Browsing by Author "Nak, Selim Giray"
Now showing 1 - 20 of 37
- Results Per Page
- Sort Options
Item 01 Ocak 2009- 31 Mart 2016 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Gastroenteroloji Polikliniğine başvuran ve özofagusta web saptanan hastaların retrospektif değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2017) Arslan, İsmail; Nak, Selim Giray; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Özofagus webleri lümeni tam veya yarım halka şeklinde daraltan, mukoza ve submukozadan oluşan ince, şeffaf, membranöz yapılardır. Çalışmamızda web saptanan hastaların demografik özelliklerinin, anemi parametrelerinin, eşlik eden hastalıklarının, endoskopik bulgularının, semptom süresinin, web bölgesinin, tanıda özofagografi kullanımının, uygulanan tedavilerin ve Plummer Vinson Sendromu (PVS) görülme sıklığının değerlendirilmesini amaçladık. Çalışmamıza 01 Ocak 2009-31 Mart 2016 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Gastroenteroloji Polikliniğine başvuran ve özofagial web saptanan 68 hasta dâhil edildi. Hastaların demografik özellikleri, klinik ve laboratuvar bulguları elektronik ortamda hastane bilgi yönetim sistemi ile retrospektif olarak incelendi. Çalışmaya dâhil edilen hastaların yaş ortalaması 50,97 (18-89) olup, hastaların %89,7'si kadın (n=61), %10,3'ü erkekti (n=7). Hastaların %91,8'inde (n=62) disfaji mevcuttu. Yapılan endoskopilerin %85,3'ünde (n=58) tek web, %14,7'sinde (n=10) multiple web saptandı. Weblerin %89,7'si (n=61) proksimal özofagustaydı. Tedaviyi kabul eden 65 hastanın %81,5'ine (n=53) buji dilatasyon uygulandı. %18,5'inin (n=12) ise webleri endoskop ile yırtıldı. Başlangıçta dilatasyon yapılan 53 hastanın %47,2'sine (n=25) tekrar dilatasyon uygulandı. 26 hastada PVS triadı (disfaji, demir eksikliği anemisi ve proksimal özofagusta web) vardı. Çalışmamızda hastaların yaş ve cinsiyet dağılımı, saptanan ek hastalıkları literatür ile benzerdi. Hastaların yaşı arttıkça multiple web saptanma ve proksimal dışı web saptanma sıklığının arttığı görüldü. 1 hastada PVS tanısı konulduktan 3 yıl sonra özofagus skuamöz hücreli kanseri saptandı.Item 2000-2009 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Faküitesi Gastroenteroloji Bilim Dalına başvuran ülseratif kolit tanılı hastaların retrospektif değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2010) İbanoğlu, Mahmut Serbülent; Nak, Selim Giray; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Çalışmamızda Uludağ Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı tarafından 2000-2009 yılları arasında takip edilen 105 ülseratif kolitli hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların klinik bulguları, klinik şiddeti, hastalığın yaygınlığı, hastalık seyri sırasında ortaya çıkankomplikasyonlar, uygulanan medikal tedavi ve hastalığın seyri hakkında bilgiler değerlendirilerek analiz edildi.Ülseratif kolitli vakalarımızın epidemiyolojik verileri incelendiğinde hastaların 63'ünün (%60) erkek, 42'sinin (%40) bayan olduğu saptandı. Erkek bayan oranı ise 1.5/1 idi. Hastaların 27 (%29,7) sinde sigara kullanım öyküsü mevcut iken, hastaların hiçbirisinde oral kontraseptif kullanımı ve birinci derece yakınlarında ülseratif kolit öyküsü saptanmamıştı. Hastaların 30'u (%33) lise, 23'ü (%25,3) üniversite eğitimi almışken 4'ü (%4,4) okur yazar değildi. Hastaların büyük çoğunluğu 89 (%84,8)'u evli iken 12 hasta (%11,4) bekar idi. Ülseratif kolitli hastalarımızda en sık gözlenen şikayetlerin; karın ağrısı 86 olguda (%92,5), kanlı diare 90 olguda (%77), mukuslu dışkılama 59 olguda (%62) olduğu gözlendi. Hastaların 35'inde (%38) ateş, 22'sinde (%24,7) kilo kaybı, 5'inde (%5,4) kabızlık mevcuttu. Yapılan diğer çalışmalarda ülseratif kolitin klinik bulguların görülme sıklığı da benzer oranlarda tespit edilmiştir.Hastalığın klinik şiddeti ?Truelove-Witts? kriterlerine göre; 37 hasta (%36,6) hafif şiddetli, 36 hasta (%35,6) orta şiddetli, 28 hasta (%27,7) ağır şiddetli ülseratif kolit olarak değerlendirildi. Hastalığın yaygınlığı yapılan kolonoskobik işlemde tutulan kolon bölgesine göre sınıflandırıldı. Distal kolit 37 hastada (%36,3), sol kolit 17 hastada (%16,7), yaygın kolit 19 hastada (%18,9), pankolit 29 hastada (%28,4) gözlemlendi. Hastalarımızın tümüne ASA preparatı uygulanmışken, 45 hastaya (%44,1) steroid, 35 hastaya (%33,7) 5-ASA ,azatiopürin ve steroid kombine tedavisi uygulanmıştı. 