2004 Cilt 30 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18146
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 18 of 18
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akut lösemilerde minimal residüel hastalığın akım sitometrisi yöntemiyle araştırılması ve relaps ile korelasyonu(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-19) Ozan, Ülkü; Özkalemkaş, Fahir; Ali, Rıdvan; Budak, Ferah; Göral, Güher; Özkocaman, Vildan; Özçelik, Tülay; Tunalı, Ahmet; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim DalıMorfolojik olarak tam remisyonda kabul edilen akut lösemi olgularında kemik iliğindeki rezidüel lösemik hücrelerin relapsa yol açtığı bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı, minimal residüel hastalık (MRD) tesbitinde akım sitometrisinin kullanımını ve MRD ile hastalıksız yaşam arasındaki korelasyonu değerlendirmektir. Biz önce 89 akut lösemi olgusunda tanıdaki immünfenotip sonuçlarını değerlendirdik ve %73’ünde nadir görülen koekspresyonlar saptadık. Daha sonra, halen hayatta olan 16 olgunun başlangıçta ve komplet remisyondaki (KR) koekspresyon düzeyleri karşılaştırıldı ve 28-40 haftalık takip süresince KR’da kalan 8 olguda anlamlı azalma gözlendi. Buna karşın, olguların 3’ünde, remisyondaki koekspresyon düzeylerinin tanıda belirlenene yakın olduğu dikkati çekti ve bunlardan 2’si 19 ve 30 hafta sonrasında nüksettiler. Bu veriler, rezidüel hastalığın relapsın habercisi olduğunu ve bunu belirlemede akım sitometrisi yönteminin kullanılabileceğini desteklemektedir.Item Akut lösemili hastalarda kantitatif in situ hibridizasyon yapılarak akım sitometri ile telomer uzunluğu ölçümü ve prognozla ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-19) Demirel, Gülderen Yanıkkaya; Özkocaman, Vildan; Özkalemkaş, Fahir; Budak, Ferah; Ali, Rıdvan; Oral, H.Barbaros; Özçelik, Tülay; Ozan, Ülkü; Tunalı, Ahmet; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim DalıAkut lösemili hastalarda telomer uzunluğunu inceleyerek, tanıda ve remisyon peryodunda rölatif telomer uzunluklarını karşılaştırarak prognostik bir değeri olup olmadığını araştırdık. Bu çalışma 13’ü kadın 8’i erkek, ortanca yaşı 37 ve yaş aralığı 17-66 ve 15’i AML 6’sı ALL olan 21 akut lösemili hastayı içerdi. Rölatif telomer uzunluğu düzeyi flow-floresan in situ hibridizasyon (FISH) metodu ile kemik iliği kan mononükleer hücrelerinde saptandı. Tanı anında 3 hastada kısa telomer 18 hastada uzun telomer boyu gözlendi. Remisyonda ise 11 hastada kısa 10 hastada uzun telomer boyu gözlendi. Telomer uzunluğu ile laboratuvar parametreleri arasında istatistiksel anlamlı ilişki bulunamadı. Yaşam süresi ve remisyon süresi bakıldığında uzamış ve kısalmış rölatif telomer uzunluklu gruplar arasında istatistiksel anlamlı farklılık bulunmadı. Sonuç olarak bulgularımız rölatif telomer uzunluğu parametresinin analizi hakkında bizim popülasyonumuzun heterojen olduğunu düşündürdü. Bu nedenlerden dolayı akut lösemili hastalarda telomeraz aktivitesi ve telomer uzunluğunun birlikte değerlendirilmesinin kritik önemi vardır.Item Amyand herni(Uludağ Üniversitesi, 2004-10-26) Öztürk, Ersin; Garip, Gökhan; Yılmazlar, Tuncay; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıClaudius Amyand, fıtık kesesi içinde akut apandisit olması durumunu tanımladığı günden beri, bu durum Amyand herni olarak bilinir. Ayrıca bu literatürde bildirilen ilk apendektomidir. Bu durumun görülme oranı tüm akut apandisit olguları içinde % 0,13’tür. Preoperatif tanı neredeyse mümkün değildir. Ameliyat esnasında saptandığında fıtık kesisi üzerinden apendektomi