1992 Cilt 19 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22054
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Yumuşak doku tümörlerinde olgu karakteristikleri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Engin, Kayıhan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıTüm kanser olgularının % 0.7 ile % 1 'ini oluşturan yumuşak doku tümörleri histopatolojik tiplerinin çeşitliliği, yüksek lokal rekürrens ve uzak metastaz olasılığı ile karakterize bir tümör grubudur. Çalışmada 1986 ve 1988 yılları arasında Onkoloji ve Nükleer Tip Merkezine başvuran 163 olgu incelenmiştir. Olguların % 59.5'i erkek, % 40.5'i kadın idi. Yaş gruplarına göre dağılımına bakıldığında en fazla olgunun % 38. 7'lik bir oran ile 40-60 lar arasında bulunduğu görüldü. Histopatolojik ayrımda ilk sırada liposarkomalar (% 15.3) yer aldı. Liposarkomaları malign fibröz histiositomalar (MFH, % 12.3), fibrosarkomalar (% 11.7) ve rabdomyosarkomalar (% 9.8) izliyordu. Yumuşak doku tümörlerinin en sıklıkla gövdeyi tuttuğu saptandı (% 48.4). Tutulan bölgeler arasında gövdeyi alt extremite izliyordu (% 30.1). Cerrahi girişim olarak olguların % 54. 6'sına total yada subtotal tümör rezeksiyonu, % 38'ine yalnızca biopsi uygulanmıştır. Radikal cerrahi girişim yapılmış olgu oranı yalnızca% 7.4 idi. % 41.1 olguda tam ve izlem sırasında CT kullanılmıştır. Post-operatif onkolojik tedavi olarak % 33.7 olguda yalnızca radyoterapi, % 13.5 olguda yalnızca kemoterapi ve% 19.1 olguda kemoradyoterapi kombinasyonu uygulanmıştır. % 33. 7 olguda ise çeşitli nedenler ile cerrahi sonrası herhangi bir tedavi uygulanmamıştır. İzlem yapılabilen olgularda fokal rekürrens oranı % 16.6, uzak metastaz oranı % 23.3 olarak bulunmuştur. En sık karşılaşılan uzak metastaz bölgesi akciğer olmuştur (% 77.5). Akciğer metastazlarının yanı sıra cilt, karaciğer, kemik, beyin ve orbita metastazları saptanmıştır. Ortalama izlem lipostar noktalar için 12.3 ±2.1 ay, malignant fibröz histiositomalar için 11.3 ± 1.3 ay, fibrosarkomalar için 11.9 ± 1. 7 ay ve rabdomyosarkomalar için 9.5 ± 1.1 ay olarak bulunurken tüm olgular için 10.6 ± 1.0 ay olarak saptanmıştır.Item Diskeratozlarda cerrahi tedavinin yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992) Uzunismail, Adnan; Kahveci, Ramazan; Numanoğlu, Ayhan; Öztek, İbrahim; Doğruöz, Keramettin; Baş, LütfüDiskeratozlar, interfolliküler epidermis ya da dermoepitelial bileşkede ortaya çıkan epitelial bozukluklardır. Diskeratozlar kalıtsal geçiş gösterirler ve pek çok tipte görülebilirler. Kliniğimizde biri Darier-White hastası, diğeri psöriazisli iki lokal diskeratozlu olgu dermatom ile kısmi kalınlıkta deri eksizyonu uygulanarak tedavi edilmiştir. Olgulardan elde edilen olumlu sonuç, literatürdeki tıbbi ve cerrahi tedavi yöntemleri ile karşılaştırılmıştır.Item Klippei-trenaunay sendromu (bir olgu bildirimi)(Uludağ Üniversitesi, 1992) Köksal, Nilgün; Eralp, Özgen; Taş, Zafer; Çil, Ergün; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıKlippel-Trenaunay sendromu deride maküler vasküler nevüs, kemik ve yumuşak doku hipertrofisi, venöz varikozitelerle karakterli nonherediter, konjenital, nadir bir hastalıktır. Kliniğimizde