Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi / Uludag University The Review of the Faculty of Theology
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/13345
Browse
Browsing by Department "İlahiyat Fakültesi"
Now showing 1 - 20 of 709
- Results Per Page
- Sort Options
Item 16. yüzyıl kültürümüzde finansman ve istihdam politikası(Uludağ Üniversitesi, 1998) Döndüren, Hamdi; İlahiyat FakültesiBir toplumun ekonomi alanındaki uygulamaları ve manevi değerleri, o toplumun kültürünün bir parçasıdır. Eski kültürümüzde yer alan para vakıfları, mudârebe, müzâraa ve murabaha gibi iktisat alanındaki önemli finansman kaynakları, günümüzde de değerlendirilebilir. Diğer yandan “modernize olmuş iltizam uygulaması ” olarak niteleyebileceğimiz, devletin ve kamu kuruluşlarının gelirlerinin özel sektör eliyle tahsili, devletin personel hacmim küçültürken, az masrafla daha çok gelir elde etme imkanı sağlar.Item 1660'da Bursa camilerinde görev yapan imamlar(Uludağ Üniversitesi, 1994) Çetin, Osman; İlahiyat Fakültesi; İslam Tarihi BölümüGünümüzde imamların fonksiyonları minber ve mihrab hizmetleriyle sınırlıdır. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nda imamların farklı ve çeşitli görev ve yetkileri vardı. Onlar köy ve mahalle teşkilatlarındaki soysal müesseselerde söz sahibiydiler. Bu çalışmada biz 1660 yılında Bursa camiilerde görev yapan imamların bir listesini vereceğiz.Item 17. yüzyıl Bursa şer’iye sicillerinin İslam aile hukuku açısından tahlili(Uludağ Üniversitesi, 2008) Kaya, Ali; İlahiyat FakültesiOsmanlı toplumunda hukuk sistemi olarak İslâm hukukunun uygulandığı ve hukuk ekolü olarak da Hanefî mezhebine bağlı kalındığına dair yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Yine Müslüman toplumlarda, İslâm hukukuna daha çok bağlı kalınan hukuk dalının Aile hukuku olduğu ileri sürülmektedir. Bu çalışmamızda, Osmanlı devletinin kurulduğu bölge olan Bursa’daki mahkemelere intikal eden ve duruşması yapılıp karara bağlanan hükümlerin yer aldığı 17. yüzyıl şer’iye sicillerine ait iki defter veri tabanı olarak alınıp İslâm aile hukuku açısından tahlili yapılmıştır. Osmanlı toplumunda İslam Aile hukukuna bağlı kalınan noktalar ile farklı uygulamalar tespit edilmeye çalışılmıştır.Item 18. asırda tasavvuf ve vehhâbilik(Uludağ Üniversitesi, 2003) Peskes, Esther; Çelenk, Mehmet; İlahiyat Fakültesi18.asrın ortalarında, Suûdi Arabistan’ın Necd bölgesinde yeni bir dini akım ortaya çıktı. Hanbelî geleneğine mensup Muhammed b. Abdulvehhâb, insanları, bütün bidatlerden uzak, gerçek dine davet etmeye başladı. Bidat aleyharlığı, bu yeni cereyanın en önemli esaslarından birisiydi. Vehhâbilik, genel olarak, tasavvufu bidat olarak görür ve reddeder. Bu makale 18.asırda Vehhâbilik ve tasavvuf arasındaki ilişkileri ele almaktadır.Item 1826 sonrasında Bektâşilik ve bu alanla ilgili yayın faaliyetleri(Uludağ Üniversitesi, 2003) Çift, Salih; İlahiyat FakültesiOsmanlılar döneminde faaliyet gösteren tarikatlar arasında Bektaşiliğin ayrı bir yeri vardır. XIX. yüzyılın başlarında padişah II. Mahmud tarafından ortadan kaldırılan Yeniçerilik’le birlikte, onlarla bağlantılı oldukları gerekçesiyle Bektaşi tarikatı da yasaklanmıştı. Bektaşiler’in, bu