1993 Cilt 20 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22056
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Sağlık alanında gerçekleştirilmek istenen yeni yasal düzenlemeler(Uludağ Üniversitesi, 1993-07-19) Aytekin, A. Hamdi; Tıp FakültesiSağlık, sağlık hizmeti, sağlık örgütlenmesi gibi kavramların sık sık geçeceği yazımıza başlamadan önce bu kavramların; çağdaş ve uygar dünyada üzerinde anlaşılmış, uluslararası anlaşmalara girmiş açıklamalarını yapmak gerekmektedir. Eğer, bu kavramların içerikleri farklı algılanırsa, konunun incelenmesi için gerekli ön uyum sağlanmış olur ve iletişim sağlıklı kurulamaz. Sağlık, soyut bir kavram olup "bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hali içinde olmak'' olarak tanımlanmaktadır. "Tam bir iyilik hali" tanımı, her bireye, her topluma ve içinde bulunulan koşullara göre değişik biçimde algılanacak bir tanım olmasının yanısıra, özünde bulundurduğu ''Tam" ve "iyilik'' kavramları ile sınır tan mayan bir niteliği de birlikte taşımaktadır. Sağlık hizmeti ise, insanların bu tanımdaki sağlığa kavuşturmak için sunulan hizmetlerin tümünü anlatmaktadır. Sağlığın , sınır tanımayan soyut tanımının yanında, sağlık hizmetlerinin nitelikleri daha da önem taşır hale gelmiştir. Günümüzde, üstün nitelikli olması gereken sağlık hizmetlerinin "herkesin ihtiyacı ölçüsünde, hakkaniyet ilkeleri doğrultusunda ve eşit şekilde yararlanabileceği bir hizmet" olması gerekmektedir. Aynı zamanda bu hizmet, toplumun tüm bireyleri için "her zaman, her yerde ve her koşulda ulaşılabilir" olmak zorundadır.Item Sağlık hizmetlerinin bedeli ve sağlık sigortası(Uludağ Üniversitesi, 1993-05-28) Aktuna, YıldırımTürkiye'de sağlık sektörünün çok önemli sorunları olduğu ve bu sorunların çözümlenebilmesi için köklü değişiklikler yapılmasının zorunlu olduğu konusunda artık aşağı yukarı herkes hemfikir. Ancak değişikliklerin nasıl ve ne yönde olması gerektiği konusunda -çok doğal olarak- farklı yaklaşımlar gözleniyor. Sağlık hizmetlerinin tartışılması Türkiye'ye özgü değil. Bugün dünyanın pek çok ülkesinde sağlık hizmetleri ile ilgili pek çok konu tartışılıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nden doğu Avrupa ülkelerine, Çin- 'den Latin Amerika'ya kadar birçok ülke, sağlık alanında reform yapmak istiyor. Dünyanın her köşesinde sağlık hakkı, sağlık hizmetlerinin sunumu, finansmanı, sağlık insan gücü, devletin sağlık hizmetlerindeki rolü ve bunlar gibi daha pek çok konu tartışılıyor, her ülke kendisi için en uygun çözümü arıyor. Ancak tartışma geleneği konusunda toplumumuzun ilginç bir özelliği var. Birçok konuyu tartışırken hemen yandaş olanlar karşıt olanlar diye ikiye ayrılıyor ve teknik ayrıntıları konuşmaktan sanki özellikle kaçınıyoruz. Bir tartışmaya katıldığımızda, konuyu irdelemek yerine önce kendimize bir ''taraf" seçiyoruz, sonra bu ''tarafın tezine uyacak gerekçeler üretmeye çalışıyoruz . Bu yaklaşım biçiminin sorunları çözmek için hiç de uygun bir yöntem olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Sağlık hizmetlerinin karşı karşıya olduğu anahtar sorunları