Browsing by Author "Kaplan, Tolga"
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bel ağrısında acil bir durum: kauda equina sendromu ile kendini gösteren lomber disk hernisi(Uludağ Üniversitesi, 2008-01-21) Doğan, Şeref; Türkan, Alper; Caner, Başak; Kaplan, Tolga; Bekar, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirurji Anabilim Dalı.Lomber disk herniasyonları nedeni ile ortaya çıkan kauda ekuina sendromu (KES) nadir görülür ve kesin cerrahi tedavi gerektirir. KES bulguları ile başvuran lomber disk herniasyonu olan 10 olgu retrospektif olarak incelendi. 8’i kadın, 2’si erkek ve yaş ortalamaları 52.4±11.8 yıldı. Major semptom şiddetli bel ve/veya bacak ağrısıydı. Hastalar acil operasyona alındı. Ortalama takip süresi 2,65 ±0,9 yıl idi. Semptomların başlamasından ilk 48 saat içinde operasyona alınan 5 olgunun 4’ünde (%80) idrar inkontinansı, 3’ünde (%60) perianal his kusuru tamamen düzeldi. 4 olgunun 3’ünde (%75) kuvvet kaybı ve bir olgunun seksüel disfonksiyonu tamamen düzeldi. 48 sonra operasyona alınan 5 olgunun 3’ünde (%60) idrar inkontinansında iyileşme olmadı. Seksüel disfonksiyon olan 1 olguda da düzelme gözlenmedi. Cerrahi alınma süresi tartışmalı olsa da, 48 saat içinde cerrahi dekompresyon yapılan olgularda duyu, motor ve üriner fonksiyonlarda belirgin iyileşme olmaktadır.Item Comparative results of percutaneous cannulated screws, dynamic compression type plate and screw for the treatment of femoral neck fractures(Türk Travma ve Acil Cerrahi Dergisi, 2012-01) Kaplan, Tolga; Akesen, Burak; Demirağ, Burak; Bilgen, Sadık; Durak, Kemal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı.; AAI-1638-2021; AAH-9833-2021; 23102160500; 56019156900; 15061239900; 6602850051BACKGROUND The purpose of this study was to compare the period of union, functional outcomes and complications of patients with femoral neck fracture treated with percutaneous cannulated screws versus dynamic hip screw (DHS). METHODS Sixty-six patients with femoral neck fracture were treated with percutaneous cannulated screws (n=33) or with DHS (n=33) between August 1999 and October 2003. Functional outcome was measured using Harris Hip Score, and period of union, amount of bleeding and complications were also recorded. RESULTS The period of union and functional outcomes were not different between the two groups. Risk of avascular necrosis (AVN) was associated mainly with the grade of fracture displacement. In the percutaneous cannulated screw group, duration of surgery was shorter and blood loss was less than in the other group. CONCLUSION There was no superiority between cannulated screws and DHS according to union times and functional results. Risk of AVN is related to the degree of displacement. However, a prospective randomized study is needed to determine the outcome of each technique for patients suffering similar displacement rates.Item Femur boyun kırıklarının tedavisinde perküton kanüle vida ve dinamik kompresyon tipi plak-vida uygulamalarının karşılaştırmalı sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 2004) Kaplan, Tolga; Durak, Kemal; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı.Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı'na, Ağustos 1999 - Ekim 2003 tarihleri arasında femur boyun kırığı ile başvuran ve tedavilerinde perkütan kanüle vida veya dinamik kompresyon tipi plak-vida ile internal tespit uygulanan 66 olgunun klinik ve radyolojik sonuçları karşılaştırmalı olarak değerlendirildi. Perkütan kanüle vida uygulanan 33 olgu grup l, dinamik kompresyon tipi plak-vida uygulanan 33 olgu ise grup II olarak ayrıldı. Her iki gruptaki olgular; yaş, cinsiyet, yaralanma nedeni, Garden sınıflandırması, Amerikan Anesteziyoloji Cemiyeti gruplandırma sistemi, ameliyata alınma zamanı, anestezi tipi, ameliyat süresi, kanama miktarı değişkenlerine göre incelendi. Hastaların erken ve geç dönem komplikasyonları ile kırık kaynama süreleri belirlenerek, klinik ve radyolojik sonuçları değerlendirildi. Sonuçta; kullanılan tespit yöntemleri arasında, kırık kaynama süresi ve fonksiyonel sonuçlar açısından birbirlerine üstünlüklerinin olmadığı, avasküler nekroz riskinin ise kırık ayrılma derecesi ile ilişkili olduğu ancak perkütan kanüle vida uygulamasının dinamik kompresyon tipi plak-vida uygulamasına göre ameliyat süresini kısalttığı ve kanamayı azalttığı görüşüne varıldı.Item Investigation of the dose-dependency of citicoline effects on nerve regeneration and functional recovery in a rat model of sciatic nerve injury(Türk Nöroloji Derneği, 2014-01) Kaplan, Tolga; Kafa, İlker Mustafa; Cansev, Mehmet; Bekar, Ahmet; Karlı, Necdet; Taşkapılıoğlu, Mevlüt Özgür; Kanar, Fulya; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Anatomi Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Farmakoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroloji Anabilim Dalı.; 0000-0001-5472-9065; AAW-5254-2020; AAG-7125-2021; M-9071-2019; 7006761497; 8450193200; 8872816100; 6603677218; 6506587942; 25936798300; 56037464100AIM: The aim of this study was to investigate the dose dependence of citicoline's previously-reported effects on recovery of peripheral nerve injury. MATERIAL and METHODS: Right sciatic nerves of sixty adult female Wistar Albino rats were incised and primary anastomosis was performed. Rats were then divided into four groups: Control group received 2 ml of saline intraperitoneally, while rats in C-300, C-600 and C-900 groups received 300 mu mol/kg, 600 mu mol/kg and 900 mu mol/kg citicoline dissolved in 2 ml saline, respectively. Rats were tested for sciatic functional index (SFI) on the 4th, 8th and 12th weeks and electrophysiological recordings were obtained on the 12th week. Rats were then sacrificed to investigate nerve adhesions and perform histomorphological examinations. RESULTS:Our results showed that rats in C-600 and C-900 groups had significantly lesser neural adhesion and greater SFI and electrophysiological score than those in the Control and C-300 groups (p<0.05). Mean density and total number of functionally myelinated axons were significantly increased in C-900 group, while perineural scar tissue formation was reduced in all citicoline-treated groups. CONCLUSION: We conclude that citicoline exhibits dose-dependent effects on axonal regeneration and recovery without scar formation in a rat model of peripheral nerve incision and primary anastomosis.Item Olfaktor oluk meningiomalarında klinik deneyimler(Uludağ Üniversitesi, 2011-12-26) Yılmazlar, Selçuk; Aktaş, Ulaş; Kaplan, Tolga; Işık, Semra; Eser, Pınar; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.Tüm intrakranial meningiomaların yaklaşık %4-13 kadarı olfaktor oluk bölgesindedir. Olfaktor oluk meningiomaları ön kafa tabanında yerleşir ve etmoid kemik kribrifom çıkıntısı ve krista galliyle, arkada planum sfenoidale üzerine doğru uzanır. Bu makalede 2006-2010 yılları arasında opere edilen 24 olfaktor oluk meningiomalı hasta retrospektif olarak incelendi.18 kadın, 6 erkek hasta, yaşlarının ortalaması 55,7± 8,6 (min. 39, max 75) idi. En sık başvuru şikayeti bilişsel işlev bozukluğu olarak izlendi. Tüm hastalar opere edildi. 