2009 Cilt 10 Sayı 16

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/13796

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 10 of 10
  • Item
    Karahanlı dönemi metinlerinde inançla ilgili Türkçe terimler
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Önler, Zafer
    İslamiyetin kabul edilmesiyle birlikte, Türk boyları, İslamiyet’e ilişkin çok sayıda dini kavramla karşılaşmışlardır. Kutadgu Bilig, Divânü Lügâti’t-Türk gibi ilk islami dönem eserlerinde, dini kavramlara ilişkin Arapça terminolojinin büyük ölçüde Türkçeleştirme yoluna gidildiğini görmekteyiz. Aynı çaba Kur’an tercümeleri ve diğer eserlerde de görülmektedir. Türkçede var olan, bayat, iêi, uàan, tapug vb. sözcükler, sırasıyla kadím, rabb, úÀdir, ibÀdet terimlerine karşılık olarak kullanılmışlardır. Bilindiği gibi XIV-XV. yüzyıllardan sonra bu Türkçeleştirme çabasından vazgeçilmiş, zamanla tümden Arapça ve Farsça terimlere dönülmüştür. Bu yazıda Kutadgu Bilig, Divânü Lügâti’t-Türk ve Atebetü’l-Hakayık adlı eserlerde geçen kimi dini terimler inceleme konusu yapılmıştır.
  • Item
    Ahıska Türklerinde kişi adları
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Esen, Minara Aliyeva; Eğitim Fakültesi; Türkçe Eğitimi Bölümü
    Bu çalışmada Ahıska Türkleri sosyo-kültürel bağlamında kişi adları üzerine yapısal ve semantik bir değerlendirme yapılmaktadır.
  • Item
    Zeytinbağı (Tirilye)’nin renkli yemek mirası
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Tunçdöken, Funda; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı
    Cumhuriyet öncesi Tirilye’si, nüfusunun önemli kısmı Rumlardan oluşan, ekonomik yaşantısı çok hareketli bir bucaktı. Hıristiyan, Rum ve Müslüman Türk halkları uzun zamandır birlikte yaşamaktaydı. Balkan savaşı sonrasında bölgeye gelen Müslüman topluluklar ve ardından Türk Yunan zorunlu göç anlaşması sonucu anavatanlarına dönen göçmenler Tirilye’nin sosyal yapısında önemli değişikliklere neden oldu. Araştırmada, uzun yıllar bir arada yaşayarak kültür alış verişi yapmış olan yöre halkının bugün yaşamakta olan cemiyet yemekleri kültürü aktarılmaktadır.
  • Item
    19. yüzyılın ikinci yarısında Kazan Tatar edebiyatı ve Maarifetçilik hareketi
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Kamalieva, Alsu; Eğitim Fakültesi
    19. yüzyılın sonlarında Tatar aydınlarını, sanatçılarını derinden etkileyen en önemli fikir ve edebiyat akımı Maarifetçilik1 hareketidir. Bu hareket kısa zaman içerisinde Tatar aydınları arasında etkisini hissettirmeye başlar. Aydınlanma hareketi Batı Avrupa'da 18. yüzyılda başlarken, Kazan Tatarları arasında 19. yüzyılda kendini gösterir. Çünkü, 1. Petro'nun başlattığı reformlar 2. Katerina tarafından da yeni reformlarla pekiştirilir ve bu da Rusların Batı Avrupa seviyesine ulaşmasını sağlar. Bu durumda Müslüman Türk asıllı halklardan olan Kazan Tatarlarının, Hıristiyan Ortodoks Rus hakimiyetinden ve onun baskısından kurtulmaları için kendilerine gelmeleri, kendilerine dönmeleri gerekiyordu. Bunun için önceleri medrese çevrelerinde, münkariz içtihadı (kapalı olan içtihadı) açmak, yenilikler karşısında dine uygunluk bilgilerini bulup çıkarmak gerekiyordu. Bu gerekliliği ortaya atan Abdürrahim Utız İmeni (1754-1834) ve Abdünnasır Kursavi (1776-1812) ile Maarifetçilik akımı başlar. Kendini ve evreni tanıma ile Tanrıyı tanıma inancından yola çıkan Maarifetçiler, halkı eğitmeye, onları medenileştirmek için bilgilendirmeye çalışırlar. Bu hareketin önde gelen fikir ve edebiyat adamları: Şehabeddin Mercanî (1816-1889), Zahir Bigiyev (1870-1902), Abdurrahman İlyasî (1856-1895), Hüseyin Feyizhanov (1828-1866), Kayyum Nasrıy (1825-1902), Fatih Kerimi (1870-1937), Miftaheddin Akmolla (1831-1895) gibi isimlerdir.
