Sağlık Bilimleri Enstitüsü / Institute of Medical Sciences
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/17
Browse
Browsing by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 960
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bursa tıbbi folklorunda kırık-çıkıkla ilgili tedavi yöntemlerinden örnekler ve modern tıp bakımından bazı sonuçlar.(Uludağ Üniversitesi, 1986) Ersoy, Nermin; Erdemir, Ayşegül Demirhan; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim DalıBu çalışmada Bursa tıbbi folklorunda kırık-çıkıkla ilgili tedavi yöntemlerinden örnekler verilmiş ve modern tıp bakımından bazı sonuçlara varılmıştır. Bunun için Bursa'nın tarihi gelişimi kısaca incelendikten sonra, bu kentimizin tıbbi folklorumuzdaki yeri belirtilmiştir. Kırık-çıkıkla ilgili tedavilerin tarihi de detaylı olarak incelenerek bu tedavilerin tarih öncesi dönemlere kadar dayandığı belirlenmiştir. Tarihi ve folklorik yönden çok eski bir kentimiz olan Bursa'nın il merkezinde belirlediğimiz kırık-çıkıkçılardan ve bunların tedavi ettikleri hastalardan elde edilen örnekler, istatistiksel verilerle belirtilmeye çalışılmıştır. Çalışmamızda belirlenen kırık-çıkıkla ilgili ilkel tedavi yolları Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Kliniğindeki modern tıp yöntemleriyle karşılaştırılarak yararlı bir sonuca varılmaya çalışılmıştır. Belirlediğimiz sonuçlara göre kırık-çıkıkçıların kırıkla ilgili tedavi yöntemleri çoğu zaman komplikasyonlar oluşturmaktadır. Komplikasyonlu hastaların bir kısmı hastaneye başvurmakta, diğer bir kısmı ise komplikasyonların sonucunu çaresiz bir durumda beklemekte, ya da başka bir kırıkçıya gitmektedir. Kırık-çıkıkçıların, çıkıkla ilgili tedavi yöntemlerinden oluşan komplikasyonlar daha azdır, bunların bazılarında modern tıp yöntemleriyle benzerlikler görülmektedir. Bütün bu tedavi yöntemleri yüzyıllardan beri halk arasında uygulanmakta olup bu durum elde ettiğimiz istatistiksel verilerden, bazı tarihsel ve tıbbi yazma kitaplardan ve yerli -yabancı tıp tarihi kitaplarının incelenmesinden anlaşılmıştır. Çalışmamızın son kısmında kırık-çıkıkla ilgili ilkel tedavi yöntemleri modern tıp metodlarıyla karşılaştırılarak bazı sonuçlara varılmıştır.Item Peptik ülserli hastaların porschach kişilik test ile incelenmesi ve kontrol grubu ile karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1986) Ergun, Şebnem; Taneli, Suna; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Psikiyatri Ana Bilim DalıBu çalışmada, günümüzde en sık kullanılan projektif testler den olan Rorschach kişilik testi kullanılarak, peptik ülserli bir grup hastanın kişilik özellikleri saptanmaya çalışılmış ve elde edilen sonuçlar kontrol grubunun : sonuçları ile karşılaştırılmıştır. Bu amaçla, 48 hasta ve 50 sağlıklı denekten oluşan iki grup ele alınmıştır.Hasta grubu, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi' nin Dâhiliye, Cerrahi, Psikiyatri, Radyoloji ve Acil Polikliniklerine başvuran hastalardan oluşmuştur. Kontrol grubu ise, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde klinikler dışında çalışan ve hastayla doğrudan ilişkisi olmayan sağlıklı büro personeli arasından rastgele örneklemle seçilmiştir. Hasta grubundaki bir denek hariç, çalışma ya alınan tüm deneklere Rorschach kişilik testi uygulanmıştır. Sonuçların değerlendirilmesinde, t- testi ve ki -kare testi kullanılmış tır. Rorschach kişilik testi sonuçlarına göre, hasta grubunun %97.37' sinin nörotik özelliklere sahip olduğu saptanmıştır. Kadın deneklerde seksüel problem, erkek deneklerde ise hipokondriak özellik, depresif özellik ve introvert-pasif yapı anlamlı farklılık gösteren özellikler olmuştur. Sonuçlar, literatür ile uygunluk göstermektedir.Item Peptik ülserli hastaların MMMPI profil özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 1986) Kireççi, Yalçın; Taneli, Suna; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Psikiyatri Ana Bilim DalıPeptik ülserli hastaların psikosomatik yönden incelenmesinin bir bölümünü oluşturan bu çalışma ile; çok faktörlü psikosomatik bir hastalık olan, peptik ülserin etiyolojisindeki kişilik özellikleri, MMPI testi ile incelenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla, 31 