1989 Cilt 16 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22044
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 35
- Results Per Page
- Sort Options
Item Akut myokard infarktüslü olgularda myokard infarktüsü lokalizasyonlarının yaş ve cinse göre dağılımı (klinik ve elektrokardiyografik araştırma)(Bursa Üniversitesi, 1989) Cordan, Jale; İmamoğlu, Şazi; Aydınlar, Ali; Tuncel, Ercan; Cordan, Meltem; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıKoroner yoğun bakım ünitesinde yatan akut myokard infarktüsü geçiren 407 aterosklerotik olgunun elektrokardiyogramları ve kliniği incelenerek, myokard infarktüsü lokalizasyonlarının yaş ve cinse göre dağılımı ile sol aksisin sıklığı araştırılmıştır. 40 yaşın altında ve 40-50 yaş grupları arasında myokard infarktüsü oranı erkek olgularda daha yüksek, 50-60 yaş grubunda kadın olgularda daha yüksek, 60 yaş üzerinde ise erkek olgularda daha yüksek bulunmuştur. Ateroskleroz nedeniyle sol aksisin sıklığı (172 olguda) % 42.3 oranında bulunmuştur. Erkek olgularda bütün yaş gruplarında en sık anterior myokard infarktüsü, ikinci sıklıkta inferior myokard infarktüsü olduğu saptanmıştır (x 2 = 21 .82 p < 0.05).Kadın olgularda ise anterior myokard infarktüsü en sık olup subendokardiyal ve inferior tutulum ikinci sıklıktadır (x 2 = 26.06 p <0.025).Item Antropometrik ölçümlerle Bursa bölgesindeki 8-12 yaş grubu çocuklarda beslenme bozukluğu oranlarının belirlenmesi(Bursa Üniversitesi, 1989) Sapan, Nihat; Günay, Ünsal; Carıllı, Oya; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıAntropometrik ölçümlerle Bursa Bölgesindeki 6-12 yaş grubu çocuklarda beslenme bozukluğu oranlarının belirlenmesi amacıyla yapılan bu çalışmada 1497 kız ve 1671 erkek olmak üzere toplam 3168 çocuğun Ağırlık ve Boy ölçümleri yapıldı. Amerikan çocuklarının standart değerleri olan NCHS Normları referans alınarak Bursa çocuklarında beslenme bozukluğu görülme sıklığı belirlendi. Belirtilen standartlara göre Bursa çocuklarında akut beslenme bozukluğu % 5.5, kronik beslenme bozukluğu ise % 9.2 olarak bulundu. Bu değerler Türkiye'de yapılmış olan diğer bazı çalışmalarda elde edilen değerlerle karşılaştırıldı.Item Bursa bölgesinde soliter nodüllü olgularda kanser insidensinin araştırılması(Bursa Üniversitesi, 1989) Asa, Ziya; İmamoğlu, Şazi; Tuncel, Ercan; Yerci, Ömer; Tıp Fakültesi; Patolloji Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 1981 -1986 yılları arasında opere edilen 274 soliter tiroid nodüllü olgu çalışmaya alındı. 6 olguda (% 2.2) malignite saptandı . 21-30 yaşları arasında kanser insidensi % 3. 7, 51-60 yaşları arasında ise % 8.8 olarak bulundu. Kanser saptanan tüm olgularımız kadındı.Item Bursa bölgesindeki kız çocuklarında puberte dönemindeki vücut konfigürasyonu ve menarş yaşı incelenmesi(Bursa Üniversitesi, 1989) Oktay, İlay; İmamoğlu, Şazi; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıBursa bölgesindeki kız çocuklarında pubertal gelişim ve menarş yaşları arasındaki ilgiyi araştırmak amacı ile 518 kız öğrenci Tanner dönemlerine göre gruplandırılarak, boy, vücut tartısı, vücut tartısı