1991 Cilt 18 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22050
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 25
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bilateral pulmoner arter anevrizması (Olgu sunumu)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Parlak, Müfit; Adapınar, Baki; Sadıkoğlu, Yurtkuran; Tuncel, Ercan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıBehçet hastalığı nedeniyle takip edilen hasta öksürük, hemoptizi, nefes darlığı yakınmaları ile göğüs hastalıkları kliniğine başvurdu. Göğüs röntgenogramında her iki hilusta uniform yapıda yer kaplayan kitle lezyonları dikkati çekmekteydi. "Hilum overlie sign" pozitif olarak saptandı. Daha sonra yapılan toraks BT incelemesinde her iki pulmoner arter anevrizması olabileceği düşünüldü. Hastanın genel durumunun çok kötü olması nedeniyle pulmoner anjiografi yapılamadı. Ancak BT incelemesi yapılarak bilateral pulmoner arter anevrizma tanısı desteklendi. Bilateral pulmoner arter anevrizmasının çok nadir görülmesi nedeniyle olgumuzu sunmayı amaçladık.Item Yaşlılık çağı üriner sistem enfeksiyonlarında günde tek doz Seftriakson kullanılması ve sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yurtkuran, Mustafa; Dilek, Kamil; Ertürk, Erdinç; Yavuz, Mahmut; Güllülü, Mustafa; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Nefroloji Bilim DalıBu çalışmada üriner sistem enfeksiyonu tanısı konulan 30 yaşlı hastada (Ortalama Yaş: 69.4) günde tek doz 1 gr (im) Seftriakson 10 gün süre ile kullanımının bakteriyolojik ve klinik etkinliği araştırıldı. Olguların tamamında tedavinin sonunda ateş, dizüri, pollaküri, niktüri, lökositüri değerlerinde anlamlı azalma bulunurken idrar kültürlerinde bakteri üremedi. Yine olgularımızda çalışma periyodunda herhangi bir yan etkiye rastlanmadı.Item Harlequin fetus(Uludağ Üniversitesi, 1991) Kayıhan, Günseli; Eralp, Özgen; Hacımustafaoğlu, Mustafa; Köksal, Nilgün; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıIchthyosiform dermatazlar klinik olarak kuru ve soyulan deri ile karakterli bir deri hastalığı grubudur. Harlequin fetus tüm ichthyosislerden en ağır şeklidir, nadir görülür ve otosomal resesif geçer. Kliniğimizde yatan harlequin ichthyosisli olgu sunuldu. Hastalığın klinik özelikleri ve gelişimi gözden geçirildi.Item Dermatomyozitte distrofik kalsifikasyonlar (Bir olgu bildirimi)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Köksal, Nilgün; Eralp, Özgen; Okan, Mehmet; Gülen, Ahmet; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıJuvenil dermatomyozitis iskelet kaslarını ve deriyi tutan nonsupuratif enflamatuar bir kollagen doku hastalığıdır. Juvenil dermatomyozitisin seyri sırasında % 40-70 oranında distrofik kalsifikasyonlar görülür. Kliniğimizde yatan distrofik kalsifikasyonlar ve eklem kontraktürleriyle komplike bir dermatomyozit olgusu sunuldu ve kaynaklar taranarak tartışıldı.Item Anorektal malformasyonlarda radyodiagnostik yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 1991) Parlak, Müfit; Elçin, Fadıl; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıAnorektal malformasyonlarda 1980'li yıllara gelinceye kadar konvansiyonel radyolojik yöntemler kullanılmıştır. 