Klippel-Trenaunay sendromu tanısı konan 5 yaşındaki olgu sunuldu ve ilgili literatür gözden geçirildi.Item Churg-strauss sendromu (alerjik granülomatöz anjitis) (bir olgu nedeniyle)(Uludağ Üniversitesi, 1992) Turan, Ömer Faruk; Oğul, Erhan; Bora, İbrahim; Zarifoğlu, Mehmet; Sadıkoğlu, Sadık; Balkır, Nihat; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim DalıChurg-Strauss sendromu, bronşial asthma, hiper eozinofili ve sistemik vaskülitler giden nadir bir durumdur. Bu yazıda, kas atrofileri ile giden Churg-Strauss sendromu tanı alan 50 yaşında bir hasta sunuldu. Bu nedenle, Churg-Strauss sendromu ve ilgili hastalıklar gözden geçirildi.Item Bardet-biedl sendromu (vaka takdimi)(Uludağ Üniversitesi, 1992) Aysun, Sabiha; Köse, Gülşen; Turan, Ömer Faruk; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim DalıMental retardasyon, obezite, retinitis pigmentoza ve opere polidaktilisi olan ll yaşındaki kız çocuğunda Bardet-Biedl Sendromu bulundu. Bu nedenle Bardel Biedl sendromu ve ilgili hastalıklar gözden geçirildi.Item Mekanik bel ağrısının buz masajı ile tedavisi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Ender, Üzeyir; Yurtkuran, Merih; Çerçel, Nuran; Tıp Fakültesi; Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bilim DalıMekanik bel ağrısının buz masajı ile tedavisi placebo kontrollü randomize bir çalışma olarak 29 hastada yapıldı. Ağrı, kas spazmı, basmakla duyarlılık, lumbar fleksibilite tedavinin etkinliğini saptamada kullanıldı. Hastalar rastgele olarak iki gruba ayrıldı. I. grup (n = 16) buz masajı aldı. II. grup (n = 13) placebo tedavisi aldı. 3 haftalık tedavi sonunda buz masajı olan grup da tüm parametreler istatistiksel anlamlı olarak düzeldi (p < 0.005). Öte yandan ll. grupta hastalar yalnızca ağrı parametresinde düzelmişti. Buz masajı placeboya göre daha yararlıydı.Item Kronik hemodiyaliz olgularında rekombinant insan eritropoietini (r-HuEPO) kullanımının serum prolaktin, testosteron ve parathormon (PTH) düzeylerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Dilek, Kamil; Yurtkuran, Mustafa; Güllülü, Mustafa; Yavuz, Mahmut; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Nefroloji Bilim DalıBu çalışmada Kronik Böbrek yetmezliği nedeni ile haftada 2-3 kez hemodiyalize giren Anemik 10 kadın, 9 erkek 19 olguda r-HuEPO'nun 9 ay süre ile kullanımının Plazma PTH, Prolaktin, T-Testosteron, S-Testosteron düzeylerine etkisi araştırıldı. Tedavi periyodu sonunda kadın ve erkek grupta Prolaktin düzeylerinde anlamlı olarak azalma gözlenirken (p < 0.05), PTH, T-Testosteron, S-Testosteron değerinde önemli bir farklılık saptanmadı (p > 0.5). Kronik Hemodiyaliz olgularında r-HuEPO tedavisinde görülen seksüel fonksiyonlardaki iyileşmenin, artmış plazma prolaktin düzeylerindeki düşüş ile ilişkili olabileceği kanısına varılmıştır.Item Familyal periodik paraliziler (8 olgunun analizi)(Uludağ Üniversitesi, 1992) Turan, Ömer Faruk; Zarifoğlu, Mehmet; Bora, İbrahim; Oğul, Erhan; Sadıkoğlu, Sadık; Balkır, Nihat; Tatlıkazan, Ömür; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim DalıFamilyal periyodik paralizi (FPP), birkaç saatten, birkaç güne kadar süren flask parezi atakları ile karakterize nadir