2016 Cilt 14 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/8952
Browse
Browsing by Subject "Çocuk"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Item Adrenal tutulumu olan hodgkin lenfomalı bir olguda florodeoksiglukoz pozitron emisyon tomografibilgisayarlı tomografinin tanısal değeri(Uludağ Üniversitesi, 2014-09-05) Köse, Doğan; Köksal, YavuzHodgkin lenfomada (HL), modern tedavilerle başarının artması geç etkilerin önlenmesi için tedavi yoğunluğunu azaltacak yeni yöntem arayışlarını getirmiştir. HL’de nadir tutulan, adrenal bezlerdeki malign hücre infiltrasyonunun saptanmasında florodeoksiglukoz (FDG) pozitron emisyon tomografi-bilgisayarlı tomografinin (PET-BT) hassasiyet ve özgüllüğü yüksektir. Bir yıl önce pubik kıllanma ve meme büyümesi nedeniyle araştırılan 7,5 yaşındaki bir kız hasta, yeni başlayan ateş, halsizlik, kilo kaybı ve gece terlemesi yakınmalarıyla başvurdu. Muayenesinde; hepatosplenomegali, evre 2 pubarş ve evre 1 telarş saptanan hastanın FDG PET-BT’sinde; yaygın lenf nodu tutulumu, dalak ve sol sürrenal bezinde artmış aktivite görüldü. Hastaya biyopsiyle HL, klinik ve laboratuvar değerleriyle de prematür pubarş (PP) tanısı konuldu. Antineoplastik tedavi sonrası çekilen FDG PET-BT’si tamamen normalleşen, pubarş ve telarşı duran hastada, 12 yaşındayken normal puberte başladı ve hasta halen sorunsuz olarak takip edilmektedir. Bu yazıda PP ve HL tanısı alan ve FDG PET-BT’sinde adrenal bezde artmış aktivite saptanan bir çocuk olgu sunulmuştur.Item Endokrin polikliniğine başvuran çocuklarda D vitamini düzeyleri(Uludağ Üniversitesi, 2016-05-03) Demiral, Meliha; Sırmagül, Başar; Kirel, BirgülGiriş: D vitamini, kalsiyum ve fosfor metabolizmasını düzenler; eksikliğinde çocukluk çağında riketse yol açar. Ayrıca D vitamininin otoimmün hastalıklar, enflamatuvar barsak hastalığı, romatoid artrit, multipl skleroz, diyabet, birçok kanser çeşidi ve kalp hastalıklarının gelişmesinde rol oynadığı bildirilmektedir. Bu çalışmada, çocuk endokrinolojisi polikliniğimizde D vitamini düzeyleri [25-hidroksi vitamin D (25-OH D)] tayin edilen hastalarımızın D vitamini düzeyleri kayıtları değerlendirilerek D vitamini eksikliği sıklığı ve bununla ilişkili faktörlerin araştırılması planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kış aylarında Ocak ve Nisan ayları arasında, 25-OH D düzeyleri tayin edilen 171 hasta çocuk ve adölesanın (83 kız, 88 erkek) hastane kayıtları incelendi. D vitamini düzeyi <12 ng/mL ise eksiklik, 12-20 ng/mL ise yetmezlik, >20 ng/mL ise normal olarak tanımlandı. Bulgular: Hastalarımızın ortalama yaşları 11,78±4 (3-18) yıl idi. Yüz otuzu pubertal, 41’i prepubertal dönemde idi. Hastaların 40’ı tip 1 diyabet, 47’si obezite, 84’ü diğer endokrin hastalıklar nedeniyle izlenmekteydi. Hastaların 23’ünde (%13,4) normal 25-OH D düzeyi saptandı. Yüz kırk sekiz hastada (%86,6) 25- OH D <20 ng/mL idi. Bunların 88’inde (%51,5) D vitamini eksikliği, 60’ında (%35,1) D vitamini yetmezliği saptandı. 