peptik ülser hastasından elde edilen ortalama MMPI profili ile, 43 sağlıklı kontrol grubundan elde edilen ortalama profil karşılaştırılarak, bu konuda bir norm değerinin saptanması amaçlanmıştır. Hasta grubunda % 48 oranında patolojik profil elde edilirken, bu oran kontrol grubunda %10 olarak bulunmuştur . Hs, D, Hy, Pt, Sc ve Si alt testlerinin, hasta ve kontrol grubu kadınları birbirinden anlamlı derecede ayıran alt testler olduğu görülmüştür (P < .001) . Hasta ve kontrol grubu erkekleri birbirinden anlamlı derecede ayıran alt testlerin; K, Hs, D, Pt ve Si alt testleri olduğu saptanmıştır (P < .05). Hasta kadınların MMPI kod tipi olarak 1—2—5—7 kod tipi saptanmıştır. Hasta erkeklerin kod tipi ise, 1—2—3 olup, nörotik hasta kod tipine uygunluk göstermiştir. Kontrol grubundaki erkek ve kadınların ortalama PMPI profillerinin, normal sınırlarda olduğu saptanmıştır. Hasta grubu, genel olarak ele alındığında, patolojik yükselmelerin 60-70 değeri arasında yer aldığı görülmüştür.Item Yurt dışından kesin dönüş yapan işçi çocukları ile Türkiye'de doğup büyümüş çocukların frustrasyona karşı geliştirdikleri agresyonun yönü ve türünün rosenzwerg pıcturefrustratron testi ile değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1986) Çelen, Nermin; Taneli, Suna; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Psikiyatri Ana Bilim DalıAraştırmada 20.yüzyılda özellikle gençlerin şiddete yönelik davranışlarının önemi dikkate alınarak,farklı iki grubun frustrasyona karşı geliştirdiği agresslf davranışların yönü ve türü karşılaştırılmak istenmiştir. Agresyonun fizyolojik bazına ağırlık frustrasyon ya da öğrenme sonucu ortaya çıkan agressif davranışlar değerlendirilmiştlr. Karşılaştırılacak örneklem gruplarından ilki yurt dışından kesin dönüş yapmış işçi çocuklarından diğeri ise aynı demografik özelliklere sahip Türkiye'de doğup büyümüş çocuklar arasından seçilmiştir. Çocukların yaşları 8-14 arasındadır. Yurt dışındaki çocukların,batı toplumunda yeterli toplumsallaşamadıkları,batı toplumu tarafından itildikleri ,yeterli dil bilmeyişleri sonucu var olan uyum sorunları,farklı kültürü yansıtan okul programlarını takip etmeleri ve çalışan ebeveynleri ile yeterli duygusal iletişim kuramadıkları göz önünde bulundurularak agresyonun yönü ve türü açısından diğer örneklem grubuna göre farklılık gösterebilecekleri düşünülmüştür. Agresyonun yönünü ve türünü ölçmek için semi-projektif test özelliğini taşıyan Rosenzweig P-F testinin çocuk formundan yararlanılmıştır. Deneklerin testdeki frustrasyon durumlarına yansıttıkları agressif davranışları, RPF-e1 kitabına göre değerlendirilmiştir.Test sonuçları t testi ile karşılaştırılmıştır. Araştımada agresyonun türü ve yönü açısından yalnızca Need-Persis- tence (N-P) skalasında iki grup arasında manidar farklılık bulunmuştur. Bu farklılığın yurt dışından dönen özellikle erkek çocuklarda Türkiye'de doğup büyümüş çocuklara oranla bağımsızlık çabalarının engellenmesi ,vital gereksinimlerinin doyma ulaşmamasının daha fazla olabileceğinden doğduğu söylenebilir. Agresyonun yönü ve türüne ait değişkenlerinin ortalamaları her iki grupta da birbirine yakındır. Dışa Dönük Agresivlte (E-A) ve Ego savunma (E-D) değişkenlerinin ortalaması Ikl grupta da en yüksektir. Bulguların aynı yönde oluşu, beklenilen farklılığın olmayışına her iki grup çocuğun ailelerinin yeni girdikleri toplumla çatışmaları neden gösterilebilir. Biri batı toplumu ile diğeri kent toplumunun orta sınıf değer yargıları ile çatışma içindedir. Her iki grupta da çocuk terbiyesinde bastırıcı,otoriter tutum ve ceza türü pekiştirici tercih edilmiştir. Ayrıca çocuklarına agressif model olabilecekleri bilinmektedir. Bu ortamın yarattığı psikolojik ve sosyal frustrasyonlar, çocuklar agresivitelerini yansıtacak durumla karşılaştıklarında aynı yada benzer tepkilerde bulunmalarına neden olmuştur.Item Hemiplejik hastaların rehabilitasyonunda brunnstrom ve NEH (Normal eklem hareketleri) tedavi yöntemlerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1986) Dardağan, Nurten; Özcan, Orhan; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim DalıGünümüz dünyasında yaşam süresinin uzaması sonucu sakatlayıcı özelliği bulunan hemiplejinin görülme oranının artması, bu konuda karşılaştırmalı çalışmaların az olması ve klinik deneyimimizi arttırmak amacıyla 25 hemiplejik hastada Brunnstrom ve NEH tedavi yöntemlerini karşılaştırdık. Yaptığımız çalışmada 1) Kontraktür oluşumu açısından deney ve kontrol gruplarımız arasında önemli bir fark bulunamamıştır. 