2016 Cilt 17 Sayı 31
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14147
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Item Meşrutiyet döneminin uzun soluklu yayınlarından biri olarak Resimli Kitap dergisi(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Barış, Tayfun; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüResimli Kitap dergisi, 20. yüzyılın başlarında beş yılı aşan bir süre yayımlanmayı başarabilen, sosyal ve kültürel bağlamda hem yayımlandığı dönemin basın anlayışına hem de topluma kıymetli katkılar yapan önemli bir süreli yayındır. 1908-1914 yılları arasında yayımlanan derginin önemi, yayımlandığı bu kritik dönemin siyasî, sosyal, kültürel ve sosyo-ekonomik durumunu net bir şekilde yansıtmasından kaynaklanmaktadır. Derginin ilk sayısı Eylül 1324/1908’de, son sayısı ise Ekim 1329/1914 tarihinde yayımlanır. Bu süreçte 9 cilt 51 sayıya ulaşan dergi yayın hayatına İstanbul’da başlamış ve çalışmalarını bu şehirde devam ettirmiştir. II. Meşrutiyet döneminin buhranlı günlerinde yayımlanmaya başlanan dergilerden biri olan Resimli Kitap, çağdaş bir yayım anlayışı takip etmesinin yanı sıra, farklı alanlarla ilgili pek çok makaleye yer vermiş olması açısından da dikkati çeken bir süreli yayın olarak öne çıkmaktadır.Item Ölüm Hükmü romanında insan ilişkilerine psikolojik bir yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Tarım, RahimSanatın temelinde “kontrast” yani “çatışma” vardır. Elçin Efendiyev’in eserlerinin başat özelliği, psikolojik çözümlemeler ve çatışmalardır. Onun özellikle hikâyelerinde bilinç, bilinçaltıyla sürekli çatışır. Yazar bu iç çatışmaları ve psikolojik çözümlemeleri, Azerbaycan’da “gündüz rüyası” da denilen “serbest çağrışım yöntemi”yle gerçekleştirir. Bu yöntem, bilindiği gibi, Freud psikanalizminin de sıkça başvurduğu bir yöntemdir ama psikanalizin tersine Elçin Efendiyev’in eserlerinde yorum yoktur. O yorumu okuyucuya bırakır. Yorumun okuyucuya bırakılması da, sanat ve estetik açısından önemlidir. Çağdaş estetik kuramlarından “alımlama estetiği”, okuyucuyu eser karşısında pasif durumdan kurtarır ve onu okuma süreciyle birlikte eserin estetik olarak algılanmasında aktif bir konuma yerleştirir.Item Teşvik sisteminin maden sektörüne etkileri ve güncel düzenlemeler(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Ercan, Taner; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Maliye BölümüKüreselleşme sürecinin de etkisi ile ülke ekonomilerinde önemli dalgalanmalar yaşanmaktadır. Söz konusu dengesizlikleri de gidermek adına birçok ülke üretim ve ihracata ilişkin kapasitesini, pazar payını artırmaya yönelik esnek, çok amaç ve araçlı, ekonomiye doğru zaman ve miktarda kanalize edilebilen teşvik sistemleri geliştirmişlerdir. Ülkemizde de bu çerçevede Kalkınma Planları ve Yıllık Programlarda öngörülen hedefler doğrultusunda 2012 yılında Bakanlar Kurulu Kararı yayımlanmış ve ilgili karara istinaden önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda yeni teşvik sisteminin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları içeren, Bakanlar Kurulunun 15.06.2012 tarih ve 2012/3305 sayılı “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar”ı 19.06.2012 tarihinde ve söz konusu karara ilişkin 2012/1 numaralı tebliğ 20.06.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İlgili karar ve tebliğlere göre Türkiye’de madenler öncelikli yatırım çerçevesinde değerlendirilmiş, sektör için önemli bir destek ve gelişim faktörü olmuştur.Item Examples regarding the dimension of marine transportation and operation of Russian ships in the Ottoman waters according to Ottoman archives (1860-1914)(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Karakoç, Fulya Düvenci; Uludağ ÜniversitesiIn the second half of the 19th century, Russia made its presence felt in economic and cultural areas in the Ottoman Middle East. For example, there were 70 Russian schools in Beirut and its vicinity. There were Russian representatives in Beirut Trade Court, too. Russian ships carried 45.112 tons of load from Beirut ports (1894). Ships setting sail from Odessa sailed to the ports of