3 hastaya (%2,9) ise siklosporin tedavisi uygulanmıştı. Ülseratif kolitli hastalarımızda en sık gözlenen komplikasyonların 5 olguda (%4,9) perforasyon ve 4 olguda (%3,9) karsinom olduğu gözlemlenmiştir.Hepatosteatoz, cilt ve eklem bulguları en sık gözlenen ekstraintestinal tutulumlar olarak saptandı. Hastalarımızda hastalığın seyrinin 71 olguda (%69,2) kronik intermittant hastalık, 13 olguda (%12,4) kronik devamlı hastalık, 5 olguda (%4,8) akut fulminant hastalık olarak tespit edildi. 6 hastanın (%5,7) sadece tek atak geçirdiği ve 1 hastanın ülseratif kolit ile ilişkili perforasyon komplikasyonu ile öldüğü 2 hastanın ise ülseratif kolitle ilişkili olmayan nedenlerle öldüğü saptandı.Item Baseline and salt-stimulated paraoxonase and arylesterase activities in patients with chronic liver disease: Relation to disease severity(Wiley, 2009-04) Keskin, Murat; Dolar, Engin; Dirican, Melahat; Kıyıcı, Murat; Yılmaz, Yusuf; Gürel, Selim; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Erdinç, Selda; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-4518-5283; 0000-0002-3208-6211; 0000-0003-4526-4352; AAI-4213-2021; AAG-9177-2021; AAG-6985-2021; 23050640000; 6602075084; 6601919847; 6507627491; 22936014300; 7003706434; 6603336505; 6603629209; 24334883200Background: It has been recently reported that serum paraoxonase (PON1) and arylesterase (ARE) activities may be significantly reduced in patients with chronic liver disease. The aim of the study was to investigate the relations between serum PON1 and ARE activities and the degree of liver damage in patients with chronic liver injury. Methods: We studied a total of 75 patients with chronic liver disease (50 patients with cirrhosis and 25 patients with chronic hepatitis) and 25 healthy comparison subjects. Baseline and salt-stimulated PON1 and ARE activities were determined in all study participants. Results: Baseline and stimulated PON1 and ARE activities were significantly lower in patients with chronic liver disease than in controls. Cirrhotic patients in Child-Pugh classes B and C subgroups had significantly reduced PON1 and ARE activities compared with Child-Pugh class A patients (both P-values < 0.01). Receiver operating characteristic curve analysis showed that serum ARE activity was the most effic Conclusion: Baseline and stimulated PON1 and ARE activities are reduced in patients with chronic liver disease. Serum ARE activity could be a suitable biomarker for the evaluation of the presence and severity of chronic liver damage.Item Bursa ve yöresinde dispepsili hastalarda helicobacter pylori sıklığı ve aile içi bulaş(Uludağ Üniversitesi, 2004) Yalçın, Ayla; Nak, Selim Giray; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Amaç: Helicobacter pylori enfeksiyonunun tedavisinden sonra nüksü önemli bir sorundur. Gelişmiş ülkelerde enfeksiyonun nüksü yılda %1 civarında iken Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde oran %30-40 civarındadır. Bu yüksek nüks oranlarının oluşumunda aile içi bulaşma önemi bilinmemektedir. Ayrıca aile içindeki diğer enfekte bireylerin tedavi edilmesinin gerekip gerekmediği konusunda literatürde yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu çalışmada primer amacımız tedavi sonrasında nüks gelişiminde aile içi bulaşın önemini araştırmak ve enfeksiyonun nüksünü önlemek amacıyla aile içindeki diğer enfekte bireylerin tedavi edilmesinin gerekli olup olmadığını saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Dispepsi yakınması ile polikliniğimize başvuran 109 hastadan Helicobacter pylori enfeksiyonu saptanan 74 hasta çalışmaya alındı. Aile içinde enfekte olan diğer bireyler gaita antijen testi ile tesbit edildi. Hastalar randomize olarak her birisi 37'ser kişiden oluşan A ve B gurubuna ayrıldı. A gurubunda; hastalar ve aile içi enfekte bireyler eş zamanlı tedavi edildi. B gurubunda ise yalnız hastalar tedavi edildi. Hastalar eradikasyon tedavisinin tamamlanmasından 1 ay sonra tedavi başarısı, 6 ay sonrada nüks ağrısından değerlendirildiler. Diğer enfekte aile bireylerinden tedavi edilenler nüks açısından takip edilmedi. Bulgular: Bursa ve yöresindeki dispepsili hastalarda Helicobacter pylori enfeksiyon oranı %67.8 olarak belirlendi. İki guruptaki 37'ser hastadan ikişer kişi 1. ay kontrolüne gelmedi. Tedaviden sonraki 1. ayda A gurubundaki 35 hastanın 3'unde (%8.57), B gurubundaki 35 hastanın 4'unde (%11.4) tedavi başarısızlığı mevcuttu. Her iki gurupta tedaviyi tamamlayan ve takiplerine gelen toplam 70 hastadan 63'unde (%90) bakterinin eradikasyonu sağlandı. Eradikasyon tedavisinin tamamlanmasından 6 ay sonra (tedavi başarısı sağlanan hastalar arasında) A gurubundaki 32 hastanın hiç birisinde nüks gelişmemesine karşın, B gurubundaki 31 hastadan 3'unde nüks oluştu, B gurubunda nüks oranı %9.7 olarak