Sağlık Bilimleri Enstitüsü / Institute of Medical Sciences
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/17
Browse
Browsing by Language "en"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Item Effect of maternal parity on offspring's milk and reproductive performance, disease incidence of calf period, and longevity in Holstein cows(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-09-17) Riaz, Roshan; Orman, Abdülkadir; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Zootekni Ana Bilim Dalı; 0000-0002-0524-9994Present information on the maternal parity influences on reproductive and milk production parameters is ambiguous and less information is available on maternal parity effects on the calf duration disease incidence and longevity. The present study aimed to investigate the influence of parity on the calf duration diseases incidence, milk yield and reproductive parameters, and longevity of offspring in Holstein dairy cows. Data were retrieved from a commercial dairy farm present at Karacabey-Bursa state in Turkey. All the data was organized and subjected to statistical analysis, and correlations were established between all first lactation production parameters (peak yield, days to peak yield, 100-d yield, and 305-d yield), reproduction (age at first insemination, number of inseminations), and longevity of the dams and their heifers. In all parity calves, the incidence of calf duration diseases averaged 16.8%, and the rate reduced as mother parity increased (p<0.01). Age at first insemination, number of inseminations gestation length as a heifer, and peak milk yield, time to peak yield, 100-d milk yield, 305-d milk yield during the first lactation of all parity heifers averaged 481-d, 1.67, 274-d, 46.06 L, 67.50-d, 3611.93 L and 9588.47 L respectively. Non-significant (p>0.05) effect of the parity was found on all these heifer’s reproduction and first lactation milk production parameters. A non-significant correlation established for reproduction and milk production studied parameters of the dams and heifers. Longevity averaged 32.43, 27.93, and 26.57 months for first, second and third parity dams offspring respectively, but results remained non-significant (p>0.05) for all parity. Non-significant (p>0.05) correlation was found between maternal longevity and the longevity of offspring. Among culling reasons investigated, reproductive diseases were the primary culling reason (28.9%), followed by low production (8.4%), mastitis and udder problems (4.8%), foot problems (6.0%), and abomasum displacement (3.6%), and we found a significant (p<0.01) positive correlation between culling reasons of dams and heifers. It can be concluded that maternal parity influences the calf duration health diseases, longevity, and extra care should be paid to the first two parity calves, but for better reproductive and production performance during the first lactation, higher emphasis on growth and breeding decisions is suggestive.Item Investigation of the effects of supplementary therapy candidate molecules in breaking chemotherapy resistance in glioblastoma cells and retrospectively supporting the findings with primary tumors(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-08-11) Ferah, Sena; Tunca, Berrin; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Tıbbi Biyoloji Ana Bilim Dalı; 0000-0001-9076-1855In the current study, it was aimed to examine the effects of fisetin and berberine, which are predicted to have prospects of complementary therapy, on the potential to elucidate drug resistance and increase the success of temozolomide (TMZ) in the treatment of non-resistant, natural, and acquired resistant glioblastoma (GBM) cells in combination with TMZ in both normoxic and hypoxic environment conditions that are more compatible with the cancer microenvironment, and to validate the findings in the study in primary brain tumor cells. For this purpose, initially, the therapeutic efficacy of fisetin and berberine, alone or in combination with TMZ, on cell proliferation was determined by the xCELLigence method, their effectiveness on cell cycle and apoptosis by flow cytometric method, their effectiveness on cell aggressiveness was determined by wound healing under normoxic conditions, colony test and 3D culture model, and wound healing test in hypoxic conditions. Furthermore, the efficacy of fisetin, which was determined to be more effective at a lower dose for GBM treatment, in combination with TMZ, the MSH2 and ZEB1 gene expression levels between TMZ-resistant and sensitive cell lines were investigated and validated in primary brain tumors with different characteristics. Hence, the findings of the current study showed that fisetin had anti-tumor activity in both normoxic and hypoxic environments by functional analysis and showed