2011 Cilt 25 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/1986
Browse
Browsing by Title
Now showing 1 - 14 of 14
- Results Per Page
- Sort Options
Item Arıtma çamurlarının tarımda kullanılma olanakları(Uludağ Üniversitesi, 2011-10-04) Uzun, Pervin; Bilgili, Uğur; Ziraat Fakültesi; Tarla Bitkileri BölümüGünümüzde atık su arıtma tesis sayısı hızla artmaktadır. Buna paralel olarak arıtma çamuru miktarlarında da büyük artış gözlenmektedir. Elde edilen arıtma çamurlarının çevreye zarar vermeyecek şekilde bertaraf edilmesi gerekmektedir. Bu yöntemler içerisinde arıtma çamurlarının araziye uygulanarak bertarafı hem çevre hem de ekonomik açıdan en uygun yöntemlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak arıtma çamurlarının arazide kullanımında çamurların içerdikleri zararlı elementler ve patojenler nedeniyle kullanımına dikkat edilmesi gerekmekte ve bu zararları ortadan kaldırmak için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu çalışmada, arıtma çamurunun elde edildiği kaynaklar, arıtma çamurlarının içerikleri, arıtma çamuru stabilizasyon yöntemleri, bertaraf yöntemleri, arıtma çamurlarının kullanım alanları, avantaj ve dezavantajları ile bu konuda yapılan bazı çalışmalar araştırılarak derlenmiştir.Item Bursa ilinde şeftali üretiminin ekonometrik analizi(Uludağ Üniversitesi, 2011-01-03) Vural, Hasan; Turhan, Şule; Ziraat Fakültesi; Tarım Ekonomisi BölümüBu çalışmada şeftali üretim girdilerinin kullanım seviyesinin ve kaynak etkinliğinin saptanması amaçlanmıştır. Araştırma bölgesi Bursa ilini kapsamaktadır. 2009 yılı verilerine göre yılda ortalama 410 bin tonluk üretim ve 10 bin tonluk ihracat değeri ile şeftali ülkemiz ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Üretim ve dışsatım bakımından başta Bursa ili olmak üzere Marmara Bölgesi lider konumundadır. Araştırma bölgesinde 30 tarım işletmesi incelenmiş ve toplanan veriler Cobb-Douglas üretim fonksiyonu yardımı ile analiz edilmiştir. İncelenen değişkenler arasında gübre harcamaları ile diğer faktörler arasındaki ilişkilerin nispeten yüksek olduğu görülmüştür. Gübre ve sulama harcamaları birbirini olumsuz etkilerken, sulama ve işçilik harcamaları pozitif yönde birbirlerini etkilemektedirler. Buna göre, sulama harcamalarında işçilik masraflarının büyük yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Üretim faktörleri arasındaki marjinal teknik ikame hadleri incelendiğinde gübre faktörünün diğer faktörlere oranla aşırı kullanıldığı, sulama faktörünün de ilaç ve işçilik faktörlerine oranla aşırı kullanıldığı ortaya çıkmaktadır. İşçilik faktörü ise, ilaç faktörüne oranla aşırı kullanılmaktadır. Ekonomik optimuma ulaşabilmek için, arazi genişliği değişmese bile, ilaç ve işçilik kullanımının optimuma kadar artırılması gerekmektedir.Item Diyet lifin özellikleri ve sağlık üzerindeki etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2011-10-10) Dülger, Dilek; Şahan, Yasemin; Ziraat Fakültesi; Gıda Mühendisliği BölümüDiyet lifi, sindirim enzimlerine dirençli gıda bileşenlerinden biri olup, başlıca tahıl, meyve ve sebzelerde bulunmaktadır. İnsan ince bağırsağında sindirilmeyen buna karşın kalın bağırsakta tamamen ya da kısmen fermente olan diyet lif suda çözünen ve suda çözünmeyen olmak üzere iki grup altında incelenmektedir. Diyet lif son yıllarda giderek önemi artan, düşük enerji değerine sahip diyet ürünlerin temel bileşenini oluşturmaktadır. Fonksiyonel ve teknolojik özellikleri nedeniyle sıklıkla gıda formülasyonlarında kullanılan diyet lifin sağlık üzerine de çok sayıda olumlu etkisi bulunmaktadır. Diyet lif bileşenlerinin, kalın bağırsak