Sağlık Bilimleri Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/25
Browse
Browsing by Department "Farmakoloji ve Toksikoloji Ana Bilim Dalı"
Now showing 1 - 5 of 5
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bazı enrofloksasin preparatlarının etken madde tespiti ve gebe tavşanlarda biyoyararlanımı(Uludağ Üniversitesi, 2011) Özdemir, İlknur; Sonal, Songül; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Farmakoloji ve Toksikoloji Ana Bilim DalıEnrofloksasin veteriner hekimlikte kullanım alanı geniş olan bir florokinolondur. Bu çalışmada enrofloksasin içeren preparatlardaki etken madde kontrolü ve enrofloksasinin gebe tavşanlarda biyoyararlanımının belirlenmesi amaçlandı.Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ruhsatlanmış ve prospektüsü onaylanmış veteriner hekimlikte kullanılmak üzere sunulmuş 25 farklı firmanın toplam 56 adet enrofloksasin etken maddesini içeren ticari preparatı bulunmaktadır. Veteriner ilaçları pazarlayan firma adedinde artış, satışa sunulan aynı etken maddeli çok sayıda farklı farmasötik şekilde preparat bulunması ve bu ilaçların düzenli kontrollerinin olmaması nedeniyle biyoeşdeğerlilikleri bilinmemektedir. Bu nedenle satışa sunulan ilaçlarda etken madde analizi yapıldı. Etken madde analizi için 10 farklı firmanın satışta bulunan, farklı seri numaralarına sahip, miat süreleri içinde olan % 10 enrofloksasin içeren parenteral ilaç preparatları kullanıldı. İlaç numuneleri 0,1 N formik asit kullanılarak konsantrasyonları 0,5 µg/ml olacak şekilde dilue edildi ve Yüksek Performanslı Likit Kromatografi (HPLC) sistemi ile analizleri yapıldı. Ticari preparatlarda bulunan etken maddeler genel kabul edilebilir limit olan %100 (± 10) limitlerine göre değerlendirildiğinde, ürünlerin % 96'sında bulunan etken madde miktarlarının bu sınırlar dışında kaldığı saptandı. Bu preparatların tedavi dozlarında kullanılması halinde tedaviden etkin sonuç alma olasılığının azalabileceği ileri sürülebilir.Gebelikte oluşan fizyolojik değişiklikler ilaçların farmakokinetiğini önemli derecede etkiler. Bu nedenle gebelikte farklı bir dozaj rejimi uygulanmasına gereksinim duyulur. Çalışmamızda enrofloksasinin gebe ve gebe olmayan tavşanlar ile gebeliğin farklı dönemlerindeki tavşanlarda biyoyararlanım farkının belirlenmesi için 24 adet Yeni Zelanda Tavşanına 5 mg/kg dozda enrofloksasin tek doz kas içi olarak uygulandı. Belirli aralıklarla kanları alındı ve plazmadaki ilaç miktarları HPLC cihazı ile belirlendi. Farmakokinetik parametrelerin belirlenmesi için PK Solutions bilgisayar programı kullanıldı.Gebe ve gebe olmayan tavşanlarda enrofloksasin ve aktif metaboliti olan siprofloksasinin farmakokinetik değerleri karşılaştırıldı. Elde edilen bulgular gebeliğin enrofloksasinin emilim ve dağılım t1/2, tmax ve plazmada kalma süresini arttırdığını, eğrinin altında kalan alanı değiştirmediğini ve tüm gruplarda enrofloksasinin klirensi aynı iken siprofloksasinin klirensinin arttığını gösterdi. Gebeliğin enrofloksasinin biyoyararlanımını etkilemediği ancak gebeliğin ilk trimesterında enrofloksasin kullanımında doz ayarlamasının dikkate alınması gerektiği kanısına varıldı.Item Bursa'da yoğun araç trafiği, sanayi, kentleşme ve tarımsal faaliyetlerin etkileri bakımından sebzelerde ve yem bitkilerinde kadmiyum ve kurşunla kontaminasyon(Uludağ Üniversitesi, 2002-11-14) Mor, Firdevs; Ceylan, Selahattin; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Farmakoloji ve Toksikoloji