1975 Cilt 4 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18720
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Item Tarım ve enflasyoni̇st konjonktürler(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Badouin, Robert; Parasız, M. İlkerEnflasyon konusunda yapılan araştırmalarda genellikle tarım sektörü ihmal edilmektedir. o halde enflasyonİst baskıların meydana gelmesinde tarımın rolünün ve çeşitli enflasyonist konjonktürlere göstereceği tepkilerin incelenmesi yararlı olacaktır.Item Ticaret hadleri dalgalanmaları ve faktör sahiplerinin gelir istikrarı(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Berry, R. Albert; İyibozkurt, M. ErolBir ülkenin ticaret hadlerindeki dalgalanmaların sebep olduğu refah dalgalanmalarının büyüklüğü üstüne, ekonominin katı olmasının etkisi daha önce yayınlanan bir makalede tartışılmıştı (¹) . (O analizde, yapının katılılığı dönüşüm eğrisinin içbükeylilik derecesiyle aynı anlamda kullanılmıştı (²) ) . Belki de, sürpriz kabul edilecek sonuç şu idi : ticaret hadleri dalgalanmalarının bir çok çeşidi için, ilgili refah dalgalanmaları (³) katı bir ekonomide, esnekliği olan bir ekonomiye göre, daha küçük olmaktaydı; bu sonuç istikrarsız ticaret hadleriyle ilgili problemlerin tartışmasında genellikle kabul edilen zimni varsayımın aksidir. Bu çalışma toplam nüfus içindeki grupların gelir dalgalanmalarını analiz etmektedir. Onların dikkate alınması, ticaret hadlerindeki değişikliklere yeni bir görüş getirmektedir ve genel olarak düşünülen fiyat hareketlerinin katı bir ekonomide, esnek bir ekonomiye nazaran, daha ciddi olması görüşünü de değiştirmektedir. Bu tartışmada kabul edilen genel hipotez şudur eğer onlar, katı bir ekonomide, esnek bir ekonomiye göre, toplam gelirde küçük değişikliklere sebep oluyorsa, ticaret hadleri dalgalanmaları daha büyük refah kaybı yaratır; çünkü gelir istikrarsızlığı nüfusun bir kısmı (bazı gruplar) veya hepsi için daha büyük olabilir. Burada, ilgili bir grubun, verilen bir faktörün sahiplerini kapsadığı varsayılmaktadır. Şanssız olarak, bu hipotezin test edilebileceği iktisadi yapıdaki değişiklikler çok geniştir. Burada, hipotezin genelliği üstünde durmaktan ziyade, sadece iktisadi yapının bazılarında geçerli olabilecek durumları göstereceğiz. Varsayıları ele alırken, her faktörün gelirini ticaret hadlerinin bir fonksiyonu olarak gösteren <> katı, esnek ve orta derecede esnek iktisadi yapı içersinde incelenip, karşılaştırılacaktır (⁴). Analizin tümünde, üretim fonksiyonlarının doğrusal homojen olduğu varsayılmaktadır; tartışma iki mal ve iki faktörle sınırlandırılmıştır; mallar x ve y dir. Px/Py ile faktör gelirlerindeki değişiklikler, kısmen (a) dönüşüm eğrisinin içbükeylilik derecesiyle, (b) doğrusallığıyla, (c) her mal üretimindeki faktör ikame derecesine, d) Px/PY nin değişim aralığına, özellikle dalgalanmaların münhasıran Px/PY > Pa aralığında olup olmadığına veya Px/Py < Pa aralığına (Pa ticaretin olmadığı zamanki nisbi fiyatı göstermektedir, yani kendi kendine yeterlilik fiyatı (⁵) ) ; nihayet, (e) iki mal arasındaki tüketim ilişkisine bağlıdır.Item Konjonktürel tahmin(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Unay, CaferBir ekonominin faaliyet hacmini ölçmede istihdam seviyesi bir kriter olarak alınabilirsede, en isabetli ölçütün G.S.M.H. olduğu genellikle kabul olunur. 