tercih edilmelidir. Bu yazıda kliniğimizde opere edilen bir Amyand herni olgusu sunulmuş ve konuyla ilgili literatür bilgileri özetlenmiştir.Item Çökme kırığının neden olduğu sagittal sinüs oklüzyonu: olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2004-07-16) Sarıgül, Sani; Taşkapılıoğlu, M. Özgür; Bekar, Ahmet; Tıp Fakültesi; Nöroşirürji Ana Bilim DalıMajör venöz sinüsler üzerindeki kırıkların tedavi şeması tartışmalıdır. Başına taş düşmesi sonrası başvurduğu başka bir merkezde superior sagittal sinüs üzerinde açık çökme kırığı saptanan ve ciltteki kesisi sütüre edilen olgu, dört gün sonra alt ekstremitede güçsüzlük ve artan baş ağrısı şikayetiyle merkezimize başvurdu. Kraniyal bilgisayarlı tomografisinde çökme fraktürü ve manyetik rezonans anjiografide superior sagittal sinüs oklüzyonu tespit edilen olgu opere edildi. Majör venöz sinüsler üzerindeki çökme kırıkları, intrakraniyal hipertansiyon ve nörolojik bulgular varlığında cerrahi olarak dekomprese edilmelidir.Item Dişi sıçanlarda streptozotosin ile oluşturulmuş diyabetin kalp kası üzerine etkisinin ultrastrüktürel düzeyde gösterilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2004-12-06) Take, Gülnur; Karabay, Gülten; Yazıcı, A. Canan; Erdoğan, DenizÇalışmada streptozotosin ile kronik diyabet oluşturulmuş dişi sıçanlarda ventriküler kalp kasının ultrastrüktürel düzeyde incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada 18 adet dişi erişkin sıçanlardan 3 grup oluşturulmuştur. 1. grup: kontrol (n=6), 2. grup: sham kontrol (n=6), 3. grup: diyabet (45mg/kg streptozotosin) (n=6). 8 hafta sonra diyabet ve kontrol gruplarından sol ventrikül bölgeleri alınarak, LEO 906E transmission elektron mikroskopta incelenmiştir. Diyabetik grubun kas hücrelerinde belirgin dejeneratif değişiklikler saptanmıştır. Mitokondrionlarda belirgin şişkinlik ve kristolizis, sitoplazmada yaygın lipid birikimi, miyoflamanlarda yaygın silinme dikkati çekmiştir. Z bantlarında düzensiz seyir ile silinme izlenmiştir. Ayrıca interkalat disklerde dilatasyon ilgiyi çekmiştir. Bulgularımız ışığında yapılan değerlendirmede, kadınların diyabetten erken dönemde etkilendiği sonucuna varılmıştır.Item Güney Marmara bölgesindeki çocuklarda yanık epidemiyolojisi(Uludağ Üniversitesi, 2004-10-26) Aytaç, Selçuk; Özgenel, Güzin Yeşim; Akın, Selçuk; Kahveci, Ramazan; Özbek, Serhat; Özcan, Mesut; Tıp Fakültesi; Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim DalıBu klinik çalışmada, 1997-2003 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Yanık Merkezinde yatırılarak tedavi edilen 15 yaşın altında 186 olgu ile ilgili epidemiyolojik faktörler sunulmaktadır. Olgular yaş, cinsiyet, yanık nedenleri, toplam yanık yüzey alanı ve yanık lokalizasyonları dikkate alınarak incelendi. Toplam 186 olgunun 103’ü erkek, 83’ü kız olup, yaş ortalamaları 3,4 yıl idi. Yanıklar 128 olguda haşlanma yanığı, 40 olguda alev yanığı, 9 olguda elektrik yanığı ve 7 olguda sıcak cisim ile temas sonucu oluşan yanık şeklindeydi. Yanıkların çoğu üst ekstremitede lokalize idi ve olguların ortalama yanık yüzey alanları %23 idi. Sonuç olarak epidemiyolojik çalışmalar, yanıkların oluşumundaki tehlikeleri belirlemesi ve en sık oluşum nedenlerini göstermesi açısından önemlidir. Bu çalışmanın da, Türkiye’deki çocukların yanıklardan korunması için çeşitli koruyucu programların geliştirilmesinde yararlı olacağını düşünüyoruz.Item İki farklı hücre ayırıcı ile toplanan trombositlerin akım sitometrik yöntemle in vitro aktivasyon markırlarına etkisinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-19) Özkocaman, Vildan; Özkalemkaş, Fahir; Budak, Ferah; Özçelik, Tülay; Ali, Rıdvan; Tunalı, Ahmet; Tıp Fakültesi; Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim DalıBu çalışmanın amacı, iki farklı hücre ayırıcı Cobe Spectra ve CS3000 Plus cihazlarıyla toplanan trombosit süspansiyonlarının optimal şartlarda saklanarak, 0. ve 3. günlerdeki in vitro aktivasyon markırlarını (trombosit membran yüzey glikoprotein ekspresyonları) akım sitometrik yöntemle bakarak, değişik cihazlarda hazırlanan trombosit süspansiyonlarını karşılaştırmak, saklama zamanı ile trombosit aktivasyonu arasındaki ilişkiyi saptamaktır. Çalışmamız, Aferez Ünitesi’ne başvuran, aferez şartlarını taşıyan, ilk kez trombosit donörü olarak işleme alınan, yaşları 20-49 arasında değişen 5’i kadın, 45’i erkek (yaş ortalaması 33.4±8.7) olmak üzere, toplam 50 donör ile gerçekleştirildi. Örneklerden 0. günde bekletmeden oda ısısında, ajitatörde bekleterek 3. günde olmak üzere iki kez, akım sitometrik yöntemle in vitro trombosit aktivasyon markırları değerlendirildi. İki farklı hücre ayırıcıda da depolamanın 3. gününde CD62 ve CD63 ekspresyonu yüzdesi yüksek bulundu.Item Luteal faz fizyolojisi ve overi stimule eden ajanlarla değişimi(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-30) Selam, Belgin; Topçuoğlu, AtaLuteal faz, ovülasyon ile menstrüasyon arasındaki süredir ve progesteron üretimini gerçekleştiren korpus luteumun oluşumu ile karakterizedir. Progesteron salınımı, endometriumun, sekretuar faza dönüşümünü başlatmakta ve implantasyona hazırlanmasını sağlamaktadır. Gebeliğin erken evresinde korpus luteumun çıkartılması abortusla sonuçlanmaktadır. Gebeliğin devamını olumsuz etkileyen luteal faz yetmezliğinde endometriumun sekretuar faza dönüşümü yetersiz ve beklenenden kısa süreli olmaktadır. Özelllikle in-vitro fertilizasyonda (IVF) kullanılan overi stimüle edici protokoller luteal faz problemlerine yol açmakta ve progesteron desteği gerektirmektedir. Bu derlemede menstrüel siklüste, luteal fazın fizyolojisi, overi stimüle edici ajanlar ile değişimi, luteal faz yetmezliği ve desteklenmesinde güncel yaklaşımlar özetlenmektedir.Item Memenin psödoanjiomatöz stromal hiperplazisi: olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-12) Aker, Sibel; İnal, Gülşah; Erdoğan, Ayşe; Taşdelen, İsmet; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıPsödoanjiomatöz stromal hiperplazi (PASH) meme stromasının, benign proliferatif bir lezyonudur. Çoğunlukla premenapozal kadınlarda, ağrısız ve palpe edilebilen bir meme kitlesi şeklinde görülür. PASH’ın etyolojisi bilinmemektedir. Ancak hormonal faktörlerin hastalığın gelişiminde rol aldığı düşünülmektedir. Bu yazıda, bir PASH olgusu klinik özellikleri ve histolojik bulguları ile birlikte sunulmuştur.Item Mikrodalga ışınımı yardımıyla myelinli liflerin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-10) Avcı, Berrin; Kahveci, Zeynep; Sırmalı, Şahin A.; Tıp Fakültesi; Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim DalıSinir dokusunun ışık mikroskobik fiksasyonunda ve birçok nöroanatomik boyama metotlarında mikrodalga kullanımı, kaliteyi arttırmak, standardizasyonu sağlamak, zaman ve kullanılan kimyasallar açısından ekonomik bir çalışma gerçekleştirmek amacıyla önerilmektedir. Bu çalışmada amaç; santral sinir sisteminde myelinin ışık mikroskobik incelenmesinde fiksasyon ve boyanma aşamalarında mikrodalga ışınımını kullanarak eşit kalitede preparat elde etmek, preparasyon süresini kısaltarak patoloji laboratuvarlarında arşiv parafin bloklarında uygulanabilecek, demyelinizan hastalıkların