1992 Cilt 4 Sayı 4
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13608
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Prof. Dr. Selman Başaran’ın ardından(Uludağ Üniversitesi, 1992) Kara, Mustafa; İlahiyat FakültesiUludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi 9 Kasım 1993 günü değerli bir öğretim elemanını kaybetti: Prof. Dr. Selman BAŞARAN. İki yıldan beri devam eden menhus hastalıktan dolayı 6 ay önce ameliyat olduysa da şifa bulamadı. Rahmetli; bir sonbahar günü Yüce Yaratıcı’nm rahmetine kavuşan merhum dostumuz, 1947 yılında Ankara’nın Ayaş ilçesine bağlı Başayaş Köyünde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde tamamladıktan sonra üç senesini Allah’ın kelamını ezberlemeye hasretti. 1969 yılında Ankara İmam Hatip Lisesini, 1973 yılında Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. Bir müddet Diyanet İşleri Teşkilatında görev yaptı.Item Bir İbn Bâcce bibliyografyası(Uludağ Üniversitesi, 1992) Aydınlı, Yaşar; İlahiyat FakültesiZaragozalı müsteşrik Miguel Asin Palacios’un 1940’lı yıllarda, Sarakustalı filozof İbn Bâcce’nin önemli eserlerini neşretmesine kadar, bu konu üzerinde çalışma yapacak bir araştırmacının önünde hemen hemen hiç bir orijinal metin bulunmuyordu. Palacios’un neşirlerinden önce, İslam felsefesi araştırmacısının İbn Bâcce hakkındaki bilgisi terceme-i hal kitaplarının ilgili bölümleri ile, kendi sinden bahseden filozof metinlerine dayanmaktaydı. Daha önemli bir kaynak ise, İbn Bâcce’den Latince ve İbraniceye yapılmış bir iki çeviri idi. Bu çevirilerin en önemlisi ve daha yaygın olarak kullanılmış olanı da, Mosses Narboni’nin "Tedbîr el-Mütevahhid" den yapmış olduğu kısmî ve bir dereceye kadar gayri sahih çevirisi idi. 14. yüzyılda yapılmış olan bu çeviri, 1859’da Munk tarafından Fransızcaya aktarılmış ve Melanges (D 30)*’ içerisinde yayınlanmıştır. Çok yakın bir geçmişe kadar, İbn Bâcce üzerine yapılan modern çalışmaların hemen hemen tamamı Munk’un bu çevirisine dayanmaktaydı. Öyle ki, bazı araştırmacılar, oriji nal İbn Bâcce metinlerinin neşirlerinden (MsL, C 20, C 36, C 63-66) habersiz olarak, uzun yıllar Munk’un metnine bağlı kalmışlardır. H. Z. Ülken, ilk baskısı 1967 yılında yapılan "İslam Felsefesi" isimli eserinde (D 44), "Tedbîr el-Mütevah- hid"in kayıp olduğunu kaydetmektedir. Daha bir çokları gibi, ikinci baskısı 1982’de yapılan bir "Arap Felsefesi Tarihi" çalışması da (D 15) bu hatayı tekrarlamaktadır.Item M. Şemseddin Günaltay ve İslâm’da tarih ve müverrihler’e dair(Uludağ Üniversitesi, 1992) Sayar, Süleyman; İlahiyat Fakültesi; Dinler Tarihi BölümüCemil Meriç bir tanıtma yazısında "okuyucuya başvurduğu kaynakları ta nıtmak isteyen titiz ve dürüst bir ilim adamı karşısındayız" diyordu. Sonra da ekliyordu: "Çok geniş bir tetebbuun mahsûlü olan bu güzel eserin unutulmuş ol ması ne hazin!". Burada sözü edilen ilim adamı M. Şemseddin Günaltay, güzel eseri de İs lâm’da Tarih ve Müverrihler’dir. Cemil Meriç’e göre yazar sürükleyici bir üslûba sahip, hem de sözünü et tiği kaynaklan çok iyi tanıyordu. "En mufassal ve en vâkıfâne eserlerden birini yazmış, ne var ki, aydınlarımız tarafından ilgi görmemişti. Dahası Z.V. Togan, "Tarihte