6 hasta supraorbital kraniotomi, 17 hasta bifrontal kraniotomi, 1 hastada pterional kraniotomi kullanıldı. Nüks oranı %8,4 (2 hasta) olarak saptandı. Hiçbir hastamızda postoperatif dönemde tedavi gerektiren BOS kaçağı izlenmedi. Ortalama takip süresi 36 ay idi. Olfaktor oluk menengiomalarının cerrahisi anterior serebral arter (ACA) ve optik sinire yakınlığı nedeniyle oldukça zor ve tehlikeli olabilir. Mikrocerrahi tekniklerinin gelişmesi ile eskiye nazaran daha kolay ve güvenli olarak tümör rezeksiyonu yapmak mümkün hale gelmiştir.Item Pediatrik kolloid kistlere anterior transkallozal yaklaşım sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 2011-04-04) Kuytu, Turgut; Kaplan, Tolga; Taşkapılıoğlu, Mevlüt Özgür; Kocaeli, Hasan; Korfalı, Ender; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı.Giriş: Kolloid kistler tüm intrakranial tümörlerin %0,5-1’ini, 3. ventrikül lezyonlarının ise %55’ini oluşturur. Bu çalışmada, 3. ventrikül kolloid kisti nedeniyle kliniğimizde anterior interhemisferik transkallozal yaklaşımla tedavi edilen pediatrik olgular sunulmuş ve tedavi prensipleri üzerinde durulmuştur. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 2001-2009 yılları arasında opere edilen kolloid kistli 16 yaş ve altı hastalar retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 3’ü erkek, 1’i kız; yaş aralığı 12-16; ortalama yaş 13,75; ortalama semptom süresi 2,5 ay; ortalama takip süresi 46,75 (15-102) ay idi. Başvuru şikayetlerine bakıldığında, hastaların tümünde frontal yerleşimli baş ağrısı, 2 hastada ek olarak bulantı-kusma ve 1 hastada vücudunun sol tarafında uyuşma şikayeti mevcuttu. Nörolojik muayenede 3 hastada bilateral papil ödem izlenirken 1 hastada defisit saptanmadı. Kranial bilgisayarlı tomografide 2 olguda kist hiperdens, 1 hastada hipodens olarak izlendi. Kranial manyetik rezonans görüntülemede kist 2 olguda T1 ağırlıklı görüntülerde izo, T2 ağırlıklı imajlarda hiper; 1 olguda T1 ağırlıklı görüntülerde hipo, T2 ağırlıklı görüntülerde hiper; 1 olguda ise T1 ağırlıklı görüntülerde hiper, T2 ağırlıklı görüntülerde izointens idi. Tüm hastalar interhemisferik-transkallosal-transforaminal yaklaşımla tedavi edildi. Üç hastada total eksizyon mümkün olurken, 1 hastada talamostriat vene yapışık kapsülün çok küçük bir kısmı koagüle edilerek bırakıldı. Takiplerde rekürrens izlenmedi. Sonuç: Üçüncü ventrikül lezyonlarına ulaşmak için literatürde çok çeşitli yaklaşımlar tanımlanmış olmakla birlikte, olgularımızda kortikal harabiyete sebep olmadığından transkallozal girişim tercih edildi. Bu yolla yaklaşım pediatrik olgularda da güvenli tümör rezeksiyonuna imkan sağlamaktadır.Item Periferik sinir kesisinde farklı dozlarda sistemik uygulanan CDP-kolin'in aksonal rejenerasyon ve epinöral skar dokusu üzerine etkilerinin erken primer sütür modelinde araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2012) Kaplan, Tolga; Bekar, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirürji Anabilim Dalı.Periferik sinir kesisi sonrası iyileşmede nadiren fonksiyonel geri kazanım nadiren tam olarak görülmektedir. Daha önce kliniğimizde yapılan çalışmalarda periferik sinir hasarında CDP-kolin'in perinöral skar dokusu, aksonal rejenerasyon ve fonksiyonel geri kazanım üzerine etkinliğini kanıtlanmıştı. Bu çalışmamızda ise sitikolin'in periferik sinir hasarındaki etkinliğinin dozla ilişkisini inceledik.