yasağın menfi tesirinden kurtulmaları uzun sürmemişti. XIX. asrın ortalarından itibaren yeniden faaliyete geçip, özellikle üst düzey sınıflar içerisinde taraftar kazanmaya başlamışlardı. Bu dönemde oldukça yoğun bir yayın faaliyetine de koyulmuşlar ve oldukça dikkat çekici eserler yayınlamışlardır.Item 1999 – 2000 öğretim yılında fakültemize gelen I. sınıf öğrencileri üzerine bir araştırma(Uludağ Üniversitesi, 2000) Ay, Mehmet Emin; İlahiyat FakültesiBu makale, 1999-2000 Öğretim Yılında U.Ü. İlahiyat Fakültesi’ne kaydolmuş öğrencilere uygulanan bir anketin sonuçlarını ihtiva etmektedir. Anket 1999 yılı Eylül ayında I. Sınıf öğrencilerinden 159 kişiye uygulanmıştır. Makale, üç ana başlık altında ele alınacaktır. Bunlar, öğrencilerin ailesini, şahsını ve lise yıllarındaki durumunu ana hatlarıyla ele alan başlıklar olacaktır.Item 25. yılında Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Öcal, Mustafa; İlahiyat FakültesiTürkiye’de dini yükseköğretim kurumlarının ilki Tevhid-i Tedrisat Kanununun 4. maddesinin amir hükmü gereğince 1924’te İstanbul Daru’l-Fünun’una bağlı olarak açılan ve öğretim süresi 3 yıl olan İlâhiyat Fakültesidir. Ancak bu Fakülte, 1933’te Daru’l-Fünun adının İstanbul Üniversitesi’ne çevrilmesi ve bünyesinde birtakım düzenlemelerin yapılması esnasında bazı gerekçeler ileri sürülerek kapatılmıştır. Aradan 16 yıl geçtikten sonra, 9 Mayıs l949 tarihinde TBMM’den geçen ve 4 Haziran l949’da Resmi Gazetede 5424 sayı ile yayınlanarak yürürlüğe giren kanun gereği bu defa Ankara Üniversitesine bağlı bir İlâhiyat Fakültesi açılmıştır. Öğretim süresi 4 yıl olarak belirlenen bu Fakülte 21 Haziran l949’da eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamıştır. Aradan bir 10 yıl daha geçtikten sonra ise, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak ve yalnızca İmam-Hatip Okulu/Lisesi mezunlarının girip yüksek tahsil yapabilecekleri Yüksek İslâm Enstitüsü adıyla yeni bir dini yüksek öğretim kurumu açılmıştır. 19.11.1959’da fiilen eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlayan bu dini yüksek öğretim kurumunun da öğretim süresi 4 yıl idi. Sonraki yıllarda Yüksek İslâm Enstitülerinin sayıları artmaya başlamıştır. Sırası ile: 7.8.l962’de Konya’da, 16.12.1965’te Kayseri’de, 25.8.1966’da İzmir’de, 30.7.1969’da Erzurum’da, 28.11.1975’te Bursa’da, 7.9.1976’da Samsun’da ve 4.1.l980’de ise Yozgat’ta açılmışlardır. İşte bu Yüksek İslâm Enstitülerinden 6.sırada ve Bursa’da açılmış olanı 1982’de İlâhiyat Fakültesi adıyla Uludağ Üniversitesine bağlanmıştır.Item 73 fırka hadisinin mezhepler tarihi kaynaklarında fırkaların tasnifine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2005) Gömbeyaz, Kadir; İlahiyat FakültesiBu makale, Yahudîler’in 71, Hıristiyanlar’ın 72, Müslümanlar’ın 73 fırkaya ayrılacağını ve bu fırkalardan yalnızca birinin kurtulup, diğerlerinin Cehennem’e gideceğini haber veren “73 fırka hadisi”nin zihinde uyandırdığı bir takım problemleri ele almakta; bunun yanında hadisin, mezhepler tarihi eserlerinin gerek biçim gerekse de muhtevası ile yazarlarının zihniyetleri üzerindeki etkilerini irdelerken, bu eserlerin yazarlarının söz konusu hadis karşısındaki tavırlarını gruplandırarak incelemektedir.Item