çözümleyebilmek için her şeyden önce önyargılardan arınmak ve soğukkanlı bir bakış açısına sahip olmak gerekiyor.Item Lipoprotein (a)'nın yapısı ve plazminojen'le benzerlikleri(Uludağ Üniversitesi, 1993-07-21) Güler, Asuman H.; Ulukaya, Engin; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim DalıLipoprotein (a) [Lp(a)], insan plazmasında bulunan büyük bir parti küldür. Yapısında hem Lp hem de kan pıhtılaşma proteinlerine benzer elemanlar bulunur. Erken yaşta görülen atherosklerotik kalp hastalıklan (ASKH) ile Lp(a) arasında ilişkiler olduğu gördükten sonra, Lp(a)'nın başta yapısı olmak üzere diğer özellikleri incelenmeye başlanmıştır. Lp(a) düşük dansiteli lipoprotein (LDL) ve büyük bir hidrofilik glikoprotein olan apolipoprotein (a) [apo(a)]'nın birleşmesiyle oluşmuştur. Apo(a) yapısal olarak plazminojene çok benzer. Bu benzerlik sonucu Lp(a)'nm trombojenik bir faktör olabileceği fikri doğmuştur. Ama LDL içerdiği için de aterojenik özellikle olduğu ileri sürülmektedir. Bu derlemede ASKH açısından önemli, etyolojik bir faktör olabilecek Lp(a)'nın yapısı, apo(a) ile plazminojen ve apoB-100 arasındaki benzerlikler ve ilişkiler açıklanmaya çalışılmıştır.Item Ewing sarkomu (genel bakış)(Uludağ Üniversitesi, 1993-06-16) Engin, Kayıhan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıEwing sarkomu çocukluk çağı tümörleri içinde % 1-3 arasında yer tutan ve çocuklardaki kemik tümörleri arasında ise osteosarkoma ların ardından ikinci sırada yer alan bir tümör grubudur. En sık, yaşamın ikinci on yılında karşımıza çıkar. Primer tümör bölgesi en çok ekstremitelerin uzun kemiklerinde saptanır, ancak Ewing sarkomu vücuttaki her kemiği tutabilir. Primer tümör bölgesinin hastalığın prognozu üzerine önemli etkisi vardır. Pelvik, humeral ve femoral bölgede ortaya çıkan tümörler en kötü prognozu gösterirler. Ewing sarkom; kemikte ağrı ve şişme gibi yerel bulgularla ortaya çıkar. Serum LDH düzeyi, ilk tanı sırasında metastatik hastalık bulunup bulunmaması, primer hastalık bölgesi, yumuşak doku yayılımının olup olmaması, cerrahi tedavinin yeterliliği ve ilk tümör kitlesi en önemli prognostik faktörler olarak bulunmuştur.Item Transplantasyon servislerinin organizasyonu(Uludağ Üniversitesi, 1992-08-06) Bilgel, Halil; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıSon 10-12 yılda yeni immunsupresif ilaçların bulunması, teknik ilerlemeler ve organ prezervasyon yöntemlerindeki gelişmelerle, organ transplantasyonları büyük gelişme göstermiş, bu da her yıl artan sayıda transplantasyon yapılmasına yol açmıştır. 1990 yılı içinde dünyada toplam 21.590 böbrek, 2393'ü USA da olmak üzere toplam 3.604 karaciğer ve 3260 kalp nakli gerçekleştirilmiştir. Ülkemizde ise 1991 yılı sonuna kadar Türkiye Organ Nakli Vakfı Hastanesi'nde 879, Akdeniz Üniversitesi'nde 186, İstanbul Tıp Fakültesi'nde ise tümü kadaverik olmak üzere 120 böbrek transplantasyonu gerçekleştirilmiştir. Günümüzde, böbrek transplantasyonu için 5 yıllık hasta yaşamı % 95, karaciğer ve kalp için % 80'dir. Bu gelişmeler karaciğer-böbrek, kalp-karaciğer-böbrek, pankreas-böbrek kombinasyonları