Istanbul, Izmir, Thessaloniki, Chios, Rhodes, Sidon, Sur, Acre, Haifa, Jaffa, Tripoli, Beirut, Alexandria. After the opening of the Suez Canal (1869), we see that Russian ships passed to Persian Gulf and even Vladivostok (records dated 1884, 1893). The Russian ship running to Isle of Aynaroz (Thessaloniki) carried goods and passengers to the Russian monastery there. There were also Russian ships carrying Caucasian immigrants to the Eastern Mediterranean ports. The Ottoman central administration and the Russian consuls in the Ottoman port cities monitored problems related to this marine transportation. Although political problems existed and even war periods were lived between the Ottoman State and the Russian Tsardom in this period, it is observed that ethical ruled were obeyed in marine transportation. In 1882, Vasil Bulkof, the captain of the Russian ship called Azof, was given a decoration "on the grounds that he helped an Ottoman ship having lost its way due to fog”. Medals were given to "those rescuing the pilgrims from Bukhara in the Russian ship having come into collision with the Mecca ship in the Bosphorus between the Rumelian Fortress and the Anatolia Fortress” (1906). The Russian flagship drifting in Black Sea to the Ottoman shores was given food aid with the permission of the administration (1894). According to the list existing in the Ottoman archives, it is eye-catching that together with various food stuff, 9 barleys of beer, 24 big bottles of champagne and 80 bottles of Bordeaux wine were given to the mentioned ship. In this study of ours, we will get benefited from Ottoman Provincial Salnames, Ottoman archive documents and relevant literature. We will try to clarify the ports which “Russian ships” stopped by, the amounts of cargo they carried and the dimensions of this marine transportation.Item Tarihî tıp metni çalışmalarında karşılaşılan sorunlar üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Doğan, ŞabanTarihî metin çalışmaları dilin tarihine ışık tutmak, gelişimini takip ve ilişkiye girdiği dillerle etkileşim düzeyini tespit etmek bakımından önemlidir. 13. yüzyıldan itibaren metinlerle takip edebildiğimiz Eski Oğuz Türkçesi, Oğuz ağız özelliklerine dayalı, birçok alanda telif ve tercüme ürün verilen ve kaynaklarda genellikle 15. yüzyıla kadar devam edip yerini Klasik Osmanlı Türkçesine bıraktığı ifade edilen dönemdir. Eski Oğuz Türkçesi ürünleri arasında tıp metinleri önemli yer tutar. Sağlık gibi insanların tamamını ilgilendiren bir alanda fazla eser verilmesi şaşırtıcı değildir. Bu metinler etrafında gelişen tıp dili Osmanlı tıbbının yönünü Batıya çevirdiği 18. yüzyıl sonlarına kadar kullanılmıştır. Metinlerin dil özelliklerini tespit amacıyla dil araştırmacıları, içerdikleri malzeme ve ihtiva ettikleri yöntemler bakımından tıp ve eczacılık tarihi araştırmacıları bu metinlere ilgi göstermiştir. Tıp metinleri uzmanlık dili denilen dilin özel bir formunun ürünleridir. Genel dildeki birçok ifade bu metinlerde farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Eski Oğuz Türkçesi ve Klasik Osmanlı Türkçesiyle yazılan tıp metinlerinin bir başka özelliği de tıp dilinin, tercüme metinlerden hareketle şekillenmiş olması sebebiyle metinlerde Grekçe, Latince vb. dillerden alınan birçok kelimenin bulunmasıdır. Genel dildeki kelimelerin farklı anlamlarda kullanılması; Arapça ve Farsçadaki alıntıların bu metinlere de yansıması sebebiyle bu metinleri çalışmak güçtür ve dikkat, titizlik, alan bilgisi gerektirir. Şimdiye kadar yapılan çalışmaların bir kısmında, yukarıda zikrettiğimiz hususların göz ardı edilmesinden kaynaklanan önemli sorunlar dikkat çekmektedir. Bu çalışmada tarihî tıp metni çalışmaları ana hatlarıyla değerlendirilmiş, metin seçiminden okuma ve anlamlandırma hatalarına kadar birçok konuda çeşitli tespitler yapılarak çalışmalarda sorunlu olarak değerlendirilen hususlarla ilgili öneriler sıralanmıştır.Item Otranto Katedrali taban mozaiğine bir bakış(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Gümgüm, Güven; Arkeoloji Bölümüİtalya’nın güneyinde Otranto kent merkezinde yer alan Katedralin içinde yer alan mozaikler insanlık tarihinden