A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesinde bulunan Harvard The Logical Review (HTR)’in makaleler bibliyografyası -II- 1959-1997(Uludağ Üniversitesi, 2000) Tarakçı, Muhammet; İlahiyat Fakültesi1908 yılından beri çıkmakta olan Harvard Theological Review adlı derginin makaleler bibliyografyasının ilk bölümünü geçen sayıda yayınlamıştık. Harf sırası esasına göre düzenlenen bu bibliyografayın ikinci bölümünü bu sayıda sunuyoruz. Ayrıca bibliyografyanın sonunda, derginin, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi’nde bulunmayan sayılarını da belirttik.Item A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesinde bulunan Harvard Theological Review (HTR)’in makaleler bibliyografyası -I-(Uludağ Üniversitesi, 1998) Tarakçı, Muhammet; İlahiyat FakültesiHarvard Theoiogical Review, 1908 yılından beri çıkmaktadır. Yılda dört sayı (bazen iki mücellet halinde) yayınlanan dergide, başta Dinler Tarihi olmak üzere, Din Felsefesi, Din Sosyolojisi ve Din Psikolojisi gibi branşlarla ilgili makaleler bulunmaktadır. Bu branşlarda çalışan araştırmacılara faydalı olabileceği ümidiyle, derginin A.Ü. İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi’nde bulunan sayılarının makaleler bibliyografyasını çıkardık. Bibliyografya, makale adına göre düzenlenmiştir.Item Abbasilere yönelik dinî ve siyasî isyanlar: Ebû Cafer el- Mansur dönemi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-05-18) Zorlu, Cem; Yanç, Mustafa; İlahiyat Fakültesi; İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü; 0000-0002-7960-1655Emevîlere karşı Muhammed b. Ali ile başlatılan Abbâsî daveti, ardından onun oğlu İbrahim tarafından devam ettirilmiş, nihayet diğer bir oğlu olan Ebu’l-Abbâs es-Seffâh’ın Kûfe şehrinde Abbâsî ailesi adına biat almasıyla birlikte amacına ulaşmıştır. Ebu’l-Abbâs ile filizlenmeye başlayan devlet onun dört yıllık hilafet döneminde öncelikle Emevîlerin hatırasını kanlı bir şekilde silmiştir. Bu dönemde devleti sarsacak veya varlığını tehdit edebilecek boyutlarda isyanlarla karşılaşılmamıştır. Ebu’l-Abbâs’ın vefatıyla birlikte halifeliği üstlenen Ebû Cafer el-Mansûr ilk olarak isyan hareketleriyle karşı karşıya kalmıştır. Yirmi yıllık halîfeliği döneminde irili ufaklı pek çok isyan hareketiyle uğraşmak zorunda kalan Mansûr, mezkûr başkaldırıların tamamından galibiyetle ayrılması, yine devletin temellerini sağlamlaştırması sebebiyle Abbâsîlerin asıl kurucusu olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla Mansûr gibi bir halîfeyi tanıtacak, ayrıca döneminin belirgin özelliklerini ve hadiselerini tasvir edecek eserlere ihtiyaç vardır. Cem Zorlu’nun doktora tezi olarak hazırlanmış bu kitabı Ebû Cafer el-Mansûr dönemi isyanlarını etraflıca konu edinmektedir.Item Abdestsiz Kur’an okuma meselesi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Çetin, Abdurrahman; İlahiyat FakültesiYüce Allah’ın Kelâmı olan Kur’an-ı Kerim’in, herhangi bir Kitap gibi kabul edilemeyeceği ve ayrıca onu okumak, dinimizce ibâdet kabul edildiği için; abdestsiz olarak Mushafa dokunulup dokunulmaması ve gusülsüz kimsenin onu okuyup okuyamaması hususları, bilginlerimiz arasında tartışma konusu olmuştur. İşte bu makalede, konuyla ilgili