Fen Bilimleri Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/23
Yasal Uyarı ⚠️ Araştırmacılar, tezlerin tamamı veya bir bölümünü yazarın izni olmadan ticari veya mali kazanç amaçlı kullanamaz, yayınlayamaz, dağıtamaz ve kopyalayamaz. BUU Akademik Açık Erişim Web Sayfasını kullanan araştırmacılar, tezlerden bilimsel etik ve atıf kuralları çerçevesinde yararlanırlar.
Browse
Browsing by Department "Biyoloji Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 20 of 96
- Results Per Page
- Sort Options
Item Ağır metal stresi koşullarında Verbascum olympicum Boiss. türünün enzimatik aktivitesi üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 2017-03-09) Akpınar, Ayşegül; Arslan, Hülya; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada Uludağ'ın sub-alpin ve alpin kuşağındaki bozulmuş alanlarda egemen olan ruderal bitki Verbascum olympicum Boiss. (Sığır kuyruğu)'a ait fideler laboratuvar koşullarında (gece/gündüz sıcaklığı 15°C/25°C, 16 saat ışık/8 saat karanlık periyot) Hoagland besin çözeltisinde yetiştirilerek farklı konsantrasyon ve sürelerde kadmiyum (Cd), krom (Cr), bakır (Cu), nikel (Ni) ve çinko (Zn) uygulamasına maruz bırakılmıştır. Örnekleme dönemlerinde hasat edilen, metal uygulanmış ve uygulanmamış (kontrol grubu) fidelerin kök ve yapraklarında biyokütle (mg KA), su içeriği (%), eriyebilir protein içeriği (mg g-1), lipid peroksidasyonu (MDA içeriği, nmol/g YA), hücre membran zararı (%), iyon sızıntısı (%), azot metabolizması (Nitrat redüktaz: NR, Glutamin sentetaz: GS) ve antioksidatif savunma sistemi enzimlerinin (Süperoksitdismutaz: SOD, Askorbat peroksidaz: APX ve Katalaz: CAT) aktivitesi tayin edilmiştir. Ayrıca yaprak kısımlarında klorofil içeriği (klorofil a, b ve total klorofil; mg/g YA) belirlenmiştir. Elde edilen veriler İki-Yönlü (Two-Way ANOVA) varyans testi ile analiz edilmiştir (α:0,05). Araştırılan metallerin çoğunlukla konsantrasyon ve uygulama süresine bağlı olarak biyokütle, su içeriği, eriyebilir protein ve klorofil içeriğinde azalışa, MDA, hücre membran zararı ve iyon sızıntısında artışa neden olduğu tespit edilmiştir. Nitrat redüktaz ve glutamin sentetazın metal uygulamalarından genellikle olumsuz etkilendiği, buna karşın antioksidatif savunma sistemi enzimlerinin (SOD, APX ve CAT) aktivitesinin uygulama süresi ve konsantrasyona bağlı olarak artma eğiliminde olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlar V. olympicum'un ağır metal stresinden bir dereceye kadar etkilenmesine rağmen ağır metaller ile başa çıkmak için güçlü bir antioksidatif savunma sistemine sahip olduğunu ve Uludağ'da bozulmuş alanlarda gelişip sekonder süksesyon sürecindeki rolünü ortaya koymaktadır.Item Anestezik inhalasyon ajanlarının etkisinin bazı biyokimyasal ve hematolojik parametreler ile araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2008-06-30) Arı, Fatma; Dere, Egemen; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, anestezik inhalasyon ajanlarının Bursa ilinde hizmet vermekte olan 4 farklı hastanede çalışan personel üzerindeki etkisi, bazı biyokimyasal ve hematolojik parametreler ile araştırılmıştır.Toplam 42 ameliyathanede çalışan 60 anestezi teknikeri, anestezik ajana maruz kalma süresine göre 6-10, 11-15 ve 16-20 yıl olacak şekilde 3 deney periyoduna ayrılmıştır. Deney grubu ile aynı yaş aralığında, farklı mesleklere sahip 60 birey kontrol grubu olarak seçilmiştir. 1 yıl boyunca 3'er ay ara ile alınan kan örneklerinde, ALT, AST, ALP, CK, LDH, GST ve amilaz aktiviteleri ile Na+ , K+, CK-MB, glukoz, üre, total protein, total bilirubin, total kolesterol, trigliserid seviyelerinin, lökosit, eritrosit ve trombosit sayısı ölçülmüştür. Elde edilen verilere istatistik uygulanarak değerlendirmeye alınmıştır.Çalışılan 120 bireyde zaman zaman normal sınırların dışında değerler görülmesine rağmen, 1 yıl boyunca ölçülen bütün parametrelerin ortalamasının, gerek kontrol gerekse deney grubunda normal değerler içerisinde olduğu görülmüştür. Sadece çalıştığımız enzimlerden kadınlarda AST ve LDH, erkeklerde ise ALT enziminin kontrol grubuna göre anlamlı sonuçlar verdiği, Na ve K ise sadece erkeklerde anlamlı olduğu görülmüştür (p<0.05).Sonuç olarak, çalıştığımız parametrelerden elde ettiğimiz verilerin rapor edilebilir değerler içerisinde olmadığı saptanmıştır. Bununla beraber, deney grubuna alınan 60 bireyin anketleri incelendiğinde, bireylerin ortak şikâyetlerinin; halsizlik, uyku hali, yorgunluk, unutkanlık, baş ağrısı, sinirlilik, dalgınlık olduğu, bazı bireylerin ise, kansızlık, panik atak, huzursuzluk ve ciltte bozulma gibi şikâyetlere sahip oldukları da dikkati çekmektedir.Item Bir antimikrobiyal ajan olarak paraoksonaz1 (laktonaz) enziminin pseudomonas aerugınosa quorum sensıng ilişkili davranışlarına etkisinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2014) Aybey, Aynur; Demirkan, Elif; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıPseudomonas aeruginosa'da birçok virulans faktörü üretiminin düzenlenmesinde Quorum sensing (QS)'in rolü gösterilmiştir. P. aeruginosa'da yüksek antibiyotik direnci yeni tedavi seçenekleri arayışına yol açmış ve QS sisteminin inhibisyonu mercek altına alınmıştır. Bakterinin virulansında azalmaya yol açacak QS inhibitörü ajanların bulunması ile P. aeruginosa infeksiyonları tedavisinde yeni yaklaşımlar geliştirilebilir. Bu amaçla çalışmada, P. aeruginosa'da QS sinyal moleküllerini laktonaz aktivitesi ile hidroliz eden insan serum paraoksonaz 1 (hPON1) enzimi kullanılmıştır. hPON1 enzimi, amonyum sülfat çöktürmesi ve hidrofobik etkileşim kromatografisi (Sepharose 4B-L-tirozin-1-Naftilamin) yöntemleri kullanılarak saflaştırılmıştır. Saf enzim, SDS-poliakrilamid jel elektroforezi ile 43 kDa olan tek bir bant olarak saptanmıştır. 