25-OH D düzeyleri; kızlarda erkeklerden ve pubertal çocuklarda prepubertal çocuklardan daha düşük (sırasıyla p<0,01; p<0,05) idi. Tip 1 diyabetlilerin %93’ünde, obezlerin %87’sinde, diğer hastalıklar grubunun %83’ünde D vitamini eksikliği/yetmezliği saptandı. Diyabetlilerde D vitamini düzeyleri hem obezlerden, hem de diğer hastalık grubundan daha düşük idi (her ikisi için p<0,01). Sonuç: Endokrinolojik bir hastalığı olan çocuk ve adölesanlarda kış aylarında oldukça yüksek sıklıkta D vitamini eksikliği/yetersizliği olduğu saptanmıştır. Bu bulgu; D vitamini profilaksi programlarının daha önce tanımlanmış riskli grupların yanında, kronik hastalığı olan çocuk ve adölesanlara da rutin olarak uygulanması gerektiğini akla getirmiştir.Item İki ailede çölyak hastalığının belirlenmesinde insan lökosit antijen doku gruplarının önemi(Uludağ Üniversitesi, 2015-08-19) Beşer, Ömer Faruk; Erkan, Tülay; Çokuğraş, Fügen Çullu; Kutlu, TufanÇölyak hastalığının (ÇH) insan lökosit antijeni (İLA) genleri ile güçlü bir ilişkisi vardır. Özellikle İLA-DQ2.5 ve İLA-DQ8 yapısında lökosit antijeni taşımayanlarda ÇH görülme ihtimali oldukça düşüktür. Bu çalışmada, ÇH olan iki aile olgusu sunulmakta ve hastalığın ailesel olabileceği gösterilmektedir. Ailesel olma durumunun belirlenmesinde İLA doku grupları önemlidir ve aile tarama testleri yapılarak erken tanı söz konusu olabilir. Sunmuş olduğumuz her iki ailedeki hastaların kardeşlerinde ve babalarında hiçbir yakınma ve klinik bulgu olmayıp hastalığın tanısı sadece aile taraması sonrasında koyulmuştur. İLA doku gruplarının saptanması tüm aile bireylerine uygulanmıştır. Her iki ailede de hastalar, kardeşler ve babalarda aynı İLA doku grubu (İLADR3-DQA1*0501- DQB1*0201) saptanmış olup, annelerde bu doku grubu saptanamamıştır. ÇH belirli İLA grupları ile ilişkilidir ve genetik yatkınlık mevcuttur. Bu nedenle aile bireylerinden herhangi birisinde ÇH saptanması durumunda diğer aile fertlerinde hiçbir yakınma olmasa da tarama yapılmalıdır. Diğer yandan semptomu olan ve serolojik testleri yüksek düzeyde pozitif saptanan hastalarda İLA doku tipinin belirlemesi hastalıktan şüphelenmede oldukça önemlidir.Item Kanserli çocuklarda kemoterapi sonrası görülen semptomlar(Uludağ Üniversitesi, 2016-04-21) Turan, Sevcan Atay; Esenay, Figen Işık; Güven, MenevşeGiriş: Bu çalışma çocuklarda kemoterapi tedavisine bağlı ortaya çıkan semptomların belirlenmesini amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Araştırmaya bir yıl süresince bir onkoloji hastanesi çocuk onkoloji kliniğinde yatarak kemoterapi alan 46 çocuk ve ergen dahil edilmiştir. Veri toplama aracı olarak, tanıtıcı bilgi formu ve “Memorial Semptom Değerlendirme Ölçeği” (10-18 yaş) kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya alınan kanserli çocukların yaş ortalamasının 13,47±2,14 yıl olduğu ve büyük bölümünün (%41,3) non-Hodgkin lenfoma tanısı ile izlendiği görülmüştür. Yatarak kemoterapi alan çocukların, tedaviden sonra bir hafta içinde en sık deneyimlediği semptomların; halsizlik (%76,1), sinirlilik (%69,6), saç dökülmesi (%65,2), bulantı (%60,9) ve üzgün olma (%60,9), en az deneyimlediği semptomların ise el ve ayaklarda şişme (%8,7) ve idrar yapma sorunları (%6,5) olduğu saptanmıştır. En çok sıkıntı yaratan semptomlar ise baş dönmesi (%66,6), yutma güçlüğü (%64,3), ağrı (%47,8) ve saç kaybıdır (%43,4). Sonuç: Tedavi sonrası çocukların halen yüksek prevelansta semptomlar deneyimledikleri, psikolojik semptomların daha yoğun yaşandığı ve fiziksel semptomların daha çok rahatsızlık yarattığı görülmüştür.