Ana Bilim DalıBu araştırmada Bursa'da yoğun araç trafiği ve sanayi faaliyetlerinin yakınında ve uzağındaki tarım alanlarında yetiştirilen sebze ve yem bitkilerinin kadmiyum ve kurşunla kontaminasyon düzeylerinin araştırılması, belirlenen kadmiyum ve kurşun düzeylerinin insan ve hayvan sağlığı açısından taşıdığı risklerin irdelenmesi amaçlandı. Sebze ve yem örneklerinin alındığı ekim alanları; yapılan faaliyet türleri olarak sanayi trafik ve tarımın yoğun olduğu kesimler şeklinde gruplandırıldı. Çalışmada 133 sebze ve 67 adet yem bitkisi kullanıldı. Kadmiyum ve kurşun analizleri, grafit fırınlı atomik absorpsiyon spektro fotometrede yapıldı. Araştırmada, ortalama kurşun düzeyleri sebzelerde 0.606±0.132 ppm, yem bitkilerinde 0.425±0.169 ppm; kadmiyum düzeyleri ise sebzelerde 0.264±0.061 ppm ve yem bitkilerinde 0.077+0.017 ppm olarak bulundu. Sanayiye, trafiğe ve yerleşim alanlarına uzak olan yerlerde yetiştirilen sebze ve yem bitkilerindeki kadmiyum ve kurşun kirlilikleri, yoğun araç trafiğine ve sanayi faaliyetlerine yakın yerlere göre daha düşük düzeylerde belirlendi Sebzelerde en yüksek kadmiyum ve kurşun düzeyleri marulda, yem bitkilerinde ise yonca örneklerinde saptandı, örneklerdeki ortalama kurşun düzeyleri marulda 1.402±0.212 ppm, ıspanakta 0.865±0.168 ppm, biberde 0.568±0.092 ppm, domateste 0.544±0.057 ppm, lahanada 0.523±0.095 ppm, patlıcanda 0.434±0.057 ppm, karnabaharda 0.270±0.036 ppm, pırasada 0.246±0.027 ppm, yoncada 0.933±0.1 15 ppm, mısırda 0.277±0.047 ppm, buğdayda 0.261±0.102 ppm, arpada 0.232±0.071 ppm; kadmiyum düzeyleri ise marulda 0.638±0.1 15 ppm, ıspanakta 0.381±0.039 ppm, patlıcanda 0.284±0.035 ppm, domateste 0.201±0.021 ppm, biberde 0.188±0.029 ppm, lahanada 0.169±0.020 ppm, karnabaharda 0.162±0.022 ppm, pırasada 0.096±0.012 ppm, yoncada 0.1 19±0.046 ppm, mısırda 0.09210.012 ppm, arpada 0.051±0.0İ2 ppm, buğdayda 0.048±0.007 ppm olarak tespit edildi. IIBursa'da yoğun araç trafiği ve sanayi faaliyetlerinin yakınında ve uzağındaki tarım alanlarında yetiştirilen sebze örneklerinde saptanan kurşun düzeyleri ile pırasa dışındaki örneklerdeki kadmiyum miktarlarının, Türk Gıda Kodeksi limitlerini aştığı saptandı. Bu sonuçlara göre sebze örneklerinde bulunan kadmiyum ve kurşun düzeylerinin halk sağlığı açısından risk oluşturma olasılığı vardır. Yem bitkilerinde saptanan kadmiyum ve kurşun miktarlarının ise Türk Gıda Kodeksi ve Yem Yönetmeliği'nin limitleri içinde olduğu, insan ve hayvan sağlığı açısından risk oluşturmayacağı kanısına varıldı. Araştırmanın sonuçları, Bursa'da yaşayan insanların ve aynı çevreyi paylaşan hayvanların metalik kirleticilere sürekli bir şekilde maruz kaldığını göstermektedir ve bu düzeylerde metal kalıntılarını içeren sebzelerin tüketilmesi, halk sağlığı için olumsuz sonuçlara neden olabilecek niteliktedir. Bu kirlenmenin yakın gelecekte önlenmesinin olanaksız olduğu ve başka kaynaklardan da alınması kaçınılmaz kirleticiler bulunduğu dikkate alınarak Bursa'da kadmiyum ve kurşun yönünden uyarıcı bir kontaminasyon ve kirlenme oluştuğu kanısına varıldı.Item Çevrede veteriner antibakteriyel ilaçlarının (tetrasiklin ve sulfonamidler) araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2007) Cengiz, Murat; Oruç, Hasan Hüseyin; Balcıoğlu, Işıl; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Farmakoloji ve Toksikoloji Ana Bilim DalıAntibakteriyel ilaç uygulanan hayvanların çıkartım ürünlerinin tarım arazilerinde kullanılması sonucu önemli