19. asrın başında Fransız iktisatçısı J. B. Say' ın açıkladığı «mahrecler kanunu» nun geçerliliği kabul olunduğu klasik ve neo-klasik iktisatçılar döneminde herhangi bir ekonominin faaliyet hacmini ölçen G.S.M.H. ve istihdam seviyesindeki istikrarsızlığa ve dalgalanmalara gerekli önem verilmezdi. Halbuki 1929 ekonomik krizinden sonra faaliyet hacmindeki dalgalanmaların arızi ve egzojen nedenlere bağlı olmayıp, bu sebeplerin sistemin içinde mevcut kuvvetlerden doğduğu fikri genelleşti. İktisatçı bu nedenle konjontürel dalgalanmalara daha büyük bir önem ve dikkat atfetti. Konjonktür kavramını açıklığa kavuşturmak için, konuyla ilgilenen iktisatçıların tariflerine başvurabiliriz. W. Mitchell'e göre konjonktür : «toplam ekonomik faaliyetin dalgalanmasıdır» (1). A. Hensen'e göre konjonktür : «bir milli ekonominin istihdam, milli gelir ve fiyatlar seviyesindeki dalgalanmalar » olarak nitelenir (2). Nihayet H. Guitton'a göre konjonktür «belli bir anda daha ziyade hareket halindeki ekonomik olayların gözleme tabi tutulmasıyla ilgili bütün unsurları kapsar (3). Faaliyet hacmindeki ~bu dalgalanmaları nitelikleri itibariyle mevsimlik, arızi, devrevi, trend gibi isimler alırlar. Çağımızda ikti- sat ilmi bu dalgalanmaların niteliğini tesbitle ve onların sebeplerini açıklamakla yetinmez, aynı zamanda milli ekonomide kaynak ısrafı, işsizlik, kriz gibi zararlı sonuçları da ortadan kaldırmayı veya tesirlerini nisbeten azaltınayı hedef alır. Günümüzde iktisat ilmi dinamik bir niteliğe kavuştuğundan, denge kavramı ölmüş birbirini takip eden dengesizlikler iktisadi ha- , yatın belirgin özelliği haline gelmiştir. Bu nedenle modern iktisatçı için iktisat ilminin konusu dengesizlikleri açıklamak, ölçmek, nitelendirmek, değerlendirmek , yumuşatmak , hakim olmak ve onlara müdahaledir (4). Ekonomik faaliyet hacmi devamlı aynı seyri takip etmeyip istikrarsızlık ve dalgalanmalar gösterdiğine göre; iktisatçı ve uygulayıcı : «Ekonomik büyüklüklerin sonraki devrelerdeki muhtemel değerlerinin, cari devrede ve önceki devrelere ait bilgilerden yararlanarak «ex-ante» olarak belirlenmesine yani tahminine ihtiyacı vardır (S). Çünkü ekonomik dalgalanmaları açıklıyan yatırım, tüketim gibi çeşitli faktörlerin statik kalacağı ve geleceğin geçmişteki ve bugünkü gibi devam edeceği kabul edilemez. J.K. Galbraith'ın ifadesiyle, insan gelecekte ne olacağını bilmezse yakın geçmişteki durumun aşağı yukarı aynı şekilde tekrarlanacağını kabul etmelidir (6) . Endojen ve egzojen unsurlar ekonomik bireyleri ve hayatı etkiliyeceklerinden, gelecek için iyimser veya kötümser olmak olağandır. istatistiki yöntemlerin gelişmediği dönemlerde, tahmin bir sanat niteliğinde kalmakta ve tahminci daha çok sezgiyle geleceği görmeye çalışmaktaydı. Fakat günümüzde nicel araştırma yöntemlerinin gelişmesiyle, konjonktürel tahmin nisbeten sanat olmaktan çıkmakta ve ilmi hüviyete bürünmektedir. Bu şekliyle konjonktürel tahmin gerekli politik tedbirlerin alınmasında tatbikatçıya yardım edip, davranışlarına ışık tutmaktadır. Tahmin çok çeşitli tasniflere tabi tutulabilir; kapsadığı zamana göre kısa, orta ve uzun vadeli tahmin; kapsadığı bireye göre mikro ve makro tahmin, kullandığı yönteme göre ampirik ve ilmi tahmin veya subjektif ve objektif tahmin bu sınıflandırmanın belli başlılarıdır (1). Biz bu denememizde, incelemeğe çalıştığımız önem, nitelik ve yöntemleriyle konjonktürel tahmindir. Konjonktürel tahmin genel ekonomik faaliyet hacmini belirliyen G.S.M.H., istihdam seviyesi, yatırım, tüketim, fiyatlar gibi büyüklüklerin gelecekte alacağı kıymetlerin tesbitiyle ilgilenir. Bu nedenle makro tahmin, objektif unsurlara dayanır, fakat subjektif unsurlarda rollerini oynarlar. Kanımızca konjonktürel tahmin sunduğu önem, taşıdığı nitelik ve kullandığı yöntem .bakımından, ikiye ayrılmalıdır. Ekstrapolasyon