2) Motor güç ve spastisite açısından deney grubumuz da daha iyi sonuçlar elde ettik. 3) Deney grubumuzdaki hastalarımızın % 100ü, kontrol grubumuzdaki hastalarımızın % 69u yürüme eğitimini, tamamladı. 4) Üst extremite ve el fonksiyonları açısından deney grubumuzdaki hastalarımız daha başarılı oldu. 5) Sağ hemiplejik hastalar, sol hemiplejik hastalardan daha hızlı iyileşme sağladı. 6) Yaşın rehabilitasyonda çok önemli bir faktör olmadığını eğitim seviyesinin rehabilitasyon sonucunu olumlu yönde etkilediğini gördük. 7) Rehabilitasyona erken başlama ile rehabilitasyonda daha iyi sonuçlar elde ettik. Hemiplejide tedavinin standartlaştırılmaması, hastanın var olan problemlerine en uygun tedavi yöntemlerinden biri veya bir kaçını birlikte, özellikle flask devrede NEH, spastisite gelişmeye başladıktan sonra Brunnstretm, Bobath, PNF tedavi yöntemlerinin kullanılması gerektiği sonucuna vardık.Item Peptik ülserli hastaların ve kontrol grubunun resim çizme testlerinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1986) Erden, Gülsen; Taneli, Suna; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Psikiyatri Ana Bilim DalıEAİ çizme testini peptik ülserli hasta grubu ile sağlıklı deneklerden oluşan kontrol grubuna uygulayarak farklılıkları saptamak istedik. Hastalarımız Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinin Dahiliye, Cerrahi, Psikiyatri, Radyoloji ve Acil Polikliniklerine başvuran hastalar arasından seçilen 48 kişiden oluşmaktadır. Kontrol grubumuz ise Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinde büro personeli olarak görev yapan sağlıklı kişilerden tesadüfi örnekleme ile seçilmiş 50 kişiden oluşmaktadır. EAİ çizimleri deneklerin her birine uygun ortamda bu çalışmayı yapan psikolog tarafından çizdirilmiştir. Çizimler BUCK'un (1938) kantitatif değerlendirme sistemi esas alınarak değerlendirilmiştir. Çizimlerden elde edilen 21 özellik açısından hasta grubu ile kontrol grubu verileri karşılaştırıldı. Bulgular Ki -Kare ve t testi uygulanarak istatiksel anlamlılık dereceleri saptandı. Peptik ülserli hastalar, kontrol grubuna göre daha fazla negativist,emosyonları labil, ilişki kurma güçlüğü gösteren ve sevgi ilgi gereksinimi olan kişiler olarak saptandı. Hasta grubumuzun % 83.3 ü nöroz grubu tanılar almışlardır. %12.5 inde değişik kişilik yapıları, % 4.2 sinde de organik psikosendrom bulguları saptandı. Bu bulgular ile EAİ çizme testinin, peptik ülserli hastayı tanıma ve tedavisinde yardımcı bir araç olacağı düşünüldü.Item Geçmişte, günümüzde syphilis (frengi)(Uludağ Üniversitesi, 1987) Özdemir, Belkıs; Erdemir, Ayşegül Demirhan; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim DalıBu çalışmada halk arasında syphilisle ilgili tedavi yöntemlerinden örnekler verilmiş ve modern tıp bakamından bazı sonuçlara varılmıştır. Tezin "Syphilisin Tarihsel Gelişimi" adlı bölümünde, bu hastalığın halk arasındaki tedavi yöntemlerinin tarih öncesi çağlara kadar dayandığı belirtilmekte ve ilk tedavi yöntemlerinin rönesansla birlikte başladığı gösterilmektedir. Çalışmamızda belirlenen syphilisle ilgili ilkel tedavi yolları, Bursa aktarlarından ve eski Bursa' lılardan sağlanmıştır. Bu örnekler, Can kurtaran Deri ve Tenasül Hastalıkları Hastanesindeki modern tıp yöntemleri ile karşılaştırılarak yararlı bir sonuca varılmaya çalışılmıştır. Belirle diğimiz sonuçlara göre, elde edilen örnekler, hastanın derisi üzerinde lokal bir iyileştirme (halkın hazırladığı civalı merhemlerle civanın lokal etkisi gibi) yapsa da hastalığı ilerletmekte ve zararlı sonuçlar elde edilmektedir Bu arada halkın bu hastalığı utanç verici bir durum olarak görmesi nedeniyle hastanın hastaneye gitmemesi de hastalığın ilerlemesinin diğer bir nedenidir. Syphilisle ilgili ilkel tedavi yöntemleri yüzyıllardan beri halk arasında gizli olarak uygulanmaktadır. Bu durum halktan elde ettiğimiz verilerden, bazı tarihsel ve tıbbi yazma kitaplardan ve yerli yabancı tıp tarihi kitaplarının incelenmesinden anlaşılmıştır.Item Sıçan korpus striatumunda muskarinik reseptörlerin önden arkaya dağılımları: 3H-kinüklidinil benzilat bağlanmasının incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1987) Demiröz, Nezahat; Kıran, Burhan K.; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Farmakoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, sıçan korpus striatum dokusunda önden arkaya doğru seri halde alınmış kesitlerde muskarinik reseptörlerin miktarı ve bağlanma ö zelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. 