saptandı. Ancak her iki gurup arasında enfeksiyonun nuksu acısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Sonuç: Dispepsi yakınması olan, Helicobacter pylori ile enfekte hastaların ve aile içi enfekte bireylerin tedavi edilmesiyle 6. aydaki enfeksiyonun nüks oranları, aile içi enfekte bireylerin tedavi edilmediği guruba göre istatistiksel olarak farklı bulunmadı. Bu sonuç aile içi enfekte bireylerin tedavi edilmesinin gerekmediği şeklinde yorumlanabilir. Ancak aile içinde enfekte bireylerin tedavi edilmediği gurupta üç hastada nuks gelişmesine karşın, aile içindeki enfekte bireylerin tedavi edildiği gurupta hastaların hiçbirisinde nüks gelişmemesi, aile içindeki diğer enfekte bireylerin tedavisinin yararlı olduğunu düşündürmektedir.Item A case of torsion of the wandering spleen presenting as hypersplenism and gastric fundal varices(Türk Gastroenteroloji Derneği, 2011-02) Irak, Kader; Esen, İrfan; Keskin, Murat; Eminler, Ahmet Tarık; Ayyıldız, Talat; Kaya, Ekrem; Kıyıcı, Murat; Gürel, Selim; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Dolar, Enver; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji ve Hepatoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel cerrahi Anabilim Dalı.; 0000-0001-6262-2866; ABF-1568-2021; AAG-4473-2019; AAG-9177-2021; R-8751-2019; AAI-4213-2021; 37080733400; 49861308400; 23050640000; 23050640000; 24066287600; 6603155277; 7004568109; 6507627491; 7003706434; 6603336505; 6603629209; 6602075084Wandering spleen is the displacement of the spleen from its normal location due to the loss or weakening of ligaments that hold the spleen in the left upper quadrant. The possibility of torsion of the spleen is high due to the long and mobile nature of the vascular pedicle. Generally, cases are asymptomatic. Under conditions of delayed diagnosis, symptoms of splenomegaly, left portal hypertension, gastric fundal varices, and hypersplenism. may present as a result of development of vascular congestion associated with chronic torsion. There are only a few cases in the literature reporting the association of wandering spleen and fundal vat-ices. We report herein the case of a 55-year-old female who admitted to our clinic with complaints of fatigue and epigastric pain. She was determined to have gastric fundal varices and hypersplenism secondary to the development of left portal hypertension due to chronic splenic torsion.Item Colitis cystica profunda(Aves, 2007-09) Dolar, Enver; Kıyıcı, Murat; Yılmazlar, Tuncay; Gürel, Selim; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit It; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.; 0000-0001-8944-2793; 0000-0002-3208-6211; HLH-8209-2023; AAI-4213-2021; AAG-9177-2021; 6602075084; 6507627491; 6701800362; 7003706434; 6603336505; 6603629209Item Dubin Johnson Sendromu (bir olgu nedeniyle)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Memik, Faruk; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Yerci, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.9 yıldır tekrarlayan, direkt hiperbilirubinemi ile karakterize sarılık atakları saptanan, 31 yaşındaki kadın hasta kliniğimize yatırılarak tetkik edildi. Dubin Johnson Sendromu tanısı konulan vakamızı bu oldukça nadir görülen bilirubin metabolizma bozukluğuna sahip olması nedeniyle takdim etmeyi uygun bulduk.Item Elevated serum levels of caspase-cleaved cytokeratin 18 (CK18-Asp396) in patients with nonalcoholic steatohepatitis and chronic hepatitis C(Int Scientific Literature, 2009-04) Yılmaz, Yusuf; Dolar, Enver; Ulukaya, Engin; Akgöz, Semra; Keskin, Murat; Kıyıcı, Murat; Yerci, Ömer; Oral, Arzu Yılmaztepe; Gül, Cuma Bülent; Gürel, Selim; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyoistatistik Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-2467-9356; 0000-0003-0463-6818; 0000-0003-4518-5283; 0000-0002-3208-6211; 0000-0003-4526-4352; A-7063-2018; AAG-9177-2021; AAI-4213-2021; A-5841-2017; K-5792-2018; K-6651-2012; 22936014300; 6602075084; 6602927353; 14061863400; 23050640000; 6507627491; 6603810549; 23091316500; 23988796000; 7003706434; 6603336505; 6603629209Background: Caspase-cleaved cytokeratin 18 (CK18-Asp396) is released from hepatocytes during apoptosis. Recent studies have indicated that serum levels of CK18-Asp396 could be clinically useful biomarker of chronic liver disease. To shed more light on the rate of hepatocyte loss by apoptosis in chronic liver disease, serum levels of CK18-Asp396 were examined in patients with nonalcoholic steatohepatitis (NASH) and chronic hepatitis C. Material/Methods: Apoptotic CK18-Asp396 levels