMAZAN; Saki, Mehmet Can; Şahin, Ayşe; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi.; AAG-4626-2019; EUI-8874-2022; FYF-8484-2022; KXN-2477-2024; EEM-7276-2022; HLD-8732-2023Item Alt ekstremitede mevcut semisirküler doku defektinin bölünmüş ALT serbest flebi ile rekonstrüksiyonu(Uludağ Üniversitesi, 2017-04-12) Ersen, Burak; Tunalı, Orhan; Kahveci, Ramazan; Aksu, İsmail; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Anabilim Dalı.Anterolateral uyluk flebinin bölünüp, şimerik paternde geniş doku defektlerinin rekonstrüksiyonu son yıllarda popülerlik kazanmıştır. Olgumuzda 55 yaşında kadın hasta alt ekstremitesinde mevcut geniş açık yara ile kliniğimize başvurdu. Düzgün sınırları olmayan açık yara için, defekte uygun Anterolateral uyluk flebi dizayn edilerek bölündü. İyileşme sürecinde hastada herhangi bir problem yaşanmadı. Tatmin edici kozmetik ve fonksiyonel sonuç elde edildi.Item Analysis of 41 suicide attempts by wrist cutting: A retrospective analysis(Springer Heidelberg, 2015-11-16) Saki, Mehmet Can; Ersen, Burak; Kahveci, Ramazan; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Cerrahi Polikliniği.; AAG-4626-2019; 56374705300; 6602079953; 24167797800; 56184589900Self-cutting injuries have a low mortality rate, but this type of injuries has special clinical significance because they have the potential of leading to devastating disability and repeated suicide attempts. The purpose of this study is to analyze the nature and outcomes of wrist-cutting injuries. A retrospective study was designed in order to investigate 41 suicide attempts by wrist cutting attended to Uludag University Faculty of Medicine Emergency Department between June 2008 and December 2014. The patients were analyzed for age, gender, alcohol intake, psychological state, prior suicide attempts, and clinical features such as injury side, injury pattern, and used tool. It was seen that the severity of wrist-cutting injury variates between gender and age. Alcohol or drug consumption and having a diagnosed psychiatric disorder create a higher risk for extensive wrist lacerations. It was seen that skin only lacerations were most likely to repeat the act and therefore are most in need of psychiatric intervention.Item Anterolateral uyluk flebi: 16 olguda klinik deneyimlerimiz(Uludağ Üniversitesi, 2015-11-23) Ersen, Burak; Şakı, Mehmet Can; Akın, Selçuk; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Kalay, Ayşe Şahin; Çeçen, Süleyman; Karabulut, Furkan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Çalışmanın amacı; kliniğimizde Ocak 2014 – Ocak 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen 16 Anterolateral uyluk (ALT) flebi vakasının retrospektif olarak incelenmesidir. Çalışmamızda 4’ü kadın, 12’si erkek hasta olmak üzere toplam 16 hasta değerlendirildi. Mevcut defektlerin rekonstrüksiyonunda Anterolateral uyluk flebinin,13 olguda serbest stil, 3 olguda pediküllü olarak uygulanmış olduğu görüldü. Serbest stil anterolateral uyluk flebinin; baş-boyun bölgesi defektleri ve alt ekstremite doku defektleri rekonstrüksiyonu için kullanıldığı görüldü. Uyluk bölgesi, trokanterik bölge ve perine gibi yakın bölgelerde ise pediküllü flebin tercih edilmiş olduğu görüldü. Anterolateral uyluk flebi serbest ve pediküllü olarak yumuşak doku rekonstrüksiyonunda önemli bir seçenek haline gelmiştir. Minimal donör alan morbiditesi yaratarak büyük defektlerin rekonstrüksiyonuna olanak sağlamaktadır.Item Baş ve boyun doku defektlerinin rekonstrüksiyonu: 33 serbest flebin analizi(Uludağ Üniversitesi, 2014-12-08) Ersen, Burak; Şakı, Mehmet Can; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Kalay, Ayşe; Karabulut, Furkan; Çeçen, Süleyman; Akın, Selçuk; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik, Rekonstruktif ve Estetik Anabilim Dalı.