3 Çalışma radyoaktif kinüklidinil benzilat ( H-QNB ) kullanılarak 3 radyoligand bağlama yöntemi ile yapıldı. H-BJMB'nin muskarinik reseptörlere maksimum bağlanmasını saptamak için Scatchard grafiği kullanıldı. Scatchard analizinden belirlenen maksimum bağlanma değerleri kullanılarak tek tek kon santrasyon - yüzde bağlanma eğrileri çizildi. Bu eğrilerden her kesit için pD_ değerleri hesaplandı. Radyoaktif QNB, konsantrasyonuna bağlı olarak, incelenen korpus striatum dilimlerinde ve dokunun tamamında duyurulabilir tarzda bir bağlanma özelliği gösterdi. En yüksek bağlanma önden 2. kesitte elde edilirken, en dü şük bağlanma 5. kesitte gözlendi. 3. ve 4. kesitler arasında anlamlı bir fark görülmedi. Ayrıca, H-QWB pD" değerleri bakımından sonuçlar 1. kesitte diğer kesitlere göre anlamlı olarak daha düşük bulundu. Bu çalışmada, sıçan korpus striatumunda muskarinik reseptör dağılımının homojen olmadığı sonucuna varıldı.Item Grafit tüplü atomik absorpsiyon spektrofotometrisi ile kan kurşunu analizi(Uludağ Üniversitesi, 1987) Müreva, Recep; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyokimya Ana Bilim DalıBu çalışmamızda laboratuarımıza çeşitli nedenlerle başvuran 110 olguda kan kurşunu analizi Rank Hilger marka H1550 tipi grafit tüplü AAS cihazı ile ve yaş, cinsiyet ya da meslek gibi bir ayırım gözetmeksizin gerçekleştirildi. Çalışmamız toplumumuzun belirli bir kesiminde küçük de olsa kan kurşunu taramasını gerçekleştirmeyi ve AAS ile kan kurşunu analizine daha yakından bakarak en uygun yönteme ulaşmayı amaçlıyordu. Kan kurşunu analizi gerek kurşun konsantrasyonunun düşük olması ve gerekse bu analizde interferansın çok önemli bir problem olması yüzünden araştırmacıların ilgisini çekmiş ve bu konuda çok sayıda bilimsel arastırma gerçeklestirilmistir. Alevsiz AAS nin kan kurşunu analizinde hızlı ve güvenilir bir analiz sağlaması dolayısıyla önemli bir yeri vardır. Direkt yöntemin "precision", ekstraksiyon yöntemlerinin bulaşma, "digestion" yönteminin hız problemlerinin bulunması yüzünden Triton X-100 ile hemoliz yöntemini kullandık. Bu yöntemde kanı %5 lik Troton X-100 ile 1/1 oranında seyrelterek bundan 3 ul yi grafit tüplü atomizöre verdik. Kursun için " hollow cathode lamp" ve "background" düzeltimi için hidrojen lambası kullandık. Kalibrasyon için 0.01 N nitrik asitle hazırlanmış standartlar kullanıldı. Çalışma kapsamına aldığımız 110 kişinin kan kurşunu ortalaması 0.208 mg/1 olarak bulundu. Kan kurşunu seviyelerinin yaşa, cinsiyete göre dağılımında anlamlı bir fark bulamadık. Mesleklere göre dağılımda ise ev hanımları kan kursunu seviyesi en yüksek olan grubu oluşturmaktaydı.Item Tavşanlarda, tavşan beyin tromboplastini enjeksiyonu ile yaygın damar içi pıhtılaşmasının deneysel olarak gösterilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1987) İşbil, Naciye; Özlük, Kasım; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Fizyoloji Ana Bilim DalıTavşanlarda tavşan beyin tromboplastini enjeksiyonu ile yaygın damar içi pıhtılaşması oluşup oluşmadığını gözlemeyi amaçladık. Tromboplastin enjeksiyonundan önce ve enjeksiyondan 5, 20 ve 60 dakika sonra alınan kan örneklerinde trombosit sayımı, fibrinojen tayini, pıhtılaşma, protrombin ve trombin zaman testleri ile E.E.Z., fibrin plak, fibrin yıkım ürünleri tayini yapıldı. Ayrıca otopsi yapılarak böbrek ve akciğer dokusu histopatolojik olarak incelendi. Tromboplastin enjeksiyonundan sonra trombosit sayısında, fibrinojen miktarında azalma, pıhtılaşma, protrombin ve trombin zamanlarında uzama gözlendi. E.E.Z. ve fibrin plak yöntemiyle ölçülen