3 adet P. aeruginosa suşları büyüme eğrisi için değerlendirilmiş ve durağan faz süreleri tespit edilmiştir. Durağan fazdaki bakteri örnekleri hPON1 enziminin artan konsantrasyonu katılarak (0,1-10 mg/ml) üretilmiştir. Bu suşlar arasında, P. aeruginosa ATCC35032 üremesinin 2,5 mg/ml konsantrasyondan itibaren azaldığı bulunmuştur ve çalışmalara bu suş ile devam edilmiştir. Çalışmada, her bir davranış için farklı konsantrasyonlarda kullanılan hPON1 enziminin bakterinin virulans faktörlerini, hareketliliğini ve biyofilm oluşumunu azalttığı bulunmuştur. Ancak, hPON1 enzimi (0,1-10 mg/ml) virulans faktörlerinden elastaz ve LasA proteaz üzerine azaltıcı yönde bir etki göstermemiş, alkali proteaza karşı ise 0,1 mg/ml gibi düşük konsantrasyonda azaltıcı etkisi saptanmıştır. 0,3-5 mg/ml konsantrasyonları arasında piyosiyanin ve ramnolipid üretimlerinin 1,25 mg/ml'de önemli ölçüde azalmıştır. hPON1 enzimi (0,1-10 mg/ml), biyofilm oluşumu ve olgun biyofilmleri de 1 mg/ml'de %50 oranında azaltmıştır. Olgun biyofilmlerin EPS bileşenini yıkıma uğratmıştır. Enzimin 0,003-30 mg/ml konsantrasyonları arasında kayma, yüzme ve titreme hareketlerine azaltıcı etkisi düşük konsantrasyon olan 0,3 mg/ml'de oldukça yüksek olmuştur.Item Antineoplastik ajanlardan muphoran ve navelbinenin mutajenik etkisinin insan lenfosit kültürlerinde araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2004-04-09) Çelikler, Serap; Bilaloğlu, Rahmi; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, değişik kanser tiplerinin kemoterapisinde kullanılan iki antineoplastik ajan olan Navelbine ( Vinorelbine ) ve Muphoran'ın ( Fotemustine ) genotoksik -etkileri araştırılmıştır. Bu amaçla insan lenfosit kültürlerinde kromozom aberasyon ve kardeş kromatid değişim ( SCE ) testleri gerçekleştirilmiştir. Çalışmada Muphoran bileşiği, toz halinde olduğundan steril distile suda çözülerek 2 u-g/ml, 4 fig/ml ve 8 ug/ml dozlarda steril koşullar altmda lenfosit kültürlerine verilmiştir. Kültürlere uygulanan rutin harvest yöntemi ile elde edilen preparatlara giemsa boyama yapılarak kromozom aberasyon frekansı değerlendirilmiştir. Muphoran'ın insan lenfosit kültürlerinde meydana getirdiği kromatid ve kromozom tipte kırıklarda doza bağlı olarak anlamlı bir artış gösterilmiştir. İlacın oluşturduğu toplam aberasyonlar değerlendirildiğinde de doza bağlı olarak anlamlı bir artış görülmektedir. Aynı zamanda Muphoran mitotik indeks oranlarında da doza bağlı olarak anlamlı bir düşüşe sebep olmuştur. SCE preparatlarına ise fluoresan plus giemsa boyama yapılarak SCE'ler değerlendirilmiştir. Muphoran'ın meydana getirdiği SCE oranlarında anlamlı bir artış olduğu gösterilmiştir. İlacm meydana getirdiği kromozom aberasyonları ve SCE'ler açısından kadın ve erkek bireyler arasında anlamlı bir faklılık olmadığı belirlenmiştir. İlaç dozlarına bağlı olarak meydana gelen kromozom hasarları ve SCE'lerde, doz-yanıt ilişkileri açısından bireysel farklılıklar olduğu belirlenmiştir. Diğer kanser ilacı olan Navelbine bileşiği ise, intravenöz solüsyon halinde olduğundan steril distile su ile seyreltilerek 0,5 jag/ml, 1 |ig/ml ve 2 ug/ml dozlarda olmak üzere, steril koşullar altında lenfosit kültürlerine ilave edilmiştir. Kültürlere uygulanan rutin harvest yöntemi ile elde edilen preparatlara giemsa boyama tekniği uygulanarak, kromozom aberasyon frekansı değerlendirilmiştir. Navelbine uygulaması,11 lenfositlerde doza. bağlı olarak artış gösteren anlamlı bir aneuploidiye sebep olmuştur. Bunun yanında, ilacın mitoz durdurucu etkisinden kaynaklanan mitotik indekste artış söz konusu olmuştur. Ayrıca anlamlı olmayan kromatid ve kromozom kırıkları da meydana gelmiştir. SCE testi için ise, preparatlara fluoresan plus giemsa boyama yapılarak, SCE' ler değerlendirilmiştir. Navelbine uygulaması ile doza bağlı olarak SCE oranlarında anlamlı bir artış olduğu gösterilmiştir. İlacm etkisiyle oluşan kromozom aberasyonları ve SCE'lerde, doz-yanıt ilişkisi açısından, bireysel farklılıklar olduğu ortaya konmuştur. Sonuç olarak çalışmamızda genotoksik etkileri araştırılan Navelbine ve Muphoran bileşiklerinin insan lenfosit kültürlerinde kromozom aberasyon ve SCE testlerine pozitif sonuç verdikleri belirlenmiş ve önemli genotoksik etkilerinin olduğu ortaya konmuştur.Item Bacillus sp. suşlarından lipaz taranması, lipaz üretim koşullarının optimizasyonu, kısmi saflaştırılması, karakterizasyonu ve deterjan endüstrisindeki potansiyel uygulamaları(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-07-12) Abdou, Maoulida; Demirkan, Elif; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, 341 Bacillus sp. suşundan 141'i hücre dışı lipaz üreticisi olarak bulunmuştur. En iyi lipaz üreten suş 16S rRNA ile tanımlandı ve Bacillus cereus ATA179 olarak adlandırıldı. Fiziksel parametreler arasında en iyi sonuçlar 45 ° C, pH 7.0, çalkalama hızı 50 rpm, aşılama miktarı %7 ve aşılama yaşı 24 saat idi. En iyi karbon kaynağı olarak sükroz, en iyi nitrojen kaynağı olarak (NH4) 2HP04, en iyi metal