2024 Cilt 43 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/46322
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Publication Timokinon uygulanan rat midesinde IL-2 ve IL-4’ün immunohistokimyasal ekspresyonları ile antienflamatuar etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-02-15) Tütüncü, Şerife; Ertuğrul, Tuğrul; Delice, Nurcan; Özdemir, Bengül; YokNigella sativa (N. Sativa), eski Mısır ve Yunan hekimleri tarafından çeşitli ağrılar ve hastalıklarda kullanılan, uzun tıbbi geçmişe sahip olan bir bitkidir. Bitkinin asıl etken maddesi ise thmoquinone adı verilen bir maddedir. Çalışmamız, farklı hastalıklar üzerine etkileri olan timokinonun, oral gavaj yoluyla farklı dozlarda uygulanmasının ardından mideye olası etkilerini in vivo olarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu değerlendirme histokimyasal ve immunohistokimyasal yöntemlerle gerçekleştirilecektir. Çalışma materyali olarak Sprague Dawley soyundan 21 adet sıçan kullanıldı. Sıçanlar, deney grubu 1 (10 mg/kg gavaj), deney grubu 2 (20 mg/kg gavaj) ve kontrol grubu olmak üzere yedi sıçandan oluşan üçer gruba ayrıldı. Deney gruplarına kırk iki gün boyunca her gün 10 mg/kg ve 20 mg/kg dozlarda timokinon oral gavaj ile uygulanmıştır. Mevcut çalışma sonucunda immun sistemde etkili olan antienflamatuar sitokinlerden IL-2 ve IL-4’ün midedeki ekspresyonları in vivo olarak gösterilmiştir. Tüm gruplardaki sıçanların mide mukozalarında farklı şiddetlerde immun reaksiyonlar gözlenmiştir. Böylelikle timokinonun farklı dozlarının sitokinleri inaktive etmediği ancak sitokin türüne ve doza bağlı olarak farklılıklar olduğu sonucuna varılmıştır.Publication Kuzu besi yemine sodyum bütirat katkısının besi performansına etkileri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-02-26) Tekin, Ömer Kaan; Aycan, Burak; Yavuz, Hasan Melih; Akkoç, Cansel Güzin Özgüden; İlhan, Tuncay; Oğan, Mehmet Mustafa; ÖZGÜDEN AKKOÇ, CANSEL GÜZİN; İLHAN, TUNCAY; OĞAN, MEHMET MUSTAFABu çalışmada, kuzu besi yemine ilave edilen sodyum bütirat katkısının rumen gelişimi ve besi performansı üzerine etkileri araştırılmıştır. Araştırma 27’şer merinos ırkı kuzudan oluşan deney ve kontrol grubu olmak üzere toplamda iki gruptan oluşmuştur. Çalışma süresi boyunca her iki gruptaki kuzulara kaba ve konsantre yemler ad libitum olarak verilmiştir. Grupların kuzu besi yemleri içerik ve kompozisyon olarak benzer düzenlenmiş, ek olarak deney grubununkine %0,4 oranında sodyum bütirat katılmıştır. Her 2 gruptaki kuzularda da doğumda, deneme başlangıcında, 45 günlük yaşta, sütten kesim zamanında ve deney sonunda canlı ağırlık tartımları yapılmıştır. Grupların yemliklerine konan ve artan konsantre ve kaba yemler tartılmıştır. Deney sonunda, grupların sıcak karkas ağırlıkları saptanmıştır. Her iki gruptan 3’er kuzu rastgele seçilerek rumenleri alınmış, rumen papilla uzunlukları ve kalınlıkları ölçülmüştür. Bulgularda, deney grubunun toplam canlı ağırlık artışlarının kontrol grubuna göre 45. ve 105. günlerde daha yüksek olduğu görülmüştür (p<0.05). Deney grubunun ortalama sıcak karkas randımanları kontrol grubuna göre daha yüksek olmuştur (p<0.05). Kontrol grubun araştırma sonu ortalama toplam kuru madde tüketimi deney grubuna göre 4,01 kg daha fazla olmuştur. Deney grubunun 1 kg karkas maliyeti kontrol grubuna göre daha düşük olmuştur. Kontrol grubunun rumen papilla uzunlukları ve genişliklerinin deney grubuna göre daha fazla olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak, kuzu besi yemlerine katılan %0,4 oranındaki kaplanmış sodyum bütiratın besi performansını olumlu etkileyebileceği, ancak rumen gelişimine üzerindeki etkilerin daha iyi anlaşılabilmesi için sütten kesimden önce de histolojik incelemeler yapılmasının faydalı olacağı kanısı oluşmuştur.Publication Türkiye’de ruminant sağlığı alanında çalışan veteriner hekimlerin hayvancılık ve ekonomik durumları ile ilgili