fibrinolitik aktivitede hafif bir artış gözlendi. Fibrin yıkım ürünlerini tayin ettiğimiz etanol jel testi pozitif olarak bulundu. Böbrek ve akciğer dokusunun incelenmesinde fibrin ağları ve buna bağlı nekrozların geliştiği gözlendi. Tüm bulgularımız yaygın damar içi pıhtılaşması ve tüketim koagülopatisinin bulguları olarak bilinmektedir.Item Tavşanlarda deneysel yolla venöz tromboz oluşturulması ve tromboz oluşumu üzerine normal ve düşük moleküler ağırlıklı heparin fraksiyonunun (CY 216) koruyucu etkisinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1987) Noyan, Behzat; Özlük, Kasım; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Fizyoloji Ana Bilim DalıÇalışmamızda Modifie edilmiş Wessler staz tromboz modeli kullanarak laboratuvarımızda elde edilen tavşan beyin tromboplastininin trombotik etkisini ve bunun yanısıra deneysel yolla oluşturduğumuz trombus üzerine fraksiyone olmamış heparin (Liquemine) ve düşük moleküler ağırlıkla heparin fraksiyonunun (LMWHP) (CY216) koruyucu etkilerini ve aralarındaki etki farklılıklarını gözlemeyi amaçladık.Tavşanlarda deneysel yolla venöz tromboz oluşturuldu ve doku tromboplastininin kuvvetli bir trombotik ajan olduğu bulundu. Diğer yandan ön tedavi olarak derialtına çeşitli dozlarda heparin ve düşük moleküler ağırlıklı heparin fraksiyonu (CY 216) verdiğimiz ve daha sonra tromboplastin enjeksiyonu ile staz yaptığımız hayvanlarda LMWH fraksiyonun heparine göre daha kuvvetli bir antitrombotik ajan olduğu görüldü. LMWH (CY 216) 'in uygun koruyucu minimal dozunu ise 200 Anti-Xa Ü/kg olarak tesbit ettik. LMWH (CY 216) 'in uygun antitrombotik etkisi yanında pıhtılaşma zamanına hiçbir etkisi yoktu.Item Pterin -6- carboxylic acid'in değişik estrus evrelerinde hipofiz ve pineal ultrastrüktürü üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1987) Üner, Mustafa; Sırmalı, Şahin; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Histoloji ve Embriyoloji Bilim DalıBu çalışmada bir pteridin türevi olan pterin-6-car-boxylic acid' in Estrus siklusunun estrus, diestrus ve pro- estrus evrelerinde sıçanların hipofiz ve pineal ultrastrüktürü üzerine etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Deneyde ergin dişi sıçanlar kullanılmış olup deney grubu pterin-6-carboxylic acid 5 ug/kg'lık tek doz halinde verildi. Pterin-6-carboxylic acid'in akut etkisini göstermek için sıçanlar enjeksiyondan 1 saat sonra dekapite edildi. Diseksiyonla çıkarılan hipofiz ve pineal bezleri E. M. için takibe alındı. Ultrastrüktürel inceleme sonunda pterin-6-carboxylic acidin hipofiz prolaktin hücrelerine stimulan etki yaptığı, gonadotropik hücreleri ise etkilemediği ortaya konmuştur. Pterin-6-carboxylic acid 'in pineal üzerine etkilerinin ise siklusun farklı fazlarına göre biçimlendiği anlaşılmıştır.Item Sıçanlarda değişik ortam ısısının lokal sempatik aktiviteye etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1987) Üner, Mine; Özlük, Kasım; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Fizyoloji Ana Bilim Dalıİki grup halinde yapılan deneylerde (5 ve 16 - saat) Wistar-Albino sıçanlar (200-260 gr) 5°C, 20°C, 36°C ve 42°C lerde tutularak idrarlarındaki katekolamin miktarı saptandı. Katekolamin yöntem tayini, idrardaki katekolaminleri uygun PH da alüminyum okside bağlamak ve sonra geri alarak okside edip, oksidasyon sırasında açığa çıkan fluoresans şiddetini spectrafotofluorometre'de ölçmek esasına dayanmaktadır. Bulgularımızda 5 saat 42°C lik ortamda tutulan sıçanların idrar miktarları, kontrol grubu olarak çalıştığımız 20°C lik ortamda tutulan sıçanların katekolamin miktarlarından yüksek bulundu. Aynı koşullarda 16 saat 5°C ve 42°C de tutulan sıçanların idrarlarındaki katekolamin miktarında da benzer oranda artış görüldü. Sarnıç olarak ısının, sıçanlarda sempatik sistemi, etkileyerek strese yol açtığı ve stresin de katekolamin miktarını arttırdığı düşünüldü.Item Sıçan glandula thyroidea'sının innervasyonu ve parankima hücreleri'ne ilişkin ışık mikroskobik bulgular(Uludağ Üniversitesi, 1987) Yardımoğlu, Melda; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Histoloji Embriyoloji Bilim DalıSıçanlarda glandula thyroidea' nın innervasyonu ve parankiması, ışık mikroskobu