yöntemiyle tahmin ve anticipation yoluyla önceden tahmin.Item Gelişmekte olan ülkelerde üretim teknolojisi ve istihdam sorunu(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Yücel, AsımBugün, iktisadi kalkınma ile sanayileşmenin ayni şey olduğu hiç tartışmasız kabul edilmektedir. Sanayileşmenin, bir taraftan sosyal ve ekonomik yapıda hızlı bir değişme ve gelişmeye yol açan dinamik güçleri oluştururken, diğer taraftan da, ülkenin işsizlik sorununa_ bir çözüm getireceğine inanılmaktadır. Bununla beraber, gelişmekte olan ülkelerde sanayileşmenin, gerçekte ümit edildiği ölçüde bir istihdam yaratıcı gelişme sağlamadığı, bu ülkelerde hiç değilse kısa dönemde sanayi sektöründeki istihdam artışının emek arzının çok altında bir seyir takibettiği anlaşılmış bulunmaktadır. İkinci Dünya Savaşından bu yana gelişmekte olan bir çok ülkenin sanayileşme tecrübesi göstermektedir ki, ekonominin dinamik sektörünü oluşturan sanayi sektöründeki istihdam artış oranı « . . . şehir nüfus artış oranının gerisine düşmüş olmakla kalmayıp, nüfusun genel büyüme oranının da altına düşmüştür. Bütün Latin Amerika için 1945 - 60 döneminde şehir nüfusunun artış oranı % 4.3, ziraat dışı sektörlerde aktif nüfusun büyüme oranı % 3.9 iken, imalat sanayiinde, yıllık istihdam artış oranı % 2.8 olmuştur (¹). Örneğin, «Brezilya' da 1950-60 yıllarında şehir nüfusu % 5.4 artmış iken imalat sanayiinde yıllık istihdam artış oranı % 2.6 olmuştur. Dünyanın diğer kısımlarında da durum bundan farklı değildir.» (²) Bu çalışmanın amacı, gelişmekte olan ülkelerde sınaileşmenin istihdam üzerine etkisi, kullanılan üretim teknolojisinin seçimi ve bunun istihdam yönünden hasıl ettiği neticeler, üretim ve istihdam arasında ortaya çıkan çatışma ve böyle bir çatışmanın giderilmesi veya yumuşatılmasında takibedilecek politika tedbirlerinin incelenmesi olacaktır.Item Gözlemsiz teknikler yardımıyla bölgesel input- output modelinin yapımı ve Antalya Bölgesi(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Öztürk, AhmetSon yıllarda kalkınmanın, köyden mi, kentten mi, yoksa ülke içinde saptanan bölgelerden mi başlatılmasının gerekli olacağı tartışmaları sürüp gitmektedir. Kalkınma çabası içinde olan uluslar, ister kalkınmayı kırsal alanlardan, ister kentsel alanlardan, ister bölgelerden başlatsınlar, hepside bu alanların ekonomik işleyişini gösterecek modelin gereksinmesi içindedirler. Alanların ekonomik yapısı hakkında özellikle ekonominin sektörel düzeyinde ayrıntılı bilgi sağlıyacak ve tüm sektörlerin birbirleri ile olan mal ve hizmet alışverişlerini analitik bir biçimde ortaya koyacak model Input- Output modelidir. Bu nedenle kalkınmalarını planlara bağlamış olan uluslar, Input- Output modelini planlama aleti olarak seçmişlerdir. Planlama aleti olarak kullanılan lnput- Output modelinin ülke, bölge veya kentler için geliştirilmesi ancak iki yöntemle gerçekleştirilir. «Gözlemsel (survey) » ve «Gözlemsiz (nonsurvey) » yöntemler olarak adlandırılan bu iki yöntemle, herhangi bir alanın belirli bir yılı için düzenlenecek Input- Output modeline gerekli veriler toplanır ve yerleştirilir. Gözlemsel yöntem; mülakat ve ankete dayanılarak ekonominin sektörleri hakkında ayrıntılı input ve output verilerinin elde edilmesidir. Ekonominin herbir sektörünü oluşturan işyerlerinin faaliyet koluna ait verilerin toplanması oldukça zaman alacağı gibi maliyeti de yüksek olacaktır. Gözlemsel yönteme dayanılarak elde edilen Input - Output modelinin doğruluğu şüphe götürmese bile, yayınladığında çok kere zaman aşımına uğrayacağı gibi maliyeti de yüksek olacaktır. Gözlemsel yöntemin