fonksiyonlarını düzenlediği, glukoz ve lipid metabolizması ile mineral absorbsiyonu üzerinde fizyolojik etkileri olduğu belirtilmektedir. Günümüzde divertiküloz, kabızlık, hemoroit, kolon kanseri, şişmanlık, diyabet ve kalp damar hastalıklarına karşı diyet liflerin koruyucu etkisi kesin olarak bilinmektedir.Item Farklı sulama yöntemlerinin hibrit mısırda (Zea mays L. indentata S.) dane verimi ve verim unsurları üzerine etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2011-10-12) Karaşahin, Muhammet; Sade, BayramAraştırma, 2005 ve 2006 yıllarında Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme alanlarında yürütülmüştür. Araştırmada damla ve karık sulama yöntemleri, farklı olgunlaşma grubundan DK-585, OSSK-602 ve P-31G98 üç mısır çeşidi, farklı bitki sıklıkları 70x24 cm (5952 bitki/da), 70x20 cm (7142 bitki/da), 70x18 cm (7936 bitki/da) ve 70x16 cm (8928 bitki/da) ele alınmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, damla sulama yönteminde dane verimi karık sulama yöntemine göre önemli ölçüde yüksek gerçekleşmiştir. Verim artışı birinci deneme yılında % 8 iken, ikinci deneme yılında % 9 şeklinde hesaplanmıştır. Her iki deneme yılında karık sulama konusunda damla sulama konusuna göre % 14 civarında daha fazla sulama suyu uygulanmıştır. Bitki boyu, bin dane ağırlığı ve protein oranı sulama yöntemlerinden istatistiki olarak önemli düzeyde etkilenmiştir. Koçan uzunluğu, koçan çapı, ilk koçan yüksekliği, koçanda dane sayısı, dane koçan oranı, hasatta dane nemi ve hektolitre değerlerinin ise sulama yöntemlerinden istatistiki olarak etkilenmediği belirlenmiştir.Item Genetik kullanımı sınırlayıcı teknolojilerin olası etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2011-02-23) Kurt, P. Özlem; Çifci, Esra Aydoğan; Yağdı, Köksal; Ziraat Fakültesi; Tarla Bitkileri BölümüGenetik olarak modifiye olmuş, kazandırıldıkları kısırlık (sterilite) gibi özellikler nedeniyle ikinci generasyonda kullanımları kısıtlanan bitkilerin eldesi Genetik Kullanımı Sınırlayıcı Teknolojiler ya da Terminatör Teknoloji adı verilen uygulamalar ile gerçekleştirilmektedir. Bu teknolojilerde, bitkiler yeniden üreyebilme kabiliyetlerini yada bazı özel karakterlerini, genlerinde yapılan değişiklikler sonucu kaybetmişlerdir. Bu teknolojiler V-GURT (Variety Genetic Use Restriction Tecnology.; Çeşit Kullanımı Sınırlayıcı Teknolojiler) ve T-GURT (Trait Genetic Use Restriction Tecnology.; Belli Özelliğin Kullanımını Sınırlayıcı Teknolojiler) olmak üzere iki ana grup altında incelenmektedir. V-GURT teknolojisi kullanılarak üretilen tohumlar kısır olduğu için bu tohumu kullanan üreticiler, üretimin ilk yılında aldıkları tohumları ikinci yıl ekerek yeni ürün elde edemezler. T-GURT ise dış faktörlerin başlatma (tetikleme) özelliğini kullanarak bitkinin hastalıklara dayanıklılığını gösteren özel karakterlerin açılıp kapatılmasına olanak sağlamaktadır. Bu teknolojide üreticiler üretimlerinden tohumluk alabilmeleri mümkündür ve bu tohumlar kısır (steril) olmayıp bir sonraki yılda kullanılabilirler. Ancak, önemli bir özelliği tanımlayan karakterin bir sonraki yıl aktif olabilmesi için, tohum firmaları vb. firmalardan alınan özel kimyasallarla, başka bir deyişle tetikleyici (aktivatör) birleştiricilerle muamele edilmeleri gerekmektedir. Bu teknolojiler sayesinde tohum kuruluşları tohumlarını izinsiz kullanımlardan yasal zorlamalar dışında da koruyabilmektedirler. Bu teknoloji ticari olarak kullanıldığında, ilk üründen son ürün oluşumuna kadar ortaya çıkan maliyeti arttırmaktadır. Bu teknolojiye sahip olmak ve bu konuda araştırmalar yapmak için büyük AR-GE yatırımları