were quantified in sera from 35 patients with nonalcoholic steato-hepatitis (NASH), 21 patients with chronic hepatitis C (HCV), and 18 healthy controls. Results: Analysis of serum CK18-Asp396 levels showed an increasing trend starting from healthy controls (median: 34.5 U/l), to HCV patients (80.1 U/l), to patients with NASH (144.1 U/l. Kruskall-Wallis test: P<0.001). Post hoc analyses revealed that CK18-Asp396 levels were significantly higher in the NASH patients than in both HCV patients (P=0.008) and healthy controls (P<0.001). Moreover, the levels were significantly higher in patients with HCV than in control individuals (P<0.05). In patients with chronic HCV infection there was a significant positive correlation between serum CK18-Asp396 levels and AST (r=0.442, p<0.05), the ultrasonographic grade of steatosis (r = 0.446, P<0.05), and the histological steatosis score (r=0.759, P<0.001). Conclusions: Although subject to future confirmation, these pilot findings seem to indicate that serum levels of caspase-cleaved cytokeratin 18 (CK18-Asp396) are higher in patients with NASH than in those with chronic HCV infection. These data suggest that NASH patients have and increased hepatocyte loss by apoptosis compared with chronic hepatitis C patients.Item Evaluation of leukocyte esterase and nitrite strip tests to detect spontaneous bacterial peritonitis in cirrhotic patients(Baishideng Publishing Group, 2007-12-07) Torun, Serkan; Dolar, Enver; Yılmaz, Yusuf; Keskin, Murat; Kıyıcı, Murat; Sınırtaş, Melda; Sarandol, Emre; Gürel, Selim; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Bölümü.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Mikrobiyoloji Bölümü.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Biyokimya Anabilim Dalı.; 0000-0002-2593-7196; 0000-0003-4518-5283; 0000-0002-3208-6211; 0000-0003-4526-4352; ABE-1716-2020; AAI-4213-2021; AAG-9177-2021; C-6539-2017; 23053305800; 6602075084; 22936014300; 23050640000; 6507627491; 6505818048; 55943324800; 7003706434; 6603336505; 6603629209AIM: To investigate the diagnostic efficacy of leukocyte esterase and nitrite reagent strips for bedside diagnosis of spontaneous bacterial peritonitis (SBP). METHODS: A total of 63 consecutive patients with cirrhotic ascites (38 male, 25 female) tested between April 2005 and July 2006 were included in the study. Bedside reagent strip testing was performed on ascitic fluid and the results compared to manual cell counting and ascitic fluid culture. SBP was defined as having a polymorphonuclear ascites count of >= 250/mm(3). RESULTS: Fifteen samples showed SBP The sensitivity, specificity, positive and negative predictive values of the leukocyte esterase reagent strips were; 93%, 100%, 100%, and 98%, respectively. The sensitivity, specificity, positive and negative predictive value of the nitrite reagent strips were 13%, 93%, 40%, and 77%, respectively. The combination of leukocyte esterase and nitrite reagents strips did not yield statistically significant effects on diagnostic accuracy. CONCLUSION: Leukocyte esterase reagent strips may provide a rapid, bedside diagnostic test for SBP.Item Expression of p53 protein and prognosis in gastric carcinoma(Cambridge Med Publ, 1999) Gürel, Selim; Dolar, Mahmut Enver; Yerci, Ömer; Samlı, Bülent; Öztürk, Hülya; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Memik, Faruk; Uludağ Üniversitesi/Tıp fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; AAG-9177-2021A study was carried out to assess whether p53 expression is related to tumour type, grade or pathological characteristics, or to prognosis, in gastric cancer. Immunohistochemical studies were performed to detect p53 protein in sections from 55 consecutive gastrectomy or partial gastrectomy specimens. Tumours were classified for T-stage, histopathological grade and pathological characteristics. Immunohistochemical staining detected p53 protein in 11 (19%) of the 55 specimens. There was no statistically significant difference between patients with p53 positively staining tumours and patients with p53 negatively staining tumours with regard to tumour grade, stage or pathological characteristics (lymph-node infiltration, depth of invasion, necrosis, or necrosis of vessels). Survival time was statistically significantly lower in patients with positively staining tumours (mean survival times 12.0 and 23.4 months, respectively). These results suggest that expression of p53 protein is related to poor prognosis in gastric carcinoma.Item Fas antigen (CD95) expression and apoptosis in hepatocytes of