Kaygı. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi
Permanent URI for this communityhttps://hdl.handle.net/11452/5060
Browse
Browsing by Title
Now showing 1 - 20 of 728
- Results Per Page
- Sort Options
Item 1930 öncesi bakhtin çevresi estetiğinde form ve içerik(Uludağ Üniversitesi, 2016) İlim, FıratBu çalışmanın amacı, Bakhtin Çevresi düşünürlerinin Rus Formalistleri sonrası form ve içerik unsurlarını tekrar ele alış biçiminin ana hatlarını serimlemektir. Formalistler herhangi bir estetik kuram ortaya koymamış ve özel bir metodoloji geliştirmek için çabalamamışlardır. Onlar edebiyat alanını genel estetikten soyutlayarak başlı başına “edebilik” konusu ile ilgilenmişlerdir. Bakhtin, Voloşinov ve Medvedev’in özel olarak ilgilendiği form sorunsalı ise, Formalistlerin aksine, felsefi estetikle ilişkilendirilen bir içerik estetiği üzerinden yeniden ele alınır. Bakhtin Çevresi’ne göre form, bireysel bir girişimin ürünü olmaktan büsbütün uzak bir biçimde, belirli sosyolojik amaç ve yönelimler ışığında belirlenen toplumsal-tarihsel bir üründür. Bu yaklaşım, estetik form sorunsalını bilgi sosyolojisinin bir konusu haline getirirken, aynı zamanda edebiyat, estetik ve kültür alanlarını tarihsel ve toplumsal pratikle yeniden ilişkilendirecek bütünlüklü bir estetik kuram fikrinin çekirdeğini oluşturur. Biz bu çalışmada Bakhtin tarafından 1930 sonrasında geliştirilecek olan bu kuramın erken uğraklarını ve bu uğraklar içerisinde form ve içerik unsurlarının ilişkisini ele alacağız.Item 1950-1960 arası Amerikalı uzman raporları bağlamında Türk eğitim sistemine çizilen yol haritası(Uludağ Üniversitesi, 2017-11-12) Marım, Yüksel; Sam, Rıza; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyoloji Bölümü; 0000-0001-7904-78451950-1960 döneminde Türkiye’ye gelen yabancı uzmanların raporları doğrultusunda şekillenen eğitim politikaları ve bu raporların intibak süreci ülkemiz eğitimi açısından sıkıntılı bir sürecin başlangıcı olmuştur. Geleneksel temellere dayanan Türk eğitim sistemi bu düzenlemeleri hemen sindirememiştir. Kaldı ki bu düzenlemeler Amerikan ve Batı tarzı toplumların ihtiyaçları düşünülerek hazırlanmıştı ve Türk toplumu için yabancı kavramlardı. Eğitim anlayışı, “eti senin kemiği benim” prensibine dayanan geleneksel esaslı Türk eğitimi, etkileri günümüze kadar uzanan öğrenci merkezli, mikro eğitimi esas alan, yaptırım esasları öğretmen elinden alınmış yeni eğitim sistemine yabancı kalmıştır. 1950–1960 yılları arasında Türkiye’ye davet edilen Amerikalı uzmanların, verdikleri raporlarda üzerinde önemle vurguladıkları ortak hususları, dönemin Türk eğitim sistemine yönelik düşüncelerini, tespit ettikleri sorunları, bu sorunlara yönelik önerilerini, önerilerinin Türk eğitim sistemine etkisi ve uygulanabilirliğini belirleyebilmek için Watson Dickerman, John J.Rufi, Kate Vixon Wofford, Lester Beals, Ellswort Tompkins, Roben J.Maaske, M.Costat ve Elizabeth S.Gorvine gibi sekiz uzman raporu bu makalede tartışma konusu yapılmıştır.Item A posteriori zorunlu doğruluklar var mıdır?(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-03-25) Çebi, Cengiz; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe Bölümü; 0000-0001-5720-6315Bilgi felsefesinde önermelerin zorunlu doğrulukları Kant'tan itibaren onların a priori bir zemine dayanmalarına bağlanmıştır. Diğer bir deyişle bu görüşe göre bir önerme zorunlu olarak doğruysa bu onun -özünde- a priori bir önerme olmasıyla ilgilidir. A posteriori bir önerme ise zorunlu değil, ancak olumsal bir doğruluğa sahip olabilir. Kısaca söyleyecek olursak a priori önermelerin doğruluğu zorunlu, a posteriori önermelerin doğruluğu ise olumsaldır. Dil felsefesinde oldukça etkili bir dil kuramı öne sürmüş olan Kripke ise Analitik Felsefe geleneğinde uzun bir süre neredeyse tartışmasız benimsenmiş olan bu a priorilik-zorunluluk ilişkisine önemli bir eleştiri getirmiş, bu ilişkinin bağlayıcı olmayan yanlış bir ilişki olduğunu öne sürmüştür. Öyle ki ona göre önermeler a priori oldukları halde olumsal, a posteriori oldukları halde de zorunlu olabilirler. Bu yazıda bu savın ilk bölümü bir kenara bırakılacak, a posteriori önermelerin ise neden zorunlu olamayacakları gösterilmeye çalışılacaktır.Item A.H. Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanında saçma ve gerçeklik kavramları(Uludağ Üniversitesi, 2006) Göksel, NilBu çalışmada, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanındaki Hayri İrdal ve Halit Ayarcı karakterlerinden hareketle, insanın gerçeklikle nasıl bir ilişki kurduğu ve bugünün insanının kendi çağını bir korku ve akıl mücadelesi içinde nasıl biçimlendirdiğinin ipuçları gösterilmeye çalışılacaktır.Item The absurd aspect of the death of god(Uludağ Üniversitesi, 2016) Kuçlu, Erhan; Fen Edebiyat Fakültesi; Sosyoloji BölümüAfter the death of God we came up against the loss of supreme value and thus loss of meaning, some philosophers and some writers (especially absurdist ones) call the new world as chaotic and absurd. In this paper, we will investigate the relationship between the death of God and absurdity. Our main question: Does the death of God have the absurdist vein? For this inquiry, first of all, we will try to introduce what is the meaning of the-death-of-God in absurd literature and then we will make a short conceptual analysis of absurd to show relationship between them.Item Adaletin Kantçı zemini(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2019-03-15) Yalçın, ÖzgürSiyaset felsefesinin temel sorunu, bireysel özgürlük ile siyasal otoriteyi bağdaştırmaktır. Adalet kavrayışları bireysel özgürlük ile siyasal otorite arasındaki ilişkinin nasıl kurulması gerektiğini belirlerler. Özellikle Kantçı siyaset felsefesinde bireysel özgürlük düşüncesi adaletin temelini veren ilkedir. Ancak, Kantçılar arasında özgürlüğün siyasal adalet bağlamında nasıl anlaşılması gerektiği konusunda anlaşmazlık vardır. Rainer Forst’un çalışmaları Kant’ın siyaset felsefesini özgürlüğü ahlaki özerklik temelinde derinlemesine ve bütünsel olarak yeniden inşa girişimlerinden birini örneklemektedir. Bu makalede ilk olarak Rainer Forst’un siyasal adalet kavrayışını tanıtıp eleştirel bir şekilde değerlendiriyorum. Sonrasında, Forst’un Kantçı siyasal adalet yorumuna alternatif olarak, ahlaki özerkliğe dayanmayan, daha kabul edilebilir bir Kantçı siyasal adalet kavrayışını önererek kısaca tartışıyorum. Kant’ın doğuştan özgürlüğe hakkı olma düşüncesinin siyasal adaletin temelini veren ilke olduğunu ileri sürüyorum.Publication Adam Smith’te etik-iktisat ilişkisi ya da Adam Smith’in iktisadî liberalizminin etik temelleri(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-03-20) Akdemir, FerhatHiç kuşkusuz Adam Smith önemli bir iktisat teorisyenidir ve literatürde genellikle iktisadi liberalizmin öncü ve kurucu ismi olarak anılır. Lakin o sadece bir iktisatçı değil, aynı zamanda bütünlüklü bir sosyal teorisyendir. Dolayısıyla onun iktisat teorisinin etik bir temele dayandığı yadsınamaz. Ne var ki, hayatta iken yayımladığı iki önemli eseri Ahlaki Duygular Kuramı ve Milletlerin Zenginliği’nde birbiriyle çelişen iki farklı insan doğası tasarımı geliştirdiği, bu nedenle sosyal teorisinde bir tutarsızlığa düştüğü sıklıkla ifade edilir. İddiaya göre Ahlakî Duygular Kuramı’nda sempati üzerine kurulu bir etik sistem inşa etmeyi amaçlarken, Milletlerin Zenginliği’nde iktisadi sistemini kişisel çıkarının peşinde koşan bencil insan tasarımı üzerine geliştirir. Bu ise Smith’in sisteminde bir çelişkiye düştüğünün açık bir ifadesi olarak yorumlanmaktadır. İşte bu makalenin konusu literatürde ‘Adam Smith Problemi’ olarak anılan bu sorunu çözümlemektir. Bu bağlamda ilkin filozofumuzun sempati üzerine kurulu etik tasarımı ardından kişisel çıkar üzerine inşâ ettiği iddia edilen politik-iktisadi sistemi incelenecek, daha sonrasında ileri