bir kas hastalığıdır. Ataklar anında serum K + değerlerine göre hipokalemik, normokalemik ve hiperkalemik FPP tanımlanmıştır. Hastalık patogenezi bilinmemekle birlikte kas hücre membranında sodyum potasyum iyon transport mekanizmasında tutulum olabilir. Bu çalışmada 1973-1991 yılları arasında 8 FPP'li hasta değerlendirildi. Bu hastaların 7'si hipokalemik,1'i normokalemik idi. Kas biyopsisinde, 2 hastada tipik vakuoller görüldü.Item Malaik hydrazid'in lenfosit kültürlerinde insan kromozomları üzerindeki klastojenik etkisinin araştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1992) Egeli, Ünal; Bilaloğlu, Rahmi; Türkel, Berrin; Fen Fakültesi; Genel Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada bir bitki büyüme regülatörü olan Malaik Hydrazid'in insan kromozomları üzerine klastojenik etkisi araştırıldı. Bu amaçla 2 erkek, 2 kadın 4 sağlıklı kişiden alınan periferik kan lenfosit kültürlerine Malaik Hydrazid 2xl0-4, 2x10-3 ve 2 x 10-2 M konsantrasyonda olacak şekilde ilave edildi. Bir kültürde kontrol olarak alındı. 72 saat sonra elde edilen metafaz figürlerinden standart gimza boyama ve bantlama yöntemi ile kromozomlardaki yapı ve sayı kusurları incelendi. Yapılan sitogenetik ve istatistiki değerlendirme sonucu Malaik Hydrazid'ın insan kromozomlarda yapısal ve sayısal kromozom kusuru meydana getirmediği belirlendi.Item 83 nefrotik sendrom olgusunda renal histopatolojik bulgular(Uludağ Üniversitesi, 1992) Tınaztepe, Keriman; Yurtkuran, Mustafa; Güllülü, Mustafa; Yavuz, Mahmut; Dilek, Kamil; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıBu çalışmada 1985-1990 yılların arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Kliniğine Nefrotik Sendrom ön tanısı ile tetkik edilen 83 olgu klinik, laboratuvar ve histopatolojik olarak incelenmiştir. 0lgularımızın ortalama proteinleri 6.1 + 3.3 gr/gün, serum total proteinleri 5.3 + 1.2 gr/dl serum albuminleri 2.2 + 0.9 gr/dl, serum kolesterol düzeyi de 308 + 75 mg/dl, kreatinin klirensi ise 65.9 + 25.8 ml/dk idi. Olgularımız renal histopatolojik incelemesinde ise; 27 olguda (% 32) Renal amyloidosis, 15 olguda (% 18) Membranöz Glomerulonefrit, 9 olguda (% 10) Membranoproliferative Glomerulonephritis, 7 olguda (% 8) End-Stage Glomerulonefrit, 6 olguda (% 7) Minimal değişiklik hastalığı, 5 olguda (% 6) Focal Segmental Glomerulosclerosis, 5 olguda (% 6) Sistemik Lupus Eritematozus bağlı Proliferatif Glomerulonefrit, 4 olguda (% 4) Mesangial Proliferative Glomerulonefrit, 3 olguda (% 3) Rapidly Progressive Glomerulfrit ve 2 olguda(% 2) Focal Segmental Proliferative Glomerulonephritis saptandı.Item Kronik hemodiyaliz hastalarına uygulanan uzun süreli (9 ay) rekombinant human eritrapoetin (r-HuEPO) tedavisinin hematolojik parametlere etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Yurtkuran, Mustafa; Dilek, Kamil; Yavuz, Mahmut; Güllülü, Mustafa; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıSon Dönem Böbrek Yetmezliği (ESRD) olan hastalarda anemi patogenezinde birçok faktör rol oynar. En önemlisi ise eritropoetin yetersizliğidir. Bu nedenle 6 ay ile 5 yıl arasında (Ortalama 3 yıl) haftada üç kez kronik hemodiyaliz programı da olan 8'i erkek (E), 10'u kadın (K) toplam 18 hasta çalışma kapsamına alındı. Hedef Hematokrit (Htc) % 35 kabul edilerek her diyaliz sonunda 50 ü/kg. dozunda i. v. bolus şeklinde r-HuEPO uygulandı. Hematolojik parametreler her iki ayda değerlendirilerek r-HuEPO doz ayarlaması yapıldı. 