1991 Cilt 12 Sayı 1-2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/20187
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 18 of 18
- Results Per Page
- Sort Options
Item 1963-1987 döneminde Türkiye’de gelir dağılımının seyri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Işığıçok, ErkanÜretim faktörlerinin hizmetleri karşılığında elde ettikleri gelirlerin toplamına milli gelir adı verilir. İktisat teorisi milli gelirin elde edilmesinden çok, onun kimlere, nasıl ve ne şekilde dağıtılacağı sorununa ağırlık vermektedir. Paylaşım veya bölüşüm olarak adlandırılan bu soruna, çeşitli iktisadi sistemlerde farklı yaklaşımlar sözkonusu olmaktadır. İktisat biliminde oldukça öneme sahip olan bu paylaşım mekanizmasına gelir dağılımı veya gelir bölüşümü adı verilmektedir. Günümüzde iktisat biliminin önemli konuları arasında yer alan gelir dağılımı, ülkemizde de 1959 yılından itibaren önem kazanmaya başlamış ve son yıllarda toplumun bütün kesimleri tarafından ilgi duyulur hale gelmiştir. Ülkemizde hazırlanan beş yıllık kalkınma planlarında da gelirin dengesiz dağıldığı belirtilmiş ve eşitsizliğin giderilmesi yönünde çalışmalar yapılması istenmiştir!. Geçmiş dönemlerde insanlar, alıştıkları hayat tarzında ihtiyaçlarını karşıladıkları sürece sessiz kalmışlar ve "Beş parmak bir olmaz" diyerek gelir ve servet farklılıklarını doğal görmüşlerdir.Item Çevre kirliliği kontrolünde uygulanan kirlilik standartları(Uludağ Üniversitesi, 1991) Karaer, Feza; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiBu makalede, çevre kirliliği kontrolünde bir araç olarak kullanılan standartların önemi vurgulanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, öncelikle standart tanımı yapılarak, kirliliğin etkilerinin belirlenmesinde standartların rolü belirtilmiştir. Daha sonra, kirlilik standartları sınıflandırılarak, hava ve su ortamlarında uygulanan türleri belirtilmiştir. Son olarak da, çevre kirliliği kontrol uygulamalarında fayda-maliyet analizinin önemi vurgulanarak, çevre koruma ve uygulama politikaları açısından standartlar incelenmiştir.Item Endüstri işletmelerinde kapasite planlaması sorunu ve bir uygulama(Uludağ Üniversitesi, 1991) Günay, G. NazanGelişmekte olan ülkelerin çözmeye çalıştıkları ekonomik sorunların başında, kalkınma planlarında yer alan hedeflere ulaşmak için ellerinde bulunan kıt üretim öğelerinin nasıl kullanılacağı, başka bir ifade ile alternatif kullanım olanakları arasında söz konusu öğelerin optimal dağılımının nasıl sağlanacağı gelmektedir. Bu ülkelerde genel olarak tüm sektörler geliştirilmeye muhtaç olduğuna göre, üretim öğelerinin alternatif kullanma olanaklarının belirlenmesinde ilk aşamada sektör seçimi ön plana çıkmaktadır. Kaynakların sektörlere dağılımı öncelik sırasına göre belirlendikten sonra sektörlere ayrılan kaynakların alternatif yatırım projelerine dağılımı sorunu gündeme gelmektedir. Seçilen yatırım projeleri için emek-yoğun ya da sermaye yoğun teknolojilerin seçimi ve uygulanması son aşamayı oluşturmaktadır. Kalkınma için gerekli olan yatırımlar elde bulunan kaynaklara ve ülke ihtiyaçlarına göre saptanmaktadır. Buna göre, hangi yatırımlara öncelik verileceğinin belirlenmesi ve yatırımların gerçekleştirilmesi aşamalarında planlı çalışılarak amaca ulaşımın sağlanması gerekmektedir. Bütün bu çalışmaların kaynak israfına yol açmadan yapılması, kalkınma sürecinde bulunan ülkemizin yıllardan gerçekleştiremediği bir olgudur.Item Etkili zaman yönetimi teknikleri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Alexander, Larry D.; Tüz, Melek Vegiliel; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İşletme BölümüPekçok yönetici uzun dönemli ve kompleks