sürülen tutarsızlık iddiası farklı perspektiflerden irdelenmeye çalışılacaktır.Item Adorno’nun Hegel ve Marx’ın diyalektik görüşünü eleştirisi üzerine bir inceleme(Uludağ Üniversitesi, 2010) Becermen, Metin; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüBu çalışmada Adorno’nun Hegel’in ve Marx’ın diyalektik görüşlerini eleştirisi üzerinde durulacaktır. Adorno’ya göre Hegel, diyalektik süreci bir olumlama ile bitirir. Yani Hegel, olumsuzlamayı son noktada bir olumlamaya varmak için kullanır. Keza, Marx da, aynı şekilde olumsuzlamanın olumsuzlanması düşüncesi bağlamında Hegel ile aynı görüşleri paylaşır. O da, toplumsal süreci bir son noktaya taşır ve komünist toplumda sona erdirir. Marx, Hegel’den farklı olarak, devleti toplum içerisinde eritmeye çalışsa bile, sonuçta diyalektiği bir olumlamaya feda eder. Ama, Adorno’ya göre, diyalektik sonu olmayan bir süreçtir. Diyalektik kendini bir sonla bağlamaz; bu, daha çok, “ucu açık” bir sürece tekabül eder. Bu süreçte, diyalektik, bir sonla bağlanmadan, sürekli olarak var olur.Item Adorno’s aesthetic theory: Aesthetic display of the empirical reality(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-03-16) Hatipoğlu, ÖzümTheodor Adorno’s Aesthetic Theory illuminates the basic question of the aesthetic claim to truth. Adorno’s text presents key philosophical questions about the nature of aesthetics. Through grounding Adorno’s aesthetic theory in Hegelian logic, this article explicates why and how the veracity of a modern artwork dwells in its claim to the truth of its own untruth. What is the relation between aesthetic truth and the objective truth of empirical reality? Can aesthetic truth disclose the truth of empirical reality? By relating negatively to what Adorno calls the empirical reality, modern artworks not only become identical to their nonidentity, but also present that which they are nonidentical with as their formative ground. If the truth of an object is mediated, aesthetic truth must disclose the degree of objectivity found in empirical reality. Consequently, aesthetic truth becomes for-itself a mediated truth, and aesthetic truth comes to reveal the mediatedness of empirical reality.Publication Aestheticizing politics and politicising aesthetics: Principles of aesthetics in the context of totalitarianism(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-09-01) Krupa, HenrietaThis article examines the complex interplay between art, society, and power, focusing on the aesthetic strategies employed by totalitarian regimes, particularly Hitler’s Nazi Germany and Stalin’s Soviet Union. Both regimes harnessed aesthetics to propagate their ideologies and suppress dissent. While Nazi Germany aestheticized politics to promote their ideology of racial purity, the Soviet Union politicised aesthetics to glorify the proletariat and the Soviet state through Socialist Realism. The regimes’ manipulation of aesthetics reveals how art can become instrumental in enforcing authoritarian control and shaping public perception through manipulating emotions. The paper further examines common aesthetic principles utilised by totalitarian regimes, aiming to raise awareness about practices of aestheticizing politics and politicising aesthetics, which makes the topic relevant in contemporary turbulent times. The article thus underscores the contemporary relevance of these strategies in the digital age, where art continues to influence political discourse and public behaviour. It calls for a critical engagement with the ethical dimensions of art in politics and advocates for supporting artistic freedom to ensure that art serves as a tool for empowerment of the silenced, resistance against totalitarianism, and positive social change. Through historical and contemporary lenses, this study highlights the dual potential of art to both oppress and liberate, emphasising the need for