1980'li yıllarda yaygınlaşan US, BT ve MR görüntüleme yöntemleri ile anorektal yapılar ve eşlik eden oluşumlar direkt olarak görüntülenmekte, bu yöntemler postoperatif değerlendirmede de yararlı olmaktadır. Bu yazıda modern görüntüleme yöntemleri ile ilgili literatür özetlenmekte, US, BT ve MR görüntüleme yöntemlerinin konvansiyonel yöntemlere üstünlüğü vurgulanmaktadır.Item Beyin sapı hemorajileri (Klinik, CT lokalizasyonları ve prognoz açısından yaklaşım)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Bora, İbrahim; Turan, Faruk; Zarifoğlu, Mehmet; Balkır, Nihat; Oğul, Erhan; Sadıkoğlu, Sadık; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, CT ile beyin sapı hematomu tanısı konulan 24 olgu klinik, CT lokalizasyonları ve prognoz açısından incelenmiş ve sonuçlar literatür ışığı altında tartışılmıştır.Item Çocuklarda üriner sistem enfeksiyonun radyolojik incelenmesinde ultrasonografinin değeri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Fidansoy, Bülent; Eralp, Özgen; Köksal, Nilgün; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıBu çalışmada 65 üriner enfeksiyonlu olgunun 130 böbreği ultrason (US) ve intravenöz pyelografiyle (IVP) incelenmiş, bulunan patolojiler açısından her iki yöntem karşılaştırılmıştır. Bulunan patolojiler incelendiğinde US'nin, IVP'ye göre sensitifliği % 46.8, spesifitesi % 91.8 olarak bulunmuştur. Gros patolojilerden hidronefrozda US'nin sensitifliği % 100, atrofik böbrekde % 50 bulunmuştur. Minör patolojilerde ise US'nin IVP'ye göre sensitifliği % 19 olarak tespit edilmiştir. Minör patolojilerde US'nin yetersiz kaldığı ancak noninvazif olması nedeniyle başlangıçta tarama yöntemi olarak kullanılmasının yararlı olacağı kanısına varılmıştır.Item Frozen kesitlerde güvenilirlik derecesi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yerci, Ömer; Gücin, Zuhal; Erol, Oktan; Tolunay, Şahsine; Özuysal, Sema; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim Dalı1980-1990 yılları arasında laboratuvarımızda yapılan 774 Frozen kesit yeniden gözden geçirildi. Sonuçlar olguların permanant kesitleri ile karşılaştırıldı. Frozen kesitlerin doğrulukları organ ve sistemlere göre sınıflandırıldı . Sonuçlar kaynaklarla karşılaştırıldı. Sonuç olarak en yüksek doğru tanı oranı (% 100) ile deri ve paratiroid biopsilerinde, en düşük (% 77) doğru tanı pankreas ve koledok dokularında gözlendi. Ortalama doğruluk oranı 774 olguda % 89,9 idi.Item Tümör invazyon ve metastazları(Uludağ Üniversitesi, 1991) Güler, Asuman H.; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim Dalıİnsanlardaki "malign" olayların çoğunda başlıca ölüm sebebi metastazlardır. Metastaz yapan tümör hücresi, invazyon ve metastazlarının birçok devresinde hücre dışı matriks'le ilişki kurmak zorunda kalır. Matriks'in özel bir kısmı olan bazal membran (BM), invaziv tümörlerin ilerlemesinde ve hematojen yayımında çok önemli bir rol oynar. Tümör hücrelerinin matriks'le olan biyokimyasal ilişkileri tam olarak açıklandığı zaman, invazyon ve metastazların da esas mekanizması anlaşılacaktır. "Malign" hastalıklarda rol oynayan özgün biyokimyasal faktörlerin saptanması olasıdır. Bunların belirlenmesi ile, bu hastalıkların tanı ve tedavisinde daha başarılı sonuçlar elde edilebilir.Item Gemlik ilçesi ilkokul çocuklarında antropometrik ölçümlerle büyüme ve gelişmenin değerlendirilmesi ll- boy ve oturma yüksekliği ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) İkiz, İhsaniye; Gülesen, Özdemir; Oygucu, Hakan; Cankur, Şimşek; Şendemir, Erdoğan; Çimen, Ahmet; Erem, Türkan; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim DalıGemlik bölgesi ilkokul çocuklarında büyüme ve gelişmenin değerlendirilmesi amacıyla oturma yüksekliği ölçüldü. Boy uzunluğu ile ilişkisi yaşa, cinse ve ekonomik düzeylere göre incelendi. Yaşa bağlı olarak boy arttıkça oturma yüksekliğinin arttığı saptandı. Ortalama değerler benzer araştırma sonuçlarıyla karşılaştırıldı. Sonuçlarımız ülkemizde yapılan araştırmalarla benzerlik gösterirken Amerika'da yapılan araştırmaya göre daha düşük olduğu tespit edildi. Ölçümler sırasında sakatlık durumu araştırıldı. Yöremizde fiziksel sakatlığın sorun olmadığı görüldü.Item Safra yolları taşı olgularında klinik deneyim(Uludağ Üniversitesi, 1991) Korun, Nusret; Bilgel, Halil; Kılıçturgay, Sadık; Zorluoğlu, Abdullah; Kızıl, Ayhan; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Kliniğinde, Ocak 1985-0cak 1990 tarihleri arasında ameliyat edilmiş 327 safra yolu taşı olgusu retrospektif olarak incelenmiştir. Olgularda ameliyat öncesi almış oldukları klinik ve ultrasonografik (US) tetkik bulguları ameliyat sırası almış oldukları tanılarla karşılaştırılmıştır. Ameliyat sırası yapılan kolanjiyografiler ve endikasyonları irdelenmiştir. Olgular 17 - 93 yaşlar arasında dağılmakta olup, ortalama yaş 50.9 ± 13.4 yıldır. Ameliyat öncesi konulan ön tanılarla ameliyat bulguları arasında % 8.8 yanılma olduğu görülmektedir. Bu değer içine akut karın tanısı konulan olgular da dahil olup, aynı zamanda klinik tanı patolojinin safra yollarında olduğunu göstermesine karşın kesin değerleri bildirilmeyen olgular da buna dahil edilmiştir. US bulguları safra yollarındaki patoloji göstermede % 98.8 sensitif, % 37.5 spesifik olarak bulunmuştur (testin güvenirliği % 97). Ameliyat sırasında kolanjiyografi ve koledok eksplorasyonu yapılması klasik endikasyonlarla cerrahın kararıyla olmuştur. Kolanjiyografi 56 olguda (% 17.1) gerçekleştirilmiştir. 49 akut kolesistit olgusunun 15'i (% 30.6) gangrene safra kesesi veya ampiyem gibi komplike olgulardır. Bunun yanında bunların 12'sine (% 80.0) kolesistektominin gerçekleştirebildiği görülmüştür. Olgularda mortalite 2 olguyla % 0.6'dır. Bunların hepsi akut olgular içinde olup, bu olgulardaki mortaliteyi % 4.0 olarak oluşturmaktadırlar.Item Gonadoblastoma(Uludağ Üniversitesi, 1991) Tolunay, Şahsine; Özuysal, Sema; Erol, Oktan; Yerci, Ömer; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıGonadoblastoma hemen her zaman disgenetik gonadlardan gelişen ve nadir görülen bir tümördür. 15 yaşında ve karyotipi 46 XY olan bir kız hastada gonadektomi materyallerinde bilateral gonadoplastoma tesbit edilmiş ve Anabilim dalımızın 14 senelik kayıtları içerisinde saptadığımız tek olgu olması nedeniyle kaynaklar gözden geçirilerek yayınlanmıştır.Item İsofluran'ın bazı karaciğer fonksiyon testleri üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Tokat, Oğuz; Özcan, Berin; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıBu çalışmada, Isofluran 'ın bazı karaciğer fonksiyon testleri üzerine olan etkileri değişik zaman dilimlerinde kıyaslamalı olarak incelenmiş ve elde edilen sonuçlar tartışılmıştır.Item Menisküs yırtıklarında bilgisayarlı tomografinin tanı değeri(Uludağ Üniversitesi, 1991) Kaya, Tamer; Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Sivri, Zafer; Savcı, Gürsel; Tuncel, Ercan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıÇift kontrastlı artrografi