boy oranları yönünden ve menarşın kronolojik yaşı yönünden incelenmiştir. Olguların menarş yaşı 12.79 ± 0.28 bulunmuş, olgu gruplarında puberte dönemleri ile boy ve vücut tartısının anlamlı olarak yükseldiği saptanmıştır.Item Çocuk guatrları(Bursa Üniversitesi, 1989) Doğruyol, Hasan; Şanal, Murat; İmamoğlu, Şazi; Taşdelen, İsmet; Tıp Fakültesi; Çocuk Cerrahisi Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi ve Genel Cerrahi Anabilim Dallarında, 1978-88 yılları arasında 20 çocuğa nodüler guatr ve difüz hiperplazi tanısı ile operasyon uygulanmıştır. Bunların 12 tanesi nodüler kolloidal guatr, 12 tanesi ,folliküler adenom, 2 tanesi folliküler adenom-nodüler kolloidal guatr, 1 tanesi fetal ı adenom, 1 tanesi tiroid hemanjiom-nodüler kolloidal guatr, 1 tanesi fetal adenom·nodlüler kolloidal guatr, 1 tanesi primer difüz hiperplazi idi .Bunlardan iki tanesi hipertiroidik statusta gelip, uzun süreli medikal tedaviye rağmen yeterli sonuç alınamıyarak cerrahi tedavi uygulanan vakalardır . Olguların 17'si kız , 3'ü erkek olup, 8 tanesi 10-12, 12 tanesi de 13-15 yaş grubunda idi. Hastalar retrospektif olarak değerlendirilmiş, klinik özellikleri, uygulanan ameliyat teknikleri ve sonuçları takdim edilmiştir.Item Dalak ve karaciğerin konjenital soliter kistleri(Bursa Üniversitesi, 1989) Doğruyol, Hasan; Gürpınar, Arif; Erol, Oktan; Tıp Fakültesi; Patolloji Ana Bilim DalıKaraciğer ve dalağın konjenital soliter kistleri son derece nadirdirler. Bu organların hakiki kistleri çoğunlukla paraziterdir. Konjenital soliter kistlerin seyrek görülmesinin yanında birçok diğer bulguları da ortaktır. İsotop, ultrason ve tomografik incelemeler her iki durumda da teşhise yardımcıdır. Biz bu makalede ikisi dalakta, birisi karaciğerde olmak üzere üç adet semptomatik konjenital soliter kist vakası sunduk. Dalak kistlerinden bir tanesine parsiyel splenektomi, diğerine ise bırakılacak sağlam dalak dokusu olmadığı için total splenektomi uyguladık. Karaciğer kisti vakamızda ise parsiyel hepatik rezeksiyon yapıldı. Bu vakalar dolayısıyla hastalıkların klinik, patolojik ve tedavi prensipleri tartışıldı.Item Damar hastalıklarında trombolitik tedavi(Bursa Üniversitesi, 1989) Cengiz, Mete; Yurtkuran, Mustafa; Tıp Fakültesi; Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim DalıÇeşitli damar ve by pass greft tıkanmalarında tedavi alternatifi veya yardımcı bir metod olarak, streptokinaz (SK) veya Urokinaz (UK) kullanılarak başarılı bir şekilde trombolitik tedavi uygulanmıştır. Son yıllarda fibrinolitik sistemin daha uygun bir aktivatörü olan rekombinant human-doku tipi plazminojen aktivatörü (rt-PA) bu alana katılmıştır. Bu derleme yazısında, biz bu üç fibrinolitik ajanın etki mekanizmasını ve literatürdeki klinik uygulamalarını ve sonuçlarını sunmaktayız.Item Diabetik ve diabetik olmayan aterosklerotik kalp hastalıklı olgularda lipid profillerinin karşılaştırılması(Bursa Üniversitesi, 1989) Tuncel, Ercan; İmamoğlu, Şazi; Cordan, Jale; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıAterosklerotik kalp hastalığı nedeniyle akut miyokard infarktüsü