patients with chronic viral hepatitis(Lippincott Williams and Wilkins, 2003-10) Kıyıcı, Murat; Gürel, Selim; Budak, Ferah; Dolar, Enver; Gülten, Macit; Nak, Selim Giray; Memik, Faruk; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı.; 0000-0002-3208-6211; AAG-9177-2021; AAI-4213-2021; F-4657-2014; 6507627491; 7003706434; 6701913697; 6602075084; 6603629209; 6603336505; 6701813462Background Apoptosis may be defined as programmed cell death. It is involved in the normal development and homeostasis of tissues in multicellular organisms. An increased or decreased rate of apoptosis may lead to a range of diseases. Fas antigen is a cell-surface receptor that induces apoptotic pathways when treated with Fas ligand or anti-Fas antibody. There is increasing evidence that apoptosis plays an important role in the immunopathogenesis of chronic viral hepatitis, in which the Fas antigen-Fas ligand pathway is particularly involved. Methods Fas antigen expression and apoptosis (apoptotic index) were assayed using flow cytometry in the hepatocytes of 27 patients with chronic viral hepatitis. Histopathological activity, scored by Knodell's histological activity index, other histopathological parameters, serum transaminase values and patient age were then compared with apoptotic index and Fas antigen expression. Results Apoptosis and Fas antigen expression in hepatocytes were correlated closely with histological activity (grade) Of chronic viral hepatitis, but there were no correlations with histological stage, patient age or serum transaminase levels. Conclusion Apoptosis and its triggering molecule, Fas antigen, induce mechanisms that appear to be associated with the pathogenesis of chronic viral hepatitis.Item Fistülizan tip crohn hastalığında infliksimab kullanımı sonrasında yaygın tüberküloz enfeksiyonu gelişen bir olgu – reaktivasyon mu? IRIS mı?(Uludağ Üniversitesi, 2006) Kıyıcı, Murat; Özal, Güze; Dolar, Enver; Gülten, Macit; Nak, Selim Giray; Gürel, Selim; Uslusoy, Hüseyin; Keskin, Murat; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.Fistülizan tip Crohn hastalığı nedeni ile tek doz infliksimab kullanılan bir hastada gelişen yaygın tüberküloz enfeksiyonu ve ciddi enfeksi yonlar sonrası fatal seyir izlenmişti. Tümör Nekrozis Faktör-α antagonistlerinin romatoid artrit, Crohn hastalığı ve psöriaziste kullanım endikasyonları vardır. Ancak bu ajanların kullanımına bağlı başta tüberküloz olmak üzere birçok önemli komplikasyon görülebilmektedir. Sunduğumuz olgunun ışığında oldukça güncel olan bu konudaki literatür tekrar değerlendirilmiş ve konsensus sağlanan görüşler sunul muşturItem Hepatosellüler karsinoma vakalarımızın değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1997) Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Gürel, Selim; Dolar, Enver; Memik, Faruk; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Hepatoseluler karsinoma (H CC) sıklığı; epidemiyolojik, klinik ve morfolojik özellikleri ve prognozu, dünyanın değişik bölgelerinde belirgin farklılıklar gösterir. Ülkemize ait HCC olguları hakkında halen geniş bilgi eksiklikleri mevcuttur. Bu çalışmada, son 5.5 yıl içerisinde Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji kliniğine başvuran ve histolojik olarak tamları konulan 47 HCC vakası, retrospektif olarak değerlendirildi ve böylece HCC konusunda Türkiye kanser haritasına katkıda bulunulması amaçlandı. Bizim çalışmamız, bölgemizdeki HCC vakalarında; yaş özellikleri (ortalama 60.-15) dışında, yüksek HBsAg oranı (% 56. 1), düşük anti HCV oranı(% 5.5). erkek kadın oram (4.2) açısından az gelişmiş ülkelerdeki HCC vakalar özelliklerine benzediğini göstermektedir.Item High expression of multidrug resistance-1 (MDR-1) and its relationship with multiple prognostic factors in gastric carcinomas in patients in Turkey(Cambridge Med Publ, 1999) Gürel, Selim; Yerci, Ömer; Filiz, Gülaydan; Dolar, Mahmut Enver; Yılmazlar, Tuncay; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Zorluoğlu, Abdullah; Memik, Faruk; Uludağ Üniversitesi/Tıp fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Patoloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Genel Cerrahi Anabilim Dalı.; AAG-9177-2021Drug resistance remains a major problem in the treatment of gastric cancer. In Turkey, gastric carcinoma is the second most common cancer and, because the rate of early diagnosis is low, chemotherapy plays an important role in the treatment of the disease. We aimed to investigate expression of the multidrug resistance-1 gene (MDR-1) and its relationship with multiple prognostic factors in