2012 Cilt 10 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/7938
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 6 of 6
- Results Per Page
- Sort Options
Item İlk bulgusu cilt tutulumu olan konjenital lösemi(Uludağ Üniversitesi, 2011-02-13) Evim, Melike Sezgin; Demiral, Meliha; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Hematoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Giriş: Konjenital lösemi, çocukluk çağı lösemilerinin %1’inden azını oluşturur. Prognozu kötüdür. En sık miyeloid form görülür. Olguların %25-30’unda lösemik cilt tutulumu bulunur. ‘Blueberry muffin’ denilen bu lezyonlar; mavi-mor renkli, sıklıkla çok sayıda ve yaygın nodüler lezyonlardır. Olgu Sunumu: Doğduğundan beri yaygın mavi-mor renkli nodüler lezyonları olan, sepsis düşünülerek yenidoğan ünitesinde 35 gün izlenen hasta, immün yetmezlik ön tanısı ile merkezimize yönlendirilmiştir. Fizik bakısında; soluk görünümde, tüm vücudunda yaygın, mavi-mor renkli cilt altı nodüler lezyonları ve hepatosplenomegali saptandı. Lökosit sayısı 363 000/mm3 idi. Periferik kanının morfolojik ve akım sitometrisi ile değerlendirilmesi ile Akut Monositer Lösemi (AML-M5) tanısı aldı. Tartışma: “Blueberry muffin” cilt lezyonları ile gelen hastalarda mutlaka konjenital lösemi ayırt edilmelidir.Item Okul öncesi hışıltılı çocuk tedavisi ve izlemine güncel yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 2011-12-13) Uysal, Pınar; Karaman, ÖzkanErken yaşta geçirilen hışıltı atakları ve havayolu hiperreaktivitesi daha sonra gelişebilecek astım açısından ilk bulgu olabilir. Bu nedenle bu hastalara uygulanacak tedavi yaklaşımı önemlidir. Tedavinin ilk ve en önemli basamağı primer korunma ve hastanın hastalığı hakkında eğitimidir. Epizodik (viral) ve çoklu-tetikleyicili hışıltının her ikisinde de atak tedavisinde ilk tercih edilmesi gereken ilaçlar β2 agonistlerdir. Bronkodilatatörler akut hışıltı ataklarında semptomatik rahatlama sağlarlar iken, oral kortikosteroidlerin ataklardaki yeri tartışmalıdır. Atak tedavisinde ailelerin oral kortikosteroid başlamaları önerilmemektedir. İdame tedavisinde, epizodik (viral) hışıltıda düşük-orta doz inhale kortikosteroidlerin (İKS) devamlı kullanımı etkisizdir. Ancak, çoklu tetikleyicili hışıltıda İKS'lerin yararlı etkileri bulunmaktadır. Çocuklarda yüksek doz inhale İKS'ler aralıklı kullanıldığında her iki hışıltı tipinde de etkili gibi görünmektedir. Fakat, kısa dönemde yüksek doz İKS'lerin büyüme üzerine olumsuz etkileri olması nedeni ile rutin olarak kullanımları önerilmemektedir. Lökotrien reseptör antagonistleri (LTRA) çoklu tetikleyicili çocuklarda önerilebilir. Antihistaminikler, ketotifen ve kromolinlerin hışıltılı çocuk tedavisinde yeri yoktur.Item Çocuklarda metabolik sendromun tedavisinde beslenme yönetimi(Uludağ Üniversitesi, 2012-02-20) Noğay, Nalan Hakime; Köksal, GüldenMetabolik sendrom, merkezi yada abdominal obezite, hipertrigliseridemi, hipertansiyon, düşük HDL kolesterol ve yüksek açlık glukoz düzeylerinden en az üçüne sahip olunması olarak tanımlanmaktadır. Metabolik sendrom daha çok erişkinlerin sorunu olarak bilinirken, son yıllarda çocuklarda da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocuklarda metabolik sendromun tanımlanmasında değişik