1994 Cilt 21 Sayı 2-3

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22060

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 20 of 24
  • Item
    Organik nitratların tedavide kullanımı
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-06-15) Aydınlar, Ali; Çobanoğlu, Nedim; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim Dalı
    Nitratlar, periferik damar aktivitesi üzerine eşsiz etkileri sebebiyle, angina pektoris ve kalp yetersizliği tedavisinde önemli yerlerini muhafaza etmektedirler. Organik nitratlar, etkilerini damar düz kaslarına; başlıca venöz yatak üzerine, pulmoner arteryel ve daha az olarak sistemik arteryel yatağa, gösteren vazodilatörlerdir. Pek çok yoldan verilebilirler. Kan basıncını akut olarak düşürmesi sebebiyle, intravenöz nitrogliserin, hipertansiyon krizinde tedavi edici role sahiptir.
  • Item
    Meziyal temporal skleroz
    (Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Bora, İbrahim; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim Dalı
    Epilepsi ve meziyal temporal yapıların hasarı arasındaki ilişki uzun zamandan beri bilinmektedir. Meziyal temporal skleroz (MTS) dirençli parsiyel epilepsili hastaların temporal loblarında en sık görülen patolojik değişikliktir. Bu makalede nöbetlerin nedeni ya da sonucu olarak görülen MTS'daki patolojik değişiklikler ve klinik tablo gözden geçirilmiştir.
  • Item
    Agrafisiz Aleksi (Olgu sunumu)
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Bakar, Mustafa; Turan, Faruk; Zarifoğlu, Mehmet; Bora, İbrahim; Sadıkoğlu, Sadık; Oğul, Erhan; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim Dalı
    Agrafisiz Aleksi, bilgisayarlı beyin tomografisinde sol oksipital lezyonu olan hastada tespit edildi. Nadir bir sendrom olduğu için klinik bulguları takdim edilerek ilgili literatür gözden geçirildi.
  • Item
    Transösefageal ekokardiyografi ile saptanan sinüs valsalva anevrizma rüptür olgusu
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Kumbay, Ethem; Serdar, Osman Akın; Yeşilbursa, Dilek; Özkan, Hayati; Kazazoğlu, Ali Rıza; Heper, Cem; Önol, Hakan; Saba, David; Çobanoğlu, Nedim; Tıp Fakültesi; Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı
    Sinüs valsalva anevrizması, aort sinüslerinden birinden orijin alan tipik olarak kör bir poş yada divertikül olarak başlar. Genellikle erkeklerde 11-67 yaş arası olmak üzere, rüptür olgularının çoğu puberte sonrası fakat 30 yaş öncesi gelişir. Fizyolojik sonuçlar rüptür gelişim hızına, anormal bağlantı sonucu oluşan kan akım miktarına, şantın açıldığı boşluğa bağlı olarak değişir. Biz de bu çalışmada transösefageal ekokardiyografi ile teşhis ettiğimiz aort non koroner kaspından sağ atriuma fistülüze olan bir olgu sunduk ve literatürü gözden geçirdik
  • Item
    Üriner ekstravazasyonun sintigrafiyle görüntülenmesi (Olgu sunusu)
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Akbunar, A. Tayyar; Ağır, Hasan; Alper, Eray; Kiriştioğlu, İrfan; Balkan, Emin; Tıp Fakültesi; Nükleer Tıp Ana Bilim Dalı
    Renal travma geçiren 4 yaşındaki erkek çocukta gelişen ürinom ve idrar ekstravazasyonu ultrasonografi, ürografi, bilgisayarlı tomografi ile birlikte böbrek sintigrafisi ile eğer irilerek, hastanın kliniği ve operasyon bulguları ile karşılaştırıldı.