Çalışmada ağırlıkları 200-270 (±23) gr arasında değişen 60 adet Wistar Albino tipi dişi yetişkin sıçan kullanıldı. Tüm sıçanlarda sağ siyatik sinire mikromakas ile kesi yapılarak 8/0 prolen ile hemen primer anastomoz yapıldı. Takiben sıçanlar 4 tedavi grubuna ayrıldı: kontrol (K; n=15) grubuna intraperitoneal yolla 2 cc serum fizyolojik (SF) enjekte edilirken, C-300 (n=15), C-600 (n=15) ve C-900 (n=15) gruplarındaki sıçanlara 2 cc SF içinde sulandırılmış sırasıyla 300 mol/kg, 600 mol/kg ve 900 mol/kg CDP-kolin uygulandı.12.haftada tüm sıçanlar yüksek doz Tiopental sodyum uygulamasıyla sakrifiye edildi. Sıçanlar sakrifiye edilmeden önce 4, 8, 12 haftada siyatik fonksiyon indeksi (SFİ) çalışmaları ve 12. haftada elektrofizyolojik (EMG) kayıtları alındı. Takiben sıçanlar sakrifiye edilerek, sinir yapışıklığı, SFİ, EMG sonuçları ve histomorfolojik inceleme yapıldı. Sinir yapışıklığı, SFİ ve EMG inceleme değerlendirmelerinde K ve C-300 grubuna göre C-600 ve C-900 grubunun sonuçlarının istatistiksel olarak anlamlı derecede iyi çıktığı gözlendi (p<0.05).Yapılan histomorfolojik değerlendirmede gruplar arasındaki akson sayıları ve aksonal dansite bakıldığında C-900 grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede artma olmasa da (p>0.05); fonksiyonel olarak myelinli akson sayılarının arttığı ve morfolojilerinin daha düzgün olduğu gözlendi.Bu anlamda periferik sinir kesisi ve primer anastomoz modelinde CDP-kolinin aksonal rejenerasyon ve skarsız iyileşme üzerine etkinliğinin doza bağımlı olduğu söylenebilir.Publication Results of anterior transcallosal approach to pediatric colloid cysts(Galenos Yayincilik, 2011-04-01) Taskapılıoğlu, Mevlüt Özgür; TAŞKAPILIOĞLU, MEVLÜT ÖZGÜR; Kuytu, Turgut; Kaplan, Tolga; Korfali, Ender; Kocaeli, Hasan; KOCAELİ, HASAN; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı.; 0000-0001-5472-9065; ABB-8161-2020; AAW-5254-2020; CAI-2032-2022Introduction: Colloid cysts represent 0.5-1% of all intracranial neoplasms and 55% of the third ventricular lesions. In this study, we emphasized the principles of treatment in pediatric cases with third venricular colloid cysts treated by using anterior interhemispheric transcallosal approach.Materials and Method: The patients aged 16 years and below with colloid cysts, operated between 2001-2009, were evaluated retrospectively.Results: There were 3 males and 1 female patients aged between 12-16 (mean age 13.75) years. The mean duration of symptoms were 2.5 months and mean duration of follow-up 46.75 (15-102) months. All the patients had frontal headache as a main complaint; 2 patients also had nausea and vomiting; and 1 patient also had numbness on the left side of his body. Three patients had bilateral marked papil edema while 1 patient had no neurological deficit. Cyst was hyperintense and hypointense in cranial computed tomography of 2 and 1 patients, respectively. T1-, and T2-weighted cranial magnetic resonance images were iso-, and hyperintense in 2 patients while hypo-, and hyperintense in 1 patient, while hyper-, and isointense in 1 patient respectively. Interhemispheric-transcallosal-transforaminal approach was used in all patients. In 3 patients, total excision was performed while in 1 patient, a small part of capsule attached to thalamostriate vein was left. There were no cyst recurrences at follow-up.Conclusions: Although various approaches had been described to reach the third ventricular colloid cyst; we preferred the transcallosal approach in all of our pediatric patients since the approach does not cause any cortical breach and provides secure tumour resection.Item Subdural ampiyemlerin 20 yıllık retrospektif analizi(Uludağ Üniversitesi, 2010-08-05) Kaplan, Tolga; Kuytu, Turgut; Taşkapalıoğlu, Mevlüt Özgür; Kocaeli, Hasan; Korfalı, Ender; Bekar, Ahmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirurji Anabilim Dalı.