Browsing by Author "Karabulut, Furkan"
Now showing 1 - 7 of 7
- Results Per Page
- Sort Options
Item Anterolateral uyluk flebi: 16 olguda klinik deneyimlerimiz(Uludağ Üniversitesi, 2015-11-23) Ersen, Burak; Şakı, Mehmet Can; Akın, Selçuk; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Kalay, Ayşe Şahin; Çeçen, Süleyman; Karabulut, Furkan; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Çalışmanın amacı; kliniğimizde Ocak 2014 – Ocak 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilen 16 Anterolateral uyluk (ALT) flebi vakasının retrospektif olarak incelenmesidir. Çalışmamızda 4’ü kadın, 12’si erkek hasta olmak üzere toplam 16 hasta değerlendirildi. Mevcut defektlerin rekonstrüksiyonunda Anterolateral uyluk flebinin,13 olguda serbest stil, 3 olguda pediküllü olarak uygulanmış olduğu görüldü. Serbest stil anterolateral uyluk flebinin; baş-boyun bölgesi defektleri ve alt ekstremite doku defektleri rekonstrüksiyonu için kullanıldığı görüldü. Uyluk bölgesi, trokanterik bölge ve perine gibi yakın bölgelerde ise pediküllü flebin tercih edilmiş olduğu görüldü. Anterolateral uyluk flebi serbest ve pediküllü olarak yumuşak doku rekonstrüksiyonunda önemli bir seçenek haline gelmiştir. Minimal donör alan morbiditesi yaratarak büyük defektlerin rekonstrüksiyonuna olanak sağlamaktadır.Item Baş ve boyun doku defektlerinin rekonstrüksiyonu: 33 serbest flebin analizi(Uludağ Üniversitesi, 2014-12-08) Ersen, Burak; Şakı, Mehmet Can; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Kalay, Ayşe; Karabulut, Furkan; Çeçen, Süleyman; Akın, Selçuk; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik, Rekonstruktif ve Estetik Anabilim Dalı.Çalışmamızın amacı; kliniğimizce baş ve boyun rekonstrüksiyonu amacı ile yapılan 33 serbest flep olgunun sonuçlarının incelenmesidir. 33 flebin 28`i tümör rezeksiyonuna, 5`i travmaya bağlı oluşan defektlere uygulandı. Kliniğimizin serbest flep kaybı oranı %9 olarak bulundu. Baş ve boyun rekonstrüksiyonunda en sık kullanılan flebin serbest radial ön kol flebi olduğu görüldü (%54). Cerrahi müdahale yapılan hastaların mortalite oranı %9, morbidite oranının %33 olduğu görüldü. Yüksek serbest flep başarı oranı görülmesine rağmen operasyon sonrası takip periodunda yüksek mortalite ve morbidite olanları dikkat çekmiştirPublication Clinical and histopathological analysis of 152 pigmented skin lesion excisions apart from melanocytic nevus due to cosmetic reasons(Springer, 2015-08-01) Erşen, Burak; Akın, Selçuk; Saki, Mehmet Can; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Kalay, Ayşe; Karabulut, Furkan; Çeçen, Süleyman; Köse, Mehmet; Kastamoni, Menekşe; Erşen, Burak; AKIN, SELÇUK; Saki, Mehmet Can; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Kalay, Ayşe; Karabulut, Furkan; ÇEÇEN, SÜLEYMAN; Köse, Mehmet; KASTAMONİ, MENEKŞE; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.; 0000-0002-3003-918X; 0000-0003-1683-0722; 0000-0003-2430-727X; EUI-8874-2022; AAH-5064-2021; FYF-8484-2022; HLD-8732-2023; EEM-7276-2022; CXB-2978-2022; FCR-7958-2022; HIK-0761-2022; GWJ-7397-2022; JMZ-7639-2023Background Melanocytic naevus (MN) is a normal, benign proliferation of melanocytes, which may be acquired or congenital, and it is the most common pigmented lesion posing an aesthetic problem for many patients and can be found anywhere on the skin. There are several other types of pigmented skin lesions apart from MN such as seborrhoeic keratosis (SK) which mimics both MN and basal cell carcinoma (BCC).Methods A retrospective study was designed in order to investigate the characteristics of 152 non-MN pigmented skin lesion excisions performed between June 2009 and October 2014. All patients desired their lesions to be removed for only cosmetic reasons. None of our patients described their lesions as 'suspicious'. All patients were evaluated for age and gender in addition to the clinical characteristics of the lesion such as location, size and morphology. Twenty-two different types of pigmented lesion were identified.Results A total of 152 patients underwent surgery. Of the 152 patients, 83 were female (54.6 %) and 