  • Item
    Dev sağ atrial miksoma olgusu
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Kumbay, Ethem; Serdar, Osman Akın; Özkan, Hayati; Yeşilbursa, Dilek; Önol, Hakan; Saba, David; Baran, İbrahim; Çobanoğlu, Nedim; Tıp Fakültesi; Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı
    51 yaşında erkek olgu, sağ kalp yetmezliği bulguları ile değerlendirildi. Renkli Doppler Ekokardiyografi'de sağ atriumda 7x8 cm boyutlarında büyük bir kitle tespit edildi. Nadir bir vaka olması nedeni ile, bu çalışmada cerrahi olarak başarı ile opere edilen dev sağ atrial miksomalı bir olgu sunduk ve literatürü gözden geçirdik
  • Item
    Bursa'daki ilkokul çocuklarında allerjik hastalıkların prevalansı
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-11-29) Sapan, Nihat; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
    Son yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde allerjik hastalıkların prevalansının artmakta olduğu bildirilmektedir. Ülkemizde ise bu konudaki çalışmalar henüz yenidir. Bu çalışma Bursa il merkezindeki ilkokul çocukları arasındaki allerjik hastalıkların kümülatif prevalansının belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla 6-12 yaşlar arasındaki 3055 ilkokul öğrencisine bir anket formu dağıtılarak evde anne ve babaları tarafından doldurulması istenmiştir. Anket formunun toplanışı sırasında öğrencilerin allerjik hastalıklar yönünden muayeneleri yapılmıştır. Bölgemizdeki ilkokul çocuklarında bronşial astma, allerjik rinit, egzema, gıda allerjisi intoleransı prevalansı sırasıyla % 7.9, % 13.4, % 7.5, % 10.8, allerjik hastalıkların kümülatif prevalansı ise %24.5 olarak bulunmuştur. Bu bulgular allerjik hastalıkların Bursa ilinde yaşayan ilkokul çocukları için önemli bir sağlık problemi oluşturduğunu göstermektedir.
  • Item
    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi renal transplantasyon sonuçları
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-11-23) Dilek, Kamil; Güllülü, Mustafa; Yavuz, Mahmut; Oktay, Bülent; Akdiş, Cezmi; Korun, Nusret; Yavaşçaoğlu, İsmet; Özen, Yılmaz; Kılıçturgay, Sadık; Şimşek, Ümit; Bilgel, Halil; Özyurt, Mustafa; Yurtkuran, Mustafa; Tıp Fakültesi; Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı
    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 29.12.1988-18.7. 1993 tarihleri arasında 17'si canlı donör, 25'i kadaverik donör olmak üzere toplam 42 renal transplantasyon yapılmıştır. Olguların tamamı dikkate alındığında sıklık sırasına göre lenfosel % 42, akut renal yetmezlik % 40, akut rejeksiyon % 38, hipertansiyon % 21, toksik hepatil % 21, akciğer enfeksiyonu % 11, erken üriner sistem enfeksiyonu% 11, kronik rejeksiyon% 9, fungal enfeksiyon % 11, siklosporin A nefrotoksisitesi % 9, diabetes mellitus % 9, polistemia % 7, akut myokard infarktüsü % 5, kalp yetmezliği % 5, pulmoner ve ekstrapulmoner tüberküloz % 5, aseptikfemur başı nekrozu % 5, denova ve rekürren glomerulonefrit % 5, hiperakut rejeksiyon % 2 gibi komplikasyonlar gözlendi. Canlı donör transplantlılarda 1 ve 2 yıllık hasta survisi % 100, % 100 greft survisi % 94, % 92, kadaverik donör transplantlılarda ise 1 ve 2 yıllık hasta survisi % 89, % 73 greft survisi ise % 84, % 73 olarak saptanmıştır.