araştırma grupları tarafından önerilen farklı tanımlamalar vardır. Bu tanımların hepsi de obezitenin bir parçası olan BKI (Beden Kitle İndeksi) ve bel çevresini, dislipideminin bir parçası olan yükselmiş trigliserit ve düşük HDL kolesterol, yükselmiş kan basıncı ve glukoz metabolizmasının bir göstergesi olan bozulmuş açlık glukoz toleransı ya da bozulmuş açlık insülin düzeyleri gibi özellikleri içermektedir. IDF (Uluslar arası Diyabet Federasyonu) çocuklarda yaş ile ilgili farklılıklardan dolayı, tanımlamaların yaş gruplarına göre yapılmasını önermiştir. Çocuklarda obezite sıklığının artması, metabolik sendrom sıklığını arttıran en önemli neden olarak kabul edilmektedir. Metabolik sendromun bileşenleri kilo kontrolü, diyet ve fiziksel aktivite gibi farklı yaşam tarzı ile kontrol edilebilmektedir. Bu nedenle metabolik sendromun tedavisinde öncelikle beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite gibi etmenlere yönelik müdahale yapılmalıdır. Bu derleme yazıda çocuklarda metabolik sendromun beslenme tedavisi tartışılacaktır.Item Zamanında doğan bebeklerde kafa içi kanama; bir takip çalışması(Uludağ Üniversitesi, 2012-08-15) İpek, Mehmet Şah; Zenciroğlu, Ayşegül; Özkan, Mehpare; Çınar, Hasibe Gökçe; Aydın, Mustafa; Okumuş, NurullahGiriş: Bu çalışmanın amacı, zamanında doğan bebeklerde kafa içi kanamalar ile ilişkili risk faktörleri, klinik belirtiler ve sonuçların belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Dr. Sami Ulus Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde 2005 ile 2010 tarihleri arasında kafa içi kanama tanısı alan zamanında doğmuş bebekler geriye dönük olarak değerlendirildi. Olgular ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntüleme ile tanı aldı. Ortalama 36 ay takip edilen bebekler nörolojik açıdan değerlendirmeye alındı. Bulgular: Kafa içi kanaması olan 14 bebek tanımlandı. Olguların yarısı yaşamın ilk haftası içerisinde tanı almıştı (7/14) ve en yaygın klinik bulgu nöbetti (8/14). Kanama sıklıkla ventrikül içi (9/14) ve subaraknoid (7/14) yerleşimli idi, ancak 8 bebekte iki veya daha fazla kanama alanı mevcuttu. Olguların büyük çoğunluğunda (11/14) kafa içi kanamaya neden olan veya katkıda bulunan bir risk faktörü mevcuttu. Sadece bir hastada cerrahi girişim gerekti. İki hasta yenidoğan döneminde, ağır engelli diğer bir hasta ise 10 aylıkken kaybedildi. Yaşayanlardan ikisi ağır, biri ise hafif nörogelişimsel gerilik gösterdi. Kalan 8 hastanın nörolojik gelişimleri normal seyretti. Sonuç: Zamanında doğan bebekte kafa içi kanama sıklıkla bir perinatal risk faktörü ile ilişkilidir. Şiddetli kanamalarda bile nörogelişimsel sonuç iyi olabileceğinden, uzun dönem sonucu öngörmek zordur.Item Büyüme hormonu eksikliğinin tanı kriterleri yeniden değerlendirilmelidir(Uludağ Üniversitesi, 2012-10-04) Salı, Enes; Sağlam, Halil; Tarım, Ömer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı.Giriş: Bu çalışmada, hastanemizde büyüme hormonu BH eksikliği tanısıyla izlenençocuklarda tedaviye yanıtı belirleyen etkenlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: İzole idyopatik BH eksikliği nedeniyle takip edilen ve BH tedavisikullanan toplam 149 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Tanı aşamasında bakılan ortalama maksimum BH yanıtı