deliller ve görüşler tahlil edilmekte, kendi ulaştığımız sonuçlar kaydedilmektedir.Item Abdülhak Hâmid’e ait bir bölük mektup(Uludağ Üniversitesi, 1998) Hızlı, Mefail; Yurtsever, Murat; İlahiyat FakültesiBu makalede bir araya getirilenler, Abdülhak Hâmid’e ait mektupların daha önce yayınlanmamış olanlarıdır. Hemen tamamı, yakın aile fertlerine yazılmış olan bu mektupların neşri, mevcut olduğu bilinen, fakat yeri belli olmayan bir mirasın tesbiti kadar önemlidir. Tesadüf eseri bulunan bu mektupların, yakın tarih edebiyat çalışmalarına önemli bir katkı sağlayacağı beklenmektedir.Item Abdülkerîm el-Cîlî’de din ve inanç: İmân ve inkâr üzerine farklı bir yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 2003) Kartal, Abdullah; İlahiyat FakültesiVahdet-i vücûd geleneği, mistik tecrübeden hareketle Allah-insan ve kâinat arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışır. Bu doktrinin bazı teorik ve pratik sonuçları vardır ki, bunlardan en önemlileri, din, iman ve inkâr konularıdır. Söz konusu doktrinin en önemli simalarından biri olan Abdülkerîm el-Cîlî de, doktrininin sonucu olarak inanç ve ibadet kavramlarına değişik yorumlar getirmektedir. Ona göre bütün varlık, Allah’a ibadet etmek için yaratılmışsa, bu, hangi inanca sahip olursa olsun, herkesin gerçekte Allah’a ibadet etmekte olduğunu gösterir. Buna göre bütün din ve inançlar, Allah’a ibadetin şu ya da bu şekildeki formundan ibarettir ve bunun bir sonucu olarak cehennemde azaba maruz kalanlar, içinde bulundukları halden memnun olacaklar ve azaptan lezzet alacaklardır.Item Abdullâh B. Abbas’ın şahsiyeti ve ilmî faaliyetleri(Uludağ Üniversitesi, 1987) Bulut, Ahmet; İlahiyat FakültesiBu makalede, islâmın altın çağında yaşayan, kendisinden sonrakiler üzerinde maddî, manevî çalışmalarının tesiri görülen sahâbt, Hz. Peygamber'in Amcasının oğlu ‘Abdullâh b. ‘Abbâs'ın şahsiyeti ve ilmi faaliyetleri ele alınmıştır. Bu çalışma "'Abdullah b. ‘Abbâs ve Garıbu'l-Kur'ân-ı" isimli araştırmanın bir bölümüdür. ‘Abdullâh b. ‘Abbâs, hayatı dolu geçmiş, İslâmî bütün yönleri ile yaşamış büyük bir âlim, hikmet sahibi, fakih, muhaddis, şiir münekkidi, edıb ve ilmine yeti- şilememiş bir müfessirdir. tbnu ‘Abbâs, tefsir, hadis, fıkıh sahalarında tam bir otorite olarak kabul edilmiştir. O şahsî hayatında müslüman olduğu gibi, ilmi şahsiyetinde de mantıklı ve güvenilir, sağlam bir âlimdir. Zaten onun o devirde sivrilmiş yüksek bir makamda bu lunması bunların tam sarsılmaz bir şahididir. Sonrakiler ondan asla yüz çevirmemişlerdir. Kur'ân'ın nazil olduğu ve Hz. Peygamber'in onu izah ettiği bir muhitte yaşa yan tbnu ‘Abbâs, İslâm dünyasında ilmi faaliyetleri ilk başlatanlardan biri olarak Hulefâ-yı Râşidîn ve Emevî dönemlerinde yerini almıştır, O, Kuzey Afrika'nın, İran'ın fetihlerinde bulunan ve İstanbul'u fethe gelen bir ordunun içindeydi. Bu geniş muhitlerde bir çok kavimden insanla karşılaşmış, onları tanımıştır. İbnu ‘Abbâs, meydana getirdiği dînî ve İlmî hareketlerle değerlendirilecek olursa, Arap dili çalışmalarının da kurucusu olacaktır.Item Abdurrahman Kurt, Din sosyolojisi, Sentez yayınları, 2. baskı, İstanbul 2012(Uludağ Üniversitesi, 2013) Evrenk, Faruk; İlahiyat FakültesiDin-toplum ilişkisine