menisküs yırtıklarında tanı değeri yüksek bir yöntemdir. İnvaziv bir yöntem olmakla birlikte günümüzde menisküs yırtığı şüphesi olan olgularda sıklıkla kullanılmaktadır. Son zamanlarda birçok araştırıcı tüm dizin anatomisini detaylı olarak gösteren ve non invaziv bir yöntem olan Bilgisayarlı Tomografinin (BT) menisküs yırtıklarında diğer bir değerli yöntem olduğunu göstermiştir. BT nin tam değerini saptamak ve menisküs yırtığı şüphesi olan olgularda meniskleri demonstre etmek amacıyla çalışmamızda 25 olguya prospektif olarak BT, artrografi ve artrografi sonrası BT tetkikleri uygulandı. Kullanılan üç tanı yöntemi ile 19 olguda menisküs yırtığı saptandı. Bu olgularda menisküs yırtıklarının lokalizasyonu ve şekli belirlendi. Diğer altı olguda radyolojik bulgular normal idi. Doğruluk oranı kontrastsız BT de % 96, kontrastlı BT de (postartrografik BT) ise % 92 olarak saptandı. Bu bulgular literatür verileri ile uyumlu bulundu. Sonuçta; artrografi her ne kadar yüksek doğruluk oranına sahip olsa da, BT'nin non invaziv olması nedeniyle menisküs yırtıklarının araştırılmasında tercih edilebilecek değerli bir alternatif yöntem olduğu kanısına vardık.Item Toxoplasmosis tedavisi esnasında kullanılan pyrimethaminein (Daraprim) insan lenfasit kromozomlan üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Egeli, Ünal; Erdoğan, GültenBu çalışmada toxoplasmosis tedavisinde kullanılan ve bir folik asit antagonisti olan Pyrimethamine'in (Daraprim) insan kromozomları üzerine klastogenik etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla toxoplasmosis testleri müspet çıkmış 10 hastamızın Pyrimethamine ile tedavi edilmeden önce ve tedavi edildikten sonra lenfosit kültürlerinden sitogenetik inceleme yapılarak kromozomlardaki sayı ve yapı kusurları değerlendirilmiştir. Sitogenetik değerlendirme sonucu tedaviden sonraki grupta sayısal bir arıomaliye rastlanmamasına rağmen yapısal kusurlar bakımından gap ve kırık sayısının tedaviden önceki gruba nazaran anlamlı bir şekilde arttığı gözlenmiştir. Fakat bu anlamlılığın özellikle tedavi esnasında folbiol kullanmayan iki hastadan kaynaklandığı dikkati çekmiştir. Özet olarak bu araştırmada Pyrimethamine'in insan kromozomları üzerine klastogenik etkisinin olduğu, kırık ve gap şeklinde yapısal kromozom kusurları oluşturduğu belirlenmiştir.Item Plevral tabanlı toraks kitlelerinde US eşliğinde perkütan iğne biyopsisi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Savcı, Gürsel; Parlak, Müfit; Sivri, Zafer; Tuncel, Ercan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıTorakal lezyonların tanısında perkütan transtorasik iğne biyopsisi (PTİB) iyi bilinen ve yaygın olarak kullanılan girişimsel bir tanı yöntemidir. Kullanılan iğneler, kesici ve ince aspirasyon iğnesi olmak üzere iki arklı tiptedir. PTİB nin yapılabilmesi için lezyonun kılavuz görüntüleme tekniği ile görülebilmesi gerekir. Çalışmamızda göğüs duvarına komşu lezyonu olan 39 olguya US eşliğinde kesici iğne biyopsisi, aspirasyon biyopsisi veya aynı seansta her ikisi de yapıldı. Doğru tanı oranını kesici iğne biyopsisi uyguladığımız olgularda % 86, aspirasyon biyopsilerinde % 80 olarak bulduk. Komplikasyon saptamadık. Kanımızca US göğüs duvarına komşu ve kemik yapılar tarafından maskelenmeyen kitle lezyonlarının tanısında güvenli ve kolay uygulanabilir olması nedeniyle seçilecek kılavuz görüntüleme yöntemi olmalıdır.Item