Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi / Journal of Uludag University Medical Faculty
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/5066
Browse
Browsing by Rights "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 20 of 2066
- Results Per Page
- Sort Options
Publication 0-24 Aylık bebeği olan annelerin emzirme tutumları ve obezite ön yargısı ile ilişkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-23) Uncular, Gülser; Borlu, Arda; YokBu çalışmada 0-24 aylık bebeği olan annelerin emzirme tutumlarının; Beden Kitle İndeksi (BKİ) değerleri, ağırlık durumları hakkında kendi düşünceleri ve obezite ön yargılarıyla ilişkisini değerlendirmek amaçlanmıştır. Kesitsel, tanımlayıcı tipteki çalışma 0-24 aylık bebeği olan 506 anne ile anket formu aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmada annelerin tanımlayıcı özellikleri, BKİ değerleri, Emzirme Tutum Değerlendirme Ölçeği (ETDÖ) ve GAMS-27 Obezite Ön Yargı Ölçeği (OÖÖ) kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen veriler IBM SPSS 24.0 istatistik programı ile değerlendirilmiştir. İstatistik testlerde anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde ANOVA testi, post hoc analizlerde Tukey testi, yapılmıştır. Ölçekler arasındaki puanlar arasındaki ilişki için Spearman korelasyon analizi uygulanmıştır. Annelerin ETDÖ ortalama puanı 106,5 ± 12,6 olarak tespit edilmiştir. Gebelik öncesi ağırlık durumlarında kendilerini normal olarak değerlendiren annelerin ETDÖ puan ortalamalarının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Annelerin çoğunun (%91,7) obeziteye karşı bakışları ön yargılı veya ön yargılıya eğilimlidir. Çocuğunun ağırlık durumunu normal olarak değerlendiren annelerin ETDÖ puanları, normalden az olarak değerlendiren annelere göre olarak anlamlı bir şekilde daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Annelerin emzirme tutumları ortalama düzeyde bulunmuştur. ETDÖ ile OÖÖ puanları arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Ancak annelerin büyük çoğunluğunun şişman olmayı kozmetik bir problem olduğunu ifade etmeleri ve OÖÖ göre ön yargıya eğilimli ve ön yargılı olarak değerlendirilmeleri dikkate alınarak, obeziteye karşı kalıp yargıların oluşmaya başladığı öngörülmektedir. Bu nedenle, annelerin obezite ön yargısına karşı farkındalığının artırılması ve emzirme sürecinde desteklenmesi önemlidir.Item 0-6 yaş çocuklarda ev kazası geçirme sıklığı ve ilişkili faktörler(Uludağ Üniversitesi, 2014-01-21) Karatepe, Tekin Ulaş; Akış, Nalan; Tıp Fakültesi; Halk Sağlığı Ana Bilim DalıBu çalışma, Nilüfer Halk Sağlığı Eğitim ve Araştırma Bölgesinde yaşayan 0-6 yaş grubu çocuklarda yapılan kesitsel bir araştırmadır. Çalış mada çocukların son iki hafta içinde ev kazası geçirme sıklığı ve ilişkili risk faktörleri değerlendirilmiştir. Çocukların ev kazası geçirme sıklığı % 19,65 (n=104) bulunmuştur. Kaza geçirme sıklığı erkek çocuklarda kız çocuklara göre anlamlı olarak daha fazladır (sırasıyla % 25,67, % 13,80; p<0,05). En sık karşılaşılan kaza tipi düşmedir (%67,21) ve kazaların %82,22’si ev içinde meydana gelmiştir. Ev kazası geçiren çocukların annelerinin güvenlik tanılama ölçeğinden aldıkları ortalama puan 162,91 ± 20,34; geçirmeyenlerin