  • Item
    Gülten Akın şiirinde işkence ve ahlak
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Akgül, Alphan
    Gülten Akın şiiri işkence gibi sosyal sorunlarla yakından ilişkilidir. Onun Oğlunu Soran Kadının Şiiri ve Şifahi adlı şiirleri, şiirin işkenceye karşı nasıl bir direnme stratejisi olarak kullanılabileceğini gösteren işlevsel örneklerdir. Öte yandan, bu şiirler yalnızca birer ağıt değil, aynı zamanda işkence eyleminin çıkmazlarını gösteren birer ahlaki manifestodur. Dolayısıyla, bu şiirler J.M. Coetzee’nin Barbarları Beklerken adlı romanında işkence üzerine yaptığı spekülasyonlarla ilişkilendirilebilir: Bir kurbanın işkenceden ruhunu kurtarabilmesi mümkün müdür? İşkencecinin ellerini yıkayarak işkence suçundan aklanması mümkün müdür? Akın’ın yanıtı, işkence üzerine Stoacı argümanlarla örtüşür. İnsanoğlu bir aklî ruha sahiptir, dolayısıyla o, aklî ruhunu kullanarak bedensel hazları ve acıları göz ardı edebilir. İşkence mağdurunun direnme stratejisi de bu aklî ruha dayanır. Çünkü mağdur bedensel acıyı göz ardı edebildiği sürece, işkencecinin işlevi anlamını yitirecektir. Böylece, mağdur ruhunu işkenceden kurtarabilecek, oysa, işkenceci ellerini yıkayabildiği hâlde, asla suçundan arınamayacaktır. Çünkü mağdurun bedeni, işkencecinin ise ruhu kirlenmiştir. Başka deyişle, bedensel temizlik, işkenceci için daima simgesel bir arınma olarak kalacaktır.
  • Item
    XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda eski eser anlayışının doğuşu ve bu alanda uygulanan politikalar
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Şimşek, Fatma; Dinç, Güven
    Tanzimat ile beraber oluşmaya başlayan reform çabaları bağlamında ele alınan eski eser anlayışı, Batı ile etkileşim sonucu gelişmeye başlamıştır. Avrupalı araştırmacılar eski eser bakımından zengin Osmanlı coğrafyasını talan etmeye başlamışlardır. Bunun karşısında hazırlanan nizamnamelerle eski eserlerin araştırılması ve yurt dışına çıkarılmasının önünü almak için belirli kaideler getirilmeye çalışılmıştır. Nizamnamelerin bazı hükümlerinin yetersiz olması, uygulamada bazı sorunların yaşanmasına yol açmıştır. Osman Hamdi Bey dönemine kadar bu konuda istenilen aşamaya ulaşılamamıştır. Avrupalı devletler eski eser arama görüntüsü altında Osmanlı üzerindeki menfaatlerini korumaya çalışmışlardır. 1884 tarihli nizamname ile Osmanlı imparatorluğunda eski eser anlayışı ve araştırmaları günümüz anlayışına yakın bir çizgiye ulaşabilmiştir. 89 yıl boyunca Türkiye’deki tek eski eser yasası olarak varlığını sürdürmüştür. Ülke genelinde ortaya çıkarılan eski eserler, İstanbul’a getirilmiş ve Müze-i Hümayun’da sergilenmiştir. Osmanlı, bu alanda kendi ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. Cumhuriyet’e intikal eden bu gelişim, günümüz arkeoloji ve müzecilik anlayışının da temelini oluşturmaktadır.
