1992 Cilt 4 Sayı 4
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13608
Browse
Browsing by Author "Isambert, F. A."
Now showing 1 - 2 of 2
- Results Per Page
- Sort Options
Item Din fenomenolojisi I(Uludağ Üniversitesi, 1992) Isambert, F. A.; Özcan, Zeki; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi.Din fenomenolojisinden söz etmeden önce, fenomenolojinin kendi mantığına göre, genel bir tanımını yapmak gerekir. Oysa ileride göreceğimiz gibi "fenomenoloji'' terimi tek anlamlı olmaktan uzaktır. Husserl fenomonolojiye en kesin biçimini verdiyse de, fenomenoloji uygulaması, husserlci gelenekle sınırlı değildir. İşe, fenomenolojinin genel bir tanımıyla başlayacak olursak, bu terime, ya çok kapalı, hatta görünenin bilimi anlamına alınırsa, bundan dolayı kullanışlı olmayan bir anlam vermeye; ya da Husserl’in yaptığı daha sınırlı anlamı kabule mecbur oluruz. Ama sonuncuyu kabul ettiğimiz takdirde, sonradan onu terketmek zorunda kalabiliriz. ersine, önce bir objeler grubunu, dinî olguları ele almak ve onlara kesin olarak nasıl nüfuz edebileceğimizi göstermek, sonradan husserlci prensiplerle karşılaştırabileceğimiz fenomenolojik bir bakış açısı kazanmamızı sağlar. Husserl’in prensiplerine çok az uyulması, bize çeşitli, doğrudan doğruya uygulanmış fenomenolojilerin bulunduğunu gösterir. Bunlara, "Jourdain’in fenomenolojisi" de diğimiz" sınırlan da pek iyi çizilmemiş olan ortak fenomenoloji de (phenomenologie commune) dahildir.Item Din fenomenolojisi II(Uludağ Üniversitesi, 1992) Isambert, F. A.; Özcan, Zeki; Uludağ Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Din Felsefesi Bölümü.Van der Leeuw haklı olarak, sadece Husserl’in değil; bunun yanında, Brentano, Spranger ve Jaspers’in genel fenomenolojik düşüncelerinden yararla nıp, Chantepie de La Saussaye’ın projesini bütünüyle gerçekleştiren din fenomenologu olarak kabul edilebilir. Fakat din fenomenolojisi, R. Otto, C.J. Bleeker, K. Kerenyi, G. Dumezil, R. Caillois gibi şahısların, paralel veya birbirini izleyen çalışmalarıyla gelişip önem kazandı. Oysa, ileride göreceğimiz gibi, bu yazarlar arasında, birtakım farklar vardır; ama onların ortak görüşlerinin bulunduğunu da kolay kolay inkâr edemeyiz. Bu yazarların eserlerini okuyan kişi, onlarda feno menolojik yönelmenin ortak olduğunu; bu yönelişin ne bir epistemolojik düşün ceye ne de özgün bir metodolojiye dayanmadığını kolayca farkeder; bununla bir likte kendini, açıkça fenomenolojinin alanına girmeyen dinî olgulara belli bir yaklaşma tarzı karşısında bulur; Jourdain’in yaptığı gibi fenomenolojiyi bir üslûp meselesine dönüştürür.