ise 169,22±18,91’dir. Ev kazası geçirmeyen çocukların anneleri anlamlı olarak daha fazla puan almışlardır (p<0,05). Çocuklarda ev kazalarını azaltmak için anne babalara eğitim verilmesi uygun olacaktırItem 10 yıllık feokromasitoma deneyimi ve literatüre bakış(Uludağ Üniversitesi, 2009-02-11) Serin, Sibel Ocak; Güçlü, Metin; Ersoy, Canan; Ayar, Koray; Bal, Öznur; İmamoğlu, Şazi; Tıp Fakültesi; Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim DalıÇalışmamızın Amacı feokromasitoma tanısı ile takip edilen hastalarda elde edilen bulguların incelenmesi ve literatür verileri ile karşılaştırılmasıdır. Araştırmamızda 1997–2007 yılları arasında bölümümüze başvuran hastalardan feokromasitoma tanısı almış 16 olguya ait veriler retrospektif olarak incelenmiştir. 10 yıllık dönemde yaşları 49,8±14,5 yıl olan 9 erkek, 7 kadın toplam 16 feokromasitoma olgusu tespit edildi. 16 olgunun 14’ünde 2–8 yıllık hipertansiyon (HT) öyküsü varken, 2 olguya ilk başvuru anında tanı konuldu. 13 olgu ataklar şeklinde, 1 olguda ise kronik HT mevcuttu. 6 hasta ataklar sırasında olmak üzere toplam 11 hasta antihipertansif tedavi alırken, 5 hasta ise herhangi bir tedavi almıyordu. Hipertansif ataklara en sık çarpıntı (%68,7), terleme (%68,7) ve baş ağrısı (%62,5) eşlik ediyordu. 14 hastaya (%87,5) total kitle eksizyonu gerçekleştirilirken, 2 hasta opere edilemedi. Opere olguların 10’unda (%73,3) HT kür ile sonuçlanırken, 4 (%26,6) olguya tekrar antihipertansif tedavi başlandı. MEN-2A’lı ve malign feokromasitomalı 2 hasta progresyon veya akut komplikasyon nedeniyle kaybedilirken, 1 hasta ise tümor nüksü sonrası hayatını kaybetmiş olup 13 olgunun poliklinik kontrolleri halen devam etmektedir. Feokromasitoma ön tanılı hastalarda özellikle ataklar sırasında spesifik laboratuvar incelemeleri yapılmalı ve görüntüleme yöntemleri ile tanı konulan hastalara cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Bu tedavi ile kür sağlanabilir ve anti hipertansif tedavi ihtiyacı ortadan kalkabilirken, eşlik edebilen hastalıklar ve nüks açısından hastalar yakın takip edilmelidir.Item 106 primer palatoplasti olgusunda oronasal fistül oranının incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2015-03-05) Ersen, Burak; Özberk, Serhat; Şakı, Mehmet Can; Tunalı, Orhan; Aksu, İsmail; Köse, Mehmet; Kastamoni, Menekşe; Uludağ ÜniversitesiTıp Fakültesi; Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim DalıYarık dudak ve damak, dünya genelinde her 700 doğumda 1`lik oranı ile en sık rastlanan doğumsal anomalilerdendir. Primer palatoplasti yarık damak tedavisinde en önemli basamaktır. Çalışmamızda Haziran 2009 – Haziran 2014 yılları arasında kliniğimizde gerçekleştirilen 106 primer palatoplasti cerrahisi ve sonuçları retrospektif olarak incelendi. En sık cerrahi yapılan yarık damak tipinin unilateral inkomplet tip (%67) olduğu görüldü. Yarık damak cerrahisinde bütün damak yarıkları genelinde en sık kullanılan tekniğin Bardach 2 flep palatoplasti (%33.9) olduğu görüldü. Çalışmamızda primer palatoplasti sonrası damak fistülü oranı %10.3 olarak hesaplandı. Çalışmamızda elde edilen primer palatoplasti sonrası damak fistülü insidansının benzer yayınlarla karşılaştırıldığında düşük olduğu görüldü.Item 112 Mide