UsûFünde M. Şemseddin’e ve eserine yer bile vermemiş, bir ilim ada mından beklenen kadirşinaslığı ondan esirgemişti. Oysa İslâm tarihiyle uğraşan lar için, İslâm’da Tarih ve Müverrihler ile Tarihte Usûl birbirini tamamlayan iki kılavuzdu.Item Din fenomenolojisi II(Uludağ Üniversitesi, 1992) Isambert, F. A.; Özcan, Zeki; İlahiyat Fakültesi; Din Felsefesi BölümüVan der Leeuw haklı olarak, sadece Husserl’in değil; bunun yanında, Brentano, Spranger ve Jaspers’in genel fenomenolojik düşüncelerinden yararla nıp, Chantepie de La Saussaye’ın projesini bütünüyle gerçekleştiren din fenomenologu olarak kabul edilebilir. Fakat din fenomenolojisi, R. Otto, C.J. Bleeker, K. Kerenyi, G. Dumezil, R. Caillois gibi şahısların, paralel veya birbirini izleyen çalışmalarıyla gelişip önem kazandı. Oysa, ileride göreceğimiz gibi, bu yazarlar arasında, birtakım farklar vardır; ama onların ortak görüşlerinin bulunduğunu da kolay kolay inkâr edemeyiz. Bu yazarların eserlerini okuyan kişi, onlarda feno menolojik yönelmenin ortak olduğunu; bu yönelişin ne bir epistemolojik düşün ceye ne de özgün bir metodolojiye dayanmadığını kolayca farkeder; bununla bir likte kendini, açıkça fenomenolojinin alanına girmeyen dinî olgulara belli bir yaklaşma tarzı karşısında bulur; Jourdain’in yaptığı gibi fenomenolojiyi bir üslûp meselesine dönüştürür.Item Çocuk ilâhîleri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Şenay, Taner; İlahiyat Fakültesi; Türk Din Musikîsi BölümüBugüne kadar sözü ve bestesiyle özellikle çocuklar için hazırlanmış bir çocuk musikîsi repertuarımız maalesef oluşmamıştır. Durum, çocuk ilahîleri bakımından da böyledir. Bu yazıda bir çocuk ilâhisinin hangi özellikleri taşıması gerektiği anlatılmaya çalışılmış ve sonuna da üç örnek eklenmiştir.Item Yaşlılık döneminde dini ilgi ve faaliyetler(Uludağ Üniversitesi, 1992) Hurlock, Elizabeth B.; Kula, M. Naci; İlahiyat Fakültesi; Din Psikolojisi BölümüGenellikle yaşlı insanların, hayatlarının sonuna yaklaştıkça dine yöneldik lerine inanılır. Bununla birlikte, ilerleyen yaşla beraber dine ilginin arttığını gös teren bulgular azdır. Her ne kadar yaşlı bir insan ölüm yaklaştıkça ya da ciddi bir şekilde hastalandığında, daha çok dindar olabilirse de, Havıshurst ve Albre- cht’in "Kişilerin yaşlandıkça dine yöneldiklerini gösteren büyük ölçüde bir bulgu yoktur" şeklinde belirttiği gibi orta yaştaki insan için bu geçerli değildir.Item Din felsefesi nedir?(Uludağ Üniversitesi, 1992) Hıck, John; Çetin, İsmail; İlahiyat FakültesiDin Felsefesi nedir? Bu terimin, bir zamanlar genel olarak, dinî kanaatlerin felsefî müdafaası anlamında, dinî konularda felsefe yapmayı ifade ettiği düşünülmüştür. Din Felsefesi, "vahyedilmiş" olandan ayrı olarak, "tabiî" teoloji ile ilgili çalışmaların devamı şeklinde de anlaşılmıştır. Onun hedefi, tanrının varlığını rasyonel birşekilde kanıtlamak, dolayısıyla da vahyin iddialarına zemin hazırlamak idi. Ancak bu çabayı "tabiî teoloji", dinî inançların daha geniş felsefî müdafaasını da "savunmalar (apologetics)" olarak adlandırmak daha doğru gö rünmektedir. Bunu yaptığımız takdirde, "Din Felsefesi" ismini (Bilim Felsefesi, Sanat Felsefesi vb.’ne bir