Çalışmamızın amacı; kliniğimizce baş ve boyun rekonstrüksiyonu amacı ile yapılan 33 serbest flep olgunun sonuçlarının incelenmesidir. 33 flebin 28`i tümör rezeksiyonuna, 5`i travmaya bağlı oluşan defektlere uygulandı. Kliniğimizin serbest flep kaybı oranı %9 olarak bulundu. Baş ve boyun rekonstrüksiyonunda en sık kullanılan flebin serbest radial ön kol flebi olduğu görüldü (%54). Cerrahi müdahale yapılan hastaların mortalite oranı %9, morbidite oranının %33 olduğu görüldü. Yüksek serbest flep başarı oranı görülmesine rağmen operasyon sonrası takip periodunda yüksek mortalite ve morbidite olanları dikkat çekmiştirItem Bir can kurtaran olarak meme implantı(Uludağ Üniversitesi, 2015-11-05) Ersen, Burak; Özgenel, Güzin Yeşim; Kastamoni, Menekse; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Sarkut, Pınar; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik/Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.Cronin ve Gerow`un silikon jel ile doldurulmuş silikon torbaları meme büyütme amaçlı kullanmasından beri silikon jel implantlar 50 yıl boyunca yaygınlaştı. İmplantların yerleştirilmesiyle beraber yıllar geçtikçe implant dayanıklılığının azaldığı ve rüptür ihtimalinin arttığı birçok çalışmada gösterilmiştir. Sunduğumuz olguda; 10 yıl önce meme büyütme operasyonu geçiren bir hasta bıçaklı saldırıya uğramıştır. Sağ meme implantı rüptüre olmuş ve sağ hemopnömotoraks gelişmiştir. Meme implantının varlığı darbenin şiddetini abzorbe ederek daha dramatik bir durumun gelişmesini önlemiştir.Publication Clinical and histopathological analysis of 152 pigmented skin lesion excisions apart from melanocytic nevus due to cosmetic reasons(Springer, 2015-08-01) Erşen, Burak; Akın, Selçuk; Saki, Mehmet Can; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Kalay, Ayşe; Karabulut, Furkan; Çeçen, Süleyman; Köse, Mehmet; Kastamoni, Menekşe; Erşen, Burak; AKIN, SELÇUK; Saki, Mehmet Can; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Kalay, Ayşe; Karabulut, Furkan; ÇEÇEN, SÜLEYMAN; Köse, Mehmet; KASTAMONİ, MENEKŞE; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.; 0000-0002-3003-918X; 0000-0003-1683-0722; 0000-0003-2430-727X; EUI-8874-2022; AAH-5064-2021; FYF-8484-2022; HLD-8732-2023; EEM-7276-2022; CXB-2978-2022; FCR-7958-2022; HIK-0761-2022; GWJ-7397-2022; JMZ-7639-2023Background Melanocytic naevus (MN) is a normal, benign proliferation of melanocytes, which may be acquired or congenital, and it is the most common pigmented lesion posing an aesthetic problem for many patients and can be found anywhere on the skin. There are several other types of pigmented skin lesions apart from MN such as seborrhoeic keratosis (SK) which mimics both MN and basal cell carcinoma (BCC).Methods A retrospective study was designed in order to investigate the characteristics of 152 non-MN pigmented skin lesion excisions performed between June 2009 and October 2014. All patients desired their lesions to be removed for only cosmetic reasons. None of our patients described their lesions as 'suspicious'. All patients were evaluated for age and gender in addition to the clinical characteristics of the lesion such as location, size and morphology. Twenty-two different types of pigmented lesion