İntrakranial subdural ampiyem potansiyel yıkıcı komplikasyonlarla giden bir nöroşirürji acilidir. Erken tanı, erken cerrahi ve uygun antibiyotik tedavisi mortaliteyi azaltır. Bu makalede 1990-2009 yılları arasında opere edilen 31 hasta retrospektif olarak incelenmiş ve klinik prezentasyon, etyolojik faktörler ve tedavi stratejileri açısından karşılaştırılmıştır. En sık etken Stafilococcus aureus idi. En sık başvuru şikayeti ateşti ve tanı tüm olgularda konrastlı kranial BT ile konuldu. En sık yerleşim yeri frontal konveksite idi. Kraniotomi 24 olguya, sadece burr-hole 4 olguya, hem burr-hole hem kraniotomi 3 olguya uygulandı. Ortalama takip süresi 20 (±23.25) ay idi. 4 hastada rekürrens izlendi. Agresif tedaviye rağmen mortalite ve morbiditenin hala yüksek olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Kraniotomi ile ampiyem boşaltılması önerdiğimiz tedavi şeklidir.Item Tüberkulum sella meningiomalı gebe kadında görme kaybı(Uludağ Üniversitesi, 2011-01-19) Kuytu, Turgut; Kaplan, Tolga; Yılmazlar, Selçuk; Tolunay, Şahsene; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Nöroşirurji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.Gebe kadınlarda meningioma görülme insidansı,normal kadın popülasyonuna göre daha düşüktür fakat gebelikte meningiomaya bağlı semptomlar artabilirler. 34 yaşında bayan hasta gebeliğinin onuncu haftasında; 4 haftadır sol gözünde başlayan görme kaybıyla başvurdu. Kranial MRI görüntülerinde; suprasellar sisterna ve sella içini doldurmuş, dural kuyruğu olan kitle lezyonu mevcuttu.Hasta operasyona alınarak, tuberkulum sella meningioması total çıkartıldı. İmmünohistokimyasal analizinde; meningioma hücrelerinin % 80 olarak progesteron reseptörü taşıdığı gösterildi. Tuberkulum sella meningiomalı gebe kadınlarda; pozitif progesteron reseptörüne ve hipofiz bezinin büyümesine bağlı olarak ani görme kaybı gerçekleşebilmektedir.Item Türk toplumundaki erişkinlerde patella tiplerinin dağılımı(Uludağ Üniversitesi, 2004-05-24) Demirağ, Burak; Kaplan, Tolga; Köseoğlu, Ertuğrul; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı.Amaç: Bu çalışma ile Türk toplumundaki erişkinlerde patella tipleri dağılımının belirlenmesi amaçlandı. Hastalar ve Yöntem: Ortopedi ve Travmatoloji polikliniğine farklı diz hastalıkları ile başvuran ve diz artroskopisi endikasyonu konulan 100 olgunun, çekilmiş olan rutin diz grafilerinden yüz adet tanjansiyel patella grafisi tekrar değerlendirildi. Olguların yaş ortalaması elli bir (18-93) idi. Wiberg ve Baumgartle sınıflamasına göre patella tipleri belirlendi. Bulgular: Tip I patella % 24, tip II patella % 70 ve tip III patella % 6 olarak bulundu. Hiçbir hastada tip IV patellaya rastlanmadı. Sonuç: Türk toplumunda patella tiplerinin dağılımı bu konuda çok fazla çalışma olmamasına rağmen, çalışmamızda görüldüğü üzere başka toplumlarla benzerdir. Patella tiplerinin Türk toplumuna has bir dağılım özelliği yoktur. Yapılacak kapsamlı çalışmalar ile patella tipi dağılımı ve patellofemoral hastalıklar arasında ki ilişkilerin ortaya konabileceği kanısındayız.