gerektiğinden ve bu tip tohumlar ikincil uygulamaları yapmaksızın ancak bir generasyon kullanılabildiğinden, üreticiler tohumculuk şirketlerine bağımlı hale gelmektedirler. Kimyasallarla yapılan uygulamalar sonucu toprağın kirlendiği, toprakta yaşayan çeşitli mikroorganizmaların öldüğü ve toprağın yapısının da zarar görebileceği düşünülmektedir.Item Gıdaların tekstürel özelliklerinin geliştirilmesinde peynir altı suyu protein katkılarının fonksiyonel etkileri(Uludağ Üniversitesi, 2011-03-15) Özcan, Tülay; Delikanlı, Berrak; Ziraat Fakültesi; Gıda Mühendisliği BölümüCanlının büyümesi ve gelişmesi için başta gelen besinlerden biri olan sütün fonksiyonel özelliği büyük ölçüde bileşimini oluşturan süt proteinlerinden kaynaklanmaktadır. Yüksek besin değerine sahip peynir altı suyu proteinlerinin gıdaların tekstürel özelliklerinin geliştirilmesinde; kıvam arttırma, jel oluşumunu güçlendirme, emülsiyon oluşturma, su tutma ve serum ayrılmasını engelleme gibi fonksiyonel özellikleri bulunmaktadır. Peynir altı suyunun çeşitli yöntemlerle izolasyonu ve konsantre edilmeleri sonucunda peynir altı suyu protein konsantratları, izolatları, hidrolizatları vb. peynir altı suyu protein ürünleri elde edilmektedir. Günümüzde, unlu gıdalar, et ve süt ürünleri, çikolata ve şekerleme gibi gıda sanayiinde tekstür ve duyusal özellikler üzerindeki fonksiyonel etkileri ile peynir altı suyu proteinlerinin kullanımı giderek artmaktadır.Item Hintyağının (Ricinus communis L.) önemi, bitkisel özellikleri ve tarımı(Uludağ Üniversitesi, 2011-01-08) Başalma, Dilek; Pashazadeh, MaryamHintyağı (Ricinus communis L.) bitkisi Euphorbiacea familyasında yer alan, önemli endüstri bitkilerinden birisidir. Bu familyanın en önemli özelliği, lastik ve kauçuk üretiminde önemli doğal kaynak sayılmasıdır. Hintyağının kullanıldığı birçok alan vardır. Sarımsı veya renksiz yağından, tohumundan küspesine kadar birçok ürününden faydalanılmaktadır. Örneğin sanayide, tıpta, kumaşlarda, naylon tiplerinde, elektrik yalıtım malzemelerinde, vernik yapımında, aydınlatıcı ve plastik madde yapımında da kullanılmaktadır. Hintyağından Türk Kırmızısı olarak bilinen Sulforasinalat elde edilmektedir. Tıpta daha çok bağırsak röntgeni çekimlerinde müshil ilacı olarak kullanılmaktadır. Hintyağı kumlu-killi, orta yapılı ve iyi drenaj olmuş topraklarda yetişmektedir. Bu bitki doğal olarak daha çok tropik ve sıcak bölgelerde yetişmektedir. Bu bitkisinin büyüme süresi ise 140–180 gündür. Bitki 6–8 yaprak oluştuktan sonra ilk sulama yapılmalıdır ve Genel olarak 12–14 gün aralıklarla sulama yapılır. Türkiye‟de, hintyağının ekim zamanı Nisan ayının ortalarıdır. En iyi ekim şekli mibzerle sıraya ekimdir. Hintyağının kapsülleri kuruyunca ve yaprakları dökülünce hasat zamanının geldiği anlaşılır. Hektara 90–135 kg azotlu gübre kullanıldığında, en yüksek verim elde edilmektedir. Ortalama tohum verimi hektara 500–600 kg'dır. Hintyağı pamuk, yerfıstığı, mısır, keten ve sorgumla ekim nöbetine girebilir. Türkiye‟de hintyağı bitkisi, yol kenarlarında ve bahçelerde süs bitkisi olarak kendiliğinden yetişmektedir.Item Impact of the Common Agricultural Policy on the development of viticulture in Bulgaria(Uludağ Üniversitesi, 2011-09-29) Toteva, DessislavaCommon Agricultural Policy /CAP/ of the European Union consists rules and mechanisms that regulate the production, marketing of agricultural products in the European Union and development of rural areas. Nowadays CAP is oriented to sustainable farming development, environmental benefits and landscape, quality and food safety. The effects on vine from the implementation of