vigilance in maintaining its ethical use in society.Item Aesthetics of anaesthetics: Western postmodern attitude and Japanese Wabi-Sabi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-09-15) Yurt, Engin; Başarır, Sıla BurcuIn Japanese aesthetics, there is a traditionally embraced concept named Wabi-sabi (侘寂) which cherishes -in a narrow sense- the beauty that springs from the imperfection or impermanence. At first sight, this understanding -when it is considered comparatively within traditional Western theories of aesthetics- does not find any concrete corresponding western element for itself (even though the theme of “the beauty in the flaw” is a wellknown idea in Western literature and philosophy), because of the dominant aesthetic values towards Greek ideals of perfection and symmetry’s beauty within modern Western art. But, especially with the negative approach towards the concept of symmetry in the beginning of modernism within architecture and positive opinions about the concept of Anaesthetics (or un-aesthetics) within postmodern understanding of art, there might be something in western aesthetical theories which can be read in a similarity with Wabi-sabi. Western aesthetical themes like “beauty in the asymmetry”, “aesthetic of the Anaesthetic one”, “aesthetic of decay”, “aesthetic of ruins” and “anaesthetically appealing” might have a possibility of a comparative reading with Wabi-sabi. Even though it is not explicitly expressed, some opinions in postmodern attitude might provide a philosophical ground for this comparative reading. With the help of some Japanese terms like Shibusa (渋さ), Kintsugi (金継ぎ), Mono no aware (物の哀れ), this paper aims to search and to explain resemblances, differences and interconnections (if there are any) between idea of wabi-sabi and some western postmodern theories of anaesthetics.Item Against wittgenstein’s reading of freudian psychoanalytic methodology(Uludağ Üniversitesi, 2011) Hutchens, BenjaminThis paper is intended to examine the coherence and efficacy of Wittgenstein’s notorious dismissal of Freud’s psychoanalytic theory. It will examine what Wittgenstein explicitly wrote (and said) about the psychoanalytic method, as well as what he might have written if he had read Freud more carefully and utilized his own most relevant notions from the middle and later periods of his work. It will propose that Wittgenstein’s critique of Freud lags behind his own developing views of hypotheses, evidence, the making of significant connections, and obedience to rules in language games. The author concludes that Wittgenstein’s critique of Freud is more interesting for its deficiencies than its ability to force improvements in psychoanalysis.Item Ah insan(Uludağ Üniversitesi, 2001) Servet, AkılAh İnsan Ve eşyanın süslü yüzü ... Solgun çarmıhlarınızda ben geriliyim Mabetlerde satılan Kolye diye boyuna asılan ... Beni eşyaya gömdünüz ... Taşımak için dışınızda Ah bilmez misin İnsan kendini içinde taşımalı Dışında değil ...Item Ahlaki etik olanaklılığı olarak söylem-etiği(Uludağ Üniversitesi, 2012) Coşkun, SeyitHabermas’ın, iletişim kuramına bağlı olarak ortaya koyduğu söylem-etiği (Diskursethik)1 , hem bağlamsal ve hem de evrensel geçerli olabilecek ahlaki ilke ve normların elde edilmesini amaçlamaktadır. Aynı zamanda, ilke ve normların temellendirme ve uygulama sorunlarını da çözmeyi amaçlayan bu çaba, bilinç felsefesi paradigmasından farklı olarak dil felsefesi çerçevesinde ortaya konulan bir anlayış ve yöntemi gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, iletişimsel rasyonellik ve bireysellik anlayışına bağlı biçimlenen bir ahlaki bakış açısı ve pratik söylem yöntemi önerilir.Item Aklın matematiği(Uludağ Üniversitesi, 2003) Leibniz, Gottfried Wilhelm; Kahveci, Kutsi1- Kategorik kıyasların kuralları aynı ve farklı faktörlere indirgenerek en iyi şekilde açıklanabilir. Bir önerme veya ifade de yapacağımız şey iki terimin birbirinin aynı ya da birbirinden farklı olduklarını ifade etmek olacaktır. 