düzeyinde incelendi. Cinsiyete göre herhangi bir histolojik fark bulunmadı. Tüm materyalde isthmus glandulae thyroidea görüldü. Folliküller, glandula thyroidea loplarının dorsalinde ve periferinde büyük, sentralde ise küçük çaplıydı. Kblloid ve follikül epiteli, parafolliküler hücreler, oksifil hücreler, mast hücreleri hematoksilen-eosin, demirli hematoksilen-Van Oieson, hematoksilen-shorr, toluidin blue yöntemleri ile incelendi, Glandula thyroidea loplarının üst uçlarından ve isthmus düzeyin den alınan kesitlerde n.laryngeus superior ve n.laryngeus recurrens'e ait ganglionlar bulundu. Bu ganglionlarda iri ve yuvarlak biçimli ganglion hücrelerinin sitoplazması bazofilik, nukleusları büyük ve sentrik yerleşimliydi. Aksonları demonstre etmek için Bielschowsky ve Holmes 'un gümüşleme yöntemleri kullanıldı. Siyah renkte boyanan akson kesitleri, folliküller çevresinde görüldü. Ancak glandula thyroidea içinde ganglion hücresine rastlanmadı. Gomori'nin gümüşleme yöntemi ile folliküller arasında görülen siyah renkli retiküler fibriller bir ağ görünümündeydi. Ayrıca bu yöntemle parafolliküler hücre granülleri de siyah boyandı.Böylece sıçanlarda glandula thyroidea parankiması ile beraber stromada yer alan sinir fibrilleri ve retiküler fibriller incelendi. Parklı gümüşleme yöntemleri sayesinde retiküler fibriller ile sinir fibrillerinin ayırımı yapıldı.Item Trombositlerin glukoz utilizasyonu üzerine aspirin, persantin ve indobufenin etkisinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1987) Yazgan, Emine; Özlük, Kasım; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Fizyoloji Ana Bilim DalıBu Çalışmada, trombositlerin glukoz kullanımı üzerine aspirin, persantin ve indobufenin etkisi araştırıldı. Deneyler, in vitro koşullarda, sağlıklı kişilerden alınan antikoagülanlı kanın santrifüjü ile elde edilen TZP (Trombositten zengin plazma - 600 000 /mm3) ile yapıldı. Dört grupta gerçekleştirilen deneylerde; 1. grubun TZP sı üzerine 0.11 mol/lt glukoz konuldu, II. grupta TZP+Aspirin+O.11 mol/lt glukoz, III. grupta TZP+Persantin+O.11 mol/lt glukoz, IV. grupta TZP+IndoDufen+ 0.11 mol/lt glukoz kullanıldı. Bu karışımlar 0, 60, 120, 180 ve 240 dakika 37°C de inkübe edildi. İnkübasyon peryotları sonunda perklorik asit ile reaksiyon durdurularak glukoz ve laktat ölçümleri yapıldı. Kontrol grubunda glukoz kullanım ve laktat yapım miktarı ilaçlı gruplara göre daha fazla bulundu. 240. dakikanın sonunda glukoz kullanım miktarı 2.80 ± 0.21 mmol/lt, laktat oluşum değeri 1.75 ± 0.10 mmol/lt dür. İlaç verildikten sonra trombositlerin glukoz kullanımı ve laktat yapımında kontrol grubuna oranla bir azalma görülmektedir. Aspirin kullandığımız olguların glukoz kullanım miktarı 240. dakika sonunda 1.36 ± 0.15 mmol/lt Laktat oluşum değeri 1.24 ± 0.04 mmol/lt bulundu. Persantinli grupta glukoz kullanım miktarı aynı dakika sonunda 1.48 ± 0.16 mmol/lt laktat oluşum değeri 1.32±0.06 mmol/lt dür. Indobüfen kullandığımız olgularda ise glukoz kullanım değeri yine ayni dakika sonunda 1.49 ± 0.13 mmol/lt, laktat oluşum değeri 1.18 ± 0.06 mmol/lt bulundu. Bu bulgulara göre; aspirin, persantin ve indobüfen gibi ilaç lar in vitro koşullarda trombositlerin önemli metabolik yolu olan glikolizi yavaşlatmaktadır.Item Geçmişten günümüzde epilepsi (sar'a)(Uludağ Üniversitesi, 1987) Şaylıgil, Ömür; Erdemir, Ayşegül Demirhan; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Deontoloji ve Tıp Tarihi Ana Bilim DalıBu çalışmada epilepsinin tarihi gelişimi incelendikten sonra halk arasındaki tedavi yöntemlerinden örnekler verilmiş ve modern tıp bakımından bazı sonuçlara varılmıştır. Epilepsinin tarihi gelişimi kronolojik sıraya göre verilerek geçmişteki tedavi yöntemlerinden söz edilmiştir. Böylece bu tedavilerin tarih öncesi dönemlere kadar dayandığı belirlenmiştir. Çalışmamızda belirlenen epilepsi ile ilgili ilkel tedavi yolları eski Bursalılardan, aktarlardan ve adak yerleri (türbe, yatır v.b.) ndeki görevlilerden ağızdan nakil yoluyla elde edilmiştir. Bilgi veren kişilerin sosyal konumları ise istatistiksel tablo ile gösterilmiştir. Halk arasındaki bu tedavi yöntemleri ya droglarla ilkel olarak uygulanmakta yani organik tedavi yapılmakta, ya da