görevlerde gelişme sağlamada neden zorlanırlar? Niçin pekçok yönetici, acele olmayan fakat gerçekten önemli projelere, bir an önce başlama gereği duymazlar ve neden birçok yönetici, önemli zamanlarının büyük bir bölümünü rutin olan işlere harcarlar. Bu sorunların cevabı, yöneticilerin karışık ve açık olmayan görevlerden kaçınmalarındadır. Yöneticiler açık olmayan karışık işlerden çok, belli kalıplaşmış görevlerde çalışmayı tercih ederler. Basit işler karışık işlere başlamadan önce bitirilir. Kısa süreli işler uzun sürelilere göre daha dikkat çeker. Bunun açık bir sonucu olarak uzun süreli projeler ertelenir ve hatta başlanmaz.Item Fonksiyonel biçim sorunu(Uludağ Üniversitesi, 1991) Akın, Fahametİktisadi değişkenler arasındaki ilişki, çoğu zaman doğrusal bir fonksiyon biçimi ile açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Bu nedenle, doğrusal bir regresyon modeli her zaman değişkenler arasındaki ilişkiyi yeteri kadar açıklayamamaktadır. İktisat teorisi, belirli bir değişken çifti arasındaki ilişkinin doğrusal ol mayan bir biçimle temsil edilebileceğini öngörebilir. Örneğin, toplam maliyet ile üretim arasındaki ilişki incelendiğinde, belirli bir noktadan sonra üretim miktarı nin iki katına çıkmasının toplam maliyetin de iki katına çıkması ile sonuçlanmadığı görülür. Güvenilir teorik göstergelerin bulunmaması halinde dağılım diyagramının incelenmesi, doğrusal bir ilişki uydurmaya çalışmanın uygun düşmeyeceğini gösterebilir. Böyle bir durumda doğrusal olmayan ilişkileri belli bir modele uydur maya çalışmada iki yaklaşım vardır. Birincisi, verilere doğrudan doğruya uygun doğrusal olmayan bir ilişki uydurmak, ikincisi de değişkenlerin tümünü veya bazılarını bir dönüşüme uğratarak doğrusallaştırılmış değişkenler arasındaki ilişkinin doğrusal bir biçime yaklaşımını sağlamaktır. Doğrusal olmayan ilişkiler için birinci yaklaşım, daha önce bir dönüştürmeye gitmeden orijinal verilerin doğrudan doğruya doğrusal olmayan bir fonksiyon biçimine uydurulmasıdır. Ancak en basit doğrusal olmayan biçimlerde bileItem Gelişmekte olan ülkelerde konut finansmanı için kaynak mobilizasyonu üzerine(Uludağ Üniversitesi, 1991) Aslan, M. Hanifi; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İktisat BölümüBu makalenin amacı, gelişmekte olan ülkelerde konut finansmanı için daha fazla kaynak sağlanmasına imkan verecek bir tasarruf potansiyelinin bulunup bulunmadığının ve eğer varsa bu potansiyelin nasıl harekete geçirileceğinin incelenmesidir. Gelişmekte olan ülkelerde konut finansmanı gelişmiş ülkelerdekinden farklı bir mahiyete sahiptir. Gelişmiş ülkelerde, konut stokunun ihtiyacın karşılanması bakımından yeterli olduğu kabul edilerek, dikkatler, konut kullanım şekliyle ilgili problemler (kiralık konut-mülk konut tartışmaları) ve konut politikaları üzerinde yoğunlaştırılır. Gelişmekte olan ülkelerde ise kalite bir tarafa, konut stoku sayı itibariyle de ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Yine bu ülkelerde, finansal piyasaların ve formel konut finansman sistemlerinin gelişmemiş olması, finansman sistemine enformel kesimin hakim olmasına sebep olmaktadır. Nihayet, gelişmiş ülkelerde konut finansmanı sözkonusu edildiğinde, daha çok mevcut finansman sistemlerinin işleyiş mekanizması ve bu mekanizmanın daha da geliştirilmesi üzerinde durulur. Gelişmekte olan ülkelerde ise temel problem, konut finansmanı için daha fazla kaynak sağlanması ve enformel finansman sisteminin etkisinin formel sistem lehine azaltılmasına imkan verecek tedbirlerin alınmasıyla ilgilidir.Item Güney Kore genel ticaret şirketlerinin fonksiyonel analizi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Tüz, Melek