değerlendirmeleri-II(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-03-26) Batmaz, Hasan; Topal, Onur; Üstüner, Hakan; BATMAZ, HASAN; TOPAL, ONUR; ÜSTÜNER, HAKANBu anket çalışması ile Türkiye’de ruminant sağlığı alanında çalışan veteriner hekimlerin ülkemiz hayvancılığı ve ekonomik durumları ile ilgili değerlendirmelerinin ortaya konması amaçlanmıştır. Elektronik posta ile gönderilen ankete yedi farklı coğrafi bölgedeki 56 ilden toplam 326 veteriner hekim katılmıştır. Kendilerine bu alanla ilgili 19 soru sorulmuştur. Çalışma sonuçları genel olarak değerlendirildikten sonra veriler; veteriner hekimlerin çalışma şekline göre 3 grup, yaşlarına göre 4 grup ve coğrafi bölgelerine göre 3 grupta ele alınmıştır. Sığırcılıkla ilgili en önemli sorunlar; sırasıyla yem fiyatları, yetiştiricinin kar edememesi, üretici süt-et fiyatlarının düşüklüğü, mera sorunu, kırsal bölgeden göç, hastalıklara bağlı kayıplar ve kuraklık olmuştur. Koyun-keçi yetiştiriciliğinde en önemli sorunlar; sırasıyla mera, yem fiyatları, kuraklık, yetiştiricinin kar edememesi, üretici süt-et fiyatlarının düşüklüğü ve hastalıklardır. Veteriner hekimlerin %83,13’ü bölgelerindeki hayvan sayısının azaldığını ve %60,68’i ise 6-30 sığır kapasitesinde olan işletme grubundan azaldığını belirtmiştir. Meslektaşların %56,31’i hayvancılığın sürdürülebilir karlı olma olasılığının %25’in altında ve %20,92’si hiç karlı olmayacağı görüşündedir. Veteriner hekimlere gelir düzeylerinin geçmiş yıllara göre değişimi sorulduğunda %58,77’si olumsuz ve %29,23’ü kısmen olumsuz olarak değerlendirmiştir. Gelecek 10-20 yıldaki ruminant hekimliği hakkında %49,39’u olumsuz ve %33,44’ü kısmen olumsuz düşünmektedirler. Meslektaşlarımızın %63,80’i kendi çocuklarının veteriner hekim olmasını istememektedir. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde gelişme potansiyeli en yüksek alanlar sorulduğunda pet sektörü %41,01, biyoteknoloji %17,03, sürü sağlığı %15,77, organik tarım ve hayvancılık %15,46, halk sağlığı %7,26, hayvan refahı %3,47 olarak yanıtlanmıştır. Sonuç olarak; veteriner hekimler ruminant hayvancılığının küçüldüğünü ve ruminant hekimliğinin daralacağı görüşündedirler.Publication Arı sperması (Apis mellifera anatoliaca) ve insülin etkileşiminin soya lesitini temelli kriyoprezervasyon sulandırıcılarında flow sitometri olarak incelenmesi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-03-27) Toker, Mehmed Berk; Aktar, Ahmet; Çakmak, Selvinar Seven; Çakmak, İbrahim; Akkaşoğlu, Mustafa; Alçay, Selim; TOKER, MEHMED BERK; Aktar, Ahmet; Çakmak, Selvinar Seven; ÇAKMAK, İBRAHİM; Akkaşoğlu, Mustafa; ALÇAY, SELİMGen havuzlarının istenen yönde gelişimine katkıda bulunan üreme kontrolü, spermanın dondurması ile alakalı biyoteknolojik yöntemleri önemli bir noktaya koymaktadır. Sperma dondurmaya yöntelik çalışmalar özellikle memelilerde yoğun olarak çalışılmış olmasına rağmen, arı sperması açısından başlangıç aşamasındadır. İnsülinin seminal plazmada bulunduğu ve çeşitli sperma parametreleri üzerine etkilerinin olduğu güncel çalışmalarla desteklenmiştir. Ayrıca, soya lesitini uzun süredir, özellikle yumurta sarısına alternatif, güvenilir bir kaynak olarak sperma dondurma sulandırıcılarında tercih edilen maddelerden biridir. Bu çalışma, soya lesitini (%2) temelli arı sperma dondurma sulandırıcılarına farklı dozlarda insülin (5, 10 ve 15 IU dozda) eklenmesi sonucunda elde edilecek sonuçların, flow sitometri veya mikroskopik incelemeler aracılığıyla önemli sperma parametreleri üzerindeki etkileri değerlendirmek amacıyla gerçekleştirişmiştir. Cinsel olgunluğa ulaşmış arılardan elde edilen örnekler bireysel farklılığı engellemek adına birleştirildi (pooling). Dondurma işlemi, üç doz insülin destekli ve bir insülin içermeyen kontrol grubu olacak şekilde düzenlendi ve yöntem planlandığı şekilde uygulandı. Dondurulup çözülen örnekler; motilite, plazma membran (hipo-osmotik şişme testi) ve DNA