klonidin stimülasyontesti için 4,58 ng/ml, glukagon stimülasyon testi için ise 6,01 ng/ml bulundu. OrtalamaBH dozu 0,215 0,18-0,25 mg/kg/hafta olarak belirlendi. BH tedavisi ile boy SDS anlamlıolarak arttı p< 0,05 . Klonidin ve glukagon uyarısına maksimum BH yanıtı ile boyuzaması arasındaki ilişki negatif yönde anlamlı bulundu p< 0,05 . Uyarı testlerineverilen maksimum yanıta göre hastalar 7 ng/ml olarak ayrıldığında,tedaviye en yüksek yanıtın hem klonidin ve hem de glukagon testlerinde 0,05 . Sonuç: Tedaviye erken başlanan, uyarı testlerinde daha düşük BH yanıtı veren ve dahayüksek doz BH verilen hastaların tedaviden daha çok yarar gördüğü saptandı. Bunedenle, BH eksikliği tanı kriterlerinin gözden geçirilmesi gerektiği, uyarı testlerindekabul edilen 10 ng/ml sınırının aşırı tanı konmasına neden olabileceği görüldü. Daha genişserilerde yapılacak araştırmalarda nihai boyların da değerlendirilmesi ile tanıkriterlerinin yeniden belirlenmesi gerektiği vurgulandı.Item Çocuklarda ülseratif kolit tanısının belirlenmesinde fekal kalprotektinin rolü(Uludağ Üniversitesi, 2012-10-10) Ünal, Fatih; Semizel, Evren; Serdar, Muhittin; Ecevit, Çiğdem Ömür; Karaca, Yılmaz; Yılmaz, Emine Mert; Kocaefe, Hasan; Kasırga, Hasan ErhunGiriş: Dışkıda fekal kalprotektin (FKP) inflamatuvar bağırsak hastalıklarında (İBH), bağırsak duvarındaki lökositlerin döngüsünün ve bağırsak lümeni içerisine nötrofillerin migrasyonunun artmasıyla yüksek konsantrasyonlarda bulunabilmektedir. Çalışmamızda ülseratif kolitli (ÜK) hastalarımızda tanı anında FKP değerlerini belirlemeyi ve noninvazif bir yöntem olan bu testin rutin uygulanabilirliğinin etkinliği amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza tanı konulduğu sırada dışkı örnekleri alınmış olan 19 ÜK’li (10 kız, 9 erkek, yaş ort: 11,5±3,5 yıl) ve 20 sağlıklı kontrol (10 kız, 10 erkek, yaş ort: 10,3±4,5 yıl) dahil edildi. Hastalarımızdan tanı konulduktan hemen sonra, tedavi öncesi, dışkı örnekleri ELİSA yöntemi ile FKP çalışılması için toplandı. Bulgular: ÜK grubunun tamamında FKP değerleri kontrol grubundan anlamlı derecede yüksekti. Dışkıda saptamış olduğumuz FKP değerleri ÜK ve kontrol grubumuzda sırasıyla 398,4 (56,7-2450) μg/gr dışkı ve 19,4 (2-81) μg/gr dışkı olarak bulundu (p<0,005). ÜK hasta grubumuzun Pediatrik Ülseratif Kolit Aktivite İndeksine (PUCAI) göre hafif aktivite indeksine sahip gruptaki 8 hasta ile orta ve ağır hasta grubunda bulunan 11 hastanın FKP değerleri sırasıyla 267,6 (87,4-1690) μg/gr ve 435,2 (56,7-2450) μg/gr dışkı olarak bulundu (r2: 0,40, p<0,05). Pankoliti olan 11 ve sol kolon, proktit/sigmoidit tutulumu olan 9 hastanın FKP değerleri sırasıyla 422,6 μg/gr ve 371,7 μg/gr dışkı olarak bulundu, aralarında istatistiki farklılık gözlenmedi (p>0,05). Diğer akut faz reaktanı olan CRP yüksekliği 15 (%89,4), sedimantasyon yüksekliği 16 (%84,2), lökositoz 14 (%73,6), trombositoz 13 (%68,4), anemi 15 (%89,4) ve hipoalbüminemi 10 (%52,6) hastada bulundu. Sonuç: ÜK’li hastalarımızda dışkıda FKP değerlerinin kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek olması ve hastalığın aktivitesi arttıkça FKP değerlerinde de artışın gözlenmesi ÜK’li hastalarda FKP’nin tanı ve takip sırasında kullanılmasının yararlı olabileceğini düşündürmüştür.