Vekuronyum ve Pankuronyumun çocuklarda entübasyon dozlarının karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1991) Özcan, Berin; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıBu çalışmada çocuklara endotrakeal entübasyon için yeni bir non depolarizan kas gevşetici olan Vekuronyum Bromür (Norcuron ORG NC 45) 0.07 mg/kg. ve Pankuronyum Bromür (PAVULON) 0.12 mg/kg. dozlarında verilmiştir. Her iki kas gevşeticinin etki başlama ve devam süreleri ile hemodinamik etkileri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Sonuçlar, literatür bilgileri gözden geçirilerek tartışılmıştır.Item Milroy hastalığı (Bir olgu bildirimi)(Uludağ Üniversitesi, 1991) Hacımustafaoğlu, Mustafa; Köksal, Nilgün; Eralp, Özgen; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıMilroy hastalığı başlıca klinik özelliği alt ekstremitelerin bir veya ikisinde kronik lenfödem olan nadir bir durumdur. Yeni doğan döneminde tanı koyduğumuz ve 12 ay izlediğimiz bir Milroy hastalığı olgusu sunuldu ve kaynaklar taranarak tartışıldı.Item Atopinin in vitro tanısında phadiatop(Uludağ Üniversitesi, 1991) Sapan, Nihat; Tunalı, Şükran; Tıp Fakültesi; Dermatoloji Ana Bilim DalıAllerjik yakınmalan olan olgularda tanı amacıyla çeşitli laboratuvar testleri yapılmaktadır. Bunlardan total lg E tayini parazitlerin yaygın olarak bulunduğu bölgelerde yanlış sonuçlar verebilmektedir. Deri testlerinin değeri ortaya konmuştur, ancak, küçük çocuklarda, yaygın atopik dennalitli ve dennograjizmi olan olgularda yapılması güçlükler göstermektedir. Son yıllarda atopinin tanısında yeni bir in vitro test olan Phadiatop'un kullanılabileceği ileri sürülmektedir. Phadiatop değişik alerjenleri içeren kağıt diskler yardımıyla serumdaki spesifik lg E antikorlarının bağlanması esasına dayanmaktadır. Bu çalışmada üst ve alt solunum yolları ile ilgili alerjik yakınmalan olan 106 olguda total lg E, deri testleri ve Phadiatop testi yapıldı ve sonuçlar karşılaştırıldı. 106 olgudan 81'i pediatrik, 25'i ise erişkin yaş grubundaydı. Olgulardan 71'inde total lg E yüksek olarak bulundu (% 67). Deri testleri 69 olguda pozitif sonuç verdi (% 65 ). Phadiatop testi ise 65 olguda pozitif olarak bulundu (% 61). Deri testleri ile Phadiatop'un uyumu % 85, deri testleri esas alınarak Phadiatop'un spesifikliği % 86, sensitivitesi % 92 ve etkinliği % 85 olarak bulundu. Bu sonuçlarla Phadiatop'un atopi tanısında in vitro test olarak kullanılabileceği düşünüldü.Item Genel anestezi sırasında göz içi basıncındaki artış önlenmesinde Pankuronyum ve Lidokain'in ön tedavi (pretreatment) etkilerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1991) Şahin, Şükran; Avcı, Remzi; Özcan, Berin; Sevdar, Mustafa; Kan, İsmet; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıOnar olguluk 3 gruptan oluşan 30 hastanın 60 gözünde yapılan bu çalışmada Pankuronyum 0.01 mg/kg, Lidokain 1 mg/kg. ve Serum Fizyolojik (2 ml), Sodyum thiopental (6 mg/kg) ve Suksinilkolin (1.5 mg/kg) ile yapılan indüksiyondan 3 dakika önce ön tedavi olarak uygulanmış ve göz içi basıncı anestezi öncesi (I), ön tedaviden önce (II), tiopental ve sulesinilkolinden sonra (III), entübasyondan hemen sonra (IV) ve entübasyondan 2 dakika sonra (V) ölçülmüştür. Her üç ilaç da intübasyondan sonra göz içi basıncında görülen yükselmeyi önlememişler, pankuronyum ve lidokain arasında bu bakımdan anlamlı bir fark bulunamamıştır.