2011 Cilt 9 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/6401
Browse
Browsing by Department "Tıp Fakültesi"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Item Endokrinoloji ve dermatoloji(Uludağ Üniversitesi, 2011-01-04) Tarım, Ömer; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Endokrinoloji Bilim DalıNormal ergenlik sürecinde ve bazı endokrin hastalıkların seyri sırasında deri etkilenir. Deri bulguları altta yatan hastalığın ilk belirtisi olabilir, bu hastalıkla aynı görülebilir veya daha sonra ortaya çıkabilir. Bu yazıda, fizyolojik ve patolojik durumlarda görülebilen deri bulguları gözden geçirildi.Item Kanserli çocuklarda kemoterapi ile ilişkili gecikmiş bulantı ve kusma(Uludağ Üniversitesi, 2011-02-23) Demirkaya, Metin; Sevinir, Betül; Demiral, Meliha; Özdemir, Ramazan; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Onkolojisi Bilim DalıGiriş: Çocuk onkoloji hastalarında kemoterapi ile ilişkili gecikmiş bulantı ve kusmanın insidansı ve ilişkili faktörler araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak-Aralık 2009 tarihleri arasında, 0-18 yaş arası, lenfoma ve solid tümörlü, kemoterapi alan hastalar dâhil edildi. Hastaların kusmaları sayı olarak, bulantı şiddetleri ise 0-10 arası rakamsal ölçme yöntemi ile derecelendirildi. Bulantı şiddeti ve kusma sayıları günlük olarak aynı hekim tarafından kaydedildi. Bulgular: Çalışmada 35 hastada, 69 kemoterapi kürü sonrası gecikmiş bulantı ve kusma atağı incelendi. Hastaların 22’si kız, 13’ü erkek; yaş ortalaması 8,88±5,43 yıl (yaş aralığı 1-17 yıl) idi. Hastalarda gecikmiş bulantı varlığı 1. gün %2,8, 2. gün %81,1, 3. gün %68,1, 4. gün %46,3, 5. gün %24,6; gecikmiş kusma varlığı ise 1. gün %1,4, 2. gün %65,2, 3. gün %43,5, 4. gün %24,6, 5. gün %13,0 oranında idi. Cinsiyetler arasında gecikmiş bulantı şiddeti ve kusma sayısı açısından fark saptanmadı. Yaş ile gecikmiş bulantı şiddeti arasında 2, 3, 4 ve 5. günlerde istatistiksel olarak anlamlı pozitif korelasyon mevcuttu (korelasyon katsayısı sırasıyla; 0,29, 0,27, 0,33, 0,24; p değeri sırasıyla; =0,013, =0,023, =0,005, =0,046). İlaçların emetojenite derecesinin kusma sayısı ve bulantı şiddetine istatistiksel olarak anlamlı etkisi saptanmadı. Sisplatinli kemoterapi protokolü alanlarda kusma sayısı ikinci ve üçüncü günlerde; bulantı şiddeti birinci, ikinci ve üçüncü günlerde istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde fazla idi. Sonuç: Çalışmamızda bulantı ve kusmanın en yüksek oranda ikinci gün var olduğu, sisplatin alan hasta grubunda kusma sayısı ve bulantı şiddetinin daha fazla olduğu ve yaşla bulantı şiddetinin pozitif korelasyon gösterdiği saptandı.Item Konjenital hipotiroidili olguların değerlendirilmesi: Ulusal tarama programının etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2011-03-24) Eren, Erdal; Sağlam, Halil; Zengin, Aysel; Gül, Yahya; Çakır, Esra Deniz P.; Özgür, Taner; Tarım, Ömer; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Endokrinoloji Bilim DalıGiriş: Konjenital hipotiroidi (KH) önlenebilir mental retardasyonun en sık nedenidir. Hastalık belirti vermeden seyredebilmekte ve mental retardasyon gibi ağır komplikasyonlarla sonuçlanmaktadır. Bu nedenle ülkemizde Aralık 2006’dan itibaren KH tarama programı başlatılmış ve böylece erken tanı ve tedavi imkânı sağlanmış, olası komplikasyonlar önlenmiştir. Bu çalışmada Ulusal KH