Vegiliel; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İşletme BölümüGüney Kore'nin ihracattaki başarısı dünya kamuoyunun gündemini oluşturmaktadır. Sözkonusu başarı, ekonomide genel ticaret şirketleri modelinin uygulanması sonucudur. Bu makalenin amacı, genel ticaret şirketlerinin gelişimini ve fonksiyonel yapılarını incelemektir.Item İktisadi kalkınmada büyük ölçek-küçük ölçek ikilemi: Mahalanobis ve Schumacher(Uludağ Üniversitesi, 1991) Aslanoğlu, Mehmet; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İktisat Bölümüİktisadi kalkınma kuramında, sanayide ölçek seçimi konusunda sözcüğün tam anlamıyla bir ikilemden (dilemma) sözedilebilir. Bu ikilemin bir ucunda sanayide "kapsamlı planlama" anlayışının bir sonucu olarak büyük ölçekli sanayilerin kurulması gerektiği düşüncesi yeralırken, öteki ucunda adem-i merkeziyetçi özellikler taşıyan, sanayi ölçeğinde "küçük güzeldir" görüşü bulunmaktadır. P.C. Mahalanobis, ilk görüşün öndegelen bir temsilcisi sayılabilir. Sanayide küçük ölçeğin gerekli olduğu düşüncesinin başlıca savunucusu ise E.F. Schumacher'dir. Burada, gerek Mahalanobis, gerekse Schumacher'in sözkonusu görüşleriyle gelişim çizgileri arasındaki ilginç bir paradoksun varlığına değinilebilir. Hindistan kökenli Mahalanobis ünlü Hintli mistik şair ve düşünür R. Tagore'un düşüncelerinden etkilenerek onun uzun yıllar en yakınında yeralmasına, öyleki Tagore üzerine öncü bir çalışmanın sahibi olmasına karşın daha fazla çimento, çelik ve elektrik üretmek için büyük ölçekli sanayinin üstünlüklerini savunmaya yöneltilmiştir. Buna karşılık, Almanya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yüksek teknoloji eğitiminin bir ürünü olan Schumacher, Hindistan ve Burma'da danışmanken tanıştığı Budist ve Gandici görüşlerin de etkisiyle kalkınma için küçük ölçekli işletmelerin gerekliliğini ileri sürmüştür. Bu karşıtlık, ilginç olduğu kadar ironik bir karşıtlık olarak da yorumlanabilir.Item İktisat teorisinin ikinci krizi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Robinson, John; Yay, Gülsün Gürkan; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiBu tebliğin başlığı -iktisat teorisinin ikinci krizi- 1930'ların büyük çöküşü olan ilk krizle ilgilidir. Bu, yaşamımızdaki ikinci krizdir -daha önce başka krizler de olmuştu-. Daha ziyade, benim yaşamımdaki ikinci kriz olduğunu söylemeliyim. Bu aşırı kalabalık (throng of superfluous) iktisatçılar grubunu gördüğümde -kuşkusuz bu ifadeyi Shakespearyan anlamda kullanmıyorum- 1930'lardan beri n ne kadar gelişmiş olduğunu ve birinci krizde kaybedilen saygınlığa göre şimdi ikincisinde ne kadar fazla kayba uğrayacağımızı düşünüyorum. Dünya büyük çöküşle sarsıldığında, Ortodoks düşünce ne durumdaydı? Her şeyden önce, 1929'un meşhur Hazine Görüşü (Treasury View) vardı. Amerika Birleşik Devletleri Wall Streetteki büyük tahvil piyasasında doruk noktasına ulaşmış uzun bir boom döneminin zevkini çıkarırken, Büyük Britanya ağır bir işsizlik çekmekteydi. İngiltere'nin durumu, Keynes'in sert bir şekilde Mr. Winston Churchill'in Ekonomik Sonuçlar diye adlandırdığı, aşırı değerlenmiş bir döviz kurunda altın standardına geri dönüş politikalarıyla bozulmuştu. 