doğurduğu bu sakıncalar bilhassa bölgesel plancıları düşük maliyetli ve kısa zamanda çalışmalarını tamamlayabilecekleri gözlemsiz yönteme yöneltmiştir. Gözlemsiz yöntem; akılcı tahmin tekniklerinden yararlanarak, ulusal input- output tablosundaki verilerin, bazı bölgesel istatistik verilerde birleştirilmesi ve bu verilerden bölgesel in put- output çalışmalarına uygulanabilecek sektörel düzeydeki verilerin tahmin edilmesi diye tanımlanabilir.Makalemizin amacı, gözlemsiz teknikleri kullanarak ulusal input - output akım tablosundan, bölgesel input - output modelinin nasıl elde edilebileceğini Antalya Bölgesine uygulıyarak göstermektedir.Item Çok uluslu işletmeler ve uyguladıkları stratejiler(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Tokol, Tuncerİşletme faaliyetlerinin uluslararası bir yön alması ve çok uluslu işletmelerin doğuşu son yılların önemli trendlerinden birini oluşturur. Gerçekte çok uluslu işletme kavramı yeni bir kavram değildir. Çünkü birinci dünya harbinden önce de uluslararası faaliyetleri amaç edinen bazı işletmeleri görmek mümkündür. Ancak bu tür işletmelerin son yıllarda yaygınlaşmaya başlamaları bunların ciddi olarak ele alınıp incelenmesini gerektirmiştir. Çalışmanın amacı, uygulaması yaygınlaşan bu işletme tipini tanıtmak ve uyguladıkları stratejileri incelemektir.Item Güdüleme araştırmasında pratik yöntemler(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Baud, Francis; Sabuncuoğlu, M. ZeyyatBir işletmede bazı işler istenildiği biçimde gerçekleşmediği zaman, personeli, gelenekleri, çağı, hükümeti, yasaları, kuralları, sendikaları ,siyasal partileri ve rekabet koşullarını suçlamadan önce yöneticilere düşen görev bir yandan kendi anlayış kapasitelerini incelemek, diğer yandan işletmelerin yönetim modeli ve örgütsel yapısı içinde oluşan düşük verim, kalite ve personelin hoşnutsuzluk nedenlerini araştırmaktır. Bu araştırma iki tür verilerin incelenmesiyle yapılabilir : ı - işlenme ve analiz edilme için özel yetenek gerektirmeyen objektif veriler ; 2 - daha çok psikolojik nitelik taşıyan ve gerçek anlamlarını çıkarabilmek için araştırmacıların bazı yeteneklere sahip olmasını gerektiren veriler. Objektif veriler üç grupta toplanabilir : 1 - Personel hareketlerinin incelenmesi : - devamsızlık nedenlerinin araştırılması; - istikrarsızlığın araştırılması. 2 - işletme içi belgelerin incelenmesi : olaylar , kınamalar, cezalar, kutlamalar, dilekler ve şikayetlere ilişkin raporlar, bölüm şeflerinin, iş hekimleri ve uzmanlarının çalışma raporları, kurumsal komiteler, her çeşit komisyon ve yönetim kurulları toplantılarına ilişkin tutanaklar ve servis notlarını gösteren kolleksiyonlar gibi… 3 - İçsel kaynaklı bilgi araçlarının incelenmesi : işletme gazeteleri ; sendika gazeteleri; el kitabı, not ve çeşitli ilanlar. Sadece bu objektif yaklaşım dahi şaşılacak ölçüde, işletmenin beşeri sorunlarını belirleyecek ve bu alanda olumlu veya olumsuz objektif güdüleme unsurlarını açıklığa kavuşturacaktır. Yukarıda gösterildiği ölçüde yararlı bilgilerin toplanması her zaman sürpriz yaratabilir.Item Eğitim ve istihdam politikasının uygunlaştırılması gereği üzerine bir deneme(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Yaman, BerkerEğitim sisteminin bir çok kültürel ve sosyo - ekonomik hedefleri vardır. Ancak eğitim sisteminin incelenen ülkenin üretim biçim ve ilişkilerinden soyutlanamayacağını ve bu hedeflerin üretim biçim ve ilişkilerinin bir uzantısı olduğunu varsaymak gerekir. Bizim bu çalışmada yapmak istediğimiz ise sadece eğitim ve istihdam arasındaki uyumsuzluğun genel bir