2003 Cilt 12 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14288
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 20
- Results Per Page
- Sort Options
Item Hıristiyanlık’ta vahiy anlayışı(Uludağ Üniversitesi, 2003) Tarakcı, Muhammet; İlahiyat FakültesiBu makalede üç büyük din içinde vahiy anlayışı açısından özel ve farklı bir yere sahip olan Hıristiyanlığın vahiy anlayışı Yeni Ahit merkez alınarak incelenmeye çalışılacaktır. Yahudilik ve İslam vahyi, Tanrı’nın insanlarla sözlü iletişim kurması şeklinde yorumlarken, Hıristiyanlık, Tanrı ile insan arasındaki bu ilişkinin, yani vahyin, kelimelerin sınırlarını aşarak İsa Mesih’te yaşayan bir gerçeklik haline geldiğini öne sürmektedir. Hıristiyanlara göre en mükemmel vahiy, kelimelerin sınırları içine hapsolan değil, İsa Mesih’te bir realite halinde gerçekleşen vahiydir. Makalede ayrıca, her ne kadar İsa Mesih zamanında yazılmamış olsa bile, Yeni Ahit’in Hıristiyanlık’ta sahip olduğu otorite ve bu otoriteyi (ve otantikliği) nasıl elde ettiği üzerinde de durulacaktır.Item Güney Afrika’da tasavvufa karşı muhalefetin tarihsel seyri(Uludağ Üniversitesi, 2003) Naudé, Jacobus A.; Koloğlu, Orhan Ş.; İlahiyat FakültesiGüney Afrika’da İslâm’ın yayılışında tasavvuf önemli bir role sahiptir. Günümüz Güney Afrika Müslüman toplumunda tarikatlar hâlâ yaygındır. Ancak bu tarikatlar ve bunların bazı uygulamaları, Tebliğ Cemaati, Barelvîler gibi tasavvuf karşıtı gruplar tarafından eleştirilmiş ve gayri islâmî olmakla itham edilmiştir. Bu tür gruplar sufi tarikatları ıslah etmek veya Müslüman toplumdan silmek için tasavvufla mücadele etmişlerdir. Bu makalede, Güney Afrika’da tasavvuf ile onların karşıtları arasındaki mücadeleler, bu mücadelede yer alan kişi ve kurumlar ve bunların faaliyetleri incelenmektedir.Item Ruhnâme ve ahlâkî boyutu(Uludağ Üniversitesi, 2003) Uysal, Enver; İlahiyat FakültesiRuhnâme, Türkmenistan devlet başkanı Saparmurat Türkmenbaşı’nın 1997-2001 yılları arasında yazdığı önemli bir kitaptır. Türkmenistan’da “Mukaddes Ruhnâme” olarak bilinir. O, Türkmen toplumuna dinî, ahlâkî, tarihî ve millî yeni bir şuur kazandırmayı hedeflemiştir. Türkmenler Sovyet döneminde kaybettikleri kimliklerini onunla yeniden kazanmışlardır. Ruhnâme’de Türkmen’in maddî ve manevî değerleri üzerinde durulur, Türkmen’in değerler dünyası tasvir edilir. Özellikle de ahlâkî değerler öne çıkarılır. Türkmen aile ahlâkının oluşmasındaki etkisinden dolayı Hz. Nuh’un öğütlerine de genişçe yer verilir.Item Din kültürü ve ahlâk bilgisi dersinde “Haccın ve umrenin yapılışı” ile ilgili bir işleniş örneği(Uludağ Üniversitesi, 2003) Sağlam, İsmail; İlahiyat FakültesiDin Kültürü ve Ahlâk Bilgisi konuları arasında anlatım güçlüğü çekilenlerin başında haccın ve umrenin yapılışı ve bunlarla ilgili meseleler gelmektedir. Hatta çoğu kere bu konuların hacca ve umreye gidilmeden öğrenilemeyeceği söylenir. Oysa çağımızda çok çeşitli öğrenme yöntemleri, araç gereci ve ders anlatım materyalleri mevcuttur ve bunlar sürekli geliştirilmektedir. Bu yöntem ve teknolojik imkanların Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersine uyarlanarak kullanılması durumunda, sözkonusu zorlukların ortadan kalkacağı söylenebilir. Nitekim “Haccın ve Umrenin Yapılışı” konusunda önerdiğimiz yöntemi sınıf ortamında denediğimizde, bu zorlukların ortadan kalktığını gördüğümüzü ifade edebiliriz.Item Manastır mîmârisi üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2003) Kingsley, Karen; Çift, Salih; İlahiyat