oluşan, serum total kolesterol düzeyi 250 mg/dl ve serum trigliserid düzeyi 600 mg/dl'nin altında diabetik 20 kadın, 37 erkek 57 olgu ile ateroskleroz dışında hastalığı olmayan 20'si kadın 107'si erkek 127 olgu ve kontrol grubu olarak da hiçbir hastalığı olmayan 25 'i kadın 23 'ü erkek 48 olgu olmak üzere toplam 232 olgunun serum glikoz, total kolesterol, trigliserid, HDL-kolesterol, LDL-kolesterol ve VLDL kolesterol düzeyleri incelendi ve tüm olguların Total kolesterol/HDL-Kolesterol oranları hesaplandı: Diabetik olgularda serum glikoz ve LDL-kolesterol düzeyleri diğer gruplara göre ve aterosklerotik olgularda serum LDL-kolesterol düzeyleri kontrol grubuna göre, kontrol grubunda serum HDL-kolesterol düzeyleri diğer gruplara göre ve diabetik olgularda serum VLDL-kolesterol düzeyler diğer gruplara göre ve diabetik kadınlarda diabetik erkeklere göre, diabetik olgularda Total Kolesterol/HDL-Kolesterol oranı diğer gruplara göre ve aterosklerotik olgularda kontrol grubuna göre istatistiki yönden anlamlı derecede yüksek bulundu.Item Diafragma gelişim defektleri(Bursa Üniversitesi, 1989) Doğruyol, Hasan; Şanal, Murat; Özkan, Hayati; Cengiz, Mete; Özdemir, İ. Ayhan; Tıp Fakültesi; Çocuk Cerrahisi Ana Bilim DalıUludağ Üniv. Tıp Fak. Çocuk Cerrahisi ve GKDC Anabilim Dallarında 1978- 88 yılları arasında 21 vaka konjenital diafragma hernisi tanısı ile ameliyat edilmiştir. Bunların 12 tanesi Bochdalek (Posterolateral), 9 tanesi de Morgagni (stemokostal) hernisi idi. Olguların 4 tanesi 0-2 gün, 4 tanesi 3-5 gün, 4 tanesi 25 gün 6 ay yaş grubunda, 9 tanesi de 4 yaşın üzerinde idi. Bu olgular retrospektif olarak değerlendirilmiş, klinik özellikleri, radyolojik bulguları ve tedavi sonuçları takdim edilmiştir.Item Düşük plazma çinko düzeyi ve gebelikle ilişkisi(Bursa Üniversitesi, 1989) Daregenli, Ömer; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıÇinko günümüzde, tıbbın hemen her dalında giderek önem kazanmaktadır. Gebelikte de plazma düzeylerinin düşüklüğünün, annede, fetüste ve yenidoğanda çeşitli bozukluklara yol açtığı bildirilmektedir. Emzirmenin kesilmesini izleyerek ortaya çıkan bir Acrodermatitis Enteropatica olgusu nedeniyle bu konudaki bilgiler gözden geçirilmiştir.Item Esansiyel hipertansiyonlu olgularda isoptin SR 240 mg'ın kan basıncı ve sol ventrikül fonksiyonlarına etkisi(Bursa Üniversitesi, 1989) Cordan, Jale; İmamoğlu, Şazi; Tuncel, Ercan; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıVerapomilin antiaritmik ve antianginal etkilerinin yanısıra antihipertansif etkisi ve güvenirliği bugüne kadar geniş bir şekilde araştırılmıştır. Antihipertansif etkisi vasküler düz kas hücrelerine Ca++ girişini bloke ederek vazodilatasyona ve dolayısıyla sistemik vasküler rezistansı azaltması yoluyla olmaktadır. Kullanım kolaylığını sağlamak için esansiyel hipertansiyon tedavisi amacıyla verapamilin son yıllarda yavaş salınımlı (slow releasing) formu geliştirilmiştir. Bu çalışma verapamil SR 240 mg'ın esansiyel hipertansiyonda kan basıncı ve sol ventrikül fonksiyonların üzerine etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır.Item