2014 Cilt 23 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/15749
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Item Şeyh Şemsüddin el-Ahlâtî ve birîfka tekkesi(Uludağ Üniversitesi, 2014) Kavak, AbdulcebbarŞeyh Şemsüddin el-Ahlâtî (ö. 1085/1674) 17. Asırda Kuzey Irak bölgesinde Halvetîliğin en aktif temsilcisidir. Onun İmadiye bölgesinde kurduğu Birîfka Tekkesi, Halvetiyye tarikatının faaliyetleri için önemli bir merkez olmuştur. Birîfka Tekkesi yaklaşık iki asır boyunca Irak ve Suriye’nin kuzeyi ile Doğu Anadolu bölgesinde Halvetîliğin yayılmasında etkili olmuştur. 19. Asrın ilk çeyreğinden itibaren Kādiriyye tarikatının faaliyetlerine ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Zaman içinde Birîfka Tekkesi’ne bağlı yirmiden fazla irili ufaklı tekke açılmıştır.Item Ebû Dâvûd Süneni’nde tekrar ve İhtisar(Uludağ Üniversitesi, 2014) Ürkmez, Ahmedİhtisar, hadis rivayetinde sıkça kullanılan ve geniş hacimli muhtevaların kısa anlatımlarla naklini sağlayan pratik bir yöntemdir. Başta Kütüb-i Sitte müellifleri olmak üzere pek çok muhaddis, rivayetlerin çeşitli bölümlerini tekrara düşmeden özetlemek amacıyla bu yöntemi benimsemiştir. Böylece, sözgelimi ahkâm hadisleri gibi büyük bir literatürün birkaç ciltte toplanması mümkün olabilmiştir. Bu araştırma, Ebû Dâvûd’un ihtisar sistematiğine, tercih ettiği ihtisar türlerine ve her bir nevi için kullandığı kalıp ifadelerin tespitine odaklanmıştır. Sünen’deki tüm sened ve metinlerin bu açıdan incelenmesiyle elde edilen bulgular örnekler eşliğinde paylaşılmış ve konu hakkında gerçekçi sonuçlara ulaşılmaya çalışılmıştır.Item Bir künye unsuru olarak arap kültür ve edebiyatı’nda cansız objeler, bitkiler, insanlar(Uludağ Üniversitesi, 2014) Kavak, Fadime; Uludağ Ünivesitesi; İlahiyat FakültesiArap künye geleneğine ait uygulamalar; insanlara, hayvanlara, bitkilere ve cansız objelere âit olanlar şeklinde kabaca dört ana kategoride ele alınabilir. Bu çalışma, daha önce yine tarafımızdan bir makale çerçevesinde ele alınan en yaygın künye sınıfı olan hayvan künyelerini dışarıda tutarak, günlük yaşantımızda yine geniş bir yer işgal eden cansız varlıklara, bitkilere ve insanlara ait künyelerle bunların Arap şiirindeki yansımaları üzerinde duracaktır.Item Rıza Tevfik Bey’in dinî düşüncesi(Uludağ Üniversitesi, 2014) Kalın, FetullahMakalede Filozof Rıza Tevfik Bey’in dinî düşüncesini ortaya koymaya çalıştık. Lise düzeyinde Türkiye’de ilk defa olmak üzere felsefe dersleri vermesi, o zamanki üniversitede felsefe ve estetik dersi hocalığı yapması, felsefe terimlerinin açıklanmasına yönelik oluşturulan komisyonda yer alması, bir felsefe ders kitabı yazması ve felsefe sözlüğü yazmaya girişmesi, onun felsefe alanındaki yetkinliğini göstermesi bakımından önemlidir. Ancak siyasi ve ekonomik krizlerle beraber devletin içinde bulunduğu sosyokültürel bunalımın topluma yansımasının bir sonucu olarak dönemin Türk aydınlarında görülen fikirsel karmaşanın filozof için de geçerli olduğunu söylemek gerekir. O, gençlik zamanlarında aydınlanma dönemi ansiklopedistlerinin ve ilkçağ şüphecilerinin etkisinde kalmışsa da, olgunluk dönemlerinde öz kültürüne dönerek ve vahdet-i vücûd düşüncesini benimseyerek bu sorunu halletmiştir.Item Hz. Peygamber’i ahlâkî bir model olarak benimsemenin önündeki engeller üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2014) Martı, HuriyeCahiliye kelimesinin bir zihniyeti temsil ettiğinden hareketle düşünmeye başlayan bu makalede, cahiliyenin ahlâka bakan yüzüyle mücadelede Allah Resûlü’nün ne gibi adımlar attığı ve bu adımların günümüzde yinelenmesinin imkânı üzerinde durulmuştur. Nebevî ahlâka duyulan ihtiyaç bu kadar açıkken, Müslüman toplumlarda Hz. Peygamber’i ahlâkî bir model olarak benimseme başarısının neden bu kadar düşük olduğu sorgulanarak, söz konusu başarıyı etkileyen teoriye ve pratiğe dair engeller tartışılmıştır. Teorik engel ile kastedilen, sünnetin, “Allah Resûlü tarafından teşvik edilen ve şefaate vesile olan ama yaptırım taşımayan” bir diğer ifadeyle “yapılsa iyi olan ama yapılmazsa ceza gerektirmeyen” davranışlar şeklinde kodlanmasıdır. Bu durum, sünnetin ahlâka dair emirlerinin de en az hukuka dair emirleri kadar bağlayıcı olduğunun unutulmasına neden olmaktadır. Diğer taraftan Peygamber ahlâkının yeterince model alınmaması, hayat akıp giderken insanların kimi ya da