kanserli olgunun analizi(Uludağ Üniversitesi, 1991) Yılmazlar, Tuncay; Zorluoğlu, Abdullah; Karagöz, Cengiz; Kızıl, Ayhan; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıUludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalında Man 1983-Aralık 1989 (6 yıl 10 ay) tarihleri arasında cerrahi girişim uygulanan histopatolojik olarak tanısı konmuş 112 mide kanserli (adenokarsinom) hasta retrospektif olarak incelenmiştir Olguların 52'si (%46.4) rezektabl geri kalan 60'ının (% 53.6) non rezektabl olduğu saptanmıştır. Rezektabl olguların % 62'sine küratif rezeksiyon, kalan % 38'ine palyatif rezeksiyon uygulanmıştır. Non Rezektabl olgulara çeşitli palyatif girişimler uygulanmıştır. Yaşam süresi küratif rezeksiyon yapılanlarda 4 ay - 4.5 yıl, palyatif rezeksiyon yapılanlarda 3-14 ay arasındadır. Palyatif girişim uygulanan non rezektabl olgular postoperatif ilk 5 ayda ölmüşlerdir. Sonuç olarak; rezektabl mide kanserinde, palyatif amaçlı bile olsa rezeksiyonun olabildiğince geniş tutulmasına çaba gösterilmesinin yaşam süresine olumlu katkıda bulunacağı yargısına varılmıştır.Item 12 yaşında erkek çocukta bronşial karsinoid tümör(Uludağ Üniversitesi, 1986) Tolunay, Şahsine; Erol, Oktan; Cengiz, Mete; Hekimgil, Mine; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıBronşial karsinoid, bronşial adenomaların en sık gözlenen tipini oluşturur ve sıklıkla 45 yaş civarında gözlenir. Çocuklarda bronşial karsinoidler son derece enderdir. Atipik şekillerinin dışında genellikle düşük malignite özelliği taşıyan bu tümörler histogenezisi, histolojisi ve ultrastrüktür bakımından intestinal karsinoidlere benzerler.Item 12.201 Hastanın koroner risk faktörleri ve koroner anjiografi sonuçları(Uludağ Üniversitesi, 2014-12-18) Günay, Şeyda; Serdar, Osman Akın; Özyılmaz, Sinem Özbay; Dereli, Seçkin; Aydınlar, Ali; Güllülü, Sümeyye; Yeşilbursa, Dilek; Baran, İbrahim; Özdemir, Bülent; Kaderli, Aysel Aydın; Şentürk, Tunay; Sağ, Saim; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim DalıGiriş: Koroner arter hastalığı (KAH) Türkiye’de önemli bir sağlık problemi olup erişkin ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Çalışmamızın amacı merkezimizde koroner anjiyografi ile değerlendirilmiş olgularda koroner risk faktörlerinin prevalansını belirlemek, risk faktörleri ile KAH yaygınlığı ve topografik olarak damar tutulumu arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Metod: Bu çalışmaya 1993 ve 2012 yılları arasında elektif şartlarda koroner anjiyografisi yapılmış 12.201 hasta alındı. Retrospektif olarak hastaların dosyaları incelenerek anjiyografi sonuçları ve risk faktörleri saptandı. Risk faktörlerinin KAH yaygınlığı (non-kritik, 1 damar, 2 damar, ≥3 damar hastalığı) ve kritik koroner lezyon yerleşim yeriyle ilişkisi araştırıldı. Bulgular: Çalışmaya 8085 erkek, 4116 kadın hasta alındı. KAH yaygınlığı 80 yaş altında erkeklerde daha fazla iken ≥80 yaş grubunda cinsiyetler arasında anlamlı bir fark saptanmadı. ≥3 damar tutulumu diyabetik hastalarda daha fazla iken, hipertansiyon ve hiperlipidemi KAH yaygınlığı ile ilişkisizdi. ≥80 yaş grubunda kritik koroner yerleşimi açısından cinsiyetler arası anlamlı fark saptanmazken, 80 yaş altında kritik koroner lezyon yerleşimi tüm