iyonu olarak CaCl2 elde edildi. Fiziksel parametreler arasında en iyi sonuçlar 45 ° C, pH 7.0, çalkalama hızı 50 rpm, aşılama miktarı %7 ve aşılama yaşı 24 saat olarak belirlenmiştir. ATA179 suşu, besinsel ve fiziksel koşulları optimize ederek yaratılan modifiye ortamda enzim üretiminde %51,1 artış göstermiştir. Kısmen saflaştırılmış enzimin optimum sıcaklığı ve pH değeri, sırasıyla 55 ° C ve 6.0 idi. Termostabilite ve pH stabilite çalışmaları, enzimin termostabil ve asidofilik olduğunu göstermiştir. CaCl2, Tween 20, Triton X-100, enzim aktivitesi üzerinde aktifleştirici bir etkiye sahipti. Vmax ve Km kinetik değerleri sırasıyla 18,28 U / ml ve 0,11 mM olarak bulunmuştur. Moleküler ağırlık yaklaşık 47 kDa olarak belirlenmiştir. Enzim aktivitesinin -20ºC'de 75 güne kadar stabil kaldığı bulunmuştur. Enzimin deterjan sanayiinde potansiyel gücü araştırılmış ve enzimin deterjan katkı maddelerinden etkilenmediği ayrıca yağlı maddelerle kirletilmiş kumaşlarda yağın çıkarılmasında etkili olduğu saptanmıştır. ATA179 bakterilerinin lipazı deterjan endüstrisinde kullanılma potansiyeline sahip olabilir.Item Bacillus sp. suşlarının patojen bakterilere karşı antimikrobiyal aktivitesi, antimikrobiyal madde üretimi üzerine bazı besinsel ve fiziksel faktörlerin etkisi, kısmi saflaştırılması ve karakterizasyonu(Uludağ Üniversitesi, 2017) Ak, Alev Usta; Demirkıran, Elif; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, yüksek lisans tez çalışmamızdan elde edilen 5 adet antibiyotik potent Bacillus sp. suşları 16S rRNA analizi ile adlandırılmıştır. Bu suşlardan 4 tanesi Bacillus thuringiensis ile ve 1 tanesi Brevibacillus laterosporus ile %100 sekans benzerliği göstermiştir. Bu türlerin antimikrobiyal madde üretme kapasiteleri agar kuyu difüzyon yöntemi ile saptanmıştır. Brevibacillus laterosporus EA62 olarak adlandıran bakteri en büyük inhibisyon zonunu (19 mm) göstermiş ve çalışmalara bu bakteri ile devam edilmiştir. B. laterosporus EA62' den antimikrobiyal madde üretimi için besinsel (aminoasit, karbon, azot, metal kaynakları) ve bazı fiziksel faktörlerin (pH ve sıcaklık) etkileri araştırılmış ve besi ortamının optimizasyonu gerçekleştirilmiştir. Bu yeni izolat antimikrobiyal madde üretiminde glutamik asit varlığında 19 mm, glukoz varlığında 19 mm, tripton varlığında 20 mm, MgSO4+CaCO3 varlığında 19 mm ile en geniş inhibisyon zonları göstermiştir. En geniş inhibisyon zonları pH 7.0'de 19 mm ve 37 °C'da sıcaklık 19 mm olarak bulunmuştur. Modifiye ortamda antimikrobiyal madde üretimi ise kontrol ortamına göre artış göstermiştir. Kısmi olarak saflaştırılan antimikrobiyal maddenin SDS-PAGE ile moleküler ağırlığı 6,3 kDa olarak belirlenmiştir. B. laterosporus EA62'den elde edilen yeni bileşenin MİK değeri >256 μg/mL olarak saptanmıştır. B. laterosporus EA62 tarafından üretilen antimikrobiyal maddenin Rf değerleri, standart antibiyotik (streptomisin ve basitrasin) Rf değerleri ile karşılaştırılmıştır. B. laterosporus EA62 endüstriyel ölçekte antimikrobiyal ajan üretmek için büyük bir potansiyele sahip olabilir.Item Bakır(II) iyonunun karışık ligant komplekslerinin ın vitro sitotoksik, genotoksik ve apoptotik etkilerinin sağlıklı ve kanser hücre hatlarında belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015) Yılmaz, Dilek; Çinkılıç, Nilüfer; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada suda çözünebilen dört yeni bakır (II) kompleksinin, [Cu(phen)2(H2O)](NO3)2 (1), [Cu(phen)(tyr)(H2O)]NO3•2H2O (2), [Cu(dmphen)2(NO3)]NO3 (3), [Cu(dmphen)(tyr)(H2O)]NO3•H2O (4) MCF7 insan meme kanseri hücre hattı, Caco-2 insan kolon kanseri hücre hattı, Hep-3B insan karaciğer kanseri hücre hattı ve BEAS-2B insan bronş epitel hücre hattında XTT testi ile antikanser aktiviteleri gösterilmiştir. Hücre ölüm şekli M30 ve M65 testleri ile analiz edilmiştir. Hücre ölümünün altında yatan mekanizmayı aydınlatmak için bakır komplekslerinin genotoksik etkileri mikronükleus ve komet testleri ile değerlendirilmiştir. Hücre içi ROS seviyesi ROS testi ile değerlendirilmiştir. Oksidatif DNA hasarınin bir biyomarkırı olarak ise 8-OH-dG oluşumu ölçülmüştür. M30 ve M65 testlerinden elde edilen sonuçlar bakır komplekslerinin düşük dozları ile hücrelere muamele edildiğinde hücrelerin apoptoza yüksek dozlarda ise hücrelerin nekroza gittiğini göstermiştir. Mikronükleus ve komet testleri sonuçları bakır komplekslerine maruz kalan hücrelerde DNA fragmentasyonunun gerçekleştiğini göstermiştir. ROS ve 8-OH-dG testleri DNA fregmantasyonunun oksidatif hasardan kaynaklandığını doğrulamaktadır, Bu durum hücre ölümünü tetiklemektedir. Sistotoksisite çalışmaları cisplatine kıyasla daha düşük IC50 değerleri olduğu için bakır komplekslerinin cisplatine karşı umut verici alternatifler olduğunu göstermiştir.Item Bakır-çinko alaşım nanopartiküllerinin in vitro sitotoksik ve genotoksik etkilerinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2013) Kumbıçak, Ümit; Çavaş, Tolga; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada Cu-Zn alaşım nanopartiküllerin BEAS-2B insan akciğer epitel hücreleri üzerindeki sitotoksik ve genotoksik etkileri araştırılmıştır. Sitotoksik etkilerin belirlenmesi için XTT ve klonojenik test kullanılmıştır. Genotoksik etkiler ise mikronüklus, komet ve ?