kimleri model aldığı sorusunu akla getirmektedir. Bu bağlamda pratik engel ile kastedilen, Allah Resûlü’nü seven ve ona güvenenlerin, onunla özdeşim kurmak için ihtiyaç duydukları somut örneklerden mahrum olmalarıdır.Item Ebû Hâtim Ahmed b. Hamdân er-Râzî kitâbu’z-zîne fi’l-kelimâti’l-islâmiyyeti’l-arabiyye(Uludağ Üniversitesi, 2014) Teyfurov, Mansur; Sosyal Bilimler Enstitüsüİslam dünyasında daha çok Ebû Hâtim er-Râzî şeklindeki meşhur olan künye ve nesebiyle tanınmaktadır.1 Adı kaynakların çoğunda tam olarak Ebû Hâtim Ahmed b. Hamdan b. Ahmed er-Râzî olarak geçmektedir.2 Ayrıca Ebû Hâtim Ahmed b. Hamdân b. Ahmed er-Râzî el-Versinânî olarak da bilinen bu âlim Ismâiliyye'nin itikadı ve fikrî görüşlerini sistemleştiren ünlü temsilcisidir. Ebû Hâtim’in nesebi hakkında bazı görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Şöyle ki, İbn Hacer el-Askalanî Lisanu’l-Mizan adlı eserinde Ahmet b. Hemdân b. Ahmet el-Versahî Ebû Hâtim el-Kuşşî şeklinde olduğunu zikretmiştir.3 Abdu’l-Cabbar el-Mutezilî ise Ahmet b. Hemdân erRazî el-Kilâî şeklinde olduğunu zikretmiş, fakat Kilâî nesebini açıklamamıştır. Hüseyin el-Hemedânî ise bu nesebin Arap kabilelerinden biri olabileceği şeklinde konuya açıklık getirmiştir.4 Mustafa Gâlib ise ‘A’lamu’lİsmailiyye adlı eserinde Ebû Hâtim Ahmet b. Hemdân el-Versinanî er-Razî şeklinde olduğunu söylemiştir.5 Ebû Hâtim’in adı ve lakabı ile ilgili olan ihtilaflar, onun aslının nerden geldiğini belirlemek konusunda araştırmacıları içinden çıkılmaz duruma sokmaktadır. Bazı tarihi rivayetlere bakıldığı zaman onun Rey şehrine yakın bir yerde dünyaya geldiği söylenmektedir. Nizâmülmülk’ün rivayetinde onun Rey şehri yakınlarında bulunan Nisabur şehrinde doğduğu ve daha sonraları Rey şehrine gittiği bildirilmektedir. Ebû Hâtim birçok şehir gezmiş ve oralarda hem bilgi toplamış hem de kendi mezhebini yaymıştır. İlk olarak batı bölgelerini gezmiş ama oralarda fazla durmadan doğu tarafına (Deylem şehrine) geçmiştir. Ayrıca Bağdat’ta da bir süre kalarak orada Ebû’l-Abbas Sa’lep ile bilgi paylaşımında bulunmuştur.Item Moğol istilasının Türk mimarisine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2014) Bates, Ülkü Ü.; Hacıahmetoğlu, İsmail1243’te Selçuklu Anadolu’sunda Moğol mandasının kurulmasının akabinde Selçuklu taht yönetimi 60 yıl daha varlığını sürdürdüğünden dolayı Anadolu toplumunda ve onun resmi kurumlarında ani değişiklik olmadığı gözükmektedir.1 Bununla birlikte, ilerleyen yüzyıllar içerisinde hem güç merkezlerinin hem de sanatların Batı Anadolu’ya kaydığı, kademeli ve başlangıçta, nispeten göze çarpmayan bir dönüşüm ortaya çıkmıştır. Bu çalışma Moğol istilasından sonraki gelişmelerin mimariye-özellikle de müteakip zamanlardaki Anadolu Türk mimarisine- verdiği yönle ilgili ortaya çıkan değişime ve yenilenmeye atıfta bulunmaktadır.Item A reflection of Üsküdar sufi ıdentity: Balabān tekke(Uludağ Üniversitesi, 2014) Tek, Abdurrezzak; İlahiyat FakültesiTekkes are principal venues to provide Üsküdar with its religious identity. Therefore, it is impossible to think Üsküdar without tekke culture. Sufi life is felt with every aspect in Üsküdar; accordingly, the dargāhs are located within the structure of the town as reference points. One of these is Balabān Tekke that bestows Üsküdar with its genuine mystic colour since its construction three centuries ago. The tekke, which was closed and fell off the map before being finally devastated in the last century, is yet to be subject to a notable study. Hereby article grounds on archives and foundation records as well as tekke periodicals, and seeks to illuminate the history of Balabān Tekke and to fill a gap regarding its identity.Item Ebû İshak İbrahim es-Saffâr, risâle’si ve bazı itikâdî görüşleri(Uludağ Üniversitesi, 2014) Chelidze, Rassim; Sosyal Bilimler EnstitüsüEbû İshak İbrahim es-Saffâr âlimler ailesinin bir ferdi olarak V. asrın ikinci yarısı ile VI. asrın ilk yarısında Mâverâünnehir bölgesinde yaşamış ve Türk dünyasında Hanefî - Mâtürîdî çizgisinin bir temsilcisi olarak ön plana çıkmıştır. Saffâr, kelâm ve fıkıh âlimleri arasında bir mevki ve şöhrete sahip olarak doyurucu eserler yazmıştır. Bu çalışmamızda Saffâr’ın ilmî şahsiyeti, zamanımıza kadar ulaşmış olan Risâle’si ve bu eserin bağlamında onun bazı itikâdî görüşleri ele alınarak bilim dünyasına tanıtılmaya çalışılacaktır.