bütünlüğü (TUNEL testi) değerlendirmelerine, floresan ataçmanı olan bir faz kontrast mikroskobu kullanılarak gerçekleştirildi. Ayrıca, akrozomal bütünlük (PNA-FITC), nitrik oksit seviyeleri (DAF-2/DA) ve mitokondriyal membran potansiyeli (JC-1), bir flow sitometri cihazı aracılığıyla araştırıldı. Beklendiği gibi, tüm sperma parametreleri dondurma işleminin doğası gereği etkilendi, ancak insülin eklenmiş çalışma grupları, kontrol grubuna kıyasla pozitif yönde bir istatistiki farkı ortaya koyamadı. Bu sonuçlar ışığında, soya lesitini temelli arı sperması dondurma sulandırıcılarında kullanılan insülin takviyesinin tercih edilen dozlarda kullanılmasının, yardımcı biyoteknolojik yöntemler aracılığıyla daha yüksek verimli arı kolonileri elde edilmesi ve arı ürünleri konusunda ülke veriminin istenilen düzeye çıkartılması konusunda olumlu bir etkiye sahip olmadığı tespit edildi.Publication Identification of Enterococcus spp. and Lactococcus spp. strains ısolated from bovine mastitis by MALDI-TOF MS and evaluation of antimicrobial resistance profiles(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-04-16) Ötkün, Songül; Oğuz, Ayda Nur; Yıldırım, Ferhat; Tel, Yaşar; YokMastitis is an important problem affecting animal health, welfare, and economy. Bacterial agents play a dominant role in the disease. The role of enterococcal and lactococcal species among environmental bacterial agents in mastitis has been underestimated due to inadequate identification. The aim of this study was to isolate and identify Enterococcus spp. and Lactococcus spp. from mastitic bovine milk and to evaluate the agents phenotypically in terms of antimicrobial resistance. A total of 108 milk samples from cattle with suspected mastitis were analyzed for enterococci and lactococci by standard microbiological techniques and matrix-assisted laser desorption/ionization time-of-flight mass spectrometry (MALDI-TOF MS). By standard microbiological methods, 38 (35%) Enterococcus spp. and 13 (12%) Lactococcus spp. were isolated and identified from 51 milk samples. In species-level identification with MALDI-TOF MS, six different enterococci and three different lactococci were identified within acceptable score ranges. In antibiogram tests performed with the standard Kirby-Bauer method using 10 antimicrobials, 26% of the Enterococcus spp. and 46% of the Lactococcus spp. were resistant to at least 50% of the antimicrobials tested. In Enterococcus spp., the highest resistance rates were observed for enrofloxacin (79%) and ampicillin + cloxacillin (71%), while the best sensitivity (100%) was obtained for penicillin and ampicillin. In Lactococcus spp., the highest resistance rate was observed for enrofloxacin (85%) and amoxicillin + clavulanic acid (70%) and the best sensitivity (100%) was obtained for penicillin, ampicillin, and gentamicin. As a result, it was concluded that the diversity and high rate of antimicrobial resistance of enterococcal and lactococcal species in mastitis isolates poses a serious potential threat to animal and public health.Publication Individual identification and assessment of genetic diversity using microsatellite markers in racing pigeons raised in Turkiye(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-06-05) Şentürk, Nursen; Taşkın, Sebahat Dilara; Çobanoğlu, Özden; Ardıclı, Sena; Şentürk, Nursen; Taşkın, Sebahat Dilara; ÇOBANOĞLU, ÖZDEN; ARDIÇLI, SENAThe implementation of a swift and economical molecular genetic approach, ensuring both efficacy and cost-effectiveness and facilitating population certification, is of utmost significance for breeders and the conservation of Turkiye's native pigeon biodiversity. In this study, we aimed to examine the genetic structure of racing pigeons (Columba livia domestica) raised in Turkiye using a genetic marker panel consisting of eight short tandem repeat (STR) loci. For this purpose, DNA was