1 vakada doz 150 ü/kg'a kadar arttırıldı. Tedavi öncesinde ortalama % 20.5 + 5. 7 olan Htc, 2. ayın sonunda ortalama% 25.5 + 5.5'a, 9. ayın sonunda ortalama% 32 + 6'a yükseldi. Aynı şekilde Eritrosit, Retikülosit, Hemoglobin (Hb) ve Trombosit değerlerindeki artışlarda istatistiksel olarak anlamlı bulunurken lökosit sayısında anlamlı fark saptanmadı.Item Serebral gliomların incelenmesinde Tc-99m HMPAO spect'in yeri ve X-ışınlı bilgisayarlı tomografi ile korelasyonu(Uludağ Üniversitesi, 1992) Özgüven, Mehmet; Öztürk, Emel; Günalp, Bengül; Pabuççu, Yüksel; Köksel, Turgut; Bayhan, Hikmet; Güneş, İlknur; Tıp Fakültesi; Nükleer Tıp Ana Bilim DalıPost-operatif patolojik tamlan gliom olan, 9'u erkek 3'ü kadın, toplam 12 olgunun operasyon öncesi uygulanan Tc-99m HMPAO beyin perfüzyon SPECTi ile x-ışınlı BT sonuçları; lezyondaki Tc-99n HMPAO akümülasyon oranı, lezyon lokalizasyonu ve SPECT/BT lezyon alan oranları açısından değerlendirildi. Tüm olgularda Tc-99m HMPAO akümülasyonun, dolayısıyla tümör perfüzyonunun azaldığı (0.716 ± 0.05); yüksek grade olgularda (grade-3 ve 4) tümör perfüzyonunun daha yüksek, çevresindeki ödemli alanın daha geniş olduğu saptandı. Tam ve sınıflandırılmasında güçlük çekilen gliomalı olgularda; rutin olarak uygulanan x ışınlı BT'nin yanısıra, Tc-99m HMPAO beyin perfüzyon SPECT'i uygulayıp x-ışınlı BT nin yanısıra, Tc-99m HMPAO beyin perfüzyon SPECT'i uygulayıp, Tc-99m HMPAO akümülasyon ve BTİSPECT lezyon alan oranları belirlemenin, özellikle yüksek grade gliomaların tanı ve sınıflandırılmasında değerli birer parametre olacağı sonucuna varıldı.Item Stresin fibrinolitik aktiviteye etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Ulutin, Orhan N.; Taş, Sibel; Noyan, Behzat; Özlük, Kasım; Tıp Fakültesi; Fizyoloji Ana Bilim DalıÇalışmamızda sıçanlara 5 dakika, 5 saat ve 16 saat süreli immobilizasyon stresi uygulandı. 5 dakikalık stresler akut olarak, 5 ve 16 saat süreli stresler ise hem akut hem de kronik olmak üzere iki şekilde uygulandı. Stres uygulaması bitiminde 5 dakikalık strese tabi tutulan sıçanlardan hemen, 5 ve 16 saat akut ve kronik stres uygulanan sıçanlar ise iki gruba ayrılarak, bir gruptan stres bitiminden hemen sonra, diğer gruptan ise stres bitiminden dört saat sonra başlayan giyotinle kesilerek kan alındı. Alman kan örneklerinde fibrinolitik aktiviteyi saptamak için E.E.Z. Fibrin plak ve Fibrinojen miktar tayin edildi. Sonuç olarak, 5 dakikalık stres sonucunda fibrinolizisin aktive olduğu 5 ve 16 saat akut ve kronik stres uygulamasından 4 saat sonra fibrinolizisin inhibisyona uğradığı gözlendi.Item 4236 İlk başvuru kanser olgusunun deskriptif analizi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Engin, Kayıhan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıOlgu potansiyeli açısından ülkemizin en önde gelen kanser merkezlerinden olan Okmeydanı Hastanesi Onkoloji ve Nükleer Tıp Merkezine 1988 yılı içinde histopatolojik