FakültesiBu çalışma Hıristiyan mistisizminin maddî kurumları olan manastırların mîmarî özelliklerini konu almaktadır. Manastır belli bir tarikata mensup fertlerin çalışma eğitim ve ibadetlerini tamamen Allah’a has kılmak üzere toplumdan ayrı bir şeklide, cemaat halinde yaşayabilmelerini temin maksadıyla düzenlenmiş olan yapı ya da yapılar topluluğudur. Manastır hayatı, III. yüzyılın sonlarında insanların yalnızlık içinde oruç tutmak ve tefekküre dalmak maksadıyla çöllere ve dağlara çekilmeleri şeklinde başlamıştır.Item Tanrı’nın birliği ve üçlü-birlik; Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’ân-ı Kerîm’deki görüşlerin analitik bir değerlendirmesi(Uludağ Üniversitesi, 2003) Opeloye, M. O.; Yalduz, Alparslan; İlahiyat FakültesiHıristiyanlık ve İslâm Tanrı’nın varlığını savunmaktadırlar. Tanrı inancı her iki dinin inanç sisteminde, imanın ana prensibidir. Tanrı her iki dinde de benzer fonksiyonları yerine getirir. Bu perspektiften bakıldığında, Müslüman ve Hıristiyanların bir ve aynı Tanrı’ya ibadet etmekte olduklarını ileri sürmek, mantıklı görülmektedir. Bu yaklaşım doğrultusunda makale iki doktrini de inceleyerek, Müslüman ve Hıristiyan Tanrı anlayışının, aslında bir ve aynı Tanrı’nın farklı anlaşılmasının bir yansıması olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır.Item Boethius’ta Tanrı’nın bilgisi ve insan hürriyeti(Uludağ Üniversitesi, 2003) Çetin, İsmail; İlahiyat FakültesiTanrı’nın bilgisi ve insan hürriyeti, ilâhî sıfatlar ve onların evrendeki korrelatları konusuyla ilgilenen filozofların sıkça karşılaştığı problemlerden biri olmuştur. Bu problemi çözmek için yoğun çaba harcayan filozoflardan bazıları, Tanrı’nın mutlak bilgisi yanında insan hürriyetinden söz edilemeyeceği sonucuna ulaşırken, bazıları da, Tanrı’nın sonsuz ve kusursuz bilgisi ile insan hürriyeti arasında kabul edilebilir bir uzlaştırma yapılabileceğini göstermek için, çeşitli izah denemeleri geliştirmiştir. Sözünü ettiğimiz denemelerden biri de ilk Hristiyan filozoflarından Manlius Boethius’a (480-524) aittir. Boethius, Tanrı’nın bilgisi ile insan hürriyeti arasında bir çatışma olmadığına ve bunun rasyonel kalıplar içinde temellendirilebileceğine inanıyordu. Bu makale, Boethius’un ilâhî bilgi ve insan hürriyeti problemini çözmek için ortaya koyduğu, etkileri günümüze kadar gelmiş olan görüşlerini ele almayı amaçlamaktadır.Item Konsillerin hıristiyanlık tarihindeki yeri ve İznik Konsili(Uludağ Üniversitesi, 2003) Yalduz, Alparslan; İlahiyat Fakültesiİznik Konsili Hıristiyanlık tarihinde ilk ökümenik konsil olarak kabul edilir. Teslis kavramından ortaya çıkan tartışma Arian İhtilafı diye bilinmektedir. Tartışma, Oğul’un durumu ve Baba Tanrı’yla olan ilişkisi etrafında cereyan etmekteydi. İznik Konsil’i 325 yılında toplanmıştır. Arius, Oğul’un Baba ile aynı özden olmasını reddediyor ve Oğul’u, dünyadan önce yaratılmasına rağmen, yaratılmış/mahluk seviyesine indiriyordu. Konsilin kararı, anlaşmazlıkları sona erdirmek yerine daha da içinden çıkılmaz hale getirdi.Item Eski Ahit’in apokrif kitapları(Uludağ Üniversitesi, 2003) Charlesworth, James H.; Tarakcı, Muhammet; İlahiyat FakültesiBu makale Eski Ahit’in apokrif ve pseudepigrafik kitapları hakkında özet bilgiler vermektedir. Bu metinler Yahudi ve Hıristiyan Kutsal Kitaplarına dahil edilmemişler ve bu nedenle de önemlerini kaybetmişlerdir. Ancak, Eski Ahit’le yakından ilişkili olan bu metinlerin, ilk dönem Yahudi ve Hıristiyan tarihlerinin anlaşılması