isolated from the shed feathers of 216 pigeons. Genomic DNA was amplified using the multiplex allele-specific PCR and subsequent capillary electrophoresis with ABI PRISM 3130XL Genetic Analyzer. Next, PCR products were analyzed in the GeneMapper Software program (Applied Biosystems). For parent testing, paternity index (PI), combined paternity index (CPI), and cumulative probability of paternity (CPP) were calculated. Furthermore, population genetic diversity was evaluated using heterozygosity (He), polymorphism information content (PIC), and Hardy–Weinberg equilibrium (HWE) testing. Results revealed that the total number of alleles is 81 and the number of alleles per locus varies between 4 and 19. The similarity rate between parent and offspring was calculated as 99.99% and above. Since no pedigree information was given when the samples were analyzed, obtaining this similarity ratio demonstrates the reliability of the panel. He values range from 0.362 to 0.919, and the PIC values range from 0.295 to 0.909. Loci PG-1, PG-2, and PG-3 show significant genetic diversity, with moderate to high PIC values reflecting varied allele frequencies in the population. Consequently, the set of seven STR markers (+ one sex marker) can be applied to identify and confirm parentage on a regular basis, thereby facilitating efficient breeding programs and ensuring genetic diversity conservation. This panel enables efficient pedigree analysis and gender determination, optimizing cost-effectiveness. The methodology presented in this study is ideal for pedigree analysis and breed certification in the Turkish pigeon breeding industry. Consequently, we affirm that the study data carries considerable national importance.Publication Siyah sarımsak tozunun etlik piliç büyüme performansı, karkas randımanı ve et kalitesi üzerine etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-01) Bayat, Reyhane; Petek, Metin; Bayat, Reyhane; PETEK, METİNBu çalışma siyah sarımsak tozunun etlik piliç büyüme performansı, karkas randımanı ve bazı göğüs eti et kalite özellikleri üzerine etkisini incelemek amacı ile planlanmıştır. Çalışmada kontrol ve deneme grubu olmak üzere üçer tekrarlı iki ana grup yer almıştır. Her tekrarlı grupta 10 adet olmak üzere kontrol ve deneme gruplarında 30’ar adet, toplamda 60 adet, günlük yaşta Ross PM3 genotipi erkek etlik civciv kullanılmıştır. Kontrol grubunda yer alan hayvanlar standart etlik piliç yemleri ile beslenirken, deneme grubundaki hayvanlar standart rasyona %1 oranında ilave edilen siyah sarımsak tozu ile beslenmişlerdir. Deneme başında civcivler bireysel tartılarak homojen olarak kontrol ve deneme gruplarına dağıtılmış, haftalık tartımlar ile canlı ağırlık gelişimi izlenmiş, yemden yararlanma ve yaşama gücü belirlenmiştir. Çalışma 6 hafta devam etmiş, gruplarda yer alan hayvanlar büyütme dönemi sonu standart koşullarda kesilmişlerdir. Kesim sonrası karkas ağırlığı ve göğüs eti ağırlığı ile göğüs eti pH ve renk özellikleri belirlenmiştir. Canlı ağırlık bakımından gruplar arası farklılıklar t-testi ile, yemden yararlanma, karkas ağırlığı, göğüs eti ağırlığı ve et kalitesi özellikleri bakımından gruplar arası farklılıklar mann-whitney u testi ile, yaşama gücü bakımından gruplar arası farklılıklar khi-kare testi ile analiz edilmiştir. Kontrol ve siyah sarımsak tozu içeren yem ile beslenen deneme grubunda et kalitesi özelliklerinden a*, b*, chroma ve hue değerleri bakımından gruplar arası farklılıklar önemli bulunmuştur (P<0.05). Çalışmadan elde edilen değerler bütünüyle değerlendirildiğinde; çalışmada kullanılan oranda siyah sarımsak tozunun büyüme performansı ve karkas randımanı üzerine olumsuz bir etkisi olmadan piliç eti üretiminde kullanılabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Siyah sarımsağın karkas üzerinde bırakabileceği kalıntı düzeyleri, rasyona katılabilecek en uygun miktarın belirlenmesi gibi konularda