1929'larda Lloyd George bayındırlık politikası seferberliğine başlıyordu; Keynes ise Hubert Henderson'la birlikte, yatırım ve tasarruf ilişkisi ile çarpan teorisini ilk kez ifade etmeye çalıştığı Lloyd George Bunu Yapabilir mi? adlı risaleyi yazdı.Item İşçi sağlığı işgüvenliği ile ilgili problemlere genel bir bakış(Uludağ Üniversitesi, 1991) Alper, Yusuf; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri BölümüSöz konusu olan insan ve insan sağlığı olduğu zaman konunun önemini tartışmak veya önemini vurgulamak için çeşitli deliller göstermeye çalışmak anlamsızdır. Çünkü, bütün faaliyetlerin merkezinde yer alan ve bütün faaliyetlerin amaçlarının yöneltildiği insan her şeyin üstünde bir öneme sahiptir. İnsanın en temel hakkı olan ve diğer haklarının da kullanımına imkân ve ren yaşama hakkı ile ilgili olduğu için işçi sağlığı ve işgüvenliği konusu da önemli dir. Bu konunun önemini vurgulamak için bir yılda kaybedilen işgünü kaybı veya maruz kalınan üretim kaybı gibi ölçülebilir kıstaslara da ihtiyaç yoktur. İnsan hayatının kutsallığı ve bu hayatın bütünlüğüne ve devamlılığına yönelik her tehlikenin önlenmesi, ortadan kaldırılması veya etkisinin azaltılmasına yönelik bütün çalışmalar da bu çerçevede önemlidir. Başlangıçta, yalnızca üretime yönelik kayıpları azaltmaya yönelik çabalar olarak başlasa da, bugün artık işçi sağlığı ve işgüvenliği ile ilgili çalışmaların insani amaçlar ağırlıklı olarak yürütüldüğü bir gerçektir.Item Kent kuramları içinde İslam ve Ortadoğu kültürüne ağırlık veren yaklaşımlar üzerine bir değerlendirme(Uludağ Üniversitesi, 1991) Aslanoğlu, Rana A.; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Kamu Yönetimi BölümüKent kuramları içinde "İslam Kenti" modeli özellikle Ortadoğu kentlerinin yapısal analizleri için sosyal tarihçiler tarafından geliştirilmiştir. Ortadoğudaki kentleri geleneksel islam kenti olarak ele alan bu yaklaşımda, kentin dinsel işlevinin mekansal yapıyı belirlediği ve caminin kültürel, eğitimsel, dinsel işlevleri dolayısıyla yapıyı belirleyen en önemli öğe olduğu öne sürülmektedir. İslam kenti analizleri ilk olarak Grunebaum tarafından yapılmıştır. Grunebaum islamiyette kenti bir müslümanın dinsel görevlerinin karşılandığı mekan olarak tanımlamaktadır. Kentin bölgesel ilişkileri ancak göçebe toplulukların kentle olan ticaret ve dinsel ilişkileri açısından değerlendirilmektedir. Lapidus ise Grunebaum'un formüle ettiği İslam kenti modelinden hareketle kent mekanını tanımlayarak, toplumsal yapıdaki örgütlenme biçimini analiz etmiştir.Item Kooperatifçilik deviniminin çok uluslu şirketler karşısında yeniden yapılanma sorunu(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güven, Sami; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiKooperatifçilik, tekelci ve spekülatif anamalcı kesimlere karşı, toplumun güçsüz kesimlerini birleştirerek, onların ekonomik yönden savunmasını yapmayı amaçlayan evrensel bir devinimdir. Dünyanın neresinde olursa olsun kooperatifler, ilgili toplumlardaki geniş üretici ve tüketici kesimlerin ekonomik bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini sağlayarak, onların bireysel ve giderek de toplumsal kalkınma haklarını gerçekleştirmenin en vazgeçilmez demokratik kuruluşlarını oluşturmaktadır. Kooperatiflerin bu evrensel amaçlarına ulaşabilmeleri büyük ölçüde tekelçi ve spekülatif kazançları ortadan kaldırmalarına ve toplumda ve ekonomide bu tür çarpık etkinlikler gösteren büyük aracı, tefeci ve işleyimciler karşısında savaşım verme güçlerine bağlı kalmaktadır. Bilindiği gibi, ilk kez 1844 yılında İngiltere'de başlatılan "Rochdale Kooperatifçiliği", yerel ölçekteki aracı ve tefecilerle başa çıkarak, bu kesimlerin elde ettikleri spekülatif kârları ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Ancak kısa bir süre sonra, gerek İngiltere'de ve gerekse de kooperatifçiliğin yayıldığı tüm öteki ülkelerde, yerel düzeydeki birim kooperatiflerin tek başlarına kendilerinden beklenilen görevleri etkili ve sürekli olarak yerine getiremedikleri görüldü.Item Kukla değişkenlerin değişik kullanımları(Uludağ Üniversitesi, 1991) Sevüktekin, MustafaEkonometrik modellerde kukla değişkenler daha çok birer