görünümünü vermektir. Eğitim sistemi bir ulusun kültürel gelişmesini ve uygariaşmasını sağladığı gibi vatandaşlarını biçimlendirir, politik ideallerini harekete geçirir, fırsat eşitliğini sağlar ve en önemlisi kişilere kişi oldukları bilincini aşılar. Kişilere saygı bilincini, davranışlarında tutarlılığı, kişilik bulmayı eğitim sistemi verir. Kişi için eğitim bir tatmin kaynağı olduğu gibi aynı zamanda kişiye gelir ve sosyal prestij kazandırır. Bu incelemeyle ilgili sorunların evrensel yönü olmakla beraber ağırlık ve önemin kalkınmakta olan ülkelere verilmesi daha uygundur. Kalkınmakta ve nüfusu hızla artmakta plan ülkelerde şayet ekonomik büyümeyi şu üç noktada teşvik ediyorsa; eğitim en uygun bir kalkınma biçimidir (¹) ; a ) Gerekli saikleri yaratarak topluma «kalkınma bilincini» aşılıyorsa, b) Gelecekteki ihtiyaçların tahmini fonksiyonuna göre vasıflı işgücü yetiştiriyorsa, c) Dinamik bir elit yaratıyorsa. İşte bu üç hedef yine üç eğitim seviyesine tekabül eder; ilk, orta ve yüksek öğrenim. Vasıflı işgücüne olan ihtiyaçların tatmini ekonomik kalkınmayı etkileyeceği gibi teorik ve ideal olarak eğitimin en önemli amacıdır da. Eğitim planlamasının rolü vasıflı emeğin arzı ile talebi arasındaki dengenin sürekliliğinin teminidir. Bu itibarla istihdam ile eğitim arasındaki ilişkinin incelenmesi, özellikle kalkınmakta olan ülkelerin üzerinde durması gereken, önemli bir sorundur. Bu ilişkinin sınırlarının kesin bir biçimde mi yoksa değişebilir mi olduğu ve bu bağlantının kurulmasında eğitim sisteminin rolünün saptanması gerekir. İncelemenin vasıflı emeğin noksan olması, arzının talebinden fazla olması ve işsizlik hallerinde yapılması sorunun daha iyi anlaşılması bakımından önemlidir.Item Endüstri işletmelerinde maliyet sisteminin seçimi(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Amcaoğlu, CengizBir işletmenin birim maliyetlerini hesaplıyabilmek için kullanılacak maliyet sistemi, o işletmede imal edilen mamullerin cinsine bağlı olduğu gibi, işletmenin hacmine, organizasyonuna ve imalatta kullanılan istihsal tekniğine de bağlıdır. Bu sebepten her işletmenin aynen kullanabileceği bir maliyet sistemi öneremeyiz. Her kuruluş kendi yapısına, özelliklerine ve ihtiyaçlarına en elverişli sistemi tesis etmek ve değişen istihsal şartlarına bağlı olarak değiştirmek zorundadır. Bu işlemler yapılırken işletmenin maliyet servisinde çalışanlarla, teknik servis elemanlarının yakın bir işbirliği yapmaları gerekmektedir. Maliyet muhasebesinde çalışan elemanlar ile teknik servis elemanları müessesenin gayesini gerçekleştirmek için çalışırlarken birbirlerine gerekli yardımı yapmaz ve bilgileri zamanında vermezlerse, o işletmede en etkin ve ileri maliyet sistemi uygulansa bile bu sistemin başarı şansı olmayacaktır. Birim maliyetlerin bulunmasında yararlanılacak maliyet sistemini seçebilmek için kullanılan metotlar şunlardır: - İşletmelerin; üretimde kullandığı istihsal tekniği ve politikasına göre sipariş maliyeti - safha maliyeti. - Işletmelerin hesaplamalarında fiili rakkam kullanıp kullanmamalarına göre fiili maliyet - standart maliyet. - Maliyet hesaplarına bütün masrafların dahil edilip, edilmemesine göre tam maliyet - direkt maliyet. Ancak bu şekilde ortaya konulan bir tasnif hatalı yorumlara yol açabilir. Sistem olarak asıl önemli ayırım, üretimin teknik özelliğine ve oluşuna dayanan sipariş ve safha maliyeti ayırımıdır. Bu genel ayırım çerçevesi içerisinde değişik maliyet hesaplama metotları ele alınabilir. Bütün bunların uygulanmasında fiili rakkamlar veya fiili olmayan (genellikle standart) rakkamlar