telkinle tedavi usullerine başvurulmaktadır. Droglarla tedavide basit halk reçeteleri kullanılmaktadır. Epilepsi ile ilgili ilkel tedavi yolları Bakırköy Ruh ve Sinir Has talıkları Hastanesi'ndeki modern tıp yöntemleri ile karşılaştırılarak yararlı bir sonuca varılmaya çalışılmıştır. Bu hastaneden alınan modern tıp bilgileri istatistiksel verilerle elde edilmiştir. Belirlediğimiz sonuçlara göre epilepsi ile ilgili ilkel tedavi yöntemlerinden organik olanları, halk tarafından basit ilaç formülleri olarak hazırlanmakta, ancak bilimsel bir yönteme dayanmadıkları için farmakolojik bir etkiye sahip olsalar da zararlı sonuçlar vermektedir. Bu uygulamalar, modern tıp metotları ile karşılaştırılarak bazı sonuçlara varılmıştır. Epilepsinin halk arasındaki tedavisinde kullanılan telkin metotları ise insanlığın en eski çağlardan beri başvurduğu yöntemdir. Psikoterapi bugün modern psikiyatri de de uygulanan bir tedavi yöntemidir. Ancak modern psikiyatri bu tedavi usulünü bilimsel esaslarla uygulamaktadır.Item UHT (ultra high temperature) süt hazırlanışı öncesinde ve sonrasında uygulanan bakteriyolojik muayeneler ve değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1987) Yavuz, Nuran; Minbay, Ahmet; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Mikrobiyoloji Ana Bilim DalıÇalışmamızda Ege Bölgesi 'nin farklı süt toplama merkezlerinden 8 ay boyunca Fabrikaya gelen termos tankerlerden toplam 48 farklı çiğ süt örneği alındı ve bakteriyolojik olarak incelendi. Toplanan çiğ sütler arasından fiziko-kimyasal değerlerine göre UHT'de İşlenmek için seçilen ve Fabrikanın Pastör ünitesindeki çiğ süt bekleme (silo) tanklarına ayrılan çiğ sütlerden, (random (rasgele) usulüne göre farklı zamanlarda 7 ayrı örnek alındı. Bakteriyolojik ve sitolojik muayeneler uygulandı. Bu sütler UHT işleminden geçip paketlendikten sonra her ayrı partiden birer litrelik 36 adet örnek alındı ve 37°C, +4°C ve oda sıcaklığında 7, 45, 60 ve ≥ 90 gün şeklinde değişen sürelerde inkubasyon uygulandı. Bu inkubasyon süreleri sonunda UHT paket süt örnekleri pH organoloptik muayeneler, mezofil bakteri proteolitik bakteri proteaz akti vitesi ve Hull testi yönünden değerlendirildi. Yaptığımız çalışma sonunda toplam bakteri dağılımının mevsimsel değil, bölgesel hijiyen koşullarına bağlı olduğunu ve bu sütler içinde psikrofil oranının yaklaşık % 11, toplam proteolitik bakteri oranı % 4.49 ve proteolitik psikrofil bakteri oranını % 0.26 olarak bulduk. Toplam bakteri sayısı yüksek olan çiğ sütlerde proteaz salgılayan bakterilerin çok düşük düzeylerde bulunabileceği sonucuna vardık.Item Yenidoğanlarda roket elektroforezi yöntemiyle apolipoprotein B tayini(Uludağ Üniversitesi, 1987) Karagöz, Aynur; Özkan, Kemal; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Biyokimya Ana Bilim DalıSağlıklı 48 saatlik 32 yenidoğanda, süzgeç kağıdına alınan kan örnekleriyle kanda Roket elektroforezi yöntemi ve aynı olgulara ait süzgeç kağıdına emdirilmiş serum örnekleriyle serumda Roket elektroforezi yöntemi ile Apo B miktar belirtimi yaptık. Ayrıca 32 olgudan rastgele seçilen 20 bebekte de serumda RID yöntemi ile Apo B tayini yaptık. Kanda Roket elektroforezi yöntemi ile saptanan ortalama Apo B miktarı (X±SH) 55,1+1,3 mg/dl iken serumla Roket elektroforezi yöntemi ile saptanan ortalama Apo B miktarını (X±SH) 54,6±1,3 mg/dl olarak saptadık. 20 olguda RID yöntemi ile saptanan serum ortalama Apo B değerini ise 55,6±2,8 mg/dl olarak saptadık. Kızlarda ortalama Apo B miktarı, kanla Roket elektrofo rezi yönteminde 56,7+2,7 mg/dl, serumla Roket elektroforezi yönteminde 57,0+2,7 mg/dl olarak ölçülürken, RID yöntemiyle serumdaki ortalama Apo B miktarı 62,3±3,4 mg/dl olarak, bulundu. Erkeklerde ise ortalama Apo B değerleri, kanla Roket elektroforezi yönteminde 54,5±1,4 mg/dl, serumla Roket elektroforezi yönteminde53, 7±1,5 mg/dl, serumla RID yönteminde ise 52,7+3,4 mg/dl olarak saptandı. 