Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi / Uludag University The Review of the Faculty of Theology
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/13345
Browse
Browsing by Department "Din Felsefesi ve Mantık Bölümü"
Now showing 1 - 2 of 2
- Results Per Page
- Sort Options
Item Hegel'e göre Tanrı'nın varlığıyla ilgili kanıtların anlamı(Uludağ Üniversitesi, 1987) Vancourt, Raymond; Özcan, Zeki; İlahiyat Fakültesi; Din Felsefesi ve Mantık Bölümüİnsanın Tanrı'ya tabii yükselişi, tefekkür (reflexion) yardımıyla çözümlenmesi gereken, doğrudan bir veri gibidir. Ruhun, "Mutlak"a doğru kendiliğinden yükselmesi, bağlanabileceğimiz ve dinî yapıyı taşıyabilecek, üstün bir bilginin kurulmasına engel midir? Pietistler, bu doğrudan verilerle yetinmemizi isterler ve Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalışmayı, dinsizlik gibi görürler. Spener, öğrencilerine, akıl yürüt menin "susuz çölleri"nde yollarını şaşırmamalarını, "ateşli iman"a ve duygunun coşkunluğuna dayanmalarını tavsiye eder1 , felsefenin, Tann'nın varlığı konusunda, zayıf kanaatlar ortaya koyabildiğini hatırlatır. Hegel aynı fikirde değildir, iman ve duygu alanında, daha ileri gidebilmenin mümkün olduğu kanaatındadır. Ona göre, diğer doğrulamalardan kendimizi muaf tutsak bile, hiç olmazsa, bulduğumuz doğrudan veriye güvenme hakkına sahip olduğumuza güvenmemiz gerekir. Jacobi, doğrudan bilginin değerini ispatlamaktan, ulaştığı şeyi açıklamaktan kaçınabilir mi? Bu bilginin, değerine kendinin tanık olduğunu ileri sürenler buluna caktır. Fakat, yine de bunu ispat etmek gerekir; yoksa akıl tatmin olmayacaktır. Akıl, yerini duyguya bırakmaya çağrıldığında, bunun neden ve hangi şartlarda olduğunu bilmek ister. Sonuç olarak, her hipotezde, doğrudan dinî verilere basit dönüş yetmez. Jacobi ve Schleiermacher'in bunu yeterli görmelerinin nedeni, dinî tecrübede, "Mutlak"la bir nevi esrarlı birleşmenin olduğunu kabul etmeleridir. Hegel, "Mutlak"la birleşmeyi, düşünme-öncesi (pre-reflexive), kendiliğinden zımnî bir düşünce gibi gördüğünden, Tanrı'nın varlığının kanıtlarının kapsamını ve anlamını yeniden bulacak güçtedir.Item Sartre’da varlık ve kaynağı problemi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Özcan, Zeki; İlahiyat Fakültesi; Din Felsefesi ve Mantık BölümüTasvirci ontolojisini, Husserlci fenomenoloji üzerine kurmak isteyen Egzis tansiyalist Fransız filozofu Sartre, bütün gerçekliğin, duyulur nesnelerle, algılayan bilinçten ibaret olduğunu ileri sürer. Algılanabilir nesneler, bize, özlerini teşkil etme mize yarayan fenomenlerin içnide görünür. Oysa bilinç, kendi adına, varolan nesnelerin görünüşlerini etkin olarak yakalamaya çalışır. Bu sözde düalist ontoloji, pour-soi varlığı, kendisinin simetrik biçimde zıddı olduğu, tam, dolu ve zorunsuz olan en-soi varlıktan ayırdeder. İster en-soi, ister pour-soi olsun; varlık dünyada, sadece, bütün yaratma hipotezini dışta bırakmamızı gerektirecek bir tarzda bulun maktadır. Sartre’a göre yaratmacılık, varlığı anlaşılmaz kılmanın yanında, onu, asla çıkamayacağı Tanrı’nın öznelliği içine yerleştirir. Gerçekte Sartrecı fenom enolojik yöntem, bize böyle bir sonuç çıkarma izni vermediği halde; kendi ilkelerine bağlı kalmayan bu ontoloji, yaratmacılık karşıtı olmanın gizli tehlikelerini görmüyormuş gibi davranır.