Fötal kan pH değerlerinin fötal distres tanısındaki önemi ve doğum şekline etkisi(Bursa Üniversitesi, 1989) Cengiz, Candan; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıFötal kardiotokogramda gördüğümüz patolojik bulgular ancak fötusta asidoz meydana geldiğini saptayabildiğimiz zaman değer kazanır ve böylece fötal distres tanısı kanıtlanmış olur. Bu tanının konulduğu hastalarda doğumun acilen gerçekleştirilmesi gerekir. Fötal distres tanısı sadece kardiotokografik bulgulara dayanıyorsa doğum gereksiz sezeryenle sonuçlanabilir. Fötal kan pH ölçümleri ile fötusun asidozda olup olmadığını anlayabilirsek hastalarda gereksiz sezeryeni önlemiş oluruz. Bu çalışmada, fötal kardiotokogramda patolojik bulgular saptanan 134 gebede fötal kanda pH ölçülmüş ve sonuçlara dayanarak gebelerin % 78.4'ünde doğum vaginal yolla gerçekleştirilebilmiştir.Item Geç postpartum kanama(Bursa Üniversitesi, 1989) Erdoğan, Eftal; Esmer, Ahmet; Küçükkömürcü, Şakir; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıGeç postpartum kanamalar doğumdan sonraki 2.-31. günler arasında ortaya çıkar. Görülme sıklığı 1000 gebelikte 1 olarak bildirilmektedir. Bu yazıda bir geç postpartum kanama olgusu ilgili literatür gözden geçirilerek sunulmuştu.Item Gestasyonel hipertansiyonda maternal plazma prolaktin değerleri(Bursa Üniversitesi, 1989) Sezgin, Melih; Küçükkömürcü, Şakir; Cengiz, Candan; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıMaternal serum Prolaktin konsantrasyonunun, gebelikte hipertansiyon gelişiminde rolü varsa ve bu rol vasküler reaktivite ile ilişkili ise; gestasyonel hipertansiyon olgularında maternal plazma prolaktin düzeylerinin, normotensif gebelerinkinden düşük olması beklenebilir. Bu düşünceden hareketle, 43 gestasyonel hipertansiyonla olgunun maternal plazma prolaktin düzeyi, 45 normatensit gebenin plazma prolaktin düzeyi ile karşılaştırılmış ve gestasyonel hipertansiyon olgularında, maternal plazma prolaktin düzeyleri anlamlı şekilde düşük bulunmuştur.Item Gestasyonel hipertansiyonda serum ürik asit değerleri(Bursa Üniversitesi, 1989) Sezgen, Melih; Küçükkömürcü, Şakir; Cengiz, Candan; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalında, 39 Gestasyonel Hipertansiyonlu ve 44 normotensif gebenin serum ürik asit düzeyleri saptanmış ve ürik asitin gestasyonel hipertansiyonun değerlendirilmesinde ve erken tanısındaki yeri tartışılmıştır.Item Hellp sendromu(Bursa Üniversitesi, 1989) Erdoğan, Eftal; Küçükkömürcü, Şakir; Eser, Ahmet; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıEklampsi sonucu gelişen bir Hellp sendromu olgusu sunulmuş ve literatür gözden geçirilmiştir.Item Hipertiroidik olgularda tedavi öncesi ve tedavi sırasında lipoproteinlerin serum düzeylerinde oluşan değişiklikler ve bunların tiroid hormonları ile ilişkisi(Bursa Üniversitesi, 1989) İmamoğlu, Şazi; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıHipotiroidili olgularda serum lipoprotein düzeylerinde görülen değişikliklerin hipertiroidi tedavisi sırasında düzelmeleri ve bunların serum tiroid hormon düzeyleri ile ilişkileri 42 hipertiroidik (31 