tanısında kullanılabilecek kısa süreli boyama prosedürünü gerçekleştirmektir. Sıçan beyin dokusu myelinli lifleri, normal myelin boyanmasında kullanılan Weil ve Kluver-Barrera metotları uygulanarak boyandı.Konvansiyonel şartlarda iki gün süren fiksasyon, mikrodalga grubunda 16.5-18.5 dakikada gerçekleşti. Weil metodunda boyama süresi 2 dakikaya, Kluver-Barrera metodunda 15 dakikaya düşürüldü. Süre kısalmalarının yanısıra morfolojik yapıda bozulmaya rastlanılmadı. Çalışmanın sonunda demyelinizan hastalıkların saptanmasında, myelinin ışık mikroskobik fiksasyonunda ve normal myelinin boyanmasında zamanın kısıtlı olduğu durumlarda hem kısa sürede, hem de kaliteli boyanmayı elde etmek amacıyla mikrodalga ışınımının kullanılabileceği düşünüldü.Item Morfometrik çalışmalarda manüel (el ile) ve dijital (sayısal) - bilgisayar destekli ölçüm yöntemlerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2004-10-26) Kafa, İlker Mustafa; Arı, İlknur; Tıp Fakültesi; Anatomi Ana Bilim DalıAntropometrik ve osteometrik çalışmalarda, manüel (el ile) yöntemler ile yapılan ölçümlerde, çalışmanın niteliği ve içeriğine göre değişen oranlarda kullanılan zaman, bilgisayar destekli dijital (sayısal) ölçüm yöntemleri ile kısalabilmekte ve ölçüm sonuçları daha kesin olarak alınabilmektedir. Ayrıca, dijital yöntemlerde tekrarlanabilme şansı, elde edilen bilgilerin veritabanları oluşturabilme özelliği, dijital kayıtların gerektiğinde yeniden kullanılabilirliği, dijital ölçme yöntemlerinin olumlu taraflarıdır. Manüel ve bilgisayar destekli dijital ölçümlerin karşılaştırılması amacını içeren bu çalışmamızda, farklı iki döneme ait (günümüz ve 13.yy Bizans dönemi) femurlar üzerinde ölçümler yapıldı. Çalışmaya dahil edilen femurların inklinasyon, deklinasyon ve Alsberg açılarının ölçümleri, her iki yöntem kullanılarak elde edildi. Ölçümler sonucunda, manüel ve dijital yöntemler arasında, Bizans dönemi femurları grubunda (n = 16) inklinasyon açısı için ve günümüz femurları grubunda (n = 34) Alsberg açısı için istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu görüldü.Item Ölçeklerde güvenirlik ve geçerlik(Uludağ Üniversitesi, 2004-10-26) Ercan, İlker; Kan, İsmet; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıSomut veya soyut özelliklerin ölçülmesinde kullanılacak ölçeğin standart bir ölçme aracı olması gerekmektedir. Ölçeğin standardize olabilmesi ve sonrasında uygun bilgiler üretme yeteneğine sahip olması için ölçüm değerlerinin kararlılığının bir göstergesi olan “güvenirlik” ve ölçmeyi amaçladığı özelliği doğru ölçebilme derecesinin göstergesi olan “geçerlik” olarak nitelendirilen iki temel özelliğe sahip olması istenir. Somut özelliklerin ölçülmesinde güvenilir ve geçerli bir ölçekten yararlanılması bir sorun olmamakla birlikte soyut özelliklerin ölçümümde bu bir sorun haline gelmektedir.Item Parasellar yerleşimli rüptüre dermoid kist: konvansiyonel, FLAIR ve difüzyon-ağırlıklı MRG bulguları(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-17) Hakyemez, Bahattin; Akan, Özlem; Erdoğan, Cüneyt; Parlak, Müfit; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıParasellar dermoid kistler sık görülmeyen intrakranial lezyonlardır. Tipik olarak spontan oluşan dermoid kist rüptürü göreceli olarak nadirdir. Biz parasellar yerleşimli, dev boyuta ulaşan ve subaraknoid aralık içine rüptüre olan dermoid kistli bir olgunun konvansiyonel, FLAIR ve difüzyon- ağırlıklı MRG bulgularını sunmaktayız.Item Pineal bölge tümörleri(Uludağ Üniversitesi, 2004-07-28) Abaş, Faruk; Doğan, Şeref; Sarıgül, Sani; Tıp Fakültesi; Nöroşirurji Ana Bilim