ve özellikle ticari koşullara uygun daha büyük popülasyonlarda yeni çalışmaların planlanmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.Publication Detection of the effect of the KISS1 gene on reproductive parameters in Saanen goats(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-09) Dinçel, Deniz; Toker, Mehmed Berk; Doğan, İbrahim; DİNÇEL, DENİZ; TOKER, MEHMED BERK; DOĞAN, İBRAHİMThe KISS1 gene, which activates G protein-coupled receptor-54 (GPR54) and plays a crucial role in the neuroendocrine regulation of GnRH secretion, is known to encode a family of neuropeptides called kisspeptins. Therefore, the KISS1 gene is thought to be associated with sexual maturity, offspring development, and estrus. The g.2124T>A polymorphism of the KISS1 gene, is believed to affect the reproductive system, has been studied in Indonesian goat breeds, Damascus, Zarabi, Baladi, Gaddi, Kaligesing, Guanzong, Xinong Saanen and Boer goat breeds until now. These studies are generally related determining polymorphism frequencies or the effect of genotype on litter size. The study aims to determine the allele and genotype frequencies of the KISS1 gene g.2124T>A SNP by the PCR-RFLP method and define the relationship between the genotypic structures and reproductive parameters such as luteal growth, maximum corpus luteum diameter, and mating rate in Saanen goats (n=30). According to the results, the genotype frequencies in Saanen goats for the KISS1 gene g.2124T>A were 10.35%, 55.17%, and 34.48% for AA, TT and AT, respectively. Moreover, the genotypic structure did not have a statistically significant effect on the investigated fertility characteristics. The average values of expected heterozygosity (He), observed heterozygosity (Ho), the effective number of alleles (Ne), fixation index values (FIS), and the polymorphism information content (PIC) were 0.3996, 0.3448, 1.6655, 0.8629 and 0.855, respectively. The Hardy-Weinberg chi-square (χ2) value was found to be 0.5435. In conclusion, it was found necessary to study the KISS1 - g.2124T>A polymorphism in larger herds with different gene pools as a reason for the existence of genotypic variation and the narrow population size.Publication Experimental studies on the Siirt Herby Tulum Cheese: II. evaluation of a new ındustrial process model(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-10) Gülmez, Murat; Üner, Sefa; Bayhan, Kübranur Yıldız; YokThis study was conducted to test a process that we had previously developed in parallel to the traditional Siirt Herby Cheese production method. Both raw and pasteurized Eve's milk were used parallelly in the study. Pasteurized milk was inoculated with an autochthonous starter culture which we have developed. After clot formation, breaking the clot, straining and acidification of curd by using acid whey, first pressing, adding herb and salt, and applying the second pressing stages were followed. Then, the cheese samples were packaged. No air gap was presented in the cheese containers. The entire production was completed within 24 hours. During the 120-d ripening period of the samples at 4 °C, pH was observed to be 5 and acidity was 0.7% (lactic acid). In raw milk cheese, pH was 6.8 and acidity was 1.12% at the end of the ripening period. It was determined that the method tested in this study was not recommendable for making raw milk cheese. The pasteurized milk cheese samples had at least 0.7 acidity, 5 pH, 20% fat and 20% protein; It was observed that at least 45% dry matter values could be obtained. However, the pasteurized milk cheese samples did not fully meet our expectations. The crumbling property of the cheese samples was not ideal just seen in the tradiditonal Tulum Cheeses of Türkiye. The slightly sticky and melted appearance was considered a negative property of the cheese and should be eliminated with more detailed work. Traditional