açısından taşıdıkları önem de yadsınamaz. Yazar apokrif kitapları üç, pseudepigrafik kitapları ise beş kategoriye ayırmaktadır.Item İmam ve hatip mektepleri, mezunlarından bazıları ile yapılan mülâkatlar ve şehâdetname örnekleri(Uludağ Üniversitesi, 2003) Öcal, Mustafa; İlahiyat FakültesiBu makale, 1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği aynı yıl açılıp, birkaç yıllık eğitim ve öğretim faaliyetlerinden sonra tekrar kapatılan İmam ve Hatip Mektepleri hakkında 15 yıl süren bir araştırma sonucu ortaya çıkmıştır. Makalede önce, birtakım belgelere, resmi evraka ve daha evvel yapılmış araştırmalara dayanılarak İmam ve Hatip Mekteplerinin açılış biçimleri, açıldıkları yerler, öğrenci ve mezun sayıları ile ilgili bilgiler verilmektedir. Daha sonra, bu mekteplerden mezun olan üç ayrı kişi ile yaptığımız mülâkatlar eşliğinde kendilerinden temin ettiğimiz şehâdetneme/diploma örnekleri ile bazı resimler birer belge olarak sunulmaktadır. Makale “sonuç” niteliğinde kısa bir değerlendirme yapılarak tamamlanmaktadır.Item Nârince Âbide Hâtun câmii(Uludağ Üniversitesi, 2003) Gülgen, Hicabi; İlahiyat FakültesiAmasya - Merzifon ilçesi Nârince köyünde bulunan Âbide Hâtun Câmii, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından annesi adına 1680 tarihinde yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı ve kuzeyde buna eklenmiş son cemaat yeri olan cami, tuğla almaşıklı taş duvarlar üzerine ahşap çatı ile örtülüdür. Sade olmakla birlikte eğimli bir tepe üzerinde olmasından heybetli bir görünüme sahip olan cami, geçirdiği depremler sonrası onarımlar görmüş ve esas planı bozmayacak değişimlere uğramıştır. Ahşap tavan üzerinde bulunan kalemişi süslemelerdeki onarımlara bağlı değişimler, mimari tarihimizdeki üslup gelişmelerini göstermesi bakımından önemlidir. Câmi hâlen kullanıma açıktır.Item Zulme uğrayan ve ilhâdla suçlanan ilk sûfîler(Uludağ Üniversitesi, 2003) Böwering, Gerhard; Tek, Abdurrezzak; İlahiyat FakültesiBu çalışma, ilk asırlarda o dönemdeki politik çevrelerden ziyade tasavvufun içinden tasavvufa yönelik karşı çıkışı açıklamaya çalışacaktır. Bu hipotezin ana hatları, bir ön çerçeve olması amacıyla, tasavvufun kendi içindeki değişimin esasları üzerinde çizilecektir. Buna göre sûfîler, hem yaşadıkları toplum hem de ulemâ ile çatışmalarına neden olan üst düzey bir mentalite geliştirmişlerdir. Zühdü ve mistisizmi savunanlar arasında sûfîlerin içsel çekişmeleri, devlet güçlerini tasavvufun kendi içindeki çatışmaya çekmiştir. Bu husus, bir dizi uygulama ve zulümle sonuçlanmıştır. Sonuç olarak, ilhâd olarak görülen tasavvuf anlayışına yönelik bazı tartışmalar, farklı fıkhî mezheplere bağlı sûfîler arasındaki şiddetli çekişmelerde kök salmış olabilir. Bu arada ilhâdla ilgili diğer suçlamalar, şiî düşüncenin bir bütün oluşturacak biçimde sûfîlerin Kur’ân yorumlarına katılmasından kaynaklanmış görünmektedir.Item Kâdı Abdülcebbâr’a göre İmâmiyye fırkaları: Mutezilî ‘makâlât’tan bir kesit(Uludağ Üniversitesi, 2003) Koloğlu, Orhan Ş.; İlahiyat FakültesiMutezilî alimlerin heresiografi alanında yazdıkları eserler oldukça nadirdir ve bunların çoğu günümüze gelmemiştir. Bu yüzden Mutezile’nin bu alana bakış açısı hakkında fazla bilgi sahibi değiliz. Mutezile’nin bu alana bakış açısı hakkında bilgi edinmemize yardımcı olan metinlerden biri de, Kâdı Abdülcebbâr’ın Muğnî’sinin XX/II. cildinde 176-182. sayfalar arasında bulunan İmâmiyye hakkındaki sekiz sayfalık bir metindir. Burada müellif İmâmiyye