2023 Cilt 42 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/41031
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Ay çekirdeği kabuğunun piliç eti üretiminde altlık materyali olarak kullanımı üzerine bir çalışma: Etlik piliç büyüme performansı, altlık kalitesi ve hayvan refahı üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-12-13) Lapacı, İbrahim Eren; Petek, Metin; Veteriner Fakültesi; Zootekni Ana Bilim Dalı; 0000-0003-4560-2438; 0009-0003-6665-8382Bu çalışma bir gıda sanayi artığı olan ay çekirdeği kabuğunun piliç eti üretiminde altlık materyali olarak kullanımını araştırmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmada ay çekirdeği kabuğu ile piliç eti üretiminde yaygın olarak kullanılan büyük parçacıklı planya talaşı, ince toz talaş, çeltik kavuzu ve balya samanının büyüme performansı, altlık kalitesi ve hayvan refahı üzerine olan etkileri karşılaştırılmıştır. Her grupta 1000 adet günlük yaşta civciv olmak üzere denemede 5000 adet, günlük yaşta etlik civciv kullanılmıştır. Bütün gruplarda yer alan hayvanlar altlık hariç, etlik civciv/piliçler için eşdeğer standart koşullarda bakılmışlardır. Denemede yer alan hayvanlar deneme süresince ticari etlik civciv/piliç yemleri ile beslenmişlerdir. Farklı altlık materyallerinin dönem sonu canlı ağırlık ve ölüm oranı üzerine etkisi önemsiz bulunmuştur (P>0.05). Çalışma genelinde ayak tabanında değişik şiddette lezyon ve leke oluşumu gözlenen hayvan sayısı diz ekleminde lezyon şekillenen hayvan sayısına göre daha fazla bulunmuş, bütün gruplarda göğüs ve karın tüyleri kirlilik düzeyi en şiddetli (skor 7 ve 8) düzeyde olan hayvana rastlanmamıştır. Altlık pH ve rutubet değerleri ay çekirdeği kabuğu grubunda en düşük bulunurken, balya samanı altlık grubunda en yüksek bulunmuştur (P<0.001). Çalışmadan elde edilen veriler bütünüyle değerlendirildiğinde; ay çekirdeği kabuğunun büyüme performansını olumsuz etkilemeden piliç eti üretiminde altlık olarak kullanılabileceği sonucuna ulaşılmıştırPublication Kedi (felis catus) ovaryumlarında tgf-α’nın immunohistokimyasal yerleşimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-12-21) Akkoç, Cansel Güzin Özgüden; Veteriner Fakültesi; Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0003-0712-0892Transforme edici büyüme faktörü alfa (TGF-α), ovaryumlarda ovositlerin olgunlaşmasında, granüloza hücrelerinin proliferasyonunda ve diferansiyasyonunda önemli roller oynayan bir büyüme faktörüdür. Bu çalışma, erişkin kedi ovaryumlarında ilk defa TGF-α’nın immunohistokimyasal yerleşiminin belirlenmesi amacıyla yapıldı. Çalışmada 10 adet, evcil, erişkin kedi ovaryumu kullanıldı. Dokular %10’luk tamponlanmış nötr formol solüsyonunda tespit edildi ve rutin histolojik prosedür uygulandı. Kesitlere Crossman’ın üçlü boyaması uygulanarak ovaryumların genel histolojik yapısı ve indirekt streptavidin-biotin-peroksidaz kompleks yöntemi uygulanarak TGF-α’nın immunohistokimyasal yerleşimi incelendi. Ovaryumlarda TGF-α’ya ait pozitif boyamaların sadece granüloza hücrelerinde, teka interna hücrelerinde, folliküllerin ovositlerinde ve teka lutein hücrelerinde olduğu görüldü. Primordiyal folliküllerin ovositlerinde, büyük antral ve atretik foliküllerin granüloza hücrelerinde şiddetli immun reaksiyon gözlendi. Folliküllerin çevresini saran teka interna katmanında ve teka lutein hücrelerinde ise orta şiddetli immun reaksiyon gözlendi. Sonuç olarak, TGF-α’nın erişkin kedi ovaryumlarında parakrin ya da otokrin bir düzenleyici olarak hem folikülogeneziste hem de granüloza hücrelerinin proliferasyonunda ve differansiyasyonunda rol oynayacağı sonucuna varıldı.Publication Partenogenetik aktivasyonun vitrifiye köpek oositleri üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-12-21) Yavuz, Ahmet; Özalp, Gözde Rabia; Üstüner, Burcu; Bari, Özge; Aktar, Ahmet; Sağırkaya, Hakan; Veteriner Fakültesi; Dölerme ve Suni Tohumlama Ana Bilim Dalı; 0000-0003-4694-6937; 0000-0001-5999-4685; 0000-0002-7017-5485; 0000-0002-2975-2594; 0000-0001-6619-3229Pet hayvanlarında biyoteknolojik çalışmalar son yıllarda hız kazanmaya başlamıştır. Köpeklerde başarısız yardımcı üreme teknikleriyle ilgili oluşan sorular, muhtemelen köpek türlerinin reproduktif fizyolojisine ait yetersiz bilgiden kaynaklanmaktadır. Fakat diğer taraftan