-H2AX fokus testleri kullanılarak belirlenmiştir. Ayrıca, apoptotik ve nekrotik etkiler ile ROS oluşumunun belirlenmesi için M30, M65 ve ROS testleri uygulanmıştır. Deneylerden önce, kullanılan nanopartikül süspansiyonunun karakterizasyonu için zeta potansiyeli, DLS ve TEM analizleri kullanılarak gerçekleştirilmiştir. XTT ve Klonojenik testler için BEAS-2B hücreleri 24 saat süresince 0,1 ile 100 µg/ml değişen dozlarda Cu-Zn alaşım nanopartiküllerine maruz bırakılmışlardır. Elde edilen IC50 değerine (4,66 µg/ml) dayanarak genotoksisite testlerinde kullanılacak dozlar (0,1-3,2 µg/ml) belirlenmiştir. Çalışılan süspansiyonun karakterizasyonu sonucunda zeta potansiyeli -22 mV ve ortalama partikül büyüklüğü de 200 nm olarak belirlenmiştir. TEM analizlerinde ayrıca Cu-Zn alaşım nanopartiküllerinin sitoplazma içerisinde lokalize olduğu belirlenmiştir. Mikronükleus, komet ve ?-H2AX fokus testlerinin sonucunda Cu-Zn alaşım nanopartiküllerinin kromozomal hasarlar yanında tek ve çift iplik DNA kırıklarına yol açtığı belirlenmiştir. Çalışmamızda belirlenen M30:M65 oranları ise hücre ölümünün ağırlıklı olarak nekroz yoluyla gerçekleştiğini göstermiştir. Ayrıca, elde ettiğimiz bulgular gözlenen sitotoksik ve genotoksik etkilerden hücre içi ROS oluşumunun sorumlu olabileceğini göstermiştir.Item Balıkesir geniş yapraklı ormanlarında zarar yapan Polydrusus germ. (Coleoptera, curculionidae) türleri üzerinde araştırmalar(Uludağ Üniversitesi, 1998-07-29) Varlı, Sakin Vural; Sekendiz, Orhan Aydın; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBalıkesir yöresinde 1994-1997 yılları arasında yapılan bu çalışmada, geniş yapraklı orman ağaçlarında yaşayan Polydrusus genusuna bağlı türler üzerinde çalışılmıştır. 1. Elde edilen türlerin teşhisleri British Museum Natural History, Entomoloji Seksiyonunda tarafımızdan yapılmıştır. Teşhislerin doğruluğu Coleoptera bölümü uzmanları tarafından onaylanmıştır. 2. Eksik olan kaynaklar, müze kütüphanesinden sağlanmıştır. Böylece bu genusla ilgili literatür taranmıştır. 3. Teşhis edilen türler; çalışma dönemi boyunca, Balıkesir ve ilçelerinde, Polydrusus genusuna ait 4 altcinse bağlı toplam 1 0 tür bulunmuştur Bunlar: - Conocetus Desbrochers, 1875 altcinsine bağlı; Polydrusus gracilicornis Kiesenwetter, 1864. Polydrusus quadraticollis Desbrochers, 1902. Polydrusus marcidus Kiesenwetter, 1864. - Eustolus Thomson, 1859 altcinsine bağlı; Polydrusus ponticus Heyden and Faust, 1888. Polydrusus inustus Germar, 1824. Polydrusus astutus Gyllenhal, 1834. Polydrusus sparsus Gyllenhal, 1834. - Tylodrusus Sterlin, 1884 altcinsine bağlı; Polydrusus bellus Kraatz, 1859. - Eudipnus Thomson, 1865 altcinsine bağlı; Polydrusus mollis (Strocm, 1768) Polydrusus cocctferae Kiesenwetter, 1864'dir. 4. Polydrusus türleri genellikle nemli yerlerde yaşamaktadırlar.Larva döneminde; arız oldukları bitkilerin köklerinde, ergin döneminde ise yapraklarında zararlı olmaktadırlar. Bu zararlar yoğun oldukları hallerde önem kazanmaktadır. Olgunlaşma yiyimi yapan bireylerin yapraklardaki zararları özellikle fidanlıklar için önemli kabul edilmelidir. 5. Çalışmalarımız sırasında Polydrusus genusuna ait örnekler ormanlık alanlardaki yapraklı ağaçlardan toplanmıştır. - Bulunan tüm türler, Balıkesir bölgesi için yeni kayıttır. - Marmara bölgesinde yapılan çalışmalarda P. astutus'a, İstanbul ve Bilecik dışındaki yerlerde rastlanmadığı anlaşılmaktadır. - P. inustus Germ, ve P. sparsus Gyll. türleri ise Marmara Bölgesinde ilk defa bu çalışma ile ortaya konmuştur. 6. Bilindiği gibi Polydrusus tür ve alt türlerinin teşhisinde cinsel organların morfolojik yapısının büyük önemi vardır. British Museum (Natural History), Entomoloji Seksiyonunda türlerimizin cinsel organ preparatlarının bulunmadıklarını gördük. Bu nedenle, elde edilen 10 türden 8'inin; P. ponticus Faus., P. inustus Germ., P. astutus Gyll., P. sparsus Gyll.., P. gracilicornis Kiesen., P. quadraticollis Desbr., P. mollis Strom.,. P. cocciferae Kicsen..'nın cinsel organ preparatlarını yaparak farklılıkları ortaya konulmuştur.Item Balıkesir ili atmosferik polen ve mantar sporlarının volümetrik yöntem ile belirlenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023) Bekil, Semih; Bıçakçı, Adem; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-8783-13891 Ocak 2019 – 31 Aralık 2020 tarihleri arasındaki iki yıllık sürede volumetrik yöntem ile Hirst tipi partikül örnekleyici kullanılarak yapılan bu çalışmada Balıkesir ili atmosferinde bulunan polen ve mantar sporları tespit edilmiş ve mevsimsel, aylık, günlük konsantrasyonları ve varyasyonları belirlenmiştir. Balıkesir atmosferinde iki yılda odunsu bitkilere ait 33, otsu bitkilere ait 27 olmak üzere toplam 60 taksona ait polen teşhis edilmiştir. Tespit edilen polenlerin iki yıllık toplam konsantrasyonu 35042 polen/m³’tür. Cupressaceae/Taxaceae, Pinus, Quercus, Poaceae, Urticaceae, Platanus, Amaranthaceae ve Olea taksonları dominant polen tiplerini temsil etmişlerdir. Balıkesir atmosferinde iki yılda Ascomycota diviyosuna ait 44, Basidiomycota divizyosuna ait 14 olmak üzere toplam 58 taksona ait mantar sporu teşhis edilmiştir. Tespit edilen mantar sporlarının iki yıllık toplam konsantrasyonu 276947 spor/m³’ tür.Balıkesir atmosferinde sırasıyla Cladosporium, Alternaria, Ustiginales, Ganoderma, Coprinoid tip, Fusarium, Pleospora, Leptosphaeria ve Epicoccum taksonları dominant mantar spor tiplerini temsil etmişlerdir. Balıkesir ili atmosferik polen ve mantar sporları için iki