fırkalarını tasnif etmekte ve bunlar hakkında kısa bilgiler vermektedir. Bu makale, Kâdı Abdülcebbâr’ın bu metnini incelemektedir. Makalede öncelikle mutezilî alimlerin heresiografi alanında yazmış oldukları eserler ve Mutezile’nin “Makâlât” geleneği hakkında bilgi verilmektedir. Akabinde metnin tercümesi sunulmakta ve neşirde görülen bazı yanlışlara işaret edilmekte, bilahare Kâdı’nın İmâmiyye mezheplerini tasnifi, diğer kaynaklarla da desteklenerek yeniden sunulmakta ve tasnifte önemli görülen hususlara dikkat çekilmektedir. Son aşamada ise bu metnin kaynakları ve bu metinle benzer özellikleri taşıyan eserler hakkında bilgi verilmektedir.Item İmâmî Şiilik’te hadisin sıhhat kıstasları ve fakîhin otoritesine dair değerlendirmeler(Uludağ Üniversitesi, 2003) Emir-Muezzi, Muhammed Ali; Sönmez, M. Ali; İlahiyat FakültesiŞii-İmâmiyye’nin sahip olduğu Hadis külliyatı, onu diğer şii fırkalardan ayıran temel bir özelliktir. Bu külliyatın muhtevasını, on dört masum imama, yani Peygamber Muhammed (as) ile kızı Fatma ve sonraki on iki imama nispet edilen hadisler/haberler meydana getirir. Hadislerin sıhhatini tespit konusu ve dolayısıyla imamlara niyabet edebilme, onların imtiyazlarını kullanabilme meselesi bu mezhep içerisinde ciddi ihtilaflara, hatta kanlı çatışmalara yol açmıştır. İmâmiyye’de hadis eksenli fikir akımlarının belli başlı temsilcileri Ahbâriyye, Usûliyye ve Şeyhiyye okullarıdır. Ahbariyye’ye göre hadislerin sıhhat kıstası ravilerin zühd, takva ve fıkıh bilgisine sahip olma gibi üstün vasıflara sahip olmanın yanı sıra, imamlara sadakat göstermede ve itaattaki başarı derecesi ve metinle ilgili bazı hususlardır. Kur’ân’la Sünnet aynı derecede kutsidirler. Önceki hadis edebiyatına bağlı kalan Usûliyye’nin hadis tenkidinde esas aldığı kıstas kendilerinin anladığı manada akıldır. Şeyhiyye’de hadisin sıhhat ölçütü ise bilgi nazariyesi etrafında şekillenir, yani sırdaş kâmil imâmînin imamla keşif sayesinde irtibata geçip o konuda bilgi edinmektir. İmamlara niyabeten dünyevî iktidarı elinde bulundurma hakkı, Ahbârîlerde muhaddisler olup, Usûlîlerde fakîh-kelâmcılar, Sûfîlerde ise imamın sırdaşı ve keşif sahibi sûfî-kelâmcılardır.Item Çocuklara İslâm’ı bir bütün olarak nasıl anlatabiliriz? (İslâm bahçesi benzetmesi)(Uludağ Üniversitesi, 2003) Öcal, Mustafa; İlahiyat FakültesiMakale, İslâm’ı; iman, ibadet ve ahlâk esasları ile birlikte bir bütün olarak anlamak ve kavramak amacıyla soru yönelten çocuklar ve gençler düşünülerek hazırlanmıştır. Makalede anlatım, üç ayrı kişinin dünya hayatında sahip olabilecekleri muhayyel/tasviri bir İslâm bahçesi üzerinden yapılmaktadır. Üç kişiden birincisi; Allah’a ve diğer iman esaslarına inanmakta, iyi bir mümin ve Müslüman olarak yaşamaktadır. İkincisi; Allah’a inanmakla birlikte büyük günahlar işleyerek yaşamaktadır. Üçüncüsü ise; Allah’a ve diğer iman esaslarına inanmamaktadır. İşte bu üç kişinin dünya hayatındaki durumları, tasvirî İslâm bahçesi (bahçeli ev) benzetmesi üzerinden anlatılmaktadır. Makalede bu kişilerin; inanma veya inanmama, ibadet yapma veya yapmama durumlarına göre, gerek bu dünyada ve gerekse ahiret aleminde kavuşabilecekleri huzur ve mutluluk ile mutsuzluk söz konusu edilmektedir.Item 18. asırda tasavvuf ve vehhâbilik(Uludağ Üniversitesi, 2003) Peskes, Esther; Çelenk, Mehmet; İlahiyat Fakültesi18.asrın ortalarında, Suûdi Arabistan’ın Necd bölgesinde yeni bir dini akım ortaya çıktı. Hanbelî geleneğine mensup Muhammed b. Abdulvehhâb, insanları, bütün