pet biyolojisindeki uygulamalar, insan hastalıkları için model oluşturmaktadır. Bunun ötesinde gamet kriyopreservasyonunun gelişmesi, nesli tükenmekte olan türlerin korunması ve genetik banka oluşturulması için önemlidir. Bu çalışmada, köpek oositlerindeki düşük maturasyon oranlarına rağmen, partenogenetik aktivasyonun etkileri vitrifiye oositlerde test edildi. Köpek oositleri, Yıldırım Belediyesi Sokak Hayvanları Bakım ve Rehabilitasyon merkezinden alınan, 20 adet sağlıklı köpekten toplandı. Ovaryumların tekrarlı parçalanmasından sonra, seçilen COCs (kumulus oosit kompleksleri), 5% CO2 inkübatörde, mineral yağla kaplanmış 500 µl TCM-199 içeren dört-gözlü petrilerde, 39°C’de, 72 saat boyunca maturasyona bırakıldı. Maturasyondan sonra oositler, 0%, 10%, 20% etilen glikol içeren 50 ml PBl içinde sırasıyla, 10, 10 dakika ve 30 saniye muamele edildi. Oositler, 30 µl VS3 içeren kriyoviallere yerleştirilerek sıvı nitrojende donduruldu. Bu grubun oositleri (n=257) ‘vitrifiye oosit-VO’ olarak gruplandı. Çözdürme sonrasında, oositler ionomisinle 5 dakika ve sikloheksimid ile 3 saat muamele ederek partenogenetik aktivasyona bırakıldı. Sonrasında oositler 72 saat kültüre edilerek nükleer maturasyon değerlendirildi. Kontrol grubu olarak kullanılan oositler (n=257), ‘non vitrifiye oosit-FO’ olarak gruplandırıldı. Maturasyondan sonra, oositler direkt olarak ionomisin ve sikloheksimid ile muamele edilerek aktivasyona bırakıldı ve 72 saat kültüre edildi. Tüm oositler Hoechst33342 ile 30 dakika boyandıktan sonra nükleer maturasyon oranları mikroskopta değerlendirildi. Maturasyon oranları (MI+MII) gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. (p>0,05). Gruplar arasında GV, GVBD, MI, ve MII oranlarında da istatistiksel fark bulunmadı (p>0,05). Maturasyon sonrasında, vitrifiye köpek oositlerinde partenogenetik aktivasyona bağlı nükleer değerlendirmeye çalışması bulunmamaktadır. Fakat bu uygulamada elde edilen düşük maturasyon oranlarının, ileri moleküler çalışmalarla açıklanması gerektiği kanısındayız.Publication Türkiye’de ruminant alanında çalışan veteriner hekimlerin mesleki uygulamalarının değerlendirilmesi – I(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-10-10) Batmaz, Hasan; Topal, Onur; Üstüner, Hakan; Karacabey Meslek Yüksekokulu; Veterinerlik Bölümü; 0000-0003-1991-8957; 0000-0002-1933-7354; 0000-0002-4341-5842Bu anket çalışması ile Türkiye’de ruminant sağlığı alanında çalışan veteriner hekimlerin mesleki uygulamalarının ve sahada karşılaşılan problemlerin ortaya konması amaçlanmıştır. E-posta ile gönderilen ve 34 sorudan oluşan ankete 7 farklı coğrafi bölgedeki 56 ilden toplam 326 veteriner hekim katılmıştır. Çalışmanın sonuçları genel olarak değerlendirildikten sonra veriler; veteriner hekimlerin çalışma şekline göre 3 grup, yaşlarına göre 4 grup ve bölgelerine göre 3 grupta ele alınmıştır. Ankete katılan veteriner hekimlerin mezun olduktan sonra %54,32’si ilk 6 ay içerisinde kalıcı olarak işe başlamışlardır. Mesleğe yeni başladıklarında en zorlandıkları alanlar şirurjikal operasyonlar (%32,50) ve hayvan besleme (%31,88) olmuştur. Çiftliklerde çalışan hekimlerin kendilerini en zayıf hissettikleri alan olarak hayvan besleme (%60,77) ön plana çıkmıştır. Meslek içi eğitim, kongre vb. etkinliklere %36,31’in nadir katıldığı, hatta %65,02’sinin yeni literatür ve kaynakları takip etmekten uzak olduğu görülmüştür. Veteriner hekimlerin sığırlarda gebelik muayenesinde %54,77’sinin ultrasonu sık kullandığı, %24,92’sinin ise hiç kullanmadığı gözlenmiştir. Sığırcılıkta en sık karşılaşılan problemler beslenme ve metabolizma hastalıkları (%32,31) ve buzağı hastalıkları (%26,77) olmuştur. Koyun keçi sağlığında ise kuzu-oğlak ölümleri (%51,12), abortlar (%21,73), enfeksiyon hastalıklar (%13,42) ve paraziter hastalıklar (%11,50) öne çıkmıştır. Hekimler bölgelerinde ilk bir aydaki buzağı ölüm oranlarının en çok %6-10 arasında değiştiğini ve kuzu-oğlaklardaki ölüm oranın %10’nun üzerinde olduğunu belirtmişlerdir. Sonuç olarak veteriner fakültelerinde el becerisine dayalı klinik uygulamalara ve ruminantların beslenmesi konularına önem verilmesi gerektiği, mezuniyet sonrası da mesleki eğitim ve yeni kaynakların takibine ihtiyaç duyulduğu, koruyucu hekimliğe önem verilmesi gerektiği önerilebilir.