benzetme yaparak) kendi gerçek anlamına uygun olan şey için, yani 'din hakkında felsefi düşünme’ için ayırabiliriz.Item Bize verilmiş bir ahlâk kuralı ya da tabiat kanunu var mıdır? Evet(Uludağ Üniversitesi, 1992) Locke, John; Çetin, İsmail; İlahiyat FakültesiTanrının bize kendinin her yerde var olduğunu gösterdiği ve geçmişte sıklıkla vuku bulan mucizelerin tanıklığıyla olduğu kadar şimdi de tabiatın değişmeyen akışında adeta kendini insanların gözlerine açtığı için, O’nun varlığını inkâr edecek hiçbir kimsenin olmayacağını sanıyorum, yeter ki hayatımızın biraz olsun rasyonel bir izahının yapılmasının lüzumu ya da erdem veya erdemsizlik olarak isimlendirilmeyi hak eden bir şeyin varlığı kabul edilsin. Bu kabul edilince (ki dünyayı İlâhî bir varlığın idare ettiğinden şüphe etmek doğru değildir. Zira, göğün kesintisiz bir eksende dönmesi, dünyanın düzenli olarak durması ve yıldızların parlaması O’nun emriyledir ve yine, azgın denizi boyunduruğu altında tutan ve her tür bitkinin filizlenme ve büyümesinin şekil ve zamanlarım tayin eden O’dur.Item Yaş ve din(Uludağ Üniversitesi, 1992) Argyle, Michael; Kurt, Abdurrahman; Beit-Hallahmi, Benjamin; İlahiyat Fakültesi; Din Sosyolojisi BölümüBurada, bağımsız bir değişken olarak yaşı ele almak suretiyle, bütün hayat dönemindeki dinî inançlar ve dinî faaliyetlerde meydana gelen değişmeleri mütalâa edeceğiz. Farklı yaşlara ait dinî davranıştaki değişiklikler, o yaş döneminin özelliğini teşkil eden diğer psikolojik süreçlerle ilişkili olarak ele alınacaktır.Item Kîtab-ı mukaddes’e göre cemaat ve bu cemaatin hayatında kilisenin yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992) James, Emmanuel E.; Güç, Ahmet; İlahiyat FakültesiCemaat (Community) teriminin geçmişte basit bir yan anlamı vardı, ancak zaman içerisinde onun anlamı karmaşıklaştı. Cemaat kelimesiyle, genellikle co ğrafi olarak belirlenen küçük bir bölgedeki ortaklık kastedilirdi; fakat ilâhiyatçı lar bu terimi, üyeler arasındaki ’biz duygusu’na işaret etmek için kullanırlar. Sa ğlam karşılıklı sevgi duygulan, müşterek ideallere bağlılık ve cemaat için kendini feda etme duygusu, bizim ’cemaat’ adını verdiğimiz, birbiriyle sıkı bir şekilde kaynaşmış grupların özelliğidir.Item Hİcret öncesi Mekke’de kapitalizm(Uludağ Üniversitesi, 1992) Chelhod, Joseph; Er, İzzet; İlahiyat FakültesiBu araştırma, bütünüyle M.G.-H. Bousquet’nin Hesperis (c. XLI, s. 237- 248) de çarpıcı bir tebliğini okuduğum zaman kaleme alınmıştı. Bousquet, o te bliğinde R.P. Montogommery Watt’ın "MUHAMMED MEKKE’DE" başlığını taşıyan bilimsel eserine hasretmişti. Söz konusu kitaba müracaat ettik, bilmediği miz ve aklımıza gelen pek çok önemli meselelerle ilgili olarak Reverend Pere Watt tarafından savunulanlara benzer iddialar hakkında açıklamalar yapabildik. Özellikle ekonominin sosyal tekamül ve ideolojiye tesiri yazar tarafından çok iyi belirtilmişti. O, Lammens gibi, Kureyşlilerin kapitalist bir ekonomi uygulaması yaptığım kabul ediyor ve "Kur’an’m, prensip olarak Mekke ve çevresinde meyda na gelen büyük değişmeler bütünü içinde kendi ideolojik görünümünü ortaya koyduğunu" düşünüyor.Item Morfolojik sosyolojiden tipolojik