dair ilginin, bilimsel bir ilgi olarak başlamasının üzerinden yaklaşık bir asır gibi bir süre geçmiştir. Geçen zaman içerisinde ortaya konan teorilerin çeşitliliğine bağlı olarak, din-toplum etkileşiminin farklı tarihi ve toplumsal bağlamlardaki çeşitli yansımaları, bilimsel olarak ele alınmaya çalışılmıştır. Ülkemizde de bu alanda yapılan çalışmalar azımsanmayacak düzeydedir. Ziya Gökalp ve Prens Sabahattin’in girişimleriyle başlatılan Sosyoloji, daha da özelde Din Sosyolojisi çalışmaları artarak devam etmektedir. Özellikle ilahiyat fakültelerinin Din Sosyoloji anabilim dalında yapılan yüksek lisans, doktora ve doçentlik tezleri din-toplum etkileşiminin incelenmesi açısından önem taşımaktadır.Item Abu Shakur al-Salimi and his theological identity within the scope of al-Tamhid fī Bayan al-Tawḥid(Uludağ Üniversitesi, 2018) Kılavuz, Ulvi Murat; İlahiyat Fakültesi; 0000-0002-5095-9522Even though al-Imām al-Māturīdī was praised by certain scholars, such as his master Abū Naṣr al-ʿIyāḍī, and was described later as the founder of Māturīdiyyah by both his school’s followers and his competitors, such as Fakhr al-Dīn al-Rāzī, it is clear that his school took form based on the ideational foundations of Abū Ḥanīfah. In places like Khurāsān and Transoxiana where Māturīdiyyah spreaded most, the most prominent followers have been the Ḥanafī scholars and the school was called Ḥanafiyyah/Māturīdiyyah because of its “dual-authoritative” nature. While Ḥanafīs of Samarqand embraced a more kalāmī/dialectical methodology much like al-Imām alMāturīdī, Ḥanafīs of Bukhārā had a more scripturalist/traditionalist attitude with some caution of rational interpretation (taʾwīl). No doubt that, despite his rational (grounded on raʾy) and interpretivist attitudes in the issues of fiqh, the fact that Abū Ḥanīfah had a more moderate and conservative attitude that is not completely contrary to that of Ahl al-ḥadīth in credal/theological issues had an effect on this. Even though he preserved his kalāmī methodology and style in congruence with his school and penned an entirely theological book named al-Tamhīd, Abū Shakūr al-Sālimī, a representative of Samarqand Ḥanafī/Māturīdī tradition, had some ideas and views compatible with the “conservative” Bukhārā-based Ḥanafī/Māturīdī position, probably because of perceiving Abū Ḥanīfah as the absolute authority. Nevertheless, it is possible to say that he followed and fused the ideas of both of two authorities, Abū Ḥanīfah and al-Imām al-Māturīdī, and at the same time, preserved his own authenticity.Item Afrika'nın geleneksel dininde kurban(Uludağ Üniversitesi, 1998) Adewale, S. A.; Güç, Ahmet; İlahiyat FakültesiKurban Afrika'nın geleneksel dinini meydana getiren pek çok unsurdan en önemli olanıdır. O inanç, dua ve ilahilerden, sözleşme (ahid) ve yeminden daha önemlidir. Kurban aynı zamanda büyü ve sihirden de önemlidir* 1. Din mensuplarının tüm dini, sosyal ve politik faaliyetleri için sunulan kurbanlar vardır ve gerçekte geleneksel çevrede dinin konusu kurban düşüncesine dayanır. Bu makalede biz işte kurbanın bu hayati konumunu incelemeyi istedik. Şüphesiz kurban Afrika'nın geleneksel dinine has değildir. O dünyanın tüm eski