kullanılabilir. Şu halde sipariş ve safha maliyeti sistemleri ile fiili ve standart maliyetleri birbirinden farklı, hatta birbirinin karşıtı olarak görmek yerinde değildir. Sipariş veya safha maliyeti uygulayan bir işletme, maliyetlerini isterse fiili rakkamlarla, isterse standart rakkamlarla hesaplayabilir. Öte yandan ayni işletme maliyetlerine bütün masrafları yükleyebileceği gibi, (tam maliyet) mamul maliyetlerine sadece direkt masrafları katmakla yetinebilir (¹). Endüstri işletmeleri üretimlerinde kullandıkları maliyet sistemlerini çoğunlukla istihsal teknik ve politikalarına göre seçtiklerinden sipariş ve safha maliyet sistemlerini kısaca inceliyelim.Item Dinamik programlama(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Teichroew, Daniel; Akan, ErdalDinamik programlama n değişkenli bir fonksiyonun optimizasyonunu sağlayan bir tekniktir. Bu n değişkenli fonksiyon birbirini takip eden safhalar içinde optimize edilir ve her safha sadece bir değişkenli fonksiyonun optimizasyonunu ihtiva eder.Item Vergi̇ borcunun hukuki özellikleri̇(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975) Şener, OrhanBütün hukuk dalları konuları ile ilgili hukuki olayları incelerler. Vergi Hukuku da aynı şekilde hukuki sonuç doğuran ve vergilemeye ilişkin olayları inceler. Vergi Hukukunda ortaya çıkan alacak - borç ilişkileri kanun tarafından vergi doğuran olaya bağlanmıştır. Bu nedenle, vergi doğuran olay vergi borcunun temel dayanağıdır. Buna karşılık, Özel Hukuk tarafından düzenlenen alacak - borç ilişkilerinin kaynakları ise, Borçlar Kanununa göre üçe ayrılmaktadır. Bunlar; akitten, haksız muameleden ve haksız bir fiil ile mal iktisabından doğan borçlardır (¹). Bu nedenle, farklı kaynaklara dayanmalan sebebiyle her iki hukuk dalının borç kavramları arasında önemli ayrılıklar ortaya çıkmaktadır. örneğin, kumar gibi olaylar özel Hukukta borç sebebi olmadığı halde, vergi borcunun konusu olabilmektedir. Vergi borcunda taraflardan birisinin devlet olması nedeniyle, borcun meydana gelmesinde idare Hukukunun şart tasarrufları, özel Hukuktaki akit serbestisi ilkesinin yerini tutmaktadır. Ayrıca, özel Hukuk tarafından düzenlenen alacak- borç ilişkilerinde tarafların eşitliği sözkonusu olduğu halde, vergi borcunda taraflardan devlet daima üstün bir durumdadır. Vergi borcu nedeniyle devlet ile borçlu (mükellef) arasındaki ilişkinin eşitlik esasına dayanmaması durumu, her iki borç kavramının farklı özellikler taşımalarına sebep olmaktadır. Şimdi, vergi borcu ile ilgili bazı önemli özellikleri inceleyelim.Item Azalan tarımsal nüfus kanunu(Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi, 1975-03) Dinler, Zeynel; Bursa İktisadi ve Ticari İlimler AkademisiEkonomik gelişme, tarımsal karakterli geçim ekonomisinden, endüstrileşmeye dayalı parasal ekonomiye geçişle başlamıştır. İlkel ekonomilerde sadece tarım sektörü vardır ve ekonomik gelişme ile birlikte tarımda verim artışı sağlanması sonucunda tarım dışı sektörler ortaya çıkmıştır. Bu sektörlerin genellikle şehirsel karakterli yerleşme merkezlerinde toplandığı göz önüne alındığında, tarım dışına doğru olan işgücü hareketini şehirleşme olayı olarak niteleyebiliriz. 1800 yıllarına doğru dünya nüfusunun ancak % 1.7'si şehirlerde yaşarken bu oran 1950 yılında % 21'e ve 1960 yılında ise % 25'e yükselmiştir. 1800 ile 1950 yılları arasında dünya nüfusu 2.5 defa artarken şehirler nüfusunun 20 defa artmış olması, tarım dışı sektörlerin gün geçtikçe ne denli bir artış göstereceği, diğer bir ifade ile de tarımsal nüfusun giderek daha da azalacağı, konusunda bir fikir vermektedir.