açıklayıcı değişken olarak yer almaktadır. Nitel vasıftaki bu değişkenlerin ekonometrik modellerde kullanımı genellikle iki temel biçimde ele alınmaktadır: Varyans analizi modelleri ve kovaryans analizi modelleri. Yalnızca kukla değişkenlerin yer aldığı regresyon modellerine "Varyans Analizi Modelleri" ve nicel diğer değişkenlerin yanında kukla değişkenlerin yer aldığı regresyon modellerine ise "Kovaryans Analizi Modelleri" denilmektedir. Bu çalışmamızda bu iki tür model üzerinde pek fazla durmadan regresyon denkleminde bağımlı değişken yerine nitel vasıfta ki kukla değişkenlerin nasıl kullanıldığı üzerinde durulacaktır. Kukla bağımlı değişkenlerin yer aldığı regresyon modellerine ise "Doğrusal Olasılık Modelleri" denilmektedir. Doğrusal olasılık modellerinin tanımını kısaca açıkladıktan sonra onların tahminleri ve tahmin sorunları üzerinde durulmaya çalışılacaktır. Bağımlı değişken niteliğindeki kukla değişkenlerin regresyon modelleri üzerinde kullanımı ile ilgili bilgilerin sunulmasının hemen arkasından varyans analizi modelinin farklı bir kullanımı açıklamaya çalışılmaktadır. Kukla değişkenlerin çok sayıda yer alabileceği durumlar üzerinde kısaca durularak bir kovaryans analizi modeli ile buradaki problem ele alınarak incelenmektedir. Kukla değişkenlerin çokça başvurulduğu diğer bir kullanım alanı ise mevsimlik ayarlamalardır. Farazi bir örnek ile kukla değişkenlerin mevsimlik ayarlamalardaItem Şirket birleşmelerinin nedenleri ve getirdikleri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Erdem, Lale; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İşletme BölümüAT Tek pazarına doğru giderken rekabet artmakta, artan rekabet karşısında güçlü duruma gelmek isteyen şirketler yatay-dikey ya da gruplaşma şeklinde birleşmeye gitmektedir. Bu birleşmelerde ya şirketler hukuki varlıklarını kaybederek yeni bir hukuki varlık altında toplanmakta ya da birleşmelerde tek taraflı olarak taraflardan biri hukuki varlığını yitirirken diğeri korumaya devam etmekte yani bir şirket diğeri tarafından yutulmaktadır. Birleşmenin altında yatan nedenler monopol gücü kazanmak, teknoloji transferi, yeni pazarlar edinme, finansal zorluklar, vergi kolaylıklar vb. olarak sayılabilir. Dünya genelinde 1990'da toplam 8157 birleşme operasyonunda toplam 441.6 milyar dolarlık değer oluşmuştur. Türkiye'de 1980'e kadar banka birleşmeleri, 1980 sonrasında da daha çok sanayi sektöründeki birleşmeler önem kazanmıştır. . Ülkemizde yasalarla getirilen muafiyetlerle de şirket birleşmeleri teşvik edilmektedir. Türkiye açısından Avrupa Tek Pazarıyla olan ilişkilerdeki rekabetten sarsılmamak için iyi bir organizasyon, teknoloji ve güçlü bir mali yapı gerekmektedir. Bu da şirket birleşmelerini büyük ölçüde gerekli kılmaktadır.Item Sosyalizm üzerine üç kitap(Uludağ Üniversitesi, 1991) Eren, Ercan; İktisadi ve İdari Bilimler FakültesiSosyalizm üzerine yayınlanmış üç kitabı tanıtacağız. Birinci kitap, planlama temelinde soruna yaklaşmaktadır. İkincisi, merkezi planlamada ortaya çıkan sorunları piyasa temelinde çözmek iddiasındaki piyasa sosyalizminin bu işlevi yerine getirip getiremeyeceğini tartışmakta. Üçüncü kitap, bir anlamda ikinci kitabin devamı niteliğinde Macaristan'da 1968'de uygulamaya konulan iktisadi reformları incelemektedir. Pat Devine’nin Democracy and Economic Planning "The Political Economy of Self-Governing Society" adlı yapıtı Giriş dahil altı bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde belirtildiği gibi Devine'nin amacı, batının kapitalizmine ve doğunun devletçi sosyalizmine karşı, demokratik planlama temelinde üçüncü yol önermek ve bunu geliştirmektir. Devine'de piyasa sosyalizmi üçüncü yol olarak