the CAP in Bulgaria can be assessed as positive about 10% as the CAP for Arable Area Payments Scheme and market intervention has proved as ineffective for Bulgarian vine. It is not yet satisfactory the situation with the spending of funds from National Program for Support in the vine sector. Absorption of funds in the first of the measures “Restructuring and Conversion” is about 53%. The second measure “Crop Insurance” is used with great interest and has a high absorption of funds.There is a problem with the spending of funds in the third measure "Promotion in third countries”. For grape growers a new export opportunities mean that they should not abandon but to maintain and to improve their vineyards or invest in the creation of new vineyards. Unfortunately funds under this measure have not yet been implemented. The future perspectives for development of vine and wine sector in Bulgaria depend mainly from the implementation of a more active policy to increase the trade with countries interested in our wines, such as Sweden, Finland, Denmarkand, Russia and some Asian countries. This will expand the market opportunities of the sector.Item Ispanağın havayla ve suyla ön soğutulmasında kullanılan soğutma sistemlerinin termodinamik hesaplarının belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2011-06-10) Alibaş, İlknur; Okursoy, Rasim; Alibaş, Kamil; Ziraat Fakültesi; Biyosistem Mühendisliği BölümüBu çalışmada tarladan yeni hasat edilmiş ıspanak (Spinacia oleracea L.) bitkisi havayla ve suyla ön soğutulmuştur. Ön soğutma işlemlerinden önce ürünler 5000 (± 10) gr olacak şekilde tartılarak plastik kasalara yerleştirilmişlerdir. Havayla ve suyla soğutma işlemleri, ürünlerin sıcaklıkları 23°C’lik ilk sıcaklık değerinden den 1°C’lik depolama sıcaklığına ulaşıncaya kadar sürdürülmüştür. Ön soğutma sistemlerinin her birinde soğutucu akışkan olarak Freon 12 (R 12) gazı kullanılmıştır. Soğutma çevrimine ilişkin Rankine Çevrimine göre çevrimin köşe noktalarını oluşturan basınç (P), hacim (v), sıcaklık (T), entalpi (h), ve entropi (s) değerleri belirlenmiştir. Soğutma sistemlerinin toplam ısısı (soğuk ortamdan kaldırılan ısı) (Q4,1) havayla ön soğutma sisteminde 1493.169 kj, suyla ön soğutma sisteminde ise 1829.331 kj olarak bulunmuştur. Ayrıca bu çalışmada, sıcak ortama verilen ısı (Q2,3) havayla ön 1620.293 kj, suyla ön soğutma sisteminde ise 1985.074 kj olarak hesaplanmıştır. Kompresöre verilen iş (W1,2) ise havayla ön soğutma işleminde 127.124 kj, suyla ön soğutma sisteminde ise 155.743 kj olarak bulunmuştur.Item Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde yabani hayvan zararları ve mücadele yöntemleri(Uludağ Üniversitesi, 2011-09-08) Taşkın, Turgay; Bardakçıoğlu, H. Erbay; Yılmaz, Murat; Yılmaz, Onur; Koyuncu, Mehmet; Ziraat Fakültesi; Zootekni BölümüKoyun ve keçi yetiştiricilerinin karlı bir üretim yapabilmeleri için üretim sürecinde artan yabani hayvanların verdiği zararları en aza indirecek yöntemlerin etkili bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Ülkelere ve bölgelere göre sıralaması değişmekle birlikte kurt, tilki, yaban köpeği ve domuzu, çakal ve vaşak gibi yaban hayvan populasyonları, sürekli olarak artmaktadır. Bu gerçekler, koyun-keçi yetiştiricilerini bunlardan kaynaklanan sorunlar ile yüz yüze gelmesini kaçınılmaz hale getirmektedir. Koyun-keçileri yabani hayvan tehlikesine karşı korumada anahtar kelime, yabani hayvanların entegre kontrolüdür. Koyun-keçi yetiştiricileri, yabani hayvanların sürülerine verdikleri zararı azaltan ve işletmesi için uygun olan yöntemlerden en azından bir tanesini uygulamalıdır. Aktif