gastric cancers. Between 1996 and 1998, a total of 55 patients (37 men and 19 women; median age 55 years) were studied. Sections from specimens of gastric carcinomas were immunohistochemically stained to detect P-glycoprotein (which is associated with MDR-1 expression). We found MDR-1 expression in 48 (87%) of the patients. None of the multiple prognostic factors, including histological type of tumour, correlated with expression of MDR-1. Patients who had low MDR-1 expression had better survival. We conclude that the expression of MDR-1 in gastric cancer is high in Turkey, and this may be related to poor prognosis.Item Inflamatuar bağırsak hastalıklarında antiTNF tedavinin retrospektif analizi(Uludağ Üniversitesi, 2018) Şahin, Buket; Nak, Selim Giray; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.TNF (Tümör Nekrozis Faktör), inflamatuar bağırsak hastalığı immunopatogenezinde anahtar bir sitokindir. AntiTNF tedaviler (infliksimab ve adalimumab) orta ve ağır aktiviteli hastalarda endikedir. Çalışmamıza Ocak 2012-Mayıs 2017 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı tarafından takipli antiTNF tedavi alan 117 inflamatuar bağırsak hastası (47 ülseratif kolit; 70 crohn hastası) dahil edilmiştir. Vakalarımızdan crohn hastaları ortalama 6 yıl; ülseratif kolit hastaları ise 5 yıl süre ile takip edilmiştir. AntiTNF tedavi alan inflamatuar bağırsak hastalığı tanılı erişkin hastalarda antiTNF tedavi yanıtları (tam remisyon, dirençli hastalık, ölüm) tedavi sonrası gelişen komplikasyonlar ve sağ kalım değerlendirilmesi yapılmıştır. Yaş ortalaması Crohn hastalarında 37.5, Ülseratif Kolit hastalarında 38 olarak hesaplanmıştır. Crohn hastalarının %58.6'sı (n=41), ÜK (Ülseratif Kolit) hastalarının %66.0'sı (n=31) erkektir. ÜK grubunda infliksimab kullananların oranı %34.0 (n=16), Adalimumab kullanma oranı %51.1 (n:24), infliksimab ve adalimumab kullananların oranı %14.9'dur (n=7). İlgili oranlar, Crohn grubunda sırasıyla %45.7 (n=32), %34.3 (n:24) ve %20.0'dir (n=14). 117 inflamatuar bağırsak hastasında antiTNF yanıt oranı %69.6'dır (n:80). 70 crohn hastasında antiTNF tedaviye yanıt oranı %75 (n:51), 47 ülseratif kolit hastasında %61.7'dir (n:29). Çalışmamızda antiTNF yanıt oranı yüksek olmakla birlikte ilaçların her iki hastalık grubu içinde birbirine üstünlüğü görülmemiştir. Çalışmamızda antiTNF ve azotiopurinden oluşan kombine tedavilerin tekli antiTNF tedaviye yanıt açısından bir üstünlüğü görülmemiştir. Yanıt alınan ve alınamayan hastalar arasında hastalık takip süresi, yaş, cinsiyet, başlangıç crp'si (c reaktif peptid), sedimentasyon, hgb (hemoglobin) değeri, tutulum yeri ve şiddeti açısından anlamlı bir farklılık saptanmamıştır. Takip süresince antiTNF kullanımı altında tüberküloz ve malignite başta olmak üzere ciddi bir yan etki görülmemiştir. Sonuç olarak, çalışmamızda orta ve şiddetli inflamatuar bağırsak hastalıklarında antiTNF tedavisinin etkin ve güvenilir olduğu gösterilebilmiştir.Item İnflamatuvar bağırsak hastalıklarında sistemik immün inflamasyon indeksi ve pan-immün inflamasyon değeri ile hastalık aktivasyonu ilişkisinin retrospektif incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023) Acar, Kübra Vurat; Nak, Selim Giray; Bursa Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı.İnflamatuvar Bağırsak Hastalıkları (İBH) genetik, çevresel ve immün faktörleri içeren karmaşık bir etiyolojiye sahip gastrointestinal sistemin kronik, idiyopatik ve tekrarlayan inflamatuvar bir durumudur. İBH tanısı, aktivitesi ve tedavi yanıtı; semptomlar, klinik muayene, laboratuvar testleri, radyoloji, endoskopik ve histolojik bulguların kombinasyonu ile değerlendirilir. Hastaların şikayetleri her zaman hastalığın şiddeti ve yaygınlığı ile örtüşmediğinden hastalık aktivitesinin endoskopik değerlendirilmesi altın standarttır. Ancak invaziv, maliyetli, her zaman tolerasyonu mümkün olmayan, komplikasyonlara yol açabilen bir tetkikdir. Mevcut klinik uygulamada, C-reaktif protein, eritrosit sedimantasyon hızı, fekal kalprotektin gibi yaygın olarak kullanılan non-invaziv biyobelirteçlerin, İBH’de hem erken tanı hem de hastalık aktivitesinin doğru izlenmesi için önemli olduğu düşünülmektedir. Ancak kullanımını kısıtlayan durumlar vardır. Tüm bunlardan dolayı hastalık aktivasyonunu değerlendirebilen kolay, hızlı, ucuz ve non-invaziv belirteç arayışına girilmiştir. Bu çalışmada son yıllarda tam kan sayımından elde edilen inflamatuvar belirteçlerden olan Sİİ ve PİD’i; İBH patofizyolojisinde immün yanıt ve inflamasyonun yer alması ile ilişkilendirerek İBH aktivasyon durumunu belirlemede ucuz, kolay