sorunlara neden olabilen ilaç kirliliği meydana gelebilir. Bu araştırmada, tarım arazilerinde antibakteriyel ilaç kirliliğinin belirlenmesi; antibakteriyel ilaçların çevredeki bozunma sürecine, toprağın yapısının ve mevsimsel farkların etkisinin saptanması ile ilaç kirliliğinin oluşturabileceği çevresel etkilerin irdelenmesi amaçlanmıştır. Toprak örnekleri, 10 tanesi kanatlı, 7 tanesi sığır ve 4 tanesi kanatlı-sığır gübresi kullanılan tarım arazilerinden yaz (8 arazi) ve sonbahar (13 arazi) olmak üzere iki dönemde toplandı. Antibakteriyel ilaç miktarını belirlemesinde katı faz ekstraksiyonu ve HPLC sistemi, toprağın karakteristik özelliklerini belirlemek için standart yöntemler kullanıldı. Yaz mevsiminde dört arazide 19-144μg/kg oksitetrasiklin ve bir arazide 33μg/kg klortetrasiklin, sonbaharda dokuz arazide 4.97-104.69μg/kg oksitetrasiklin ve bir arazide 72.83μg/kg klortetrasiklin tespit edildi, sulfonamid kirliliğine rastlanamadı. Sonbaharda, ilaç kirliliği (%77) yaz mevsimine (%63) göre daha yüksek bulundu. En yüksek antibakteriyel ilaç miktarları (144μg/kg, 104.69μg/kg) kanatlı hayvan gübresi kullanılan tarım arazilerinde tespit edildi. Sonbaharda, yaz dönemi ile kıyaslandığında organik karbon, toplam N ve P ile Na miktarı artarken katyon değiştirme kapasitesinin azaldığı saptandı. Oksitetrasiklin miktarını, katyon değiştirme kapasitesi, N, organik karbon ve Na’nın etkilediği; katyon değiştirme kapasitesinin artması oksitetrasiklin miktarının azalmasına, N, organik karbon ve Na miktarlarının yükselmesi oksitetrasiklin miktarının artmasına neden olduğu belirlendi. Sulfonamid miktarlarının silt, organik karbon, K, Mg ve Ni miktarının yükselmesine bağlı olarak azaldığı saptandı. İncelenen tarım arazilerinin yaygın bir şekilde tetrasiklinler ile (özellikle oksitetrasiklin) kirlendiği, bu kirliliğin kanatlı hayvan gübresi kullanılan tarım arazilerinde daha fazla olduğu belirlendi. Araştırma verileri ışığında, katyon değiştirme kapasitesinin tetrasiklinlerin toprağa bağlanmasında en etkin faktör olduğu, antibakteriyel ilaç kirliliğine bağlı olarak bazı arazilerde direncin gelişmesiyle çevre ve toplum sağılığının olumsuz yönde etkilenebileceği, ancak canlılar üzerinde toksik bir etki oluşmayacağı kanısına varıldı.Item Deneysel inflamatuvar ağrı modelinde CDP-kolinin analjezik etkisi ve etki mekanizması(Uludağ Üniversitesi, 2008) Bağdaş, Deniz; Sonal, Songül; Gürün, M. Sibel; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Farmakoloji ve Toksikoloji Ana Bilim DalıCDP-kolin, vücutta endojen üretilen nükleotid yapısında bir bileşik olup, sıçanlarda akut ağrı modellerinde analjezik etkisi gösterilmiştir. Çalışmada; deneysel inflamatuvar ağrı modelinde CDP-kolin’in, carrageenan uygulamasına bağlı gelişen hiperaljezi ve pençe ödemi üzerine etkisi araştırıldı; analjezik etkileri değerlendirildi. Deneylerde Sprague-Dawley erkek sıçanlar kullanıldı. İlaçlar, tuzlu su içinde hazırlanarak intraserebroventriküler yolla 10 µl hacimde uygulandı. İnflamasyon, sıçanların sağ arka pençelerine intraplantar % 2’lik λ-carrageenan enjeksiyonu (100 µl) yapılarak oluşturuldu. İnflamatuvar ağrı duyarlılığı termal ve mekanik pençe çekme testleriyle, carrageenana bağlı gelişen pençe ödeminde pençe genişliği dijital mikrometreyle ölçülerek değerlendirildi. CDP-kolin (0.5, 1 ve 2 µmol) her iki testte doza ve zamana bağlı olacak şekilde antihiperaljezik etki oluşturdu. Antihiperaljezik etki eşmolar dozlardaki (1 