tanısı konularak ilk başvurusu yapılan 4236 kanser olgusu çalışma kapsamına alınarak olguların deskriptif analizi yapılmıştır. Olguların % 61.4'ünü erkek olgular, % 38 6'sını kadın olgular oluşmaktadırlar. Yaş gruplarına göre dağılım incelendiğinde tüm olgular, erkek olgular ve kadın olgularda 51-60 yaş grubunda pikler gözlenmiştir. Bu oran tüm olgular için % 30.6, erkek olgular için % 32.5 ve kadın olgular için % 28 olarak bulunmuştur. Olguların tanılarına göre ayrımına bakıldığında tüm olgular için ilk sırayı akciğer kanserlerinin aldığı görüldü (% 18). Akciğer kanserlerini sırasıyla sindirim sistemi kanserleri (% 13), meme kanserleri (% 12), jinekolojik kanserler (% 7.5), kalın ve lenf sistemi kanserleri (% 7) ve beyin ve sinir sistemi tümörleri (% 6.5) izlemektedir. Erkek olgularda yine akciğer kanserleri ilk sırada görülmektedir (% 27.3). Kadın olgularda ise ilk iki sırayı meme kanserleri (% 31.1) ve jinekolojik kanserler (% 19. 3) almıştır. Her iki cinste de görülebilen kanserler değerlendirildiğinde meme kanseri, tiroid kanserleri ve malign melanomlar dışında tüm kanser türlerinde erkek olguların daha fazla olduğu saptandı. Tüm kanser olgular dikkate alındığında erkek kadın oranı 1.6/1 idi.Item Epidural bupivakain ve fentanil devamlı infüzyonu ile torakotomi sonrası ağrıların kontrolü(Uludağ Üniversitesi, 1992) Şahin, Şükran; Gören, Suna; Özdemir, İ. Ayhan; Toydemir, Orhan; Tıp Fakültesi; Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim DalıTorakotomilerden sonra görülen insizyon ağrısını kontrolu akciğer komplikasyonlarının azaltılması açsından çok önemlidir. Bu amaçla Bupivakain ve yüksek lipid solubilitesi ve hızlı doku alınımına sahip bir opiat olan Fentanil ile hazırladığımız solüsyonla torakotomi sonrası ağrıyı durdurmaya çalıştık. Çeşitli nedenlerle torakotomi uygulanan 16-72 yaşları arasında 5 kadın, 28 erkek toplam 33 hastaya T10 L4 aralıklar arasından epidural kateter yerleştirildi. Operasyon sonunda 10 ml. bolus (Bupivakain % 0.5 2 ml + fentanil 0.05 mg + SF) dozunu takiben 1 mg/ml Bupivakain + 5 ug/ml Fentanil solüsyonu ile infüzyona başlandı. İnfüzyon hızı hastanın gereksinimine göre gerektikçe arttırılıp, azaltıldı. Hastalar kateter çıkarılıncaya kadar yoğun bakımda VAS (Görsel Analog Skorlama) ile ağrının kontrolü bakımından izlendiler, torakostomi tüpü çıkarıldıktan sonra epidural kateter çekildi. Olgularımızın hepsinde torakotomiye bağlı ağrı oldukça etkin olarak giderildi. Hiç bir hastada istenmeyen etki görülmedi. Epidural kateter en az 3, en fazla 13 gün yerinde kaldı. Posttorakotomi ağrılarının kontrolünde bu yöntemin etkin, emniyetli ve kolay bir yol olduğu sonucuna varıldı.Item Gemlik ilçesi ilkokul çocuklarında antropometrik ölçümlerle pelvis genişliklerinin incelenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1992) Oygucu, İ. Hakan; Gülesen, Özdemir; İkiz, İhsaniye; Şendemir, Erdoğan; Cankur, N. Şimşek; Çimen, Ahmet; Erem, Türkan; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim DalıGemlik bölgesinde 1207 ilkokul öğrencisinde antropometrik yöntemlerle pelvis ölçümleri yapılmış, crista'lar, spinalar ve trochanter'ler arası uzunluklar belirlenmiştir. Sonuçlar