yıl ortalamalarına dayanan takvimler hazırlanmış, dominant polenler için Ana Polen Sezonları (APS) ve dominant mantar sporları için Ana Spor Sezonları (ASS) ortaya konmuştur. Dominant olarak tespit edilen polen ve mantar sporlarının günlük konsantrasyonlarının ve meteorolojik verilerle karşılaştırılabilmesi için nonparametrik Spearman korelasyon analizleri gerçekleştirilmiş, polen ve mantar sporlarının meteorolojik değişkenler ile ilişkileri ortaya konmuştur. Bu çalışmada, çoğu önemli atmosferik allerjenler olan polen ve mantar sporlarıyla ilgili elde edilen veriler ışığında, allerjik duyarlılığı olan bireylerin korunma ve tedavisinde bölgedeki hekimlere katkıda bulunulabilmek ve ayrıca bölgede tarım faaliyetleri ile uğraşan üretici ve ziraat mühendislerine de fungal hastalıklar konusunda yardımcı olmak amaçlanmıştır.Item Bazı bitki türlerinin antioksidatif, genotoksik, sitotoksik ve apoptotik özelliklerinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2016) Sarımahmut, Mehmet; Kasımoğulları, Serap Çelikler; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıÜlkemizde ve dünyada başlıca halk sağlığı sorunlarından biri olan meme kanseri, kadınlarda görülme sıklığı en yüksek olan kanser tipidir. Günümüzde, meme kanseri tedavisinde ancak kısmî bir başarı yakalandığı söylenebilir. Kanser ilaç tedavilerinde bitki kökenli moleküllerin payı yüksektir. Bu nedenle, yeni ve etkili moleküllerin keşfine ihtiyaç duyulmaktadır. Dolayısıyla, bu çalışmada Uludağ Milli Parkı'ndan toplanan ve bazıları endemik olan 12 bitki türünden 13 ekstrakt hazırlanmıştır. Bu ekstraktların kanser hücre soylarında hücre büyümesini baskılayıcı etkileri araştırılmış ve görece etkili olan bitki ekstraktlarının genotoksik ve apoptotik etkileri belirlenmiştir. Ayrıca, bütün ekstraktların antioksidan kapasiteleri de çalışılmıştır. Deneylerde insan MCF-7, MDA-MB-231 meme kanseri hücreleri ve MCF-10A malignan olmayan meme hücre soyları kullanılmıştır. Ekstraktların hücre canlılığı üzerine olan etkileri 48 saatlik uygulama sonrası sulforodamin B hücre canlılık testiyle belirlenmiştir. En yüksek aktivite gösteren Achillea multifida ve Astragalus sibthorpianus ekstraktlarının etkileri sonraki aşamada ATP testiyle doğrulanmıştır. A. multifida ekstraktının IC50 değeri MCF-7, MDA-MB-231 ve MCF-10A hücrelerinde sırasıyla 69,34, 62,18 ve 61,30 µg/ml olarak belirlenmiştir. A. sibthorpianus ekstraktının IC50 değeri MCF-7, MDA-MB-231 ve MCF-10A hücrelerinde sırasıyla 30,41, 44,75 ve 158,94 µg/ml olarak belirlenmiştir. Ekstraktların apoptotik etkilerini tespit etmek için Hoechst 33342 ve propidyum iyodür boyama yöntemi kullanılmıştır. Her iki ekstraktta da MCF-7 ve MDA-MB-231 hücrelerinde 50 µg/ml ve üzeri konsantrasyonlarda sekonder nekrotik hücreler ağırlıkta olmak üzere piknotik nükleus görünümüyle karakterize apoptotik hücreler gözlemlenmiştir. A. multifida ekstraktının IC50 dozunda zamana bağımlı olarak MCF-7 ve MCF-10A hücrelerinde DNA hasarını artırdığı ve MCF-10A hücrelerinin A. sibthorpianus ekstraktıyla indüklenen DNA hasarını kısmen tamir ettiği ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, aynı konsantrasyonda A. sibthorpianus ekstraktı MCF-10A hücrelerinde mikronükleus oluşumuna neden olmuştur. Muhtemel nükleus anomalilerini saptamak için A. multifida uygulaması yapılmış hücrelerde hematoksilen boyama gerçekleştirilmiştir. MDA-MB-231 ve MCF-10A hücrelerinde, hücre ölümünü indükleyen dozların altında, özellikle 12,5 µg/ml konsantrasyonda hücrelerin yaklaşık %20'sinde multinükleasyon görülmüştür. Son olarak, 13 ekstraktın antioksidan kapasiteleri DPPH ve CUPRAC testleri kullanılarak değerlendirilmiştir. A. sibthorpianus ekstraktının kayda değer bir antioksidan kapasitesi olduğu belirlenmiştir. Bunun yanında, Tripleurospermum pichleri ve Papaver pilosum ekstraktları kısıtlı antioksidan aktivite göstermişlerdir. Sonuç olarak, bu çalışma kapsamında A. sibthorpianus ekstraktının meme kanser hücrelerine seçici sitotoksik aktivite gösterdiği ortaya konmuştur. MCF-10A hücrelerinin A. sibthorpianus ekstrakt uygulaması sonrasında DNA tamiri gerçekleştirebilmesi, A. sibthorpianus ekstraktının sahip olduğu yüksek antioksidan kapasitesiyle ilişkilendirilmiştir. A. multifida ekstraktı ise görece düşük dozlarda multinükleasyona, yüksek dozlarda ise apoptozise yol açarak doza bağımlı bir etki profili göstermiştir.Item Bazı bitkisel doğal bileşiklerin olası genotoksik/antigenotoksik etkilerinin in vitro ve in vivo genotoksite test yöntemleri ile karşılaştırmalı olarak araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2012) Vatan, Özgür; Bilaloğlu, Rahmi; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıGünümüzde, insanlar bilerek veya bilmeyerek pek çok genotoksik ajanın DNA üzerindeki zararlı etkisi ile karşı karşıyadır. Söz konusu genotoksik ajanların etkisi insanlarda kanserleşmeye kadar varabilen dramatik süreçlerin başlangıç noktasını oluşturabilir. Bu nedenle, çeşitli genotoksik ajanların etkilerini indirgeyebilecek, antigenotoksik ajanların tanımlanabilmesine yönelik araştırmalar gün geçtikçe artmaktadır. Bu çalışma da Tyrosol (TYR) ve Karnosik asitin (KAR) olası genotoksik ve antigenotoksik etkileri çeşitli in vivo ve in vitro genotoksite test yöntemleri kullanılarak araştırılmıştır.Antigenotoksik etkinin belirlenebilmesi için genotoksik etkisi bilinen Mitomisin C (MMC) ve Siklofosfamid (SKF) (in vitro da 4 Hidroperoksisiklofosfamid *SKF) kullanılmıştır. TYR?nin genotoksik / antigenotoksik etkileri in vivo MN, CA ve Komet yöntemleri ile fare kemik iliği hücreleri kullanılarak araştırılmıştır. TYR ve KAR?