koronerlerde kadınlara göre erkeklerde daha fazlaydı. Sonuç: Türk hastalarda KAH riskini doğru değerlendirmek için kullanılan skorlama sistemlerinde yaş ve cinsiyetten bağımsız olarak diyabet varlığı diğer risk faktörlerine göre daha ağırlıklı bir değere sahip olmalıdır.Item 13 Yaşında bir erkek çocukta otoeritrosit duyarlılığı sendromu(Uludağ Üniversitesi, 1993-09-22) Tunalı, Ahmet; Manavoğlu, Osman; Tunalı, Şükran; Yavuz, Mahmut; Ali, Rıdvan; Özkalemkaş, Fahir; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim DalıOtoeritrosit Duyarlılığı Sendromu saptanan 13 yaşında bir erkek çocuğu takdim edilmiştir. Çok üzüldüğü bir olaydan sonra vücudunda tekrarlayan ağrılı ekimozlar çıkması nedeniyle kliniğimize başvuran hastanın fizik muayenesinde gövde ve bacaklarda etrafı eritemli, değişik irilikle ağrılı ekimozlar saptandı. Yapılan tüm hemostaz testleri normal bulundu. Otolog eritrosit süspansiyonu ile yapılan deri testi pozitif idi.Item 14 aylık çocukta serviks uterinin mezonefrik karsinoması(Uludağ Üniversitesi, 1986) Tolunay, Şahsine; Erol, Oktan; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıServiks uterinin mezonefrik karsinomaları primer adenokarsinomalarının ortalama % 2-3 'ünü oluşturur ve üçte biri yaşamın ilk yirmi yılında gözlenir. Gebeliği sırasında düşük tehdidine karşı dietilstilbestrol ve benzeri hormonal maddeleri kullanan annelerin çocuklarının çoğunda yaşamlarının 14-22. yıllarında bu tümörün oluştuğu saptanmıştır. Çok küçük yaşlardaki çocuklarda ise servikal mezonefrik karsinomalar enderdir.Item 14 olgu nedeniyle Bursa ve çevresinde Kala-Azar tedavisinde karşılaşılan sorunlar(Bursa Üniversitesi, 1981) Günay, Ünsal; Kaçar, Murat; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıViseral leishmaniasis olarak da adlandırılan kala-azar ülkemizde de görülen bir hastalıktır. Son 5 yıl içinde kliniğimizde 14 olgunun tanısı konmuş ve tedavileri yapılmıştır. Bu nedenle hastaların klinik ve laboratuvar bulguları sunulmuş ve tedavide karşılaşılan problemler tartışılmıştır.Item 19. yüzyıldan kalan anonim bir reçete kitabı ve bazı örnekler(Bursa Üniversitesi, 1981) Demirhan, Ayşegül; Tıp Fakültesi; Tıp Tarihi ve Deontoloji Ana Bilim DalıBu araştırmada Başbakanlık Arşivi, M. Tıp Seksiyonunda bulunan anonim bir reçete kitabı incelenmiş ve tıp tarihi açısından bazı sonuçlara varılmıştır.Item 1977-1990 yılları arasında tanı konan 146 intrakranial meningioma olgusunun retrospektif incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1991) İnce, İbrahim; Erol, Oktan; Yerci, Ömer; Avşar, T.; Tolunay, Şahsine; Özuysal, Sema; Gücin, Zuhal; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada Patoloji laboratuvarımıza 1 Ocak 1977-31 Aralık 1990 tarihleri arasında gönderilen ameliyat piyesleri içinde intrakranial tümör tanısı konan 699 olgu materyal olarak kullanılmıştır. Bu tümörler içerisinde yer alan 146 intrakranial meningioma olgusuna ait dökümanlar tekrar gözden geçirilmiştir. Meningiomların yaş ve cinsiyet dağılımı, intrakranial lokalizasyonları, histolojik tipleri ile sekonder değişiklikleri kaynaklardaki bilgi ve bulgularla karşılaştırılarak tartışılmıştır.Item 1985 yılı içinde, hastanemizde ölen hastaların yaş, cins ve hastalık durumlarına göre