cinsiyete ve farklı sosyo-ekonomik özellikteki okullara göre değerlendirilmiştir. Bulgularımız araştırmaya konu olan okullar arasında antropometrik ölçümlere yansıtabilecek ölçüde belirgin bir sosyo-ekonomik farkın olmadığını göstermektedir. Elde edilen sonuçlar önceki çalışmalarla karşılaştırılmış ve diğer ülkelerdeki sonuçlardan anlamlı olarak düşük bulunmuştur.Item Sezaryende spinal anestezide bupivakain + fentanil kombinasyonu(Uludağ Üniversitesi, 1991) Şahin, Şükran; Kahveci, Ferda; Uncu, Gürkan; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıSezaryen girişimlerinde spinal anestezi sonrasında viseral çekilmelere bağlı bulantı-kusma, ağrı, baş dönmesi gibi reaksiyonlar önlemek amacıyla Bupivakain + Fentanil kombinasyonu uygulandı. 35 hastanın 24'üne Bupivakain % 0.5 heavy solüsyondan 7.5-10 mg + Fentanyl 10 ug, 11'ine ise sadece Bupivacaine % 0.5 heavy solüsyondan 7.5-10 mg. ile spinal anestezi verildi. Olguların kan basıncı, nabız dakika sayısı, solunum sayısı, spinal anestezi düzeyi, analjezi başlama zamanı, apgar, operasyon sırasındaki komplikasyonlar, ağrının başlama zamanı, ilk analjezik yapılma zamanı ve visuel analog skorlama yöntemi ile postoperatif ağrının şiddeti kaydedildi. Operasyon sonrası ağrının şiddeti kontrol grubunda deney grubuna göre anlamlı derecede (t = 2.62, p < 0.01) yüksek bulundu. Diğer parametreler yönünden her iki grup arasında fark yoktur. Deney grubunda görülen kaşıntı, eritem gibi minör komplikasyonlar antihistaminiğe iyi cevap verdi. Spinal anestezi sırasında viseral çekilmelere bağlı olarak görülen rahatsızlıkların giderilmesinde lokal anestezik maddeye eklenen küçük dozda Fentanilin yararlı olduğu sonucuna varıldı.Item Yatar ve oturur pozisyondaki hastalarda PaC02 ve PETC02 arasındaki fark(Uludağ Üniversitesi, 1992) Korfalı, Gülsen; Kahveci, Ferda; Soyal, Sebahat; Yılmazlar, Aysun; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıYatar ve oturur pozisyonda ameliyata alınan 40 hastada arteriyel CO2 ve end-tidal karbondioksit basıncı arasındaki fark araştırıldı. Birinci ve ikinci saatlerin sonunda kan gazları, PETCO2 ortalama arter basıncı ve kalp atışı hızı ölçüldü. Her iki grupta yer alan hastaların birinci ve ikinci saatlerdeki pH, PaCO2, PaO2, HC03, PETCO2, PaCO2-PETCO2 ve KAH değerleri arasında istatistiksel bakımından fark bulunamadı (p > 0.05). Ortalama arter basıncında ise iki grup arasında istatistiksel yönden önemli fark vardı (p < 0.01).Item Bursa'ya yerleşen göçmenler arasında akraba evliliği sıklığı(Uludağ Üniversitesi, 1991) Genç, Zehra; Aydın, Ömer; Ediz, Bülent; Kan, İsmet; Tıp Fakültesi; Tıbbi Biyoloji Ana Bilim DalıBu çalışmada, Bursa'ya yerleşen göçmenler arasında akraba evliliği oram araştırıldı. İncelenen 400 ailede yakın akraba evliliğine rastlanmadı. % 0.5 oranında uzak akraba evliliği saptandı. Akraba evliliğinin düşük çıkmasında çiftlerin eğitim düzeylerinin yüksekliği, büyük oranda kadınların çalışma hayatına girmiş olmaları ve göçten önce içinde yaşadıkları toplumun etkisi gibi etkenlerin önemli nedenler oldukları belirlendi. Ayrıca ailelerde çocuk sayısı, ölen bebek, ölü doğum ve kendiliğinden düşük oranlarının oldukça düşük olduğu ortaya çıktı.