gibi birden fazla organın aynı hastaya nakledilmesine ve özellikle bazı tür organ tümörlerinde çok geniş rezeksiyonlar ve birden çok sayıda organın topluca nakli olan "Cluster" organ transplantasyonlarının da yapılabilmesine yol açmıştı. Major bir cerrahi dal haline gelen transplaniasyon cerrahisi kendi strüktürünü de ortaya koymuştur. Diğer cerrahi dallardan farklı olarak, organ vericisi ve alıcısı en ardışık olarak ameliyat edilmesi ve organ almak için ekibin çoğu zaman başka şehirlere seyahat etmesi gereği bir takım lojistik problemler de ortaya çıkarmıştır. Tüm bu işlemlerin genellikle gece, hafta sonu gibi zamanlarda cereyan etmesi söz konusudur. Ayrıca, transplantasyon geçiren hastanın kendilerine özel sorunları , organ alınması ve organ prezervasyonu işlemleri , aşırı bir disiplinin kurulması gereği ortaya çıkarmıştır . Organ nakli sonuçlarının belirgin olarak iyileşmesi, giderek artan sayıda organ nakli talebi gelmesi, birçok hastaneyi transplantasyon programı kurmaya zorlamıştır. Öyle ki, organ nakillerinin yapılıp yapılmadığı o hastanenin kalitesinin bir göstergesi olarak alınabilmektedir. Bu yazıda, bir transplantasyon servisinin planlama ve işleyişi, ana hatları ile ele alınmıştır.Item Tiroid karsinomalarında cerrahi yaklaşım ve postoperatir 1-131 uygulamaları(Uludağ Üniversitesi, 1992-07-28) Güneş, İlknur; Yılmazlar, Tuncay; Zorluoğlu, Abdullah; Kızıl, Ayhan; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıTiroid karsinomlarının tedavisi konusunda genellikle kabul edilen protokol, operasyon ile mümkün olduğunca tiroid dokusunun çıkarılmasıdır. Diferansiyel tiroid karsinomalarında, operasyondan sonraki dönemde radyoterapi ve kemoterapi tamamen ortadan kalkmıştır. Kalan tiroid dokusu, rekürrens ve metastatik odaklan tedavisinde I-131 kullanımı kabul edilmiştir. Makalemizde tiroid karsinomlarında önerilen tedavi prosedürleri anlatılmış ve konu ile ilgili literatür gözden geçirilmiştir.Item Beta adrenerjik reseptör bloke edici ilaçlar ve iskemik kalp hastalıklarındaki yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992-11-25) Cordan, Jale; Gemici, Kani; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim Dalı1958 yılından beri tıpta kullanılan beta adrenerjik reseptör bloke edici ilaçlar, son yıllarda özellikle kardiyoloji alanında çok geniş ve yeni kullanım alanları bulmuştur. Bu yazıda, bu grup ilaçların kardiyolojide ve özellikle Atherosklerotik Kalp Hastalıklarındaki yeri literatür ışığı altında takdim edilecektir.Item Koroner arter hastalıklarında ACE inhibitörleri(Uludağ Üniversitesi, 1992-09-23) Cordan, Jale; Yeşilbursa, Dilek; Gemici, Kani; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim Dalı1977 yılından beri tıpta kullanılan ACE inhibitörleri, kardiyoloji dalında da çok- geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Bu ilaçların hipertansiyon ve kalp yetmezliğinde kullanımı kanıtlanmıştır. Günümüzde ACE inhibitörlerinin normotansif, kalp yetmezliği olmayan koroner hastalıkların tedavisindeki yeri literatür verilerle takdim edilecektir.Item Tam remisyonda iken over