were identified.Results A total of 152 patients underwent surgery. Of the 152 patients, 83 were female (54.6 %) and 69 were male (45.4 %). The average age of our patient group was 51.4 (12-87) years. The average size of the lesions was 1.27 cm(2) (0.01-6 cm 2).Conclusions Seborrhoeic keratosis was the most common lesion type (49.6 %), followed by dermatofibroma, haemangioma, fibroepithelial polyp and BCC. These five lesions in total constituted 79.4 % of all lesions. It was also observed that approximately 19 % of all excised lesions were malignant, pre-malignant or a feature of a systemic disease. The main complaint for all of our patients was cosmetic disturbance. None of the lesions were symptomatic, and none of the patients considered their lesions as 'suspicious'.Publication Clinical and histopathological analysis of 790 naevi excised from 509 patients due to cosmetic reasons(Springer, 2015-04-01) Erşen, Burak; Akın, Selçuk; Şahin, Ayşe; Saki, Mehmet Can; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Karabulut, Furkan; Çeçen, Süleyman; Erşen, Burak; AKIN, SELÇUK; Şahin, Ayşe; Saki, Mehmet Can; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Karabulut, Furkan; ÇEÇEN, SÜLEYMAN; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.; 0000-0003-1683-0722; 0000-0003-2430-727X; EUI-8874-2022; AAH-5064-2021; KXN-2477-2024; FYF-8484-2022; HLD-8732-2023; EEM-7276-2022; FCR-7958-2022; HIK-0761-2022Background The risk of malignant transformation is the most important reason for melanocytic naevi excision whereas the most common reason for excision is cosmetic disturbance.Methods Our study was conducted in a retrospective design from June 2009 to October 2013 involving 790 naevi excisions from 509 patients (332 male, 177 female) due to cosmetic disturbance. Each patient was evaluated for age and gender in addition to the clinical characteristics of the lesions such as location, size, depth and morphology. Results The average age of our patient group was 36.4 (18-68). Of the 509 patients, 332 were female (65.2 %) and 177 were male (34.7%). Intradermal naevus was the most common type. Of all patients, 93.3% had intradermal, dysplastic or compound naevi. Of all lesions, 93.9 % were intradermal, dysplastic or compound naevi. Buccal region was the most common excision site in the face with 112 excisions. Female gender was dominant in all naevi types except for dysplastic naevi and junctional naevi. Male gender was dominant in these groups.Conclusions Gender and age in addition to the clinical characteristics of the lesion such as location, size, depth and morphology were analysed for each patient. To our knowledge, our study has the largest naevi excision number performed for only cosmetic reasons. Even though there was no malignant melanoma identified, high rate of dysplastic naevi was an important data due to its malignancy risk.Item Dupuytren kontraktürü: 87 olgunun retrospektif incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2014-05-16) Şakı, Mehmet Can; Ersen, Burak; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Kahveci, RamazanDupuytren kontraktürü elin palmar bölgesi ve parmakların fleksör yüzlerinde anormal skar dokusu oluşumu ile karakterize, palmar ve dijital fasyanın benign fibroproliferatif bir hastalığıdır. Bu çalışmada Temmuz 2009- Aralık 2013 yılları arasında kliniğimizde Dupuytren kontraktürü nedeniyle opere edilen 87 hasta hastane kayıtları ve ameliyat notları taranarak retrospektif olarak incelendi. Hastaların 74’ü erkek (%85); 13’ü (%15) kadın idi. 12 hasta (%13.8) çift taraflı el tutulumu nedeniyle; 75 hasta (%86.2) tek taraflı el tutulumu nedeniyle ameliyat edildiler. Tek taraflı el tutulumu olanların 40 tanesi (%53) sol elinden; 35 tanesi (%47) sağ elinden opere edildi. Hastaların 74’ü erkek (%85); 13’ü (%15) kadın idi. (erkek/kadın oranı: 5.6/1). Hastaların en küçüğü 25 yaşında; en büyüğü 83 yaşında idi. Toplam 87 hastada opere edilen 99 elde tutulan parmakların cinsiyete göre sıklığı incelendi. Erkeklerde yaş ortalaması 58 yaş; kadınlarda 53 yaş olarak bulundu. Bu çalışmada kliniğimizde opere edilen hastalar retrospektif olarak incelenerek Bursa ilinde Dupuytren kontraktürünün prevelansına katkı yapmak amaçlandı.Item Mandibula anterior segment rekonstrüksiyonu: Literatürün derlemesi ve bir olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2015-12-04) Ersen, Burak; Akın, Selçuk; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Çeçen, Süleyman; Köse, Mehmet; Kurt, Ozan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Çalışmamızın amacı; geçtiğimiz 30 yıl boyunda mandibula rekonstrüksiyonu hakkında yapılmış yayınların incelenmesi, özellikle mandibula anterior segment rekonstrüksiyonu için yıllar içinde değişen serbest flep tercihlerinin ve tercih sebeplerinin incelenmesi, ayrıca kliniğimizde yapılmış bir olgunun sunulmasıdır. Çalışmamız sonucunda mandibula anterior segment rekonstürksiyonunda başlıca 4 flebin sıklıkla kullanıldığı görülmüştür. Bu flepler; fibula flebi, iliak flep, scapula flebi ve radial ön kol flebidir. Bu fleplerden iliak ve fibula flebi popülerliğini korumakta iken, radial ön kol ve skapula flebinin özellikle yumuşak doku komponenti ön planda olan doku defektlerinde kullanılabilir alternatifler haline geldiği görülmüştür.Publication Multiple perforator preserving sgap flap for the reconstruction of sacral wounds(Springer, 2016-06-01) Ersen, Burak; KAHVECİ, RAMAZAN; Kahveci, Ramazan; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.; AAG-4626-2019Background Many surgical methods have been used to repair sacral sores, including primary closure, skin grafting, local random, and muscle flaps. After the description of the gluteal perforator-based flap, the perforator-based fasciocutaneous flap became popular in lumbosacral tissue defect reconstruction.Methods Multiple perforatory preserving superior gluteal artery perforator (SGAP) flap was performed in eight patients with lumbosacral soft tissue defects from May 2014 to April 2015. Five men and three women received the operation. The causes of defects were pilonidal sinus defect in five patients and pressure ulcer in three patients. All patients were mobile and did not have any systematic diseases.Results The average age of the patients was 45 years. The follow-up period was 2 to 12 months (mean, 6 months). The size of the flap ranged from 8x10 to 10x16 cm. All flaps healed completely without any vascular problem. Only one patient suffered from dehiscence. The average operative time was 160 min (range 120-200 min). Patients were immediately allowed to lie on the operated area (but no longer than 1 h at a time for the first 48 h). They were allowed to gradually sit after 72 h. The mean time for removal of suction drains was 8 days (5-14) while mean duration of hospital stay was 7.5 days (3-14 days).Conclusions It was seen that multiple perforatory preserving SGAP flap is a safe and reliable flap. No vascular complications was seen in postoperative period. Preserving multiple