32 bebekte Roket elektroforezinin modifiye iki yöntemiy- lede saptadığımız ortalama Apo B değerleri,, kaynak, -verileri sonucu saptadığımız aynı yaş grubundaki bebeklerin Apo B orta lama değerleri ile uyum içindeydi. Serumla Roket elektroforezi yöntemi ile bulunan ortalama değerlerin, kanla çalışılan yönteme kıyasla kaynak verilere daha uygun olduğu görüldü. İki yöntem arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark olmaması ve kanda Roket elektroforezi yönteminin işlem açısından daha pratik ve kolay olması nedeniyle biz, kanda Roket elektroforezi yöntemini, aynen serumla çalışılan Roket elektroforezi yöntemi gibi çalışılabileceğini ve güvenilir sonuçlar alınabileceğini savunuyoruz.Item İskelet kasında enine çizgilenmenin farklı bir boyama yöntemi ile ışık mikroskobik olarak gösterilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1988) Noyan, Semiha; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Histoloji Embriyoloji Bilim DalıGünümüzde çizgili kasta enine çizgilenmeyi göstermek için kullanılan bazı temel boyama yöntemleri vardır ve istenilen amaç doğrultusunda iyi sonuç vermektedirler. Ancak bu yöntemlerin herbiri kullanışlılık açısından birtakım dezavantajlara da sahiptir. Biz bu dezavantajları en aza indirecek ve günümüz araştırıcılarının istediği özelliklere sahip bir boyama yöntemi geliştirmeyi amaçladık. Bu nedenle nötral formalinde fikse ettiğimiz dokulardan aldığımız kesitleri, klasik bir boyamayı modifiye ederek geliştirdiğimiz yöntem ile birlikte yedi farklı teknikle boyadık. Böylece gerek bu yöntemlerin ve gerekse kendi yöntemimizin avantaj ve dezavantajlarını kıyaslama olanağı bulduk. Sonuç olarak süre solüsyon sayısı ve maliyet açısından daha ekonomik olmasının yanı sıra başka birtakım özelliklere de sahip olan ve kasta enine çizgilenmeyi ışık mikroskobik düzeyde oldukça iyi gösteren bir boyama yöntemi geliştirdiğimiz kanısındayız.Item Kelly'nin kişilik yapılanım teorisinden yararlanarak obsessif kompülsif davranış gösteren hastaların düşünce yapısının incelenmesi ve kontrol grubu ile karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1988) Güner, Olcay; Taneli, Suna; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Psikiyatri Ana Bilim DalıBu araştırmada, G. A. Kelly'nin Kişisel Yapılanma Teorisi çerçevesinde, obsessif-kompülsif semptom gösteren hastaların düşünce yapısı incelenmiş ve kontrol grubu ile karşılaştırılmıştır. Araştırma, Uludağ Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Kliniğine başvuran, obsessif-kompülsif semptom gösteren, 32 hastayı içeren deney grubu ve bu grupla eşleştirilmiş 32 kontrol deneği ile yapılmış, deneysel bir çalışmadır. Psikolog Olcay Güner tarafından deneyin amacına uygun olarak düzenlenen "Hikaye Değerlendirme Testi" deney ve kontrol grubunda yer alan deneklere uygulanarak, "yargı değişim miktarı" ve "yargı derecelendirme miktarı" açısından iki grup karşılaştırılmıştir. Sonuçta, p< 0,001 düzeyinde bir anlamlılıkla deney grubunun, kontrol grubuna oranla daha fazla "yargı değişim miktarı" na sahip oldukları saptanmıştır. Ayrıca, p< 0,001 anlamlılık düzeyinde, deney grubunun kontrol grubuna oranla daha fazla "yargı derecelendirme miktarı" na sahip oldukları da saptanmıştır. Bu bulgularımız şöyle yorumlanmıştır: Kontrol grubunda yer alan denekler, bir kişi hakkında, hem pozitif, hem negatif uyaranlar aldığında, bu negatif ve pozitif uyaranları birleştirerek aynı yapılanım içerisinde toplamaya veya birbiri ile bağlantılı yapılanımlar kurmaya eğilimlidirler. Bunun yanında, deney grubunda yer alan obsessif-kompülsif semptomlu hastalar, pozitif ve negatif uyaranlar için, birbirleriyle bağlantısız, ayrı, ayrı yapılanımlar açmaya eğilimlidirler. Bunun dışında, deney grubunda yer alan hastalar, beyin hasarı tespit edilebilen obsessif-kompülslf semptom gösterenler (l) ve beyin hasarı tespit edilemeyen aynı grup hastalar (2) olmak özere ikiye ayrılmış ve aynı testin sonuçları açısından karşılaştırılmışlardır. Sonuçtac α= 0,05 hata payı seçilerek, birinci grup hastaların daha fazla ''yargı değişim miktarı" ve "yargı derecelendirme miktarı" na sahip oldukları saptanmıştır. Bu bulgularımız, yukarıda sözü edilen obsessif-kompülsif semptom gösteren hastalara özgü yapılanım sisteminin beyin hasarı tespit edilenlerde daha belirgin olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Bu sonuç, sözü edilen düşünce bozukluğunun, organik bir beyin hasarından kaynaklanan, bir işlev bozukluğu olabileceğini düşündürmektedir.