bir çok farklı konuyu bir arada betimlediği için önemlidir. Farklı coğrafyalarda birbirinden farklı olarak yaşanan olayları bir bütünlük içinde anlatan tek taban mozaiğidir. Ağaç insanlığın soy ağacı olarak tanımlanmış, bütün betimlemeler ağaç dalları üzerinde ve dalların aralarına yerleştirilmiştir. Büyük İskender, mitolojik hayvanlar, Adem ile Havva, Nuh un Gemisi, Babil Kulesi gibi bir çok önemli tarihi konu mozaik üzerinde tasvir edilmiştir.Item Nusayri inancının Pîri Muhammed El-Garîb ve Kitâb-ı Hakâyık(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Eğri, Sadettin; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüNusayrilik, batınî bir inanç fırkası olarak değerlendirilir. İslâm dininin farklı kollarından olduğu söylenen Nusayriler, gerek inanç ve gerekse tarihi gelişimleri açısından farklı şekillerde yorumlanmaktadır. Nusayrilik; inancı, ziyaretleri, itikadı, törenleri ve edebiyatıyla halk kültürünün önemli zenginliklerinden birini oluşturmaktadır. Alevi-Bektaşi inanç ve kültürü çerçevesinde ele alınan Nusayriler, pek çok bakımdan birbirinden ayrı özellikler göstermektedir. Genellikle Antakya, İskenderun, Adana, Mersin civarında yaşayan Anadolu Nusayrileri, semavî dinlerin farklı anlayışlarının görüldüğü bu yörede örnekleri ve mensupları fazla olmamakla beraber bir edebiyat meydana getirememişlerdir. Alevi-Bektaşi şairlerinden sayılan bazı ozanların Nusayri inancına mensup olduğu da tartışma konusudur. Türbesi Üçgüllük (el-Ekber) beldesinde bulunan Muhammed el-Garîb, Nusayriler tarafından çeşitli vesilelerle ziyaret edilen ve saygı duyulan erenlerdendir. Yaşadığı dönem ve hayatı hakkında kesin bilgilerin bulunmadığı bu büyük zatın “garip gelip, garip giden” ululardan olduğu sözlü olarak dile getirilmektedir. Mezarı daima ziyarete açık olan Muhammed el Garîb’in yazılı bir eserinin olduğu bilinmemekteydi. Fakat bir antika dükkânında bulunan ve ona ait olduğu tespit edilen Kitâb-ı Hakâyık adlı bir risale ile el-Garîb’in türbesine yapılan ziyaretler ile Garîb’in şiirleri bu inanca mensup olanlar ve halk bilimi edebiyatı açısından önem taşımaktadır.Item Bursa’da yazılmış tıp metinlerinde ağız özelliklerine dair(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Şahin, Hatice; Fen Edebiyat Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı BölümüEski Anadolu Türkçesi, üzerinde gerçekleştirilen bilimsel araştırmaların sayısı azımsanmayacak düzeyde olmakla beraber hala bu dönem için cevaplandırılması gereken sorular bulunmaktadır. Son yıllarda ortaya atılan ve cevabı bulunmaya çalışılan sorulardan biri Eski Anadolu Türkçesinin ilk olarak nerede ve ne zaman başladığıyla, diğeri ise bu Türkçeye kaynaklık eden ağızların belirlenip belirlenemeyeceğiyle ilgilidir. Araştırmacılar, XIII. yy. Türkçesinin ilk eserlerinin Orta Anadolu Bölgesinde yazılmış olmasını önemli bir ipucu olarak değerlendirmişlerdir. Anadolu’da eser veren ilk müelliflerin Konya ve Kırşehirli olması yazı dilinin bu yöre ağzına dayanmış olabileceğini düşündürmüş, ancak bazı ses özellikleri açısından bakıldığında bu düşüncenin zayıfladığı görülmüştür. Bu durumda daha fazla EAT metninin bu gözle incelenmesi, daha fazla ağız derlemelerinin yapılması ya da yapılmış olanların EAT metinleriyle karşılaştırılması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında Bursa, -Konya ve Kırşehir’den sonra gelse bileXIV. yüzyıldan itibaren siyaset ve kültür merkezi olması sebebiyle önemi göz ardı edilemeyecek bir şehirdir. Bursa’da yaşayan ve eser yazan bilim adamları ve sanatçıların Eski Anadolu Türkçesine katkıları da aynı öneme sahiptir. Bu makalede XV. yüzyılda Bursa’da yazıldığı düşünülen, Bursa kütüphanelerinde bulunan tıp metinlerinden hareketle Bursa yerli ağızları özelliklerinin bir karşılaştırma denemesi sunulacaktır. Özellikle +lA zarf ekinin bugün Bursa ağızlarında kullanılıyor olması bu karşılaştırmanın asıl çıkış noktasıdır.Item Şehir sur zindanları kapsamında Bursa zindanının tespiti belgelenmesi ve restitüsyonu(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Yılmaz, İbrahim; Uludağ ÜniversitesiOrta çağ şehir surları içinde, sur mimarisini oluşturan beden