dağılımı(Uludağ Üniversitesi, 1987) Özeke, Turgut; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı1985 yılı içinde, hastanemizde toplam 587 hasta ölmüştür. Hastaların çoğunluğu şehir merkezinden gelmiştir. Ölüm nedenlerinin çoğunun çocukluk döneminde enfeksiyondan, yaşlılıkta kalp ve beyin hastalıklarından olduğu saptanmıştır.Item 1986 yılında hastanemizin aktivitesi(Uludağ Üniversitesi, 1988) Özeke, Turgut; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı1986 yılında , hastanemiz polikliniklerine 117.755 hasta müracaat etmiş, 13.666 hasta yatırılmış, 562 hasta vefat etmiştir. ölüm nedenlerinin çoğunun, çocukluk döneminde enfeksiyon, yaşlılıkta böbrek, kalp ve damar hastalıklarından olduğu saptanmıştır.Item 1994-1999 yılları arasında Bursa'da otopsisi yapılan doğal kökenli ani-beklenmeyen ölümlerin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2000) Durak, Dilek; Tıp Fakültesi; Adli Tıp Ana Bilim DalıDoğal kökenli ani-beklenmeyen ölümler akut veya akutfazdaki kronik bir hastalık sonucunda meydana gelen, orijin olarak cinayet, intihar ve kaza dışında kalan ölümlerdir ve genellikle karşımıza ölümün ani ve beklenmeyen bir şekilde, şüpheli bir çevrede meydana gelmesi ile çıkmaktadır. Doğal kökenli ölümlerin Bursa'daki yöresel özelliklerini tespit etmek ve otopsi açısından sonuçların değerlendirilmesi amaçlanarak Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı'nda Ocak 1994 Temmuz 1999 arasında otopsisi yapılmış 2026 olguya ait adli muayene tutanakları ve otopsi raporları retrospektif olarak incelenerek saptanan 572 (% 28.2) doğal kökenli ani-beklenmeyen ölüm olgusu, yaş, cinsiyet, ölüm nedenleri açısından araştırıldı. Kardiovasküler hastalıklar 261 olgu (% 45.6) ile ilk sırayı almaktadır. Erkek: kadın oranı yaklaşık 4/1'dir. En sık doğal ölüm 113 olgu (%19. 7) ile 5. dekatta görülmektedir. Sonuç olarak orijin açısından diğer ölümler kadar doğal kökenli ani-beklenmeyen ölümlerde de otopsinin önemi vurgulanmıştır.Item 1996-2004 yılları arasındaki erişkin zehirlenme olguları(Uludağ Üniversitesi, 2006-07-28) Aydın, Şule Akköse; Köksal, Özlem; Fedakar, Recep; Emircan, Şadiye; Durmuş, Oya; Tıp Fakültesi; Acil Tıp Ana Bilim DalıAcil servislere akut zehirlenme nedeniyle başvuru sık görülmektedir. Zehirlenme olguları ciddi mortalite ve morbiditeye yol açabilirler. Çalışmamızda Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi (U.Ü.T.F) acil servisine Ocak 1996 – Aralık 2004 tarihleri arasında başvuran 3384 zehirlenme olgusu geriye dönük olarak taranmış ve olgular yaş, cinsiyet, zehirlenme türü ve prognoz açısından incelenmiştir. Olguların % 62.5’i kadın (yaş ortalaması 27.3±12.1), % 37.5’i ise erkektir (yaş ortalaması 31±14.5). Zehirlenme türü açısından % 58.6 olguyla ilaçla zehirlenme ilk sırayı almaktadır. Besin reaksiyonları % 10.5 olguda, karbonmonoksit zehirlenmesi % 8.3 olguda, tarım ilacı ile zehirlenme % 4.1 olguda, koroziv maddelerle zehirlenme % 3.5 olguda mantar zehirlenmesi % 2.5 olguda, metanol zehirlenmesi % 0.5 olguda görülmüştür. Olguların % 56.4’ü acil servisten taburcu edilmiş, % 20.2’si yatarak tedavi görmüş, % 21.6’sı başka bir hastaneye sevk edilmiş ve % 2.5’i ise ölmüştür. Sonuç olarak; zehirlenme olgularında genç yaş grubu ve