sosyolojiye(Uludağ Üniversitesi, 1992) Desroche, Henri; Er, İzzet; İlahiyat Fakültesi"Morfolojiden tipolojiye": Gabriel Le Bras tarafından Etudes de sociologie religieuse’ün ikinci cildine, böyle bir başlık verilmişti. Bu başlık, iki metod arasındaki gelişmeyi gösteriyordu: Biri milletlerarası seviyede dinî hadiselerin sayılabilen ölçüsünü, uygulamanın morfolojik sosyografisini veriyor, diğeri, bu hadiselerin teker teker elde edilen ölçülerinin kalitatif değerlendirmesini, yani öyle sine dökümü yapılmış muhtevaların derinlemesine sosyo-analizini yapmaya çalışıyordu. Birinci kademede dinî davranış ölçülüyor, İkincisinde ne ölçülüyor veya böyle ölçülmüş davranışta tamamen dinî olan yön nedir, sorusuna cevap aranıyor. İkincisinin kusuru, gerçekten bazı şeyler, sofuca konuşan kişi olduğu gibi ölçülecekti, ama ne olduğu bilinmeden. Bu durumda bile aynı usûlü düşünmek ve temel çizgilerini devam ettirmek yine de din sosyolojisinin pek çok evre lerini birbirinden ayırdetmek demektir.Item Türkçe literatürde Yehova Şahitleri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Sayar, Süleyman; İlahiyat Fakültesi; Dinler Tarihi BölümüBu mezhebi, 1872’de C.T. Russell (1852-1916) kurmuştur. Daha sonra Yehova Şahitleri, bütün dünyada organize olmuşlardır. Bugün onlar, bütün milletlerin içinde bulunurlar. Yehova Şahitleri, Batılı araştırıcılar tarafından "mezhep-tarikat" ya da "milenarist bir hareket" olarak nitelendirilmiş ve "Russelistler" olarak adlandırılmışlardır. 1931’den itibaren ise, "Yehova Şahitleri” adını benimse mişlerdir. Bu makalenin amacı, adıgeçen mezheple ilgili Türkçe literatürü okuyuculara tanıtmaktır.Item XIX. yüzyılda Bursa ipek sanayi ve ticaretinde gayrimüslimlerin yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Yediyıldız, M. Asım; İlahiyat Fakültesi; İslam Tarihi BölümüBu makalede XIX. yüzyılda Bursa ipek sanayi ve ticaretinde gayrimüslimlerin yeri İncelenmektedir. Ayrıca müslümanlann Osmanlı İmparatorluğu’nun ticarî hayatında hakim olmamalarının sebebi ve bunun siyâsî ve ekonomik şartlardan veya müslüman zihniyetinden kaynaklanıp kaynak lanmadığı araştırılmaktadır.Item Öğrenci gözüyle yaygın dîn eğitimi ve öğretimi kurumları(Uludağ Üniversitesi, 1992) Ay, Mehmet Emin; İlahiyat FakültesiTürkiye.’de resmî olarak gerçekleştirilen Yaygın Din Eğitimi ve Öğretimi, Diyanet İşleri Başkanlığının gözetim ve denetiminde Kur’an Kursları ile camilerde yürütülmektedir. Bu kuramlarda öğrencilere. Kur’an özetimi ve hafızlık eğitimi yanında dinî bilgiler de verilmektedir. Makale mizde İmam-Hatip Lisesine gelmeden önce bu kuramlardan herhangi birine giderek din eğitimi ve öğretimi almış öğrencilerin verdikleri cevaplara dayanarak bu kuramların öğrenciler nazarındaki durumu ve problemlerinin neler olduğu konusu ele alınmaya çalışılmıştır. Aktarılan bilgiler daha önce yapılan çalışmalar ile 1990-1992 yıllarında gerçekleştirdiğimiz ve 1000 kişilik bir öğrenci grubuna uyguladığımız anket sonuçlarına dayanmaktadır.Item Sahîh’i Buhârî’nin ilk şerhi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Karacabey, Salih; İlahiyat FakültesiHadis Edebiyatı tarihinde şerhlerin önemli bir yeri vardır. İslâm dininin iki