ve non-invaziv bir belirteç olarak kullanılıp kullanılamayacağını retrospektif olarak araştırmayı amaçladık.01/01/2017-01/01/2020 tarihleri arasında "Ülseratif Kolit" ve "Crohn Hastalığı" tanısı olan ve en az bir defa fekal kalprotektin çalışılmış olan 245hastanın verileri analiz edilmiştir. Sonuçları değerlendirdiğimizde Sİİ, ÜK ve CH olmak üzere her iki hastalık grubunda da, PİD’in CH grubunda hastalık aktivasyonunu belirlemede yardımcı olabileceği bulunmuştur. Sİİ ve PİD’in aktif CH teşhisine yardımcı olabileceğine dair kanıt sağlayan ilk çalışmadır. Bu testlerin klinik uygulamada kullanılır hale gelmesi için daha çok sayıda çalışmaya ihtiyaç vardır.Item Kronik aktif gastritli olgularda helicobacter pylori sıklığı(Uludağ Üniversitesi, 2010-02-23) Konakçı, Numan; Gülten, Macit; İbanoğlu, Mahmut Serbülent; Yorulmaz, Hakan; Veyseloğlu, Latif; Ayyıldız, Talat; Irak, Kader; Eminler, Ahmet Tarık; Dolar, Enver; Gürel, Selim; Kıyıcı, Murat; Nak, Selim Giray; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Ana Bilimdalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim dalı/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Gastroenteroloji Bilim Dalı.Mide mukozasının inflamasyonu gastrit olarak tanımlanır. H.pylori küçük (0.5-3 mikron), gram negatif, spiral, kıvrımlı, 4-6 flagellası olan hareketli bir bakteridir. Bugün dünya nüfusunun yaklaşık yarısının H.pylori ile infekte olduğu kabul edilmektedir. H.pylori ile infekte kişilerin hemen hepsinde gastrit ve midede fonksiyonel değişiklik, %15-20’sinde peptik ülser, %2-12’sinde ülser komplikasyonu, %1-3’ünde mide kanseri, %0,1’inde primer gastrik lenfoma, az oranda da fonksiyonel dispepsi gelişme riski vardır. Bu çalışmada Mart 2007 ve Mart 2009 tarihleri arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji polikliniği veya Genel Dahiliye polikliniğine dispepsi şikayetleriyle başvurup, şikayetleri neticesinde tanıya yönelik endoskopik girişim yapılan ve bunun sonucunda mide biyopsisi kronik aktif gastrit saptanan 218 olgunun dosyaları retrospektif olarak incelendi. 218 hastanın 110’unda H.pylori pozitif iken (%50.5), 108’inde H.pylori negatif (%49,5) olarak saptandı ve tanı grupları arasında H.pylori varlığı bakımından farklılık saptanmadı. Diğer çalışmalarla kıyaslandığında bu oranın düşük bulunmasının sebepleri arasında ortamda H.pylori’nin yeterli düzeyde olmaması, üreaz oluşturan diğer bakterilerin varlığı ve özellikle de H.pylori’nin mide mukozasında yamalı biçimde dağılım göstermesi sayılabilir. Her ne kadar çalışmamızda H.pylori sıklığı diğer çalışmalara nazaran düşük çıksa da gerek biyopsi sonucuyla, gerek üre nefes testi ile mutlaka H.pylori araştırılmalıdır ve gerekli eradikasyon tedavisi yapılmalıdır. Tedavi sonrası mutlaka H.pylori nüksü açısından hasta değerlendirilmelidir. Erken eradikasyonların mide malignitelerini önlediği bilinmektedir.Item Kronik viral hepatit B ve C'li hastalarda karaciğer fibrozisin noninvaziv değerlendirilmesinde hyaluronik asit, tip IV kollajen, prokollajen tip III amino-terminal peptid düzeyi(Uludağ Üniversitesi, 2011) Irak, Kader; Nak, Selim Giray; ludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Gastroenteroloji Bilim Dalı.Kronik hepatitli hastalarda inflamasyon ve fibrozisin derecesini belirlemede karaciğer biyopsisi `altın standart' olarak kabul edilmektedir. Tedavi öncesi yapılmasındaki temel hedef tedaviden fayda görmesi beklenen grubu (orta derecede inflamasyon ve ileri derecede fibrozisli) belirlemektir. Bununla birlikte karaciğer biyopsisinin mortalite ve morbiditeye neden olması, etik nedenlerle takip için uygun olmaması ve karaciğerdeki patolojilerin heterojen dağılımı tanıdaki rolünün tartışılmasına neden olmaktadır.Yapılan çalışmalarda biyopsi yapılmadan fibrozisin evresini belirlemeye imk?n sağlayacak invaziv olmayan biyokimyasal belirleyicilerin histolojik hasarı tespit etme ve fibrozisin ilerlemesinin takibinde yardımcı olabileceği düşünülmektedir.