benimsenmemektedir. Devine, pazarlık (negotiated, görüşmeli) eşgüdümü temelinde demokratik planlamayı üçüncü yol olarak önermektedir.Item Tamsayılı doğrusal programlama yaklaşımı kullanılarak en yüksek üretim kapasitesinin belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Sezen, H. Kemal; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Ekonometri BölümüBu çalışmada üretim bileşimi çok sayıda nihai üründen oluşan bir işletmede, bu nihai ürünlerden yalnız biri ile ilgili en yüksek üretim kapasitesinin belirlenmesi sorunu üzerinde durulmaktadır. Sorunun çözümü için uygun yaklaşım tamsayılı doğrusal programlama yaklaşımıdır. Sözkonusu çözüme ulaşabilmek için elde edilen bilgilerin ışığında önce, üretim biçimi ve kaynak miktarlar gibi etmenlerin sorunu etkileyiş şekilleri matematiksel bir model olarak ortaya konulmuş, sonra da bu model yardımıyla sözkonusu nihai ürünle ilgili işletmenin üretim kapasitesi ve kullanılmayan makina zamanları belirlenmiştir.Item Yeni klasik makro iktisat: Tarihsel gelişim ve temel özellikler(Uludağ Üniversitesi, 1991) Serel, Alpaslan; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; İktisat BölümüSon yıllarda dünya ekonomisinde yaşanan bunalıma paralel olarak iktisat teorisi alanında tartışmaların arttığı bilinen bir gerçektir. Makro iktisat da, düşünsel ürün farklılaşmasının uç noktalara ulaştığı bir alan olarak dikkat çekici özelliğini sürdürmektedir. Geleneksel Makro Teori adı altında belirtilen "Keynesyen Makro Teori"yi eleştiren ve yerini almaya yönelen çok sayıda yeni teori akademik çevrelerin olduğu kadar iktisat politikası uygulayıcılarının da gündeminde olmuştur. Geliştirilen her yeni teori, gerçek dünyayı en iyi şekilde açıkla manın ve yönlendirmenin kendi teorileri çerçevesinde mümkün olacağı iddiasındadır. Gelişimi ve temel özelliklerini belirteceğimiz "Yeni Klasik Makro İktisat" okulu da Keynesyen Makro teoriyi radikal olarak eleştiren bir yaklaşım olarak gelişimini devam ettirmektedir. Tarihsel olarak MUTH'la başlayan PHELPS, FRIEDMAN, LUCAS, SARGENT, WALLACE ve BARRO'nun ortaya koyduğu ve Rasyonel Beklentiler ile tanınan bir gelişim süreci sözkonusudur. Çalışmada Yeni Klasik Makro İktisadın analitik çerçevesinin oluşumu ve temel önermeleri belirtildikten sonra gelişim çizgisinin son halkası şeklinde değerlendirebileceğimiz bir Yeni Klasik İktisat Versiyonu'nu tartışacağız. Böylece makro iktisadın günümüzde ulaştığı düzeyin belirlenmesi olanağına kavuşacağımızı umuyoruz.Item Yüksekögretimde finansman metodu olarak borçlanma yönteminin uygulama problemleri ve maliyetleri karşılamadaki potansiyel rolü(Uludağ Üniversitesi, 1991) Tatlıoğlu, İsmail; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Maliye BölümüYükseköğretimin nasıl finanse edileceği, hangi harcamaların kamu, hangilerinin özel kaynaklardan sağlanması gerektiği soruları, gelişmişlik farkıyla sınırlanmaksızın, birçok ülkenin hem ekonomik ve hem de politik gündeminde yer almaktadır. Uygulamada görülen çeşitli finansman metodlarından birisi de borçlanma yöntemidir. Ülkemizde çok dar bir örneği olarak öğrenci kredi sistemini gösterebileceğimiz bu yöntem ilke olarak; öğrencilerin borçlanmasıyla yükseköğretimin finansmanı arasında mantıklı ve kapsamlı bir ilişki kurmanın mümkün olabileceği düşüncesi üzerine kurulmuştur. Genel hatlarıyla; borçlanma yöntemini, eğitim kurumlarındaki öğrencilerin mezuniyet sonrasında ödemek üzere, eğitim maliyetlerini karşılamak için, finansman kurumlarından borç almasıdır şeklinde tanımlanabilir. İlk uygulaması 1806 yılına kadar giden sözkonusu finansman yöntemi, bugün gelişmiş ülkeler başta olmak üzere otuzdan fazla ülkede uygulama imkânı bulmuştur.