ve uterusta nüks gösteren bir akut lenfobiastik lösemi olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1993-05-13) Tunalı, Ahmet; Ali, Rıdvan; Ersoy, Alpaslan; Özkalemkaş, Fahir; Evrensel, Türkkan; Manavoğlu, Osman; Erdoğan, Eftal; Yerci, Ömer; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim Dalı26 aydan beri tam remisyonda olan akut lenfoblastik lösemili hastada abdominopelvik kamputerize tomografide overden menşe alan tüm pelvisi dolduran kitle belirlendi. Diagnostik laparotomi sol over ve uterusun değişik ebatlarda kitlelerle infiltre oldugu gözlendi. Histopatolojik incelemelerle bu kitlelerin akut lenfobiastik löseminin ekstramedüller nüksü oldugu gözlendi.Item Pyrimethamine'e bağlı megaloblastik anemi(Uludağ Üniversitesi, 1993-05-13) Tunalı, Ahmet; Ali, Rıdvan; Manavoğlu, Osman; Özkalemkaş, Fahir; Evrensel, Türkkan; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim DalıToksoplazmozis tanısıyla pyrimethamine tedavisi uygulanan hasta, anemi ve hemorajik diyatez bulgularıyla müracaat etti. İncelemeler sonunda pansitopeni tablosu ile kendini gösteren megaloblastik anemi saptandı.Item Bilateral üreterovezikal darlık saptanan bir yenidoğan olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1992-08-26) Köksal, Nilgün; Sapan, Nihat; Şimşek, Ümit; Küsgü, Ferhan; Ertem, Nurcan; Taş, Zafer; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıGenellikle konjenital nedenlere bağlı olarak gelişen obstrüktif üropatiler, çocuklarda erken dönemde hidronefroz gelişmesine yol açmaktadır. Hidronefroz sıklıkla yaşamın ilk 6 ayında görülmekte ve karında kitle şeklinde bulgu vermektedir. Hidronefroz nedenleri arasında yer alan üreter darlıklarında üreteropelvik darlıklar, üreterovezikal darlıklara göre daha sık görülmektedir. Bu olgu bildiriminde, rutin muayene sırasında bilateral böbrek lojunda kitle palpe edilen ve izleminde ayrıntılı laboratuvar tetkikleriyle bilateral üreterovezikal darlık saptanarak opere edilen 3 günlük bir yenidoğan sunulmuştur.Item Fetal sacrococcygeal teratorna olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1992-08-26) Köksal, Nilgün; Küsgü, Ferhan; Gürpınar, Arif; Songür, Semih; Ildırım, İbrahim; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıSacrococcygeal teratoma 1/35.000 doğumda bir görülen yenidoğan döneminin en sık rastlanan solid tümörüdür. Prenatal dönemde ultrasonla yanlış tanı konan (ikiz gebelik) ve doğum esnasında sacrococcygeal teratomu saptanan olgu sunuldu ve ilgili literatür gözden geçirildi.Item Pulmoner kapak yokluğu ile birlikte fallot tetralojisi(Uludağ Üniversitesi, 1992-08-06) Özler, Azmi; Demirtaş, Murat; Narin, AhmetPulmoner kapak yokluğu ile birlikte fallot tetralojisi sendromu ventriküler septal defekt, overriding aorta, sağ ventriküler hipertrofi ve kapakların yokluğu ya da nudimentarlığı ile birlikte giden pulmoner annuler stenozla karakterizedir. Belirtiler yenidoğanın yaşamını tehdit edecek ölçüde respiratuar obstrüksiyon ve kalp yetmezliğinden yıllarca hiç kısıtlanmadan yaşayabilen semptomsuz şahıslara kadar değişebilir.Item Bir cm'lik bir