µmol) kolin ve CDP-kolin uygulamasında benzer şekilde ortaya çıkarken; sitidin için aynı etki termal pençe çekme testinde görülmeyip, mekanik pençe çekme testinde 5. dakikada saptandı. CDP-kolin’in antihiperaljezik etkisi her iki testte de, uygulanan hemikolinium-3 (yüksek afiniteli kolin geri alım blokörü,1 µg), mekamilamin (seçici olmayan nikotinik reseptör antagonisti,50 µg), alfa-bungarotoksin (α7 nöronal nikotinik reseptör antagonisti, 2 µg) ve CGP-35348 (GABAB reseptör antagonisti, 20 µg) ön tedavileri ile baskılandı. Atropin (seçici olmayan muskarinik reseptör antagonisti, 10 µg) ve nalokson (seçici olmayan opioid reseptör antagonisti,10 µg) ön tedavileri ise CDP-kolin’in antihiperaljezik etkisini değiştirmedi. CDP-kolin’in (2µmol, intraserebroventriküler) carrageenana bağlı gelişen pençe ödemini azaltmadığı gözlemlendi. Elde edilen bulgular, sıçanlarda inflamatuvar ağrı modelinde CDP-kolin’in antihiperaljezik etki yaptığını ortaya koymuştur. Presinaptik kolinerjik mekanizmaların aktivasyonu aracılığıyla santral α7 nikotinik kolinerjik reseptörlerin uyarılması CDPkolin’in antihiperaljezik etkisindeki muhtemel mekanizma olarak görünmektedir. Santral GABAB reseptörler, CDP-kolin’in antihiperaljezik etkisinde rol oynarken; opioid reseptörlerin rolü görülmemiştir.Item Plazmid aracılı kinolon direnci (qnrS1 ve aac (6')-Ib-cr) ve enrofloksasin ile eliminasyonu(Uludağ Üniversitesi, 2017-01-26) Arslan, Erdem; Cengiz, Murat; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Farmakoloji ve Toksikoloji Ana Bilim DalıBu çalışma, florokinolon direncini tanımlamak, florokinolon direnç etmenlerinin enrofloksasinin mutant oluşumunu önleme potansiyeli ve bakteriyel inhibisyon özellikleri üzerindeki etkilerini belirlemek ve enrofloksasinin hayvansal kaynaklı E. coli izolatları üzerindeki etkinliğini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Tez projesinde TUBİTAK (COST) 110O478 numaralı proje kapsamında Bursa ili ve çevresinden toplanan 311 adet hayvansal kaynaklı E. coli izolatı ve 2 kontrol suşu (E. coli ATCC 25922 ve E. coli AG100) ve moleküler olarak oluşturulmuş 3 klon suş kullanıldı. Enrofloksasinin duyarlılığı mikrodilüsyon yöntemi ile belirlendi. Plazmidal genlerin tespiti ve klonlama işlemleri moleküler teknikler ile gerçekleştirildi. kromozomal mutasyonların ve plazmidal genlerinin direnç üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla izolatlar arasından en geniş genetik skalaya sahip 5 izolat, 2 kontrol suşu ve 3 klon suş için Mutant önleyici konsantrasyon (MÖK),Mutant frekansı (MF) ve mutant seçim penceresi (MSP) değerleri belirlendi. Statik in vitro farmakodinamik model kullanılarak zamana bağlı doz-yanıt deneyleri yapıldı. Doksan dokuz E. coli izolatı duyarlı, 50 orta derecede duyarlı, 162 tanesi ise dirençli olarak sınıflandırıldı. On qnrS1 ve 32 adet aac (6')-Ib-cr geni tespit edildi. Gen prevelanları sırasıyla % 3,3 ve % 10,3 olarak belirlendi. İki genin birlikte bulunma oranı ise % 0,62 olarak hesaplandı. MÖK, MF ve MSP çalışmaları sonunda QRDR mutasyonları ve qnrS1ve aac (6')-Ib-cr genlerinin enrofloksasinin MÖK, MF ve MSA değerlerini arttırarak bakterileri enrofloksasinin antimikrobiyal etkilerinden koruduğu belirlendi. Ayrıca zamana bağlı doz-yanıt deneyleri ile enrofloksasinin karakteristik konsantrasyona bağlı bakterisidal etkisi klon suşlar, PMQR genlerine ve/veya QRDR mutasyonlarına sahip E. coli izolatlarında zamana-bağlı veya ko-etkiye dönüştüğü saptandı.