69 were male (45.4 %). The average age of our patient group was 51.4 (12-87) years. The average size of the lesions was 1.27 cm(2) (0.01-6 cm 2).Conclusions Seborrhoeic keratosis was the most common lesion type (49.6 %), followed by dermatofibroma, haemangioma, fibroepithelial polyp and BCC. These five lesions in total constituted 79.4 % of all lesions. It was also observed that approximately 19 % of all excised lesions were malignant, pre-malignant or a feature of a systemic disease. The main complaint for all of our patients was cosmetic disturbance. None of the lesions were symptomatic, and none of the patients considered their lesions as 'suspicious'.Publication Clinical and histopathological analysis of 790 naevi excised from 509 patients due to cosmetic reasons(Springer, 2015-04-01) Erşen, Burak; Akın, Selçuk; Şahin, Ayşe; Saki, Mehmet Can; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Karabulut, Furkan; Çeçen, Süleyman; Erşen, Burak; AKIN, SELÇUK; Şahin, Ayşe; Saki, Mehmet Can; Aksu, İsmail; Tunalı, Orhan; Karabulut, Furkan; ÇEÇEN, SÜLEYMAN; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Estetik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.; 0000-0003-1683-0722; 0000-0003-2430-727X; EUI-8874-2022; AAH-5064-2021; KXN-2477-2024; FYF-8484-2022; HLD-8732-2023; EEM-7276-2022; FCR-7958-2022; HIK-0761-2022Background The risk of malignant transformation is the most important reason for melanocytic naevi excision whereas the most common reason for excision is cosmetic disturbance.Methods Our study was conducted in a retrospective design from June 2009 to October 2013 involving 790 naevi excisions from 509 patients (332 male, 177 female) due to cosmetic disturbance. Each patient was evaluated for age and gender in addition to the clinical characteristics of the lesions such as location, size, depth and morphology. Results The average age of our patient group was 36.4 (18-68). Of the 509 patients, 332 were female (65.2 %) and 177 were male (34.7%). Intradermal naevus was the most common type. Of all patients, 93.3% had intradermal, dysplastic or compound naevi. Of all lesions, 93.9 % were intradermal, dysplastic or compound naevi. Buccal region was the most common excision site in the face with 112 excisions. Female gender was dominant in all naevi types except for dysplastic naevi and junctional naevi. Male gender was dominant in these groups.Conclusions Gender and age in addition to the clinical characteristics of the lesion such as location, size, depth and morphology were analysed for each patient. To our knowledge, our study has the largest naevi excision number performed for only cosmetic reasons. Even though there was no malignant melanoma identified, high rate of dysplastic naevi was an important data due to its malignancy risk.Publication In vivo use of n-butyl-2-cyanoacrylate in cleft palate surgery and a comparison of its efficacy with suture material(İstanbul Üniversitesi, 2021-01-03) Karabulut, Furkan; Özbek, Serhat; ÖZBEK, SERHAT; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı.; JKS-6969-2023Objective: In this experimental work, we aimed to compare the efficacy of two different methods of combining the mucoperiosteal flaps in an animal model: using a tissue adhesive material N-butyl-2-cyanoacrylate (Glubran (R) 2) and the classical suturing technique in cleft palate surgery.Methods: Rats were separated into group A and B. In group A (n=12) mucoperiosteal flaps were brought together with absorbable suturing material, while in group B (n=12), adhesive material was used for the same purpose. Palatal mucosa healing was evaluated histologically in terms of inflammatory cell infiltration, fibroblastic activity and vascularization on the postoperative 8th and 16th days.Results: As a result of this experimental study, there were no differences macroscopically in palatal mucosa healing in both groups. Histologically, on day 8, the inflammation severity was higher in the suture material group and the difference was statistically significant. On day 16, fibroblastic activity was significantly lower in the suture