ın genotoksik / antigenotoksiketkileri in vitro MN, CA, SCE ve Komet yöntemleri ile insan periferik kan lenfositleri kullanılarak araştırılmıştır. TYR için in vivo da intra peritonel (İP) enjeksiyon yapılarak doz grupları oluşturulmuştur. TYR için in vivo da oluşturulan deney grupları, Kontrol, Etil alkol (EtOH), 50, 100, 200 mg/kg TYR, MMC, MMC + 50, 100, 200 mg/kg TYR, SKF, SKF + 50, 100, 200 mg/kg TYR, şeklindedir. İn vitro deney grupları ise; Kontrol, EtOH, 0,5, 1, 2 µg/mL TYR ve KAR, MMC, MMC + 0,5; 1; 2 µg/mL TYR ve KAR, *SKF, *SKF + 0,5 ; 1; 2 µg/mL TYR ve KAR şeklindedir.Genel olarak, TYR için hem in vivo hem de in vitro dozlarımızın herhangi bir genotoksik etkisi görülmemiştir. Bununla birlikte TYR?nin in vivo da MMC ve SKF tarafından indüklenen DNA hasarını indirgediği belirlenmiştir. İn vitro deneylerde de hem TYR hem de KAR için kullanılan dozlarımızın genotoksik etkisi görülmemiştir. Bununla birlikte hem TYR hem de KAR?ın MMC ve *SKF tarafından indüklenen DNA hasarını indirgedikleri belirlenmiştir. Sonuç olarak hem TYR hem de KAR?ın MMC ve SKF(*SKF)?nin genotoksik etkilerine karşın, güçlü bir antigenotoksik etki gösterdiği ortaya konulmuştur.Item Bazı bitkisel ligandların ve türevlerinin antihelmintik etkilerinin in silico moleküler modelleme yöntemiyle tahmin edilmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-02-14) Karaman, Dilara; Girişgin, Ahmet Onur; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0003-4386-8531Helmintik enfeksiyonlar dünya üzerinde oldukça yaygındır ve 2 milyardan fazla insan en az bir helmint türü ile enfektedir. Bu çalışmada bitkisel ligand iskeletleri kullanılarak piyasadaki en sık kullanılan antihelmintik ilaçlardan daha düşük dozda etki edebilen, daha az yan etkili, ulaşılması kolay ve güvenilir yeni bir antihelmintik ilaç adayının in silico modelleme yöntemleriyle modellenmesi ve bazı bitki özütlerinin kılkurtları üzerindeki antihelmintik etkisinin gösterilmesi hedeflenmiştir. Direnç gelişimi, yeni antihelmintiklerin keşfini gerektirdiği için, antihelmintik direnç gelişimi durumunda ortaya çıkabilecek mutant proteinlerin inhibe edilmesi amacıyla en potent bitkisel ligandlar kenetleme simülasyonları vasıtasıyla araştırılmıştır. Eriositrin molekülü türevlerinin çizilmesi amacıyla iskelet olarak kullanılmıştır. Bazı hedef proteinlerin 3 boyutlu yapısı bilinmediğinden, sekonder yapısı homoloji modelleme ile tahmin edilmiştir. Sonuç olarak kukurbitasin-B’nin fevkalade iyi bir skor değeri ile (Ki= 57,11 pikomolar ve ΔG= -13,97 kcal/mol) rat karnitin palmitoil transferaz 2 enzimini inhibe edebildiği, direnç gelişiminde arteannuin-B’nin Mebendazolden daha potent bir ilaç adayı olduğu, tasarlanan 24 eriositrin türevinden E05’in eriositrinden daha düşük Ki değerine sahip olduğu, oreganolün seçici bir inhibitör adayı olduğu ve fumarat redüktaz için selektivite indeksinin 20 310,53 bulunduğu ve in vivo deneylerde Artemisia annua L. n-hekzan özütünün 1200 mg/kg dozunun kılkurtlarına karşı %36,91’lik bir antinematodal etki gösterdiği ilk kez bu çalışmada ortaya çıkarılmıştırItem Bazı kimyasalların klastojenik etkilerinin fare kemik iliği metafaz analizi ve mikronukleus testlerinde karşılaştırmalı olarak araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2001-06-22) Aydemir, Nilüfer; Bilaloğlu, Rahmi; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, ülkemizde özellikle meyve ve sebzelerdeki mantar hastalıklarına karşı kullanılan fungisitlerden fenarimol ve propamocarb bileşikleri ile çeşitli kanserlerin tedavisinde kullanılan gemcitabin ve topotekanın genotoksik etkileri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla Svviss albiııo fare kemik iliğinde mikronukleus ve kromozom aberasyonu testleri gerçekleştirilmiştir. Çalışmada fenarimol bileşiği, mısır yağı ve glikol eter olmak üzere iki farklı solventte çözülerek glikol eter solventli grup hariç, 50, 100, 200 ve 400 mg/kg dozlarda i.p. olarak farelere enjekte edilmiştir. Yüksek toksisite sebebiyle glikol eter grubunda 400 mg/kg’lık doz uygulanamamıştır. Bu bileşik ile 24, 36 ve 48 saat muamele zamanlarında gerçekleştirilen fare kemik iliği mikronukleus testi ile 24 saat muamele sonunda gerçekleştirilen kromozom aberasyonu testlerinde fenarimol genotoksik etki göstermemiştir. Diğer fuııgisit propamocarb da 50, 100, 200 ve 400 mg/kg dozlarda i.p. olarak farelere uygulanmıştır. Bu bileşiğin uygulanan hiçbir dozunda ve uygulama zamanlarında fare kemik iliği mikronukleus ve kromozom aberasyonu testlerinde genotoksik etkileri gözlenememiştir. Kanser ilaçlarından gemcitabin, distile su ile çözülerek, 2, 4 ve 8 mg/kg dozlarda farelere i.p. yolla enjekte edilmiştir. Bu bileşiğin 24 36 ve 48 saat gibi farklı muamele zamanlarında ve belirtilen dozlarda uygulanması sonucunda gemcitabin, fare kemik iliğinde mikronukleuslu eritrosit oranını istatistiksel anlamlı olarak arttırmıştır. Ayrıca yapılan C bandlama ile gemcitabin muamelesi ile oluşan mikronukleusların tam bir kromozomdan değil kromozom parçalarından oluştuğu belirlenmiştir. Gemcitabin muamelesi ile polikromatik eritrositlerin norkromatik eritrositlere