ka dın, 11 erkek) olgunun tedavi öncesi, tedavinin (propylthiouracil tablet 150·300 mg/gün) birinci ve ikinci ayı sonunda, serum total trüyodotironin (t-T3 ), total tiroksin (t-T4), serbet tiroksin (s-T4), total kolesterol (t-chl), trigliserid (TG), yüksek dansiteli kolesterol (HDL-chl), düşük dansiteli kolesterol (LDL-chl) düzeyleri, 48 sağlıklı (25 kadın , 23 erkek) kontrolun değerleri ile karşılaştırılarak incelendi. Tedavi öncesi dönemde hipertiroidik olguların tümünde serum t-chl, LDL-chl ue sadece kadın olgularda HDL-chl düzeylerinin düşük olduğu, LDL-chl hariç diğerlerinin tedavi sırasırıda normal değerlere yükseldiği gösterildi. Tedavinin ikinci ayının sonunda serum TG düzeyleri yüksek bulundu. Tedavi öncesi dönemde serum t-T3 değerleri ile LDL chl değerleri arasında, serum t-T4 ve s-T4 değerleri ile t-chl ve LDL-chl değerleri arasında negatif korelasyon olduğu belirlendi.Item İlerlemiş meme kanserinde hormonal tedavi(Bursa Üniversitesi, 1989) Kutlay, Burçin; Tatlıkazan, Levent; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıHormonal tedaviye sistematik yaklaşımda amaç minimal yan etki ile birlikte maximum yarar saklama ve hastalığın maximum kontrolu olmalıdır. Hormonal tedaviye alınan cevap vakanın o andaki endokrin durumu ile direkt ilişkilidir. Bu menapozal yaşla değerlendirilir. Tedavi seçiminde esas tümör büyümesine etkili faktörlerin değerlendirilip, tümör büyümesine antagonist hormonal ajanların verilmesidir. Anti-östrojenik ajan olan Tamoxifen ve adrenal kortikal sekresyon inhibitörü olan Aminoglutethimide'in ilerlemiş meme kanserli vakalarda kullanımı, sonuçları ve ilgili literatürler gözden geçirildi, konu sunuldu.Item Karaciğer hastalıklı olgularda oluşan tiroid hormon değişimleri(Bursa Üniversitesi, 1989) Günöven, Erol; Memik, Faruk; İmamoğlu, Şazi; Oktay, İlay; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıÇalışmamıza klinik muayene ile ötiroid olan 34 karaciğer hastalıkları olgu alındı. Tiroid durumunu değerlendirmek amacı ile Serum total T4 , total T3 upt., STİ, TBG, rT3, TSH düzeyleri araştırıldı. Karaciğer hastalıklı olgu grupları ile kontrol grubu arasında Serum Total T4, STİ, T3 upt., rT3 ve TSH değerleri yönünden anlamlı farklılık saptanmadı. Karaciğer hastalıklı olgu gruplarında, Serum total T3 düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük saptandı . Serum TBG düzeyleri viral hepatitli olgu grubunda en fazla olmak üzere tüm karaciğer hastalıklı olgu gruplarında kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Karaciğer hastalıklı olgu gruplarında; düşük serum total T3 değerleri ile karaciğer fonksiyon testleri arasında ·uyum gösterilemedi. Karaciğer hastalıklı olgularda tiroid durumu saptanırken, serum total T4 , T3 düzeylerinin yanısıra total rT3 düzeylerinin de araştırılmasının uygun olacağı kanısına varıldı.Item Klomifen sitrat ve anansefali(Bursa Üniversitesi, 1989) Erdoğan, Eftal; Esmer, Ahmet; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıKlomifen ile ovulasyon indüksiyonu sonucu oluşan bir anansefali olgusu sunulmuş ve ilgili literatür gözden geçirilmiştir.