ve pasif olarak adlandırılan bu yöntemlerin birlikte ele alınması, sürülerde yabani hayvan zararlarını kontrol etmede olası olumsuzlukları büyük ölçüde azaltacaktır. Ancak yabani hayvanların kontrolü ekonomik, biyolojik ve ahlak etkinliği ile ilgili tartışmalar nedeniyle yakın bir gelecekte çözülecek gibi görünmemektedir. Bu programlar, ancak, koyun-keçi işletmelerinin sürdürülebilirliğini korumak adına kapsamlı tarımsal ve hayvansal destekleme programlarının önemli bir parçası olabilir.Item Sürdürülebilir tarımda tütün atığı kullanım olanakları(Uludağ Üniversitesi, 2011-07-08) Çerçioğlu, MelisDünyada ve ülkemizde tarımsal üretimin artışıyla beraber agro-endüstriyel atıkların miktarları yıldan yıla artış göstermektedir. Bu bitkisel kökenli atıklar; ciddi bir organik madde kaynağı olmanın yanı sıra içermiş oldukları bitki besin maddeleri yönünden de önemli bir potansiyele sahiptirler. Özellikle organik madde yönünden fakir olan ülkemiz toprakları için bu atıklar, önemli bir organik madde kaynağı olma özelliğindedir. Agro-endüstriyel atıklar, inorganik gübre kullanımına alternatif yollar sunmaktadır. Yüksek organik madde ve düşük toksik element içeriği nedeniyle tütün atığının, bir toprak düzenleyicisi olarak kullanımı mümkün görülmektedir. Bu derlemede; gerek dünyada gerekse ülkemizde yakılarak heba edilen ve çevre kirliliğine neden olan tütün atıklarının özellikleri, tarımda kullanılabilme olanakları ve diğer organik materyaller yerine kullanabilme imkanları değerlendirilmeye çalışılmıştır.Item Türkiye’de sofralık zeytinde kalite sorunu ve öneriler(Uludağ Üniversitesi, 2011-04-23) Savran, Muzaffer Kerem; Demirbaş, NevinTürkiye sahip olduğu zeytin ağacı varlığı ile dünyanın önemli zeytin üreticisi ülkeleri arasındadır. Sofralık zeytin sektöründe ortaya çıkan kalite sorunları zeytin yetiştiriciliğinden ve sofralık zeytin üretiminin diğer aşamalarından kaynaklanabilmektedir. Özellikle üretimde, bölgelere adaptasyonu denenmeyen çeşitlerin seçiminin yanında, adaptasyon çalışmaları yapılmış çeşitlerin hatalı uygulamalarla yetiştirilmesi de ciddi kalite kayıplarına neden olabilmektedir. Ayrıca kayıt dışılığın yaygınlığı, kontrol ve denetimlerde etkinliğin sağlanamaması ve markalaşmanın önünde duran engeller de kalite üzerinde olumsuz etki yaratan diğer faktörler arasındadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de sofralık zeytin sektöründe karşılaşılan kalite sorunlarını, bütüncül bir yaklaşımla belirlemek ve çözüm önerileri geliştirmektir. Aslında, Türkiye’de son yıllarda sofralık zeytine ayrılan alanların ve sofralık zeytin işleyen işletmelerin artması neticesinde oluşan rekabet ortamı, AB uyum süreci, tüketicilerin sağlık açısından bilinç düzeylerinin artması ve standartların uygulanma zorunluluğunun gelmesi kaliteli üretimi olumlu yönde etkilemiştir. Bununla birlikte, kalite konusunda daha etkin sonuçlara ulaşılabilmesi için özellikle sofralık zeytin konusunda gerek özel sektör, gerekse kamu kurumlarınca sürdürülen araştırma çalışmalarına verilen desteğin arttırılması önerilmektedir.Item Türkiye’de yetiştirilen bazı makarnalık buğday çeşitlerinde genetik farklılıkların belirlenmesi(Uludağ Üniversitesi, 2011-01-10) Çifci, Esra Aydoğan; Yağdı, Köksal; Ziraat Fakültesi; Tarla Bitkileri BölümüBu çalışma yurdumuzda tescil edilmiş ve tarımı yapılan makarnalık buğday (Triticum durum Desf.) çeşitleri arasındaki genetik çeşitliliği RAPD yöntemi ile inceleme amacıyla Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Tohumluk Laboratuarında yürütülmüştür. Çalışmada 14 adet makarnalık (Triticum durum Desf.) buğday çeşidi