kadınların yüksek risk taşıyan grupları oluşturdukları, ilaç ile zehirlenmenin en yaygın tür olduğu saptanmıştır.Item 2011-2021 Yılları arasında acil servise başvuran pelvik fraktür tanısı alan hastaların analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2023-02-22) Aydın, Burçin; Çelebi, Hakan; Aslan, Şahin; Durak, Vahide Aslıhan; Tıp Fakültesi; Acil Tıp Ana Bilim Dalı; 0000-0001-7327-4342; 0000-0003-0836-7862Pelvis travmaları travmayı oluşturan mekanizma ve enerjiye bağlı olarak mortalitesi ve morbiditesi yüksek olan travmalardır. Eşlik eden organ yaralanmaları, travmanın şiddeti, kafa travması, koagülopati, ileri yaş, kanama varlığı mortaliteyi arttıran nedenlerdir. Çalışmamızın amacı acil servislerde sık görülen ve çok ciddi sonuçlara yol açan pelvis fraktürlerinin demografik özelliklerini, morbidite ve mortaliteye etki eden faktörleri saptamaktır. Çalışmamızda 01.01.2011-01.01.2021 tarihleri arasında Acil Servise başvuran hastalardan travmaya bağlı pelvis kırığı olan 18 yaş üstü olanlar çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların demografik verileri, ek hastalıkları, pelvis kırığı ve Tile sınıflamasına göre tipi, eşlik eden patolojiler, acil serviste yapılan işlemler, sonlanım şekli, hastanede yatış süresi, mortalite, yatışında uygulanan tedavi şekli kayıt altına alınmıştır. Yaş gruplarına göre Tile sınıflamasının dağılımına bakıldığında ise 18-30 yaş grubunda en sık Tip 3 kırıklar görülürken, 70 yaş ve üzerinde ise Tip 2 kırıklar görülmektedir. Travma mekanizmasına göre Tile sınıflamasının dağılımı incelendiğinde, tüm gruplarda en sık Tip 2 kırıkların olduğu ve düşme ile başvuran hastalarda bu oranın en yüksek olduğu görülmektedir. Sonuç olarak pelvis kırıkları ile yaş, ek hastalık, travmanın enerji düzeyi ile ilişkisinin tespiti, hastalarda gelişebilen ek yaralanmaların ve bu yaralanmalara bağlı gelişebilecek komplikasyonların anlaşılmasında fayda sağlayacaktır.Item 2011-2021 Yılları arasında acil servise fasiyal kemiklerde fraktür sebebi ile başvuran hastaların retrospektif analizi(2024-04-03) Bostancı, Nihal Akçalı; Cander, Sümeyye Tuğba Sarkı; Şentürk, Büşra Altınkök; Çavdar, Orhan; Şentürk, Buşra Altınkök; Durak, Vahide Aslıhan; Çıkrıklar, Halil İbrahim; Tıp Fakültesi; Acil Tıp Ana Bilim Dalı; 0000-0003-0836-7862; 0000-0002-8073-6207Bu çalışmada fasiyal yaralanma nedeniyle Acil Servise başvuran olguların klinik özellikleri ve klinik sonlanımları ile ilişkili parametrelerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Kesitsel tipte olan bu çalışmada 2011-2021 yılları arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Acil Servisine fasiyal yaralanma sebebi ile başvuran ve plastik ve rekonstrüktif cerrahi anabilim dalına fasiyal kemiklerde fraktür sebebi ile konsülte edilen hastaların klinik özellikleri hastane kayıtlarından retrospektif olarak taranmıştır. Olguların %80,5’i erkekti, en sık travma nedenleri %26,1 darp, %25,7 düşme ve %14,0 araç içi trafik kazasıydı. En sık başvuru yaz aylarında yapılmıştı (%34,5). En sık yaralanan fasiyal kemikler %43,6 nazal kemik, %32,4 maksilla ve %31,8 orbitaydı. Olguların %72,6’sı taburcu edilirken, %14,3’ü kliniğe, %4,8’i YBÜ’ye yatırıldı, %3,7’si sevk edildi ve %0,3’ü eksitus