material group. There was no significant difference between the groups in terms of vascularity.Conclusion: As a result of these findings, Glubran (R) 2 was found to be easily usable and effective with low complication rates, moreover, it was a practical tissue adhesive material for merging mucosal flaps in the midline of the palate.Item Sıçan modelinde,yarık damak cerrahisinde n-butil-2-siyanoakrilatın kullanımı ve etkinliğinin sütür materyali ile karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2018) Karabulut, Furkan; Özbek, Serhat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Yarık dudak ve damak insanlarda görülen en sık konjenital kraniyofasiyal anomalidirler. Yarık damağın rekonstrüksiyonunda iki ana tedavi yaklaşımı mevcut olup bunlar basit palatoplasti ve çift ters flep palatoplastidir. Damaktan hazırlanan iki taraflı mukoperiosteal flepler medialize edilerek, eriyebilen sütür materyalleriyle biraraya getirilmektedir. Bu deneysel çalışma, mukozal yapılarda etkili olan bir çeşit doku yapıştırıcısı olan N-butil-2-siyanoakrilatın (Glubran®2) hayvan modelinde damak onarımında etkinliğini kanıtlamak ve damak mukoza iyileşmesinde sütür materyali ile bu yapıştırıcının etkinliğini karşılaştırmak amacıyla yapılmıştır. Yirmidört adet dişi sıçanda, damak midsagittal alanda 2 mm doku eksize edildikten sonra damak yarığı modeli oluşturuldu ve sonrasında bilateral mukoperiosteal flepler hazırlandı. Sıçanlar iki ana gruba ayrıldı. Grup A'da (n=12) mukoperiosteal flepler sütür materyali ile biraraya getirilirken, grup B'de (n=12) mukoperiosteal flepler doku yapıştırıcı ile biraraya getirildi. Her ana grup iki alt gruba ayrıldı. Damak mukoza iyileşmesi, histolojik olarak, inflamatuar hücre infiltrasyonu, fibroblastik aktivite ve vaskülarizasyona bakılarak, postop 8. gün ve 16. günde değerlendirildi. Post operatif dönemde, 1., 4., 8. ve 16. günlerde, tüm deneklerde, makroskobik olarak, fleplerde nekroz olup olmadığı, yaranın durumu ve enfeksiyon varlığı değerlendirildi. Bu çalışmanın sonucunda; dikiş materyali ile doku yapıştırıcısı arasında makroskobik bir fark saptanamamıştır. Histolojik olarak, 8. günde, dikiş grubunda inflamasyon şiddetinin istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek olduğu görüldü. Onaltıncı günde, dikiş grubunda fibroblastik aktivitenin istatistiksel olarak anlamlı miktarda düşük olduğu görüldü. Vaskülarite açısından, iki grup arasında benzer değerler görüldü. Bu bulgular neticesinde, N-butil-2 siyanoakrilat'ın yarık damak cerrahisinde, mukozal fleplerin orta hatta tespitinde (sütür tekniklerinin uygulanması zor olan bu dar cerrahi sahada) kolay uygulanabilen, etkin ve komplikasyon oranı düşük, cerrah açısından zaman kaybı yaratmayacak bir materyal olabileceği sonucuna varıldı.Item Yüz ve saçlı deri yerleşimli subkutan nodüler kitleler: 56 vakanın retrospektif analizi(Uludağ Üniversitesi, 2015-11-03) Ersen, Burak; Karabulut, Furkan; Özbek, Serhat; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Kalay, Ayşe; Çeçen, Süleyman; Köse, Mehmet; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı.Derinin selim tümörleri klinik pratikte sık gözlenen patolojilerdendir. Yüz bölgesi, selim tümörlerin yerleşimi açısından sık görülen bölgelerden birisidir. Derinin histolojik yapısını oluşturan farklı hücrelerden çok sayıda selim tümör oluşabilmektedir. Çalışmamızda 2012-2014 yılları arasında, polikliniğimize yüzde kitleye bağlı kozmetik rahatsızlık şikayetiyle başvuran 56 hastada, tarafımızca müdahale edilen toplam 65 kitle incelenmiştir. Çalışmamız sonucunda sadece kozmetik sıkıntı yarattığı düşünülen lezyonların %87’sinin malignite ya da zemininde malignite geliştirme potansiyeli olan kistler olduğu görüldü. Epidermal kistlerin yüzde yerleşen subkutan nodüller arasında en sık gözlemlenen patoloji olduğu saptandı. Alın bölgesi ise yerleşim yeri itibari ile en sık müdahale edilen bölgeydi. Sonuç olarak yüzde varlığı selim olarak kabul görmüş, sadece kozmetik rahatsızlık nedeniyle doktora başvuru sebebi olan rin %87`sinin malign dönüşüm ya da zemininden malignite gelişme ihtimali olduğu saptanmıştır.