perforators in SGAP flap is time-consuming and increases the necessary time for flap harvest which is the main drawback of our technique.Item Sakral bası yarası onarımı: superior gluteal arter perforatör (SGAP) flebi deneyimlerimiz ve 9 vakanın analizi(Uludağ Üniversitesi, 2015-04-21) Aksu, İsmail; Akın, Selçuk; Ersen, Burak; Tunalı, Orhan; Şakı, Mehmet Can; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Sakral bası yarası özellikle yatağa bağımlı hastalarda oluşan ve sık görülen bir durumdur. Bası yaralarının tedavisinde çeşitli cerrahi yöntemler tanımlanmıştır. Özellikle son yıllarda önem kazanmış superior gluteal arter perforatör flebi (SGAP) bu yöntemlerden birisidir. Çalışmamızın amacı; kliniğimizde bası yarası onarımında kullandığımız superior gluteal arter perforatör (SGAP) flebi deneyimlerimizi paylaşmak ve uygulamış olduğumuz 9 flebin sonuçlarının incelenmesidir. 6 erkek, 3 kadın hasta ameliyat edilmiş ve 2-15 ay aralığında takip edilmiştir. Uygulamış olduğumuz 9 flebin birinde seroma gelişmiştir, bir flep verici alanında açılma olmuştur ve bir vakada tam flep kaybı meydana gelmiştir. Sakral bası yarası onarımında kullandığımız SGAP flebinin sahip olduğu avantajları ve diğer flep seçenekleriyle benzer komplikasyon oranlarına sahip olması nedeniyle bu bölgenin onarımında kullanılabilecek iyi bir seçenek olduğunu düşünmekteyiz.Item Serbest doku nakli ile post travmatik ayak bileği rekonstrüksiyonu(Uludağ Üniversitesi, 2017-02-11) Ersen, Burak; Şakı, Mehmet Can; Akın, Selçuk; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Çalışmanın amacı; 4 yıllık bir süre boyunca ayak bileği bölgesinde meydana gelmiş kompleks yaraların tedavi süreci ve komplikasyonları ile ilgili faktörlerin analizidir. Mevcut retrospektif çalışma, Ocak 2011- Ocak 2015 yılları arasında ayak bileği defektlerinin serbest fleplerle onarımı yapılmış 20 hastayı kapsamaktadır. Bütün vakalar demografik yapı, oluş mekanizması, yerleşim, eşlik eden yaralanmalar, flep seçimi, flep boyutu, alıcı vasküler yapılar, anostomoz sayısı, hastanede yatış süresi ve post operatif komplikasyonlar açısından analiz edilmiştir. Çalışmamızda ayak bileği defektleri için 20 hastaya toplam 22 serbest flep yapılmıştır. 6 hastada anterolateral uyluk flebi, 6 hastaya lateral kol flebi, 4 hastaya latissimus dorsi kas deri flebi, 3 hastada radial ön kol flebi ve 1 hastada yüzeyel femoral arter perforatör serbest flebi kullanılmıştır. Vakalarda başarı oranının %85 olduğu görülmüştür. Alt ekstremite rekonstrüksiyonunda birincil amaç fonksiyonun geri kazanılması ve korunmasıdır. Uygun tedavi planının yapılması hayatidir ve bu tip yaralanmalarda serbest flep ile rekonstrüksiyon en ideal tercihtir.Item Sıçan modelinde geç dönem sinir onarımında yağ grefti kullanılmasının yara iyileşmesi üzerine etkisinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015) Aksu, İsmail; Kahveci, Ramazan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik, Rekonstriktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Periferik sinir hasarından sonra ideal sinir iyileşmesini sağlamak her zaman mümkün olmamaktadır. Sinir hasarı sonrası onarımın geciktiği hallerde sinir iyleşme süreci daha olumsuz yönde etkilenmektedir. Sinir iyileşme kalitesini arttırmak için farklı cerrahi teknikler, malzemeler, çeşitli farmakolojik kimyasal ajanlar kullanılmıştır. Fakat sinir onarımı için mükemmel olarak tanımlayabileceğimiz bir yöntem hala bulunmamaktadır. Sinir hasarı sonrası onarımın geciktiği durumlarla klinik pratikte sıkça