DalıPineal bölge tümörleri; çok çeşitli hücre tiplerinin oluşturduğu benign ve malign tümör yapıları içeren geniş bir spektrumu içerir. Germ hücre tümörleri erkeklerde daha sık görülürken, pineal hücre tümörleri erkek ve kadınlarda eşit oranda görülür. Genellikle obstruktif tip hidrosefali ile birliktelik gösterir ve bu sebeple artmış intrakranial basınç semptomları ile ortaya çıkarlar. Tanıda genel değerlendirme MRG (magnetik rezonans görüntüleme) ve germ hücre belirteçleridir(alfa feto protein ve beta HCG). Malign germ hücreli veya pineal hücreli tümörler BOS akım yollarını izleyerek ventriküllere veya spinal korda yayılabilirler. Tümör subtiplerinin çeşitliliği sebebiyle pineal bölge tümörlerinin optimal klinik tedavisi için histolojik tanı mutlaka gereklidir. Mevcut mikrocerrahi teknikleri ile morbidite ve mortalite sonuçları kabul edilebilir düzeyde ise de cerrahi rezeksiyon güçtür. Cerrahi benign tümörler ve germ hücreli tümörler için genellikle küratiftir ve yaşam süresi ile pozitif korelasyon gösterir.Item Primer santral sinir sistemi lenfoması: üç olgu sunumu(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-05) Kurt, Meral; Çetintaş, Sibel Kahraman; Kartal, Candan; Canki, Nuray; Cebelli, Günhan Berber; Kayışoğulları, Umut; Engin, Kayıhan; Tıp Fakültesi; Radyasyon Onkolojisi Ana Bilim DalıPrimer santral sinir sistemi (SSS) lenfomalarının görülme sıklığında son yıllarda artış olmakla birlikte tüm beyin tümörlerinin yaklaşık %0.85-2’sini oluştururlar. Konjenital ve kazanılmış immün yetmezlikli hastalarda (AIDS), özellikle AIDS ile birlikte primer SSS lenfomalarının görülme sıklığı artmıştır. Sporodik veya immünsüpresif primer SSS lenfomalarında tedavi yöntemi olarak radyoterapi (RT) daha sık kullanılmaktadır. İmmünsüpresif olmayan hastalarda, tüm beyin ışınlaması (40-50 Gy) ve primer tümöre yönelik lokal boost uygulaması başarılı sonuçlar vermiştir. Klinik ve radyolojik cevap oranlarının yüksek olmasına ve etkili palyasyon sağlanmasına rağmen tek başına radyoterapi ile rekürrens sık ve ortanca sağkalım 10-18 ay gibi kısa sürelidir. Radyoterapiye kemoterapinin (KT) eklenmesi ile sağkalımda gelişme sağlanabileceği düşünülmüştür, fakat kombine tedavi modellerinin kullanılmasıyla da sağkalımda gelişme elde edilememiştir.Item Radikal sistektomi ve transintestinal üriner diversiyon uygulanan olgularda kalsiyum dengesi(Uludağ Üniversitesi, 2004-11-22) Vuruşkan, Hakan; Çalışkan, Zülküf; Kordan, Yakup; Şahin, Raci; Yavaşçaoğlu, İsmet; Oktay, Bülent; Tıp Fakültesi; Üroloji Ana Bilim DalıMekanik barsak temizliği uygulanan olgularda hipokalseminin ve hipokaleminin renal fonksiyonlarda bozulma olmaksızın geliştiği bilinmektedir. Bu çalışmada radikal sistektomi ve transintestinal üriner diversiyon uygulanan olguların barsak temizliği öncesi, preoperatif ve postoperatif serum kalsiyum düzeylerinin değerlendirilmesi yapıldı. Kliniğimizde 1997-2002 yılları arasında radikal sistektomi ve transintestinal üriner diversiyon uygulanan 88 olgu değerlendirildi. Olguların yaşları 43-74 yıl (ortalama 61±2.1 yıl) arasında değişmekte idi ve 6’sı kadın 82’si erkekti. Tüm olgulara operasyondan 3 gün önce başlamak üzere mekanik barsak temizliği uygulandı. Olguların tümünde, operasyondan 3 gün önce ve ameliyat sabahı serum total kalsiyum, iyonize kalsiyum, albumin ve magnezyum düzeyleri çalışıldı. Bütün parametreler postoperatif 3. günde tekrar değerlendirildi. Kalsiyum değerlerinin postoperatif dönemde barsak temizliğine başlamadan önceki döneme göre anlamlı derecede düştüğünü saptadık. Olgulardan sadece birinde hipokalsemiye bağlı