oranının doza bağımlı bir şekilde azalması bileşiğin kemik iliğindeki sitotoksik etkisini göstermektedir. Mikronukleus testinde elde edilen pozitif sonuca paralel olarak gemcitabin, 24 saatlik muamele sonucunda, fare kemik iliğinde izokromatid ve kromatid tipte kırık ile pulverize metafaz oranlarında doza bağımlı bir artışa sebep olmuştur. Aynı zamanda mitotik indeksin de doza bağımlı bir şekilde azaldığı gözlemiştir. Gemcitabinin 6 saatlik uygulamasından sonra yapılan kromozom aberasyon testinin sonucunda, bileşik hiçbir dozda kromozom aberasyon oranında artışa sebep olmamıştır. Buradan bileşiğin hücre siklusunun G2 fazında etkili olmadığı, ancak S fazına etkili olduğu anlaşılmaktadır. Diğer kanser ilacı topotekan da, distile suda çözülerek 0.6, 1.2 ve 1.8 mg/kg dozlarda farelere i.p. olarak uygulanmıştır. Topotekan uygulamasından 24, 36 ve 48 saat sonra fare kemik iliğinde mikronukleuslu eritrosit oranının doza bağımlı ve istatistiksel anlamlı olarak arttığı gözlenmiştir. Topotekan muamelesi ile oluşan mikronukleusların kromozom parçalarından oluştukları C bandlama ile belirlenmiştir. Topotekan ile muamele sonucunda polikroınatik eritrosit/norkromatik eritrosit oranı doza bağımlı bir şekilde azalırken, mitotik indeksin de buna paralel olarak azaldığı belirlenmiştir. Bileşik ile 24 saat muameleden sonra, kromatid tipte kırık, sentromersiz kromozom parçası ve pulverize metafaz oluşumu doza bağımlı olarak artış göstermiştir. Bileşiğin hücre siklusunun S safhası yanında G2 safhasında da etkili olduğu. 6 saatlik muameleden sonra oluşturduğu kromatid tipte aberasyonlar ve pulverize metafaz gibi kromozom hasarlarının doza bağımlı bir şekilde ve artış göstermesinden anlaşılmaktadır. Topotekanın mitozu inhibe edici etkisi 6 saat muamele sonunda da gözlenmiştir. Sonuç olarak çalışmamızda genotoksik etkileri belirlenmeye çalışılan fenarimol ve pıopamocarb fungisitlerinin in vivo fare kemik iliği mikronukleus ve kromozom aberasyonu testlerinde negatif sonuç verdikleri yani genotoksik etki göstermedikleri belirlenmiştir. Buna karşın kanser ilacı olan gemcitabin ve topotekan bileşiklerinin aynı test sistemlerinde pozitif sonuç verdikleri belirlenmiş ve in vivo memeli hücrelerinde önemli genotoksik etkilerinin olabileceği ortaya konmuştur.Item Bodrum (Muğla) ilçesi atmosferik polenlerinin belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2011-10-09) Tosunoğlu, Aycan; Bıçakçı, Adem; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, Bodrum (Muğla) İlçesi atmosferinde 1 Ocak 2007 – 31 Aralık 2008 tarihleri arasındaki iki yıllık sürede Lanzoni VPPS 2000 cihazı kullanılarak volumetrik yöntem ile atmosferik polen örneklemesi gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda 41 taksona ait 25099 polen / m3 belirlenmiştir. Bunların 24 tanesi Odunsu (% 86,988), 17 tanesi Otsu Bitkilere (% 12,819) ait olarak kaydedilmiştir. Bodrum atmosferinde dominant olarak görülen taksonlar sırasıyla Cupressaceae / Taxaceae (% 42,733), Quercus spp. (%15,593), Pinus spp. (% 9,779), Olea europea (%9,042), Poaceae (% 5,504), Betula spp. (% 1,825), Pistacia spp. (% 1,739), Morus spp. (% 1,723), Urticaceae (% 1,456) ve Plantago spp. (% 1,275) olarak belirlenmiştir. En yüksek polen konsantrasyonu Mart ayında tespit edilmiştir.Item Bozüyük (Bilecik), Tunçbilek (Kütahya) ve İnönü (Eskişehir) arasında kalan alanın florası(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-03-01) Ahıskalı, Mihriban; Yılmaz, Özer; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışma Bozüyük (Bilecik), Tunçbilek (Kütahya) ve İnönü (Eskişehir) arasında kalan alanın florasını kapsamaktadır. Araştırma alanından, 24.03.2019 - 1.07.2023 tarihleri arasında toplanan yaklaşık 2000 bitki örneğinin değerlendirilmesi sonucunda 83familyaya ve 341 cinse ait 580 tür, 146 alttür, 50 varyete ile toplamda 87‘si endemik (endemizm oranı %11,4) 765 takson tespit edilmiştir. Bu taksonların 7’si Pteridophyta’ya, 758’ü Spermatophyta bölümüne aittir. Spermatophyta bölümündeki taksonlardan 8’i Gymnospermae alt bölümüne, 750’i Angiospermae alt bölümünde yer almaktadır. Bu taksonlardan 681’si Dicotyledonae, 69’i Monocotyledonae sınıfındandır. Araştırma alanında en fazla takson içeren familyalar %12,7 ile Asteraceae (98 takson), %8,2 ile Fabaceae (63 takson), %7,8 ile Lamiaceae (60 takson), %7,5 ile Brassicaceae (58 takson), %6,7 ile Caryophyllaceae (52 takson), %4 ile Rosaceae (31 takson), %3,4ile Ranunculaceae (26 takson), %3 ile Apiaceae (23 takson), %2,9 ile Boraginaceae (22takson), %1,8 ile Poaceae (14 takson), en zengin cinsler Silene L. (13 takson), AstragalusL. (13 takson), Centaurea L. (12 takson), Alyssum L.(12 takson), Ranunculus L. (11takson) Salvia L.(10 takson), Campanula L. (10 takson), Veronica L.