production takes at least 10 d. This period may be long for industrial production. Raw milk is used in traditional production, and excessive salt is added to the cheese for hygiene purposes. Also, it is not easy to make a standard production. More research is needed to eliminate such negativities, and to recommend a valuable industrial process.Publication Sıfır atık uygulaması için gıda atıklarından takviye kuru kedi maması üretimi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-10) Şahin, Muhammed Emin; Yiğit, Rukiye; Altay, Filiz; YokGıdalar, üretim, taşıma ve tüketim sürecinin çeşitli aşamalarında atık olarak israf edilmekte ve bunların bir kısmı geri dönüştürülebilir olmalarına rağmen çeşitli sebeplerle geri kazandırılamamaktadır. Buna ilaveten kabuk, posa, öz suyu, işlem sonrası oluşan sular, çekirdek gibi kısımlar tüketilemediği için kaçınılmaz atıklar olarak ortaya çıkmakta olup israf nedeniyle değil kullanım alanı bulunamadığı için atık olmaktadır. Bu atıkların değerlendirilip farklı amaçlarla kullanıma hazır hale getirilmeleri mümkün iken israf ediliyor olması hem ekonomik hem de çevresel ve toplumsal sorunlara yol açmaktadır. Bu çalışma ile hem israf hem de kaçınılmaz olarak oluşan gıda atıklarından sıfır atık uygulaması kapsamında takviye kuru kedi maması üretilmesi amaçlanmıştır. Bunun için ekmek, portakal kabuğu, yumurta kabuğu, kemik suyu ve peynir altı suyu atıkları ile ürüne aroma katması ve mama hamurunun reolojisine katkıda bulunması amacıyla kemik suyu bulyonu kullanılarak takviye kuru kedi maması geliştirilmiştir. Atık maddelerden hazırlanan mama hamuru, koşulların ön denemelerle optimize edilmesinden sonra mikrodalgada 180 W gücünde 2 dk 25 sn süreyle kurutulmuştur. Elde edilen kuru mamanın nem içeriği %4,36 ± 0,06 olarak tespit edilmiştir. Ayrıca, teorik olarak yapılan hesaplamalara göre takviye kuru kedi maması 100 g’da %14,75 protein, %12,72 yağ, %64,95 karbonhidrat, %3,21 kül ile %3,08 oranında kalsiyum içermekte olup 447,626 kcal enerji değerine sahiptir.Publication Macroscopic and microscopic development of the stomach in hamdani crossbred sheep fetuses (Ovis aries)(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-02) İşbilir, Fatma; İşbilir, İhsan; Atli, Muhammed Zahid Atli; Yavaş, Senem Esin; Yavaş, Özkan; Güzel, Barış Can; Yavaş, Senem Esin; YAVAŞ, ÖZKANThe ruminant stomach is a critical digestive department in terms of converting low-quality feed into high nutrient-value substances. In these animals, there is a compound stomach structure with 4 compartments. Understanding the developmental structure of the stomach at macroscopic and microscopic levels is especially important in terms of nutrition. Türkiye can be considered one of the leading countries in the world in terms of sheep breeding. Our study aimed to investigate macroscopically and microscopically the developmental structures of the stomach of Hamdani crossbred sheep fetuses collected at different gestation periods. For this purpose, a total of 15 fetuses, 5 fetuses each from 3 different periods of pregnancy, were included in the study. The stomachs of the fetuses were dissected simultaneously and their topographic and macroscopic features were determined. After routine histological procedures, the stomachs separated from the body cavities were stained with Hematoxylin & Eosin and Masson Trichrome stains. As a result of the study, macroscopic and microscopic information about fetal development of the stomach was obtained. It was revealed macroscopically and microscopically that the rumen was the largest part of the stomach until the middle of the 2nd period of gestation, and that the abomasum grew rapidly at the end of this period and showed similar characteristics to the adult sheep stomach. The data of the study will contribute to macroscopic, microscopic, and ultrasonographic studies on the stomach in ruminant animals.