kullanılmıştır. RAPD analizi sonuçlarına göre, kullanılan 45 primerden 27 tanesi polimorfik, 1 tanesi monomorfik bantlar oluşturmuştur. Çalışılan makarnalık buğdaylarda ortalama polimorfizm oranı % 66.7 olarak saptanmıştır. Polimorfik primerlerden, toplam 200 PCR ürününden 129 tanesi polimorfik olarak belirlenmiştir. Elde edilen DNA bantlarının büyüklükleri 300-4000 bç arasında saptanmıştır. Primer başına düşen bant sayısı 2 ile 12 arasında değişmiştir. Polimorfik primer başına elde edilen ortalama bant sayısı 7.14, polimorfik primer başına elde edilen ortalama polimorfik bant sayısı ise 4.77 olarak belirlenmiştir. Makarnalık buğday çeşitleri arasındaki genetik benzerlik indeksi 0.434-0.874 arasında değişim göstermiştir. UPGMA (Aritmetik Ortalamayı Kullanan Ağırlıksız Çift Grup Metodu) metodu kullanılarak çizilen dendrogramda makarnalık buğdayların 6 grupta toplandığı gözlenmiştir. Bu analiz sonucuna göre, makarnalık buğday çeşitlerinde genetik olarak birbirine en yakın çeşitlerin Çakmak79 ve Kızıltan-91, genetik olarak birbirine en uzak çeşitlerin ise Ege-88 ve Ankara-98 olduğu saptanmıştır.*Makarnalık buğday çeşitleri arasındaki genetik varyasyonun tespit edilmesi amacıyla kullanılan Temel Bileşenler Analizi (PCA) sonucunda ise makarnalık buğdayların 8 grup oluşturduğu belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre çeşitler arasında varyasyon bakımından Fuatbey-2000, Çakmak-79, Altıntaş-95, Kızıltan-91, Amanos-97, Meram-2002 ve Kunduru-1149 çeşitleri aynı grupta toplanmışlardır. Bunun yanı sıra Gediz-75, Yelken ve Çeşit-1252 çeşitleri kümeleme analizi sonucunda dendrogramda aynı grupta yer almasına rağmen PCA sonucu farklı bölgelerde yer almışlardır. Bu çalışma ile ülkemizde tescil edilmiş makarnalık buğday çeşitleri arasında göreceli olarak dar bir genetik farklılığın bulunduğu ve bitki ıslahı programlarında uygun anaçların seçiminde genotiplerin benzerliklerinin saptanmasında RAPD markörlerinden yaralanılabileceği sonucuna varılmıştır.Item Tuzlu ve tuzsuz topraklarda yetiştirilen pamuk (Gossypium hirsutum L.) bitkisinin makro ve mikro element kapsamlarının karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 2011-04-20) Kızılgöz, İlhan; Sakin, Erdal; Öztürkmen, A. Rıza; Almaca, AhmetBu araştırmanın amacı, tuzlu ve tuzsuz topraklarda yetiştirilen pamuk (Gossypium hirsutum L. ) bitkisinde makro ve mikro element değişimini karşılaştırmaktır. Araştırmada 30 farklı tarladan toprak ve yaprak örnekleri alınmış, kabul edilen yöntemlerle analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, tuzsuz ve tuzlu topraklarda K oldukça yüksek düzeyde bulunmaktadır. Ortalama değerlere göre, tuzlu topraklardaki Mg, tuzsuz topraklardaki Mg’den 1.5 kat, tuzlu topraklardaki Ca ise tuzsuz topraklardaki Ca’dan 2.5 kat daha yüksektir. Analiz sonuçları, tuzlu topraklarda yetiştirilen pamuğun tuzsuz topraklarda yetiştirilenlere göre sırasıyla % 70 oranında K, % 90 oranında Ca ve % 20 oranında daha fazla Mg içerdiğini göstermektedir. Toprakların alınabilir Zn, Ni ve B içeriklerinin tuzlu ve tuzsuz topraklarda hemen hemen aynı düzeyde olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte her iki toprak örneklerinde de alınabilir Zn ve Ni içeriği düşük, B ise kritik sınır olarak bildirilen 0.5 ppm’in üzerindedir. Alınabilir Fe ve Cu seviyesi tuzsuz topraklarda daha fazla bulunmuştur. Alınabilir Mn tuzlu topraklarda daha yüksek seviyede analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, yaprak örneklerinin Zn ve Fe içeriği yetersizdir. Ni saptanamayan örneklerde Cu yeterli düzeyde, Mn ve B ise standartların üzerinde saptanmıştır.