Çalışmamızda kronik hepatit B ve C'li hastalarda karaciğerdeki fibrozisi değerlendirmede noninvaziv belirteçlerden olan hyaluronik asit, tip IV kollajen, prokollajen III aminoterminal peptit düzeyinin karaciğer histopatolojisi ile ilişkisini ortaya koymayı amaçladık.Bu çalışmada 56 kronik hepatit B ile 24 kronik hepatit C hastası incelendi. Hastalar Ishak skorlama sistemi kullanılarak yapılan karaciğer biyopsisinde fibrozis skorlarına göre HA, PIIINP, Tip IV kollajen düzeyleri açısından karşılaştırıldı. Kronik hepatit B'de ciddi fibrozis grubunda tip IV kollajen düzeyleri istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti (p<0,05). Kronik hepatit C'li hastalarda ise fibrozis skoruna göre ayrılan gruplar arasında noninvaziv belirteçlerin düzeyi ile istatistiksel anlamlılık tespit edilmedi.Dolayısıyla bu çalışmanın sonucuna göre; karaciğer fibrozisinin noninvaziv ölçümünde kullanılabilecek serum belirteçlerinin değerleri gittikçe artıyor olmasına rağmen karaciğer biyopsi örneğinin histopatolojik incelenmesi halen, karaciğer hastalığının evrelemesinde önemini korumaktadır.Item Liver histology according to the presence of metabolic syndrome in nonalcoholic fatty liver disease cases(Baishideng Publishing Group, 2009-03-07) Bıyıklı, Zeynep; Uslusoy, Hüseyin Saadettin; Nak, Selim Giray; Gülten, Macit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.; 8886940400; 6603336505; 6603629209AIM: To investigate the histologic features of the liver in nonalcoholic fatty liver disease (NAFLD) cases according to the presence of metabolic syndrome or its individual components. METHODS: We enrolled 81 patients (40 male, 41 female) who were diagnosed with fatty liver by ultrasonographic scan and fulfilled the inclusion criteria. First anamnesis, anthropometric, clinical, laboratory and imaging features of all participants were recorded and then liver biopsy was performed after gaining consent from patients. Diagnosis of metabolic syndrome was dependent on patients having 3 or more out of 5 risk criteria defined by the WHO. Biopsy specimens were assessed according to Brunt et al's classification. RESULTS: Sixty-nine of the 81 patients had nonalcoholic steatohepatitis (NASH), 11 had simple fatty liver and 1 had cirrhosis according to histologic evaluation. Comparisons were made between two groups of NASH patients, those with and without metabolic syndrome. We did not detect statistically significant differences in liver histology between NASH patients with and without metabolic syndrome. CONCLUSION: NASH can progress without metabolic risk factors or the presence of metabolic syndrome.Item Lymphocyte subsets and cytokines in ascitic fluid of decompensated cirrhotic patients with and without spontaneous ascites infection(Wiley, 2006) Kıyıcı, Murat; Nak, Selim Giray; Budak, Ferah; Gürel, Selim; Oral, Barbaros; Dolar, Enver; Gülten, Macit; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Gastroenteroloji Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/İmmünoloji Anabilim Dalı.; 0000-0003-0463-6818; 0000-0002-3208-6211; F-4657-2014; K-7285-2012; AAI-4213-2021; AAG-9177-2021; 6507627491; 6603336505; 6701913697; 7003706434; 7004498001; 6602075084; 6603629209Background and Aims: Spontaneous ascites infection is a frequently encountered and important complication of decompensated liver cirrhosis. The immune system plays an important role in the development or eradication of this infection. A number of compositional and functional alterations in immune system cells have been demonstrated in cirrhotic patients; however, there is a lack of knowledge about this issue in ascitic infections. The aim of the present study was to evaluate lymphocyte subsets and levels of some ascitic and lymphocytic intracytoplasmic cytokines in decompensated cirrhotic patients with or without spontaneous ascites infection. Methods: The study population consisted of 45 decompensated cirrhotic patients (32 men, 13 women) with different etiologies. Patients with ascitic polymorphonuclear leukocyte count >= 250/mm(3) and/or positive ascitic bacterial cultures were classified as the 'infected group'. Comparison was made between the infected and non-infected group for the following parameters: ascites leukocyte counts and differentiations; ascitic fluid protein; albumin levels and serum-ascites albumin gradients; flow cytometric detection of cell surface markers for ascitic T, B and natural killer lymphocytes; intracytoplasmic interleukin (IL)-2, IL-4, tumor necrosis factor (TNF)-alpha and interferon (IFN)-gamma; levels of ascitic IL-8, IL-10, IL-12 and TNF-alpha; and soluble Fas antigen and soluble Fas ligand. Results: The CD4/CD8 ratio was significantly decreased and expression of T cell receptor-gamma delta was increased in the infected group. Furthermore, ascites TNF-alpha levels were also elevated in this group. Ascitic IL-8, IL-10, IL-12 and TNF-alpha levels were significantly higher in patients with positive ascitic bacterial culture. Conclusions: These results suggest that a cytotoxic, especially Th1, immune response predominates in ascites infections. It also demonstrates that TNF-alpha might be involved in the pathogenesis of ascites infections.