temel kaynağından biri olan hadisleri doğru anlama zarureti, hadislerin şerh edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Böylece hadis edebiya tına yeni ve kıymetli eserler kazandırılmıştır. Bu makalede, hakkında en çok şerh yazılan Sahih-i Buhârî’nin ilk şerhi üzerinde durulacaktır.Item XV. ve XVI. asır Osmanlı medreselerinde hadis öğretimi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Karacabey, Salih; İlahiyat Fakültesi; Hadis BölümüOsmanlı Devleti zamanında hadis öğretimi normal medreselerin yanında, ihtisas medresesi niteliği taşıyan Daru’l-hadislerde yapılmıştır. XV. ve XVI. yüzyıllar nazarı itibara alındığında öğretim düzeyinin iyi olduğu söylenebilir. Bu makalede hadis öğretimi yapan müesseseler ve öğretim düzeyi hakkında kısa bilgiler verilecektir.Item Hadis vahiy münasebeti ve tıpla ilgili hadisler hakkında Hattâbi’nin görüşleri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Karacabey, Salih; İlahiyat Fakültesi; Hadis BölümüHadis’in vahiyle ilgisi İslâm Âlimleri arasında çeşitli yönleri ile tar tışılan bir konudur. Tıpla ilgili hadisler de bu meselenin bir parçasıdır. Bu makalede Hattâbî’nin konuyla ilgili görüşleri ana katlarıyla ele alın maktadır.Item Din fenomenolojisi I(Uludağ Üniversitesi, 1992) Isambert, F. A.; Özcan, Zeki; İlahiyat FakültesiDin fenomenolojisinden söz etmeden önce, fenomenolojinin kendi mantığına göre, genel bir tanımını yapmak gerekir. Oysa ileride göreceğimiz gibi "fenomenoloji'' terimi tek anlamlı olmaktan uzaktır. Husserl fenomonolojiye en kesin biçimini verdiyse de, fenomenoloji uygulaması, husserlci gelenekle sınırlı değildir. İşe, fenomenolojinin genel bir tanımıyla başlayacak olursak, bu terime, ya çok kapalı, hatta görünenin bilimi anlamına alınırsa, bundan dolayı kullanışlı olmayan bir anlam vermeye; ya da Husserl’in yaptığı daha sınırlı anlamı kabule mecbur oluruz. Ama sonuncuyu kabul ettiğimiz takdirde, sonradan onu terketmek zorunda kalabiliriz. ersine, önce bir objeler grubunu, dinî olguları ele almak ve onlara kesin olarak nasıl nüfuz edebileceğimizi göstermek, sonradan husserlci prensiplerle karşılaştırabileceğimiz fenomenolojik bir bakış açısı kazanmamızı sağlar. Husserl’in prensiplerine çok az uyulması, bize çeşitli, doğrudan doğruya uygulanmış fenomenolojilerin bulunduğunu gösterir. Bunlara, "Jourdain’in fenomenolojisi" de diğimiz" sınırlan da pek iyi çizilmemiş olan ortak fenomenoloji de (phenomenologie commune) dahildir.Item Humanistik dîni psikoloji: Din psikolojisinde yeni bîr bölüm(Uludağ Üniversitesi, 1992) Strung, Jr. O.; Kula, M. Naci; İlahiyat Fakültesi; Din Psikolojisi BölümüHernekadar burası din psikolojisinin tarihini sunma yeri değilse de din psikolojisinin tarihi konusu ile ilgili birçok önsöz, başlangıç olmasına rağmen bu konu hiçbir çağdaş bilim adamı tarafından tam başarı ile halledilememiştir. Eğer çağdaş humanistik psikolojinin nasıl bir şekilde hem din psikolojisi için yenilik getiren itici bir güç olduğu ve aynı zamanda bu disiplinle, bu disiplinin kurucusu W. James’ce tespit edilen orjinal niyetlerin bazılarının katalitik uyarıcısı olduğu görülmek isteniyorsa konunun tarihi hassasiyeti ele alınmalıdır.