kavernöz karaciğer hemanjiomunun Tc-99m-RBC SPECT İle görüntülenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1993-01-11) Alper, Eray; Akbunar, Tayyar; Güneş, İlknur; Tıp Fakültesi; Nükleer Tıp Ana Bilim DalıKaraciğerin en sık rastlanan benign tümörü olan hemanjiom (hmnj) genellikle tek ve küçüktür, ara sıra da büyük bir hepatik nodül şeklinde olabilir.Teşhisinde anjiografi, CT, MRI ve Tc-99m ile işaretli eritrositler (RBC) ile SPECT yöntemleri kullanılabilir. SPECT ile 2 cm çapına kadar olan tezyonlar görüntülenebilmekte, daha küçük lezyonlar için ise sensitivite düşük olmaktadır. Olgumuz 34 yaşında bir bayandır ve karaciğerinin sağ lobunda CT ve US ile 1 cm çapında olduğu belirlenen bir hemanjiomu bulunmaktadır. Tc 99m-RBC SPECT ile bu tezyon ortaya konmuştur.Item Kronik lenfositik lösemili olgularımızın klinik özellikleri ve sürvisi(Uludağ Üniversitesi, 1993-05-13) Tunalı, Ahmet; Manavoğlu, Osman; Özkalemkaş, Fahir; Ali, Rıdvan; Sakar, Mehmet; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim Dalı20 erkek ve 15 kadın olgu incelenmiştir (ortalama yaş 58.69 + 1.71). Tanı konulduğu anda RAİ evrelendirme sistemine göre 2 olgu evre 0,4 olgu evre 1, 8 olgu evre ll, 15 olgu evre III ve 6 olgu evre IV'e girmiştir. Exitus nedeni tespit edilebilen 10 hastada ölüm nedeni olarak 1. sıklıkla enfeksiyon, 2. sıklıkla serebral kanama gelmektedir. Bu 10 hastadan 1'i evre ll, 7'si evre lll ve 2'si evre IV'e girmekte olup, tüm hastalar için ortalama sürvi 18.5 + 5.5 ay, sadece evre lll dikkate alındığında ise 22.7 + 5.9 ay bulunmuştur. Halen takip etmekte olduğumuz 18 olguda ortalama takip süremiz 19.9 ay olup, en uzun takip süremiz ll yıldır. Tüm olgulardan 10'u kaybedildi. Ölüm sebebi ilk sırada enfeksiyon, 2. sırada beyin kanamasıydı.Item Halotan ve ısofluran'ın kan glukoz düzeyine etkilerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1993-07-22) Uçkunkaya, Nesimi; Kutlay, Oya; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıHalolan ve Isofluran'm kan glukoz düzeyine etkilerini karşılaştırmak amacıyla, diyabet ile ilgili patolojisi olmayan ASA I grubunda 30 olgu 15'er kişilik iki gruba ayrılarak I. Gruba Halotan, II. Gruba Isofluran anestezisi verildi. İndiksiyondan önce, entübasyondan sonra, indüksiyon dan önce 30. ve 60. dakikalarda ve ayılma odasını terk etmeden önce kan örnekleri alınarak kan glukoz düzeyleri incelendi. Sonuçlarımıza göre, her iki grupta elde edilen kan şekeri ortalamaları kontrol değerlerine göre anlamlı derecede yüksek bulmuştur. Gruplararası karşılaşılaştırmada Isofluran grubunda bu değerlerin Halolan grubuna göre anlamlı derecede yüksek olduğu saptanmıştır (p < 0.05, p < 0.05, p < 0.001). Bu nedenle, diyabetik olgularda Halolan’ın Isofluran 'a göre daha uygun olduğu sonucuna varıldı.Item Erişkin sıçan spinal korduna embryonik serebellar ve spinal dokuların transplantasyonu(Uludağ Üniversitesi, 1993-02-02) Erbengi, Türkan; Noyan, Noyan; Aksoy, Kaya; Muammer, Muammer; Korfalı, Ender; Tıp Fakültesi; Nöroşirürji Ana Bilim DalıBu çalışmada erişkin sıçan spinal korduna fötal spinal ve serebellar