Tarama programının hastalığın seyri üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde KH nedeniyle izlenen 140 olgunun dosyaları retrospektif olarak incelendi. Programın öncesinde ve sonrasında KH tanısı alan olguların bulguları kıyaslandı. Bulgular: Olguların 74’ü (%52,9) kız, 66’sı (%48,4) erkek idi. En sık başvuru nedenlerini; sarılık (%32,1), konstipasyon (%32,1), TSH yüksekliği nedeniyle sevk (%25,7) ve büyüme geriliği (%10,7) oluşturmaktaydı. Tiroid bezinin sintigrafik ve sonografik değerlendirmesine göre (32 olgu) KH nedeni; %43,7 dishormonogenezis, %43,7 tiroid agenezisi, %12,6 ektopik tiroid olarak saptandı. Tedavi başlama yaşı tarama programı öncesinde 370,9±704,6 gün iken (108 olgu), sonrasında 35,2 gün±48,3 (32 olgu) olarak bulundu. Mental retardasyon tanısı alan 36 olgunun 35’i tarama öncesi tanı almıştı. Tarama sonrası tanı alan hastaların ortalama boy SDS’leri tarama öncesi grupla karşılaştırıldığında anlamlı derecede daha iyiydi (p=0,02). Başvuruda ortalama serum TSH 144,8±227,1 mIU/ml, TT4 4,92±4,44 mcg/dl, ST4 0,63±0,41 ng/l idi. Sonuç: Ulusal KH tarama programından sonra mental retardasyonlu olgu sayısının belirgin derecede azalması bu programın önemini bir kez daha göstermektedir.Item Pediatrik kolloid kistlere anterior transkallozal yaklaşım sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 2011-04-04) Kuytu, Turgut; Kaplan, Tolga; Taşkapılıoğlu, Mevlüt Özgür; Kocaeli, Hasan; Korfalı, Ender; Tıp Fakültesi; Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim DalıGiriş: Kolloid kistler tüm intrakranial tümörlerin %0,5-1’ini, 3. ventrikül lezyonlarının ise %55’ini oluşturur. Bu çalışmada, 3. ventrikül kolloid kisti nedeniyle kliniğimizde anterior interhemisferik transkallozal yaklaşımla tedavi edilen pediatrik olgular sunulmuş ve tedavi prensipleri üzerinde durulmuştur. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 2001-2009 yılları arasında opere edilen kolloid kistli 16 yaş ve altı hastalar retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Hastaların 3’ü erkek, 1’i kız; yaş aralığı 12-16; ortalama yaş 13,75; ortalama semptom süresi 2,5 ay; ortalama takip süresi 46,75 (15-102) ay idi. Başvuru şikayetlerine bakıldığında, hastaların tümünde frontal yerleşimli baş ağrısı, 2 hastada ek olarak bulantı-kusma ve 1 hastada vücudunun sol tarafında uyuşma şikayeti mevcuttu. Nörolojik muayenede 3 hastada bilateral papil ödem izlenirken 1 hastada defisit saptanmadı. Kranial bilgisayarlı tomografide 2 olguda kist hiperdens, 1 hastada hipodens olarak izlendi. Kranial manyetik rezonans görüntülemede kist 2 olguda T1 ağırlıklı görüntülerde izo, T2 ağırlıklı imajlarda hiper; 1 olguda T1 ağırlıklı görüntülerde hipo, T2 ağırlıklı görüntülerde hiper; 1 olguda ise T1 ağırlıklı görüntülerde hiper, T2 ağırlıklı görüntülerde izointens idi. Tüm hastalar interhemisferik-transkallosal-transforaminal yaklaşımla tedavi edildi. Üç hastada total eksizyon mümkün olurken, 1 hastada talamostriat vene yapışık kapsülün çok küçük bir kısmı koagüle edilerek bırakıldı. Takiplerde rekürrens izlenmedi. Sonuç: Üçüncü ventrikül lezyonlarına ulaşmak için literatürde çok çeşitli yaklaşımlar tanımlanmış olmakla birlikte, olgularımızda kortikal harabiyete sebep olmadığından transkallozal girişim tercih edildi. Bu yolla yaklaşım pediatrik olgularda da güvenli tümör rezeksiyonuna imkan sağlamaktadır.