  • Item
    Osmanlı İmparatorluğunda tev’em maaşı
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Dinç, Güven; Şimşek, Fatma; Eroğlu, Haldun
    Tev’em maaşı, Osmanlı imparatorluğunda ikiz ya da üçüz çocukları olan ailelere yapılan aylık ödemeye verilen isimdir. Hangi bölgeden, hangi dinden, hangi milletten olursa olsun Osmanlı tebaası olan ve ikiz ya da üçüz doğan çocuklarına bakamayan muhtaç ailelere maddi yardım yapılıyordu. Bu yardımlar günün koşullarına göre belirlenen oranlarda aylık olarak akçe veya kuruş hesabına göre idi. Tev’em maaşı almanın tek şartı yardıma muhtaç olmaktı. Ailelerin yardım talepleri üzerine durumları inceleniyor, doğruluğu tespit ediliyor ve belirli oranlarda hem çocuklara hem de annesine verilmek üzere aylık bağlanıyordu. Diğer taraftan Osmanlı imparatorluğunda çocukların hayatlarını rahat geçirmelerine son derece önem verilmesinden dolayı donanma kaptanı olan babalarının ölümü üzerine çocuklarına yetim aylığı bağlanmaktaydı. Bu durum, Osmanlı imparatorluğunun - modern terminolojiyle-sosyal devlet anlayışı yönünü göstermesi bakımından son derece önemlidir.
  • Item
    Aedikula mimarisinin orijini ve mimari ikonografisi üzerine bir gözlem
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Erol, Ayşe F.
    M.Ö. 1. yüzyılın erken dönemlerinde tarihlenen sahne binası tasvirlerini içeren rölieflere dayanarak, bilinen en erken aedikula tasarımlı mimarinin İtalya coğrafyasını işaret ettiği ileri sürülebilir. Bunun yanında antik yazarların kayıtları zamansal olarak arkeolojik malzemeyi destekleyen veriler sunmaktadır. Antik yazarların kayıtlarına dayanarak bu mimari tasarımın çıkış noktası olarak dönemin siyasi ve ekonomik yönden güçlü kişilerinin kendi propagandalarını heykeller aracılığıyla yapmak istedikleri fikri ileri sürülebilir. Bu kişilerin siyasi başarılarını gözler önüne serecek somut araçlara olan ihtiyaçları, bu heykelleri yerleştirecekleri mekanların yer aldığı bir mimari tasarıma yol açmış olmalıdır.
  • Item
    Küreselleşme sürecinde kentlerde mekânsal, sosyal ve kültürel değişim: Bursa örneği
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Ertürk, Hasan; Tosun, Elif Karakurt; Kamu Yönetimi Bölümü
  • Item
    Rusya kentlerinin tarihsel ve demografik özellikleri
    (Uludağ Üniversitesi, 2009-01-06) Atasoy, Emin; Eğitim Fakültesi; İlköğretim Bölümü
    Bu çalışmada Rusya’daki kentsel yerleşmelerin tarihsel, coğrafi ve demografik gelişim boyutları irdelenerek, bir yandan bu ülkenin kent coğrafyasının temel özellikleri ve kentleşme düzeyindeki bölgesel farklılıklar, diğer yandan da idari ve iktisadi fonksiyonlara göre kentlerin sınıflandırılması tartışılmaya açılmıştır. Sovyet ve Postsovyet döneminde Rusya’da kentsel ve kırsal nüfusun sayısal ve oransal değişimi, idari bölgeler bazında kentlerin coğrafi dağılışı ve kentleşme düzeyindeki bölgesel farklılıklar; farklı özelliklere göre Rusya kentlerinin fonksiyonel özellikleri ve sınıflandırılmasını ortaya koymak bu çalışmanın yazılmasının öncelikli nedenlerindendir. Postsovyet döneminde Rusya’da egemen olan sosyo-ekonomik ve politik kriz ulusal demografik krize dönüşerek kentleşme hareketini hem nitel hem nicel olarak olumsuz etkilediği bu çalışma ile tespit edilmiştir.