grefter implante edilerek, greftlerin rejenerasyon a etkileri araştırıldı . Bu amaçla 5 gruba ayrılan sıçanların (n: 26) torakal 9-12 arasına laminektomi yapıldıktan sonra, kord lezyonu yapmak amacıyla dorsal kolumna 2-3 mm 3 lük kavite açılarak 17-18 günlük gebe sıçan embriyodan alınan serebellar ve spinal dokular implante edildi. İki aylık bekleme süresinden sonra sıçanların greftli bölgeleri ışıklı mikroskobu ve ultrastnükürel olarak incelendi. Her iki neural dokunun rejenerasyon kapasitesi yönünden farkı gömülmedi.Item Sıçanlarda parafarengeal yöntemle hipofizektomi(Uludağ Üniversitesi, 1992-11-25) Aslan, Kemal; Cordan, Teoman; Doygun, Muammer; Aksoy, Kaya; Tıp Fakültesi; Nöroşirürji Ana Bilim DalıBu çalışmada 32 sıçanda hipofizektomi deney modeli oluşturmak amacı ile parafarengeal yöntem ve mikroşirürjikal teknik kullamlarak hipojizektonıi yapıldı. Yaşatılan sıçanlarda endokrin değişiklikler, farmakolojik ve histopatolojik olarak incelendi. Histopatolojik değişikliklerin literatür ile uyum gösterdiği, kandaki hormon seviyesinde görülen değişikliklerin istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü.Item Rat karaciğer ve böbreğinden ferritinin kısmi isolasyonu sonucu elde edilen sonuçların değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 1993-01-11) Karayılanoğlu, Turan; Bingöl, N. Kemal; Kısa, Üçler; Demirci, Duran; Kutluay, Türker; Karaca, LeventRatların karaciğer ve böbreklerinden demir depo proteini olan ferritini izole etmek amacıyla homojenizasyon, ısı denatürasyonu, amonyum sülfat presipitasyonu ve diyaliz işlemleri yapıldı. Karaciğerden % 22 verim ve 1.86 oranında bir saflaştırma ile 39.4 ng/mg protein ferritin izole edildi. Böbrekten ise % 24 verim ile 1.96 oranında ve 6.25 ng/mg protein ferritin saflaştırıldı. Ferritin ölçümü için ELISA yöntem kullanıldı. Sonuç olarak rat karaciğerinde ferritinin böbreğe göre 6.3 kat daha fazla konsantrasyonda olduğu saptandı.Item Geçici hipotermi ve nimodipinin iskemik hacim üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1992-09-03) Doygun, Muammer; Korfalı, Ender; Aksoy, Kaya; İpekoğlu, Zeki; Tıp Fakültesi; Nöroşirürji Ana Bilim DalıBu çalışmada standalt iskemi modeli oluşturulan sıçanlarda nimodipin ve hipotenninin iskemi üzerine etkisi incelendi. Birinci grupta (n: 10) Ona Serebral Alter (OSA) oklüzyonun dan sonra nimodipin verilirken, ikinci grupta (n: 10) OSA oklüzyonu yapılmadan önce sıçanların rektal ısılan 22 C'ye düşürüldü ve daha sonra oklüzyon yapılarak hipotermi uygulandı. Operasyondan 24 saat sonra dekapite edilen sıçanların beyinleri hızla çıkanlarak koronal kesitler alındı ve 2, 3, 5-triphenyl/tetrazolium chloride (TTC) ile boyanarak tespit edildi. İskemik alanların bilgisayar görüntüleme metodu ile hacimleri hesaplandı. Gruplann infarkı hacimleri istatistiki olarak birbirleri ile kıyaslandığında nimodipin ve hipotermi grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede (p < 0.01) bir azalma olduğu gözlendi. Sonuç olarak nimodipin ve hipoterminin iskemi sonrası oluşan infarkt volümü üzerine azaltıcı etkisi olduğu saptandı.