(10 takson)’dır. Taksonların fitocoğrafik bölgelere göre dağılımları ve oranları şöyledir; Avrupa – Sibirya elementi 85 (%11), Akdeniz elementi 126 (%16,3), İran – Turan elementi 67 (%8,7) veçok bölgeli ya da bölgesi bilinmeyenler 493 (%64)’tür. Bu çalışmaya kadar yalnızca Uludağ’da bilinen endemik Prometheum chrysanthumsubsp. uludagense, Dianthus goekayi, Carduus olympicus subsp. olympicus, Cotahamzaoglui ve nadir Saxifraga sempervivum, Verbascum ovalifolium subsp. thracicumtaksonları ilk kez bu çalışma sırasında farklı bir lokaliteden toplanmıştır. Araştırma sonucunda 59 taksonun B2 ve B3 karesi için yeni floristik kayıt olduğu tespit edilmiştir.Item Bryoria fuscescens (Gyeln.) Brodo & D. Hawksw., Evernia prunastri (L.) Ach. ve Ramalina fraxinea (L.) Ach. ekstrelerinin meyvelerde gelişen bazı hasat sonu hastalıkları üzerindeki etkilerinin incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-08-12) Karabulut, Gözde; Öztürk, Şule; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0002-1215-1813Günümüzde biyolojik mücadele, hasat sonrası meyve hastalıklarının kontrolünde yeni bir uygulama olarak önemli ölçüde kabul görmüştür. Bu çalışmada, Bryoria fuscescens, Evernia prunastri ve Ramalina fraxinea etanol ekstrelerinin armut meyveleri üzerinde Botrytis cinerea ve Penicillium expansum'a karşı farklı konsantrasyonlarda in vitro ve in vivo aktiviteleri değerlendirilmiştir. In vivo uygulamalarda 0. saat ve 12. saat olarak adlandırılan 2 deney grubu oluşturulmuştur. 12. saat uygulamalarının 0. saat uygulamalarına göre daha etkili olduğu belirlenmiştir. B. cinerea’ya karşı, E. prunastri in vivo koşullarda %10 konsantrasyonda patojenin gelişimini tamamen engellemiştir. Öte yandan, patojenlere karşı in vivo 0. saat uygulamalarında B. fuscescens lezyon çapını artırıcı yönde etki göstermiştir. Ekstrelerin 12. saat uygulamalarında ise her iki patojende de lezyon çapında azalma eğilimi görülmüştür. Benzer sonuçlar in vitro çalışmalarda da gözlenmiştir. B. fuscescens, E. prunastri ve R. fraxinea, %10 konsantrasyonda B. cinerea sporlarının çimlenmesini tamamen engellerken, sadece B. fuscescens ve E. prunastri ekstreleri P. expansum’un spor çimlenmesini engelleyebilmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre liken ekstreleri armut meyvelerinde görülen önemli hasat sonu patojenlerinin neden olduğu zararı azaltabilir.Item Bursa (Uludağ) ve Kazdağı podarcis muralis populasyonlarının taksonomik karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1991-11-21) İşbilir, Akif; Öz, Mehmet; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, Uludağ ve Kazdağı'nın muhtelif yerlerin den toplanmış olan P. muralis (LAURENTI),1768 türüne ait 107, 105 ve 12 jüvenilden ibaret toplam 224 örnek incelenmiştir. Bu örnekler iki ayrı populasyon grubuna (Uludağ ve Kazdağı) ayrılmış ve bunların morfolojik karakterleri (folidosis, vücut ölçü ve indeksleri,renk ve desen), ekolojik özellikleri, mide muhteviyatları ve alttür durumları incelenmiştir. Adı geçen populasyonların karşılaştırılması sonunda, iki populasyon arasında vücut indeksleri bakımından küçük farklılıklar bulunması ile birlikte taksonomik seviyede önemli olmadığı için her iki bölgedeki P. muralis populasyonlarının nominant ırktan (P. m. muralis) farklı olmadığı söylenebilir.Item Bursa çevresi ve Uludağ'ın euphorbia türleri(Uludağ Üniversitesi, 1989-11-03) Genç, Zehra; Tözün, Bilgin; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada Bursa çevresi ve Uludağ'ın Euphorbia türleri ele alınarak araziden toplanan bitkiler yayılış alanları ile, sistematik, tohum morfolojisi ve anatomik açıdan araştırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre araştırılan bölge içerisinde tür sayısına 6 tane yeni tür daha eklenmiş ve bazı türlerin yayılış alanlarının genişlediği tespit edilmiştir. Tohumların ışık mikroskobik ve Scanning Elektron Mikroskobik özelliklerinden yararlanılarak bir tayin anahtarı hazırlanmış ve bu anahtarda kullanılan karakterlerden yola çıkarak bilgisayarla bu türlerin tayin edilebileceği tesbit edilmiştir. Anatomik çalışmalarda siyatiyum yapısı, süt boruları ve nektar bezleri etraflıca ele alınmıştır. Nektar bezlerinin morfolojik yapıları taksonomide önemli bir rol oynarken anatomik yapılarında görülen küçük farklılıkların sistematikte bir önemi olmadığı sonucuna varılmıştır.Item Bursa ili Orhaneli, Büyükorhan ve Harmancık ilçelerinin florası(Uludağ Üniversitesi, 2017-11-17) Bağçıvan, Gülşah; Daşkın, Ruziye; Fen Bilimleri Enstitüsü; Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışma, Bursa ilinin güneyinde yer alan, Orhaneli, Büyükorhan ve Harmancık florasını kapsamaktadır. Çalışma alanından 10.05.2011-25.09.2017 tarihleri arasında 259 farklı istasyondan toplanan yaklaşık 4200 bitki örneğinin teşhisi sonucunda 88 familya, 405 cins ve 910 takson (625 tür, 203 alt tür, 80 varyete, 2 hibrit) tespit edilmiştir. Bu taksonlardan 14‟ü Pteridophyta bölümüne, 896‟i Spermatophyta bölümüne aittir. 896 taksondan 8‟i Pinophytina, 888‟si Magnoliophytina alt bölümündedir. 888 taksondan 748‟si Magnoliopsida, 140‟ı Liliopsida sınıfındadır. Alanda tespit edilen taksonlardan Carthamus tinctorius L., Avena sativa L. ve Hordeum vulgare L. kültür bitkisidir. Taksonların fitocoğrafik bölgelere göre dağılımları ve oranları Akdeniz elementi 183 (% 20,1), Avrupa-Sibirya elementi 95 (% 10,44), İran-Turan elementi 43 (% 4,73) ve çok bölgeli yada bölgesi bilinmeyenler 590 (% 64,84) şeklinde bulunmuştur. Endemik takson sayısı 81 olup endemizm oranı % 8,9‟dir. En fazla takson içeren familyalar ve takson sayıları Asteraceae (116), Fabaceae (85), Poaceae (61), Lamiaceae (58), Caryophyllaceae (50) ve Brassicaceae (48)‟dir. En fazla takson içeren cinsler ve takson sayıları bu şekildedir; Trifolium (25), Verbascum (15), Veronica, Galium (14), Alyssum, Centaurea (13), Vicia, Hypericum (12) ve Euphorbia (10). Bu çalışma sırasında bilim dünyası için yeni bir Lathyrus L. türü tanımlanarak yayına gönderilmiştir.