klinik bulgular saptandı. TPN uygulamasının ve kan ürünü transfüzyonunun kalsiyum dengesi açısından anlamlı bir etkisi olmadığı saptandı. Vücuttaki kalsiyum dengesi bir çok faktörün etkileşimi sonucunda dinamik bir şekilde dengede tutulmaktadır. Besinler sonucu vücudun gereksinimi olan kalori ve elektrolit ihtiyacı parenteral destek tedavileri ile sağlanmaya çalışılsa da, özellikle desteklenmiyorsa postoperatif dönemde daha belirgin olmak üzere, vücuttaki dengesi dinamik şekilde düzenlenen kalsiyum için yakın takip ve destek yapılmalıdır.Item Sağlık kurumlarında teknik olmayan boyut için hizmet memnuniyetini ölçebilmek amacıyla geliştirilen ölçek(Uludağ Üniversitesi, 2004-10-26) Ercan, İlker; Ediz, Bülent; Kan, İsmet; Tıp Fakültesi; Biyoistatistik Ana Bilim DalıSağlık alanında kaliteli hizmetin önemli bir göstergesi hizmeti alanların memnuniyet düzeyidir. Memnuniyet düzeylerinin belirlenmesi, hizmet kalitesinin arttırılması ve beklentiler doğrultusunda daha nitelikli hizmet sunulması bakımından önemlidir. Sağlık hizmeti sunumundan memnun kalanlar, gereksinim duyduğunda, yine aynı sağlık hizmeti veren kuruma yönelecektir. Bu nedenle, güvenirlik ve geçerlik analizleri uygulanarak, Türkiye’deki II. basamak sağlık hizmeti veren kurumlarda, teknik boyutun dışındaki faktörleri dikkate alarak, hizmet memnuniyetini ölçmede kullanılmak amacıyla Türkiye sağlık sistemi yapısına uygun ölçek geliştirildi. Ölçeği standart bir ölçek haline getirmek için Bursa Zübeydehanım Doğumevi Hastanesi uygulama yeri olarak seçildi ve buradan sağlık hizmetini en az bir kez almış olan 173 kişiye ölçek uygulanarak güvenirlik ve geçerlik analizleri yapıldı. Ölçeğin güvenirliği Cronbach alfa, teta ve omega güvenirlik katsayıları ile incelendi (α=0.9682, θ=0.9709 ve Ω=0.9841) ve sonucunda ölçek oldukça güvenilir olarak kabul edildi. Ölçek yapı geçerliği bakımından incelendi ve ölçeğin geçerli bir ölçek olduğu kabul edildi.Item Uludağ üniversitesi tıp fakültesi öğretim üyesi ve uzmanlarının otopsiye yaklaşımı: anket çalışması(Uludağ Üniversitesi, 2004-10-26) Durak, Dilek; Türkmen, Nursel; Fedakar, Recep; Tıp Fakültesi; Adli Tıp Ana Bilim DalıOtopsinin modern tıptaki önemine rağmen son yüzyılda tüm dünyada hastane otopsi sayıları azalırken, adli otopsi sayıları değişmeden kalmaktadır. Bu durum çeşitli çalışmalarda hekim ve kamuoyu boyutu ile gündeme getirilmektedir. Çalışmamızın amacı, Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı yaptığı otopsi sayısı ile bu konuda en önemli merkezlerden biri konumundayken Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Uzmanlarının otopsiye yaklaşımlarını belirlemektir. U.Ü.Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Uzmanlarının otopsiye yaklaşımlarını belirlemek üzere yazılı bir anket formu 2003 yılı temmuz ayında yazılı olarak uygulanmıştır. Katılımcı Öğretim Üyesi ve Uzmanlarının sayısı 169’dur (%64.50). Katılımcıların 66’sı (%39.05) profesör, 39’u (%23.08) doçent, 25’i (%14.79) yardımcı doçent, 39’u (%23.08) uzmandır. Tıp Fakültesi eğitimi sırasında katılımcıların 152’si (%89.94) adli tıp eğitimi almış, 16’sı (% 9.47) almamıştır. Katılımcıların 158’i (%93.48) eğitim amaçlı, 149’u (% 88.16) araştırma amaçlı, 161’i (%5.26) kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için otopsinin gerekliliğine inanırken 166’sı (%98.23) otopsinin yararına inandıklarını belirtmişlerdir. U.Ü. Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Uzmanlarının otopsinin; tıp eğitimi, araştırmaları ve kesin ölüm nedeninin belirlenmesindeki önemi konusunda duyarlı oldukları sonucuna varılmıştır.