bidatlerden uzak, gerçek dine davet etmeye başladı. Bidat aleyharlığı, bu yeni cereyanın en önemli esaslarından birisiydi. Vehhâbilik, genel olarak, tasavvufu bidat olarak görür ve reddeder. Bu makale 18.asırda Vehhâbilik ve tasavvuf arasındaki ilişkileri ele almaktadır.Item Kur’an-ı kerim’de insan - şeytan ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2003) Kaya, Remzi; İlahiyat FakültesiKur’ân-ı Kerim, yaratıcı, insan ve şeytan ilişkilerine önem veren bir kitaptır. Yüce Allah’ın yarattıklarından istediği kulluktur. Bunun için insan kendisini ve Allah’ı bilmesi gerekir. Bu da inanma ve inandığını yaşama ile olur. İblis insana düşmandır. Onu Allah’tan uzaklaştırmayı ister. O Allah’a isyan etmiş, yaptığına pişman olmaması sebebiyle de kovulmuştur. İblisin Allah’a yapabileceği bir kötülük yoktur. Onun muhatabı insandır. İnsanı kulluktan uzaklaştırmak için bazı planları vardır. Bunlar: aile düzenini bozma, vesvese verme, tahrik etme, yalan söyleme, aldatma, günahları süslü gösterme, unutturma ve sihirdir. Bu makalede insan şeytan ilişkisi ve şeytandan korunmanın şartlarını bulacaksınız.Item Kader ve kaza inancının öğretimi(Uludağ Üniversitesi, 2003) Öcal, Mustafa; İlahiyat Fakültesiİslâm’ın kader ve kaza inancı, iman esasları içerisinde en zor anlaşılanı ve anlatılanıdır. Özellikle İlköğretim çağı çocuklarının konuyu anlamaları ve kavramaları son derecede zordur. Zorluğuna rağmen bu konu, din eğitimcileri tarafından her seviyedeki çocuk ve gence anlatılmak durumundadır. İşte bu makalede böylesine zor bir konuyu anlatabilmek için yeni bir yöntem düşünülmüş ve çizimli bir anlatım denenmiştir. Makalede, birincisi (A kişi); Allah’a ve diğer iman esaslarına inanan ve iyi bir mümin olarak yaşayan, ikincisi (B kişi); inanan ama büyük günahlar da işleyen, üçüncüsü (C kişi) ise; Allah’a inanmayan kişinin hayat çizgisi üzerinden insanların kaderleri anlatılmaktadır.Item “Sosyal akışkanlık” kavramı üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2003) Bilgin, Vejdi; İlahiyat FakültesiToplumsal hayat, klasik sosyolojiden itibaren statik ve dinamik olarak iki ayrı alanda ele alınmışsa da, aslında bir bütünlük arz eder. Toplumsal incelemelerin bu ayrıma dayanılarak yapılması metodolojik bir zorunluluktur. Ancak sosyolojik açıklamalarda zaman zaman yetersiz kalan bu kavramsallaştırmanın yanında toplumsal yaşamı bir bütün halinde ele alan -ve sosyoloji literatüründeki kullanımından farklı bir anlam verdiğimiz- “sosyal akışkanlık” kavramına ihtiyaç vardır.Item Sevgi, güç ve adâletin birliği(Uludağ Üniversitesi, 2003) Tillich, Paul; Çınar, Aliye; İlahiyat FakültesiBu makale, Tillich’e göre değer-ontoloji ilişkisini tartışır. Tillich düşüncesinde sevgi, güç ve adâlet, ilâhi temelde bir bütündür ve insan varoluşunda da bütün olması gerekir. Mesela hem evrensel yasanın hem de belirli durumun talebi dikkate alınmazsa ve somut durumda etkin kılınmazsa adâletin gerçekleşmesinden söz edilemez. Ancak somut duruma katılımı sağlayan sevgidir. Kısacası somut durumda ya da insan varoluşunda bunlar bir bütündür dolayısıyla, somut durum kesinlikle teoriyi aşar. Yine kötülük problemini de bu bağlamda düşünebiliriz. Tanrı’nın bizzat-varlık (being-itself) olduğu söylendiği zaman, sevgi, güç ve adâletin Tanrı’yla ilişkisine dair temel bir iddiada bulunulmuş demektir. Bizzat-varlık hakkında söylenen her şey sembolik olmalıdır. Yine sevgi, güç ve adaletin de nihaî ve dolayısıyla sembolik bir anlam içinde Tanrı’ya uygulanması gerekir.