duvarları, şehir kapıları ve kulelerin yanında zindan bölümleri de yer almaktadır. Bursa mimarlık tarihinin önemli yapıları arasında bulunan şehir surlarında, kazı çalışmalarıyla ortaya çıkartılan zindan, savunmanın güç olduğu şehrin batı ucunda hisar gibi iyi korunan bir alanda tasarlanmıştır. Bursa zindanının antik şehir dokusunun bir parçası olarak belgelenmesi ve bulgular ışığında değerlendirilerek, şehir surlarında ve kalelerde bulunan diğer zindan yapıları arasındaki yerinin belirlenmesi çalışmanın ana amacını oluşturmaktadır. Bu kapsamda, kültürel mirasın korunması amacıyla, zindanın müze ve sosyal tesis fonksiyonuyla yeniden kullanımını sağlayacak restorasyonu için hazırlanan rölöve ve restitüsyon çalışmaları anlatılacaktır.Item Ideas on state and politics in Serbesti during the Second Constitutional Era(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Sunar, Mehmet MertThe present paper will focus on Serbestî, one of the daily newspapers that were published in the Second Constitutional Period. In this work the political concepts and ideas in Serbestî will be analyzed within the main political framework and concepts of the Second Constitutional Period. Since Serbestî was one of the representatives of opposition to the dominance of the Committee of the Union and Progress, an analysis of Serbestî's content on issues such as the multi-party system, opposition party, and elections will contribute to the understanding of opposition movement in this period. Although Serbestî defended the multi-party system and free elections and supported the participation of the masses in politics in the beginning of the Second Constitutional Era, it gradually adapted the political elitism of the Unionists and advocated for limitations in the participation of the public in politics, especially after the 31 March Incident.Item Gelenekçi ekolün bakış açısına göre sembol, simge ve işaret'in temsil kategorileri(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Zeyrek, İ. Naci; Güzel Sanatlar BölümüHer ne kadar piktogramlar ve ideogramlar, sistematik alfabelerin öncülü olarak kabul görülürlerse de bunlar, yazının yaygınlaşmasından sonraki süreçte de işlevlerini yitirmemişlerdir. Aksine, kendilerine ilave olunan monogram ve diyagramlarla birlikte farklı bir görsel ifade örgüsü oluşturmuşlardır. Ne var ki bunların temsil işlevleri insanın, tarihsel seyir içerisinde hayatı algılama, anlama ve anlamlandırma biçiminde gösterdiği değişikliklere paralel anlam kaymalarına uğramıştır. Ülkemizdeki "İnsan ve Toplum Bilimleri" alanlarının Metafiziğe karşı takındığı mesafeli duruşu da, pek çok görsel ifade aracını kendi temsiliyet bağlamından kopartmış, bunların sembol işlevine sahip olabilecekleri göz ardı edilerek çoğu kez seküler simge veya işaret temsiliyetlerinin izahıyla yetinilmiştir. Aslolan sembol temsiliyetleri ise hurafeler manzumesi şeklinde algılanır olmuştur. Dolayısıyla bu kategori indirgemesi sadece ilgili görselin aslolan sembol işleviyle tekabül ettiği hakikatin anlaşılmasını engellemekle kalmamış, aidiyet hatalarını da beraberinde getirmiştir. Ancak René Guénon, Ananda K. Coomaraswamy ve Titus Burckhardt gibi adları daha da çoğaltılabilecek entellektüelin başını çektiği Gelenekçi Ekol sayesinde geleneğin kaynağı ve dolayısıyla sembolün aslolan kategorisi yeniden ayırt edilebilir olmuştur.Item Devrim, binyılcılık ve ütopya(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-31) Şenses, Mihriban; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyoloji BölümüElinizdeki metin “devrim”in neliğini sorguluyor ve devrimi “binyılcılık”, “tarihsicilik”, “ütopya”yla ilişkilendirmeyi deniyor. Devrim kavramı ilkçağdan modern çağın başlarına kadar döngüsellik fikrini içermiş, fakat özellikle “doğrusal zaman” fikriyle birlikte yepyeni durumların ortaya çıkışını temsil etmeye başlamıştır. Gerçekten devrim nedir? Kırılma mı, süreklilik mi, ilerleme mi? Elinizdeki çalışma aynı zamanda devrimin Akıl ve hümanizmle bağını ve devrim sonrasında ortaya çıkması muhtemel totaliter ve otoriter rejimlerin nasıl tarihsici Katolisizmle ilişkili olduğunu ortaya koymayı deniyor.