dinlerinde yerleşmiş ortak bir gelenektir ve kurbanlar muhtevaları, yapılan işlemler ve isimleri yönünden bölgeden bölgeye farklılık gösterseler de, her halükarda kurbanın amacı onu bağışlayana veya kabul edene ya da üçüncü bir gruba yarar sağlamaktır.Item "Ahmet Lütfi Kazancı" vefa sayfası(Uludağ Üniversitesi, 2003) Kazancı, Ahmet Lütfi; İlahiyat FakültesiÇorum’da Mehmet Nuri-Pakize ailesinin dördüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Nüfus müdürlüğü onun doğum tarihini 01.08. 1936 olarak tespit etti. Bugünkü Zafer İlkokulundan (eski vali konağı) yukarıya çıkan sokakta 51 numaralı evde yirmi yılını geçirdi. Daha sonra yine aynı sokakta bir başka eve taşınan ailesiyle de yirmi bir yıl beraberce yaşadı. Baba Mehmet Nuri çarıkçılık yaparak ailesini geçindirmek için çalışırken hafız olması münasebetiyle mahalle mescidinin imamlığını da beraber yürütmüş ve aralıksız yirmi sekiz yıl müddetle Tepecik camiinde ücretsiz görev yapmıştır. Çorum’un Mecitözü ilçesine haftada bir gün yürüyerek çarık satmağa gitmektedir. Gidiş ve gelişi altmış km. den az olmayan bu yolculuğu sırtında çarık heğbesi ile kat’eden Hafız Mehmet Nuri Efendinin şu cümlesi, hala Kazancı’nın gözyaşlarıyla yadettiği özel bir hatıra olarak kalmıştır: Oğlum şayet yetişebilirsem camiye gidip yatsı namazını da kıldırıyordum.Item Akademik yazımda bir araştırmadan birden fazla yayın üretmek: etik bir problem (mi?)(Uludağ Üniversitesi, 2020-05-20) Gündüz, Turgay; İlahiyat Fakültesi; 0000-0001-8019-4009Akademik yazımda bir araştırmadan birden fazla yayın üretmek, özellikle alan çalışmalarının yapıldığı bilim dallarında karşılaşılan bir durumdur. Bir araştırmadan birden fazla yayın üretme ile etik bir sorun olarak kabul edilen dilimleme arasındaki belirsiz alanlar kimi zaman araştırmacıların etik ihlal ithamlarına maruz kalmalarına, hatta idari soruşturmalara muhatap olmalarına sebep olabilmektedir. Araştırma ve yayın etiğine aykırı eylemler arasında yer almasına rağmen, ilgili alan yazında bir araştırmadan birden fazla yayın üretme ya da dilimleme hakkında ayrıntılı bilgiye rastlamak neredeyse mümkün değildir. Bu makalede dilimlemenin mahiyeti, kapsamı, sınırları incelenmekte, bu kavrama ilişkin farklı yaklaşımlar ve tartışmalar kritik edilerek dilimleme konusunun anlaşılmasına katkı sunulması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede makalede şu sorulara cevaplar aranmaktadır: Dilimleme bir tekrar yayın türü ya da bir nevi kendinden intihal midir? Bir araştırmanın sonuçları mutlaka tek yayın olarak mı sunulmalıdır? Bir araştırmanın bütünlüğü ne anlama gelir, bütünlüğü bozan unsurlar nelerdir? Bir araştırma sonuçlarını parçalara ayırmanın ya da birden fazla yayın haline dönüştürmenin “uygun” veya “uygun olmayan” biçimleri nelerdir? Makalede önce resmi mevzuatta ve ilgili literatürde yapılan tanımlar gözden geçirilerek dilimlemenin ne olduğu ya da ne olmadığına ilişkin bir kavramsal çerçevenin oluşturulmasına gayret edilmekte, ardından dilimlemeyi etik açıdan sakıncalı kılan nedenler incelenmekte, son olarak, dilimleme sorunu ile karşılaşmamak için araştırmacı/yazarların, dergi editörlerinin ve araştırma kurumlarının yapması gerekenler üzerinde durulmaktadır.