2- Bir önerme de (insan gibi) bir terim ya tümel olarak, 'her insan' ya da tikel olarak 'bazı insanlar' olarak ele alınır. 3- "Her A B dir" dediğimizde A olarak isimlendirilen önermelerden herhangi birinin B olarak isimlendirilen önermelerden bir kısmıyla aynı olduğunu anlıyorum. Bu önerme 'tümel olumlu' olarak isimlendirilir.Item “Aklın yolu da bir değildir…” (Alev Alatlı) üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2010) Çiçekdağı, Caner; Fen Edebiyat Fakültesi; Felsefe BölümüAristoteles mantığıyla ilgili olarak yanlış bir anlama sonucu, ‘siyah-beyaz’ seçenekleri dışında ara seçenek bırakmayan bir mantıktır” ifadesi oldukça yaygındır. Alev Alatlı, “Aklın Yolu da Bir Değildir…” adlı eserinde bu yanlış noktadan hareketle Aristoteles kökenli ‘Batı’ mantığının alternatifi olarak bir ‘Doğu’ mantığı da olabileceğini ve hatta olduğunu temellendirmeye çalışmaktadır. Bunu denerken Aristoteles mantığıyla ve genel olarak mantıkla ilgili bir çok içeriksel ve biçimsel hata yapmaktadır. Felsefe eğitimi almış olan yazarın bu kadar çok yanlış yapması şaşırtıcıdır. Bu değerlendirmede, yapılmış olan hatalar açığa çıkarılarak mantığın neliği, temelleri ve sembolik mantıklarla ilişkisi sergilenecektirItem Ali Sedat’ın port-royal mantıkçılarıyla hesaplaşması hangi mantıksal tutum zemininde gerçekleşti?(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-03-25) Özel, Aytekin; İlahiyat Fakültesi; Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü; 0000-0003-4876-087XOsmanlı’nın son dönem mantıkçılarından Ali Sedat Avrupalı/Batılı mantıkçılarla entelektüel bir hesaplaşmaya girişmiştir. Hesaplaştığı mantıkçılardan bir grubu Port-Royal Mantıkçılarıdır. Mantıksal tutum, bir mantıkçı veya mantıkçılar topluluğunun kendi dönemlerinde mantık biliminin ana konularına yönelik yaklaşımlarıdır. Bu yönüyle Port-Royal Mantıkçıları ile Sedat’ın mantıksal tutumları birbirinden farklıdır. Bu makalede Sedat’ın Port-Royal Mantıkçılarına yönelttiği eleştirilerin içeriğini kritik etmiyoruz. Aksine ortada iki farklı mantıksal tutum olduğunu ileri sürmek amacıyla onların tarihi ve entelektüel arka planlarını irdeliyoruz. Ali Sedat ile Port-Royal Mantıkçıları, biri İslam Dünyası’nda (Osmanlı’da) diğeri Avrupa’da iki farklı geleneklere sahip mantıkçılardır. Bu farklılık onların mantıksal tutumlarını önemli ölçüde etkilemiştir.Item Alman işçi partisi programına küçük notlar (Gotha programının eleştirisi)(Uludağ Üniversitesi, 2009) Doğan, AyselItem Althusser'in felsefesinin temel kavramları(Uludağ Üniversitesi, 2004) Erdem, H. HalukAlthusser'e göre bilim, bilgi üretir. Onun önermeleri doru ya da yanlıştır. Buna karşın, felsefe hiçbir bilgi ortaya koymaz, yalnızca Tezler üretir. Althusser'in ideoloji kuramı bir devlet kuramıdır. İdeolojinin onda bir tarihi yoktur. Onun yeri insanda değil, Althusser' in " devletin ideolojik aygıtları" olarak adlandırdığı gerçek kurumlardadır. Althusser'in bu kurumları, okul, hukuk sistemi, partiler olarak adlandırmaktadır.Althusser için ideoloji, temel bir kavramdır.Item Analitik felsefe neden natüralizme karşıdır?(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-02-22) Tümkaya, SerdalAnalitik felsefe (AF) kendisini Kıta felsefesi olarak adlandırılan rakibinden bir dizi çok önemli özelliğiyle ayırt etmiştir. Bunlardan bir tanesi kendisinin bilim ile olan ilişkisidir. AF geleneği son 120 yılda çokça genişleyip değiştiği için ortada bilime karşı sabit bir tutumun olması zaten beklenmese de yakından bir bakış aslında AF’nin bilim ile felsefe arasına katı sınırlar çekme çabasının onun doğum lekesi olduğunu gösterecektir. AF bir asırdan uzun tarihi boyunca neredeyse her zaman bu özelliğini korumuştur. Bu nedenle, AF esasen felsefi natüralizmin tezi olan bilim ve felsefe sürekliliği fikrinin tam karşısında yer almaktadır.