karşılaşmakta olduğumuzdan bu çalışmada, sıçan siyatik siniri onarımı geciktirilerek onarım hattı çevresine sarılan yağ greftinin sinir iyileşmesi üzerine etkisinin incelenmesi amaçlandı. Bunun için, 24 adet Sprague-Dawley cinsi sıçan seçildi ve eşit 2 gruba ayrıldı. Öncelikli olarak hepsinin sağ siyatik sinirleri kesildi ve onarılmadı. İki hafta sonra 1. gruptaki 12 sıçanın siyatik sinirleri onarıldı. Bu grup kontrol grubu olarak belirlendi. Diğer 12 sıçanın siyatik sinirleri onarıldı ve sağ gluteal alan- kuyruk arasındaki bölgeden elde edilen yağ grefti onarım hattı çevresine sarıldı. Bütün denekler 4. haftada sakrifiye edilerek sinir segmentleri örneklendi ve histopatolojik incelemeye gönderildi. Yara yerinde cilt ve kas fasyası kapanması ile sinir yapışıklığı ve ayrılabilirliği makroskopik olarak incelendi ve derecelendirildi. Sinir koaptasyon alanında histopatolojik olarak rejenerasyon, inflamasyon ve fibrozis parametrelerinin incelendi ve derecelendirildi. Makroskopik ve histopatolojik inceleme sonuçları Mann-Whitney U testi ile istatistiksel olarak analiz edildi. Analiz sonucunda her iki grupta değerlendrilen parametrelerde anlamlı farklılık saptanmadı. Sonuç olarak çalışmada; gecikmiş sinir onarımında yağ grefti kullanımının sinir iyileşmesi üzerine olumlu etkileri olabileceği gözlemlenmiştiItem Yerleştirme sırasında gerçekleşen meme implantı rüptürü(Uludağ Üniversitesi, 2014-02-17) Ersen, Burak; Şakı, Mehmet Can; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Özbek, Serhat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.Cronin ve Gerow`un silikon jel ile doldurulmuş silikon torbaları meme büyütme amaçlı kullanmasından beri silikon jel implantlar 50 yıl boyunca yaygın olarak kullanıldı. Bu prosedür için çeşitli istenmeyen komplikasyonlar mevcuttur. Bunlardan bir tanesi de implant rüptürüdür. İmplant rüptür oranları üzerine bir çok çalışma yapılmıştır. İnsidans %3.1 - 5.7 arasında değişmektedir. Kliniğimize bilateral meme büyütme amacı ile başvuran 30 yaşında kadın hasta sunmaktayız. 240 ml`lik anatomik implantın sol memeye yerleştirilmesi sırasında rüptürü gerçekleşmiştir. Bu durumun nadir görünen bir durum olduğu görüşündeyiz.Item Yüz ve saçlı deri yerleşimli subkutan nodüler kitleler: 56 vakanın retrospektif analizi(Uludağ Üniversitesi, 2015-11-03) Ersen, Burak; Karabulut, Furkan; Özbek, Serhat; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Kalay, Ayşe; Çeçen, Süleyman; Köse, Mehmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Derinin selim tümörleri klinik pratikte sık gözlenen patolojilerdendir. Yüz bölgesi, selim tümörlerin yerleşimi açısından sık görülen bölgelerden birisidir. Derinin histolojik yapısını oluşturan farklı hücrelerden çok sayıda selim tümör oluşabilmektedir. Çalışmamızda 2012-2014 yılları arasında, polikliniğimize yüzde kitleye bağlı kozmetik rahatsızlık şikayetiyle başvuran 56 hastada, tarafımızca müdahale edilen toplam 65 kitle incelenmiştir. Çalışmamız sonucunda sadece kozmetik sıkıntı yarattığı düşünülen lezyonların %87’sinin malignite ya da zemininde malignite geliştirme potansiyeli olan kistler olduğu görüldü. Epidermal kistlerin yüzde yerleşen subkutan nodüller arasında en sık gözlemlenen patoloji olduğu saptandı. Alın bölgesi ise yerleşim yeri itibari ile en sık müdahale edilen bölgeydi. Sonuç olarak yüzde varlığı selim olarak kabul görmüş, sadece kozmetik rahatsızlık nedeniyle doktora başvuru sebebi olan rin %87`sinin malign dönüşüm ya da zemininden malignite gelişme ihtimali olduğu saptanmıştır.