that it increased the activity of TMZ in resistant cells, especially in combination with TMZ. Consonantly, TMZ+Fisetin treatment was found to be effective in increasing MSH2 levels and decreasing ZEB1 levels in both cell lines and GBM primary patients. Consequently, current findings supporting the efficacy of TMZ+Fisetin combination therapy indicate that fisetin, which can be effective in breaking resistance even in different mechanisms, may have the potential to be used as an anti-cancer agent in the development of new treatment strategies in GBM.Item Retrospective analysis of her2 / hsp90 / sıah gene expressions in ınvasive ductal carcinoma breast cancer patients(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-08-19) Takanlou, Leila Sabour; Çeçener, Gülşah; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Tıbbi Biyoloji Ana Bilim DalıMeme kanseri kadınlar arasında en sık görülen kanser türüdür. Sıklığı sürekli artış göstermekte olup, önde gelen ölüm nedeni olmaya devam etmektedir. İnsan epidermal büyüme faktör reseptörü 2 (HER2), tirozin kinaz aktivitesine sahip epidermal büyüme faktör reseptör ailesinin bir üyesidir ve meme kanserinin önemli prognostik faktörlerinden biridir. HER2 için hedefe yönelik tedavilerin başlamasıyla HER2 pozitif kanserli hastaların klinik seyrinde ciddi iyileşme sağlanmıştır. Günümüzde HER2 testi değişik yöntemlerle yapılmaktadır ve HER2 ifade durumunu doğru değerlendirebilmek için bu testlerin standardizasyonu çok önemlidir. Ayrıca HER2 geni, ısı şok protein ailesinin bir üyesi olan HSP90’ı hedefleyerek aktivitesini arttırmaktadır. SIAH (yedi homolog homolog-2) gibi E3 ubiquitin ligazlar ise, HSP90’a bağlanarak hedef proteinlerin parçalanmasına yol açan ko-şaperon olarak görev yaparlar. Bu çalışmada, RT-PCR yöntemi ile İHK yöntemi arasındaki korelasyonun değerlendirilmesi amaçlanmıştır. İlaveten, invaziv duktal meme kanserinde HER2 / HSP90 / SIAH1 / SIAH2 genlerinin ifadeleri ve ifade farklılıklarının hastaların klinikopatolojik özelikleri ile karşılaştırılarak prediktif ve prognostik önemlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Mevcut çalışmada 94 invaziv meme kanserli hastada HER-2 ifade durumu değerlendirilerek elde edilen bulgular ile HER2 mRNA ifadelerinin İHK ile 74.35% oranında korele olduğu belirlendi. HER2-pozitif meme kanserli hastaların tümör dokularında HSP90 ve SIAH2 genlerinin ifadelerinin istatistiksel olarak anlamlı olarak up-regüle edildiği belirlendi (p= 0.047; p= 0.024). İnvaziv duktal meme kanserli hastalarda HSP90 ve HER2 mRNA ekspresyonunun arasında korelasyon olduğu, ayrıca SIAH2 mRNA ekspresyonunun, HSP90 ve HER2 ekspresyonları ile korelasyon gösterdiği belirlendiItem Retrospective analysis of yap/TAZ/ MST/lats gene expressions in ınvasive ductal carcinoma breast cancer patients(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-08-19) Takanlou, Maryam Sabour; Çeçener, Gülşah; Sağlık Bilimleri Enstitüsü; Tıbbi Biyoloji Ana Bilim DalıMeme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. Ülkemizde meme kanseri görülme sıklığındaki artış ve görülme yaşındaki düşüş göz önüne alındığında meme kanseri farkındalığı ve tarama programlarının önemi gün geçtikçe daha da artmaktadır. Ayrıca, meme kanseri tedavileri, direnç ve güvenilir biyobelirteç eksikliği gibi birçok sınırlamaya sahiptir. Günümüzde yapılan araştırmalar, Hippo yolağının, hücre çoğalmasının ve apoptozun kontrolünde rol oynadığı gösterilmiş olup, bu yolakta görev yapan genlerde meydana gelen değişikliklerin kanser gelişimi ile ilişkili olduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte, meme kanseri gelişiminde Hippo yolağın düzensizliklerinin moleküler mekanizması ve Hippo yolağı bileşenlerinin klinikopatolojik özelliklerle ilişkisi henüz açıklanmamıştır. Bu çalışmada, invaziv duktal karsinom teşhisi almış meme kanseri hastalarında Hippo yolağında görevli YAP/ TAZ/ MST/ LATS genlerinin ekspresyonları retrospektif olarak RT-PCR yöntemi ile araştırıldı ve bu genlerin ifade düzeylerindeki değişiklikler hastaların klinikopatolojik özellikleri ile karşılaştırıldı. Elde edilen bulgular meme kanserli hastaların tümor dokularında YAP1, LATS1 ve LATS2 ifadelerinin istatistiksel olarak anlamlı oranda (p=0.000; p=0.0004; p=0.0001; sırasıyla) down-regüle edildiğini göstermiştir. Ayrıca, çalışmada Hippo yolağının önemli bileşeni YAP mRNA ekspresyonu ile PR, grade ve ki-67 indeksi, tümör çapı, metastaz ve lenf nodu arasında anlamlı ilişki olduğu belirlendi. LATS2 mRNA ifadesindeki farklılığın ise; ki-67, tümör metastazı ve lenf nodu ile istatistiksel olarak anlamlılık gösterdiği belirlendi. Sonuç olarak, Hippo yolağı ile ilgili literatürde yer alan deneysel araştırmalara mevcut tez çalışmasında elde edilen klinik verilerin katkısı ile Hippo yolağının meme kanseri gelişiminde önemli rolü olduğu gösterilmiştir.