oldu. Kadınlarda ateşli silah yaralanması, yüksekten düşme ve trafik kazaları kaynaklı travmalara maruz kalan olgular arasında YBÜ’ye yatış/ eksitus sıklığı anlamlı düzeyde daha fazlaydı (p<0,05). Yaralanma saptanan fasiyal kemiğe göre YBÜ’ye yatış/ eksitus durumu sıklık sırasına göre şu şekildeydi: frontal (%19,0), orbita (%9,0), maksilla (%8,3), zigoma (%8,1), mandibula (%8,0) ve nazal (%3,6) kemik. Herhangi tipte fasiyal kemik fraktürü saptanması YBÜ’ye yatış/ eksitus ile ilişkili bulundu (p<0,05). Sonuç olarak fasiyal yaralanmalı olgular daha çok erkeklerden oluşmakta, yaz aylarında, darp ya da düşme kaynaklı nazal fraktürle acil servise başvuru yapmaktadır. Kadınlar, daha yüksek enerjili travmaya maruz kalanlar ve fasiyal kemik fraktürü saptananlar arasında klinik sonlanım daha olumsuz olmaktadır. Bu özelliklere sahip olguların daha sıkı takip edilmesi ve erken dönemde uygun tedavinin sağlanması sağkalım ve sekel sıklığını azaltacak müdahaleler arasında değerlendirilebilir.Item 21. yüzyılın eşiğinde fetal cerrahi(Uludağ Üniversitesi, 2004-03-17) Özgenel, Güzin Yeşim; Tıp Fakültesi; Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim DalıFetal görüntüleme tekniklerindeki gelişmeler sonucunda doğum öncesi dönemde fetal malformasyonların tanısının konulabilmesi, diğer taraftan ölüm riski taşıyan ya da doğum öncesi düzeltilmesi halinde prognozun olumlu yönde etkileneceği patolojik durumların intrauterin dönemde onarımının yapılabilme olasılığı günümüzde fetal cerrahi üzerine ilgiyi artırmıştır. Ayrıca deneysel fetal cerrahi araştırmalarda, intrauterin dönemde fetusun ektoderminde oluşturulan yaranın, klinik ve histolojik olarak skar oluşmadan iyileştiği gösterilmiştir. Böylelikle yara iyileşmesi alanında da önemli bilgiler elde edilmiştir. Bu makalede, fetal cerrahinin gelişimi, endikasyonları, kullanılan teknikler ve komplikasyonlar literatür ışığında anlatılmaktadır.Item 22 olguda pulpa rekonstrüksiyonu için kullanılan ters akımlı digital arter ada flebinin i̇ncelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2016-07-29) Ersen, Burak; Akın, Selçuk; Tıp Fakültesi; Plastik Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Ana Bilim DalıPulpa rekonstrüksiyonu sırasında pulpanın duysal yastıksı yapısının sağlanması elin fonksiyonel kapasitesinin korunması için oldukça önemlidir. Özellikle kemik, tendon ya da eklemi açıkta bırakan distal parmak doku defektlerinin rekonstrüksiyonu cerrahi açıdan zorlayıcıdır. Literatürde pulpa rekonstrüksiyonu için tanımlanmış birçok teknik bulunmaktadır. Ters akımlı digital arter flebi kozmetik kalitesin yüksek olması, post operatif olarak mobilizasyonun hemen sağlanabilmesi, minimal donor alan morbiditesi ve pulpanın duysal yastıksı yapısının sağlanabilmesi ile diğer tekniklerin bir adım önüne geçmektedir. Çalışmada Semmes-Weinstein testinde bütün hastalar için normal duyu oranı %81.8, 2 nokta ayrım testinde ise iyi ve orta dereceli skorların bütün hasta grubuna oranının %95.4 olduğu görüldü. Flebin parmak pulpasının benzersiz yapısını ideale yakın rekonstrüksiyonuna imkanını vermesi, duysal geri dönüşünün yüksek olması ve minimal donör alan morbiditesine sahip olması sebebiyle cerrahın geniş pulpa defektlerinde ilk tercihidir.