  • Item
    Esansiyel hipertansiyonlu olgularda Perindopril'in erken ve geç dönemlerde sol ventrikül üzerine etkileri (ekokardiyografik araştırma)
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Cordan, Jale; Çobanoğlu, Nedim; Kumbay, Ethem; Kazazoğlu, Ali Rıza; Serdar, O. Akın; Tuncel, Ercan; Gemici, Kani; Yeşilbursa, Dilek; Baran, İ.; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim Dalı
    Anjiyotensin Konverting Enzim (ACE) inhibitörü olan Perindopril'in, 30 Esansiyel Hipertansiyonlu olgu üzerinde 4 mg/gün doz; 3 ve 6 ay süre ile kullanımının ekokardiyografik olarak diastol sonu sol ventrikül arka duvar, interventrikül septum ve sol ventrikül kitle indeksi üzerine etkileri aştırıldı. Perindopril'in erken dönemde interventriküler septum kalınlığını etkilemediği, geç dönemde ise septum kalınlığını anlamlı olarak azalttığı (p < 0. 00 1), diastol sonu sol ventrikül arka duvar kalınlığını hem erken hem de geç dönemde anlamlı olarak azalttığı (p < 0.001), sol ventrikül kitle indeksini erken dönemde etkilememesine rağmen geç dönemde belirgin olarak azalttığı saptandı (p < 0. 001). Medikal tedavi ile sol ventrikül fonksiyonlarının düzeltilmesinin, hipertansif hastaların uzun dönem prognozu üzerine olumlu etkileri olacağı anlaşıldı. Esansiyel Hipertansiyonlu ve özellikle sol ventrikül hiperirofisi gelişmiş olgularda, Perindopril kullanımının yararlı olacağı, ancak etkinin gözlenmesi için en az 6 aylık tedavi gerektiği kanısına varılmıştır.
  • Item
    İntrakranial metastatik tümörler
    (Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Bekar, Ahmet; Çelik, Suat; İpekoğlu, Zeki; Korfalı, Ender; Aksoy, Kaya; Doygun, Muammer; Cordan, Teoman; Tıp Fakültesi; Nöroşirürji Ana Bilim Dalı
    1977-1994 yılları arasında santral sinir sistemi tümörü nedeniyle opere edilen 1200 olgudan metastaz tanısı konulan 59 olgu (% 4.9), retrospektif olarak incelenmiştir. Primer odak olarak olguların 36'sında (% 61) akciğer, 2'sinde (% 3.3) meme, 1'inde(% 1.7) karaciğer, 1'inde (% 1.7) rektum, 1'inde(% 1.7) prostat, 3'ünde (% 5) etmoid sinüsler saptanmıştır. 15 olguda ise (% 25.4) primer odak tesbit edilememiştir. Ortalama yaşam süresi 8 ay olarak saptanmıştır. Bulgular literatürle karşılaştırılmıştır.
  • Item
    Tüberküloz plörezili olgularda, lenfosit grup ve alt gruplarının araştırılması
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Akkaya, Ahmet; Özyardımcı, Nihat; Gözü, Oktay; Ege, Ercüment; Akdiş, Cezmi; Karadağ, Mehmet; Tıp Fakültesi; Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı
    Araştırma Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı'nda 1989-1990 yılları arasında yatarak tetkik ve tedavi gören radyolojik, histopatolojik tüberküloz plörezi tanısı alan 10 olgu üzerinde yapıldı. Ayrıca 10 normal sağlıklı kişi kontrol grubu olarak çalışıldı. Plörezili lguların periferik kanında ve plevra sıvısında kontrol grubu olguların ise periferik kanında lenfosit grup ve alt grupları monoklonal antikorlar kullanılarak araştırıldı. Lenfosit grup ve alt gruplarının mutlak sayıları ve orantısal değerleri ayrı ayrı saptandı. İstatistiki P değerleri sonunda belirtildi. Araştırmamızda T helper/T süpresör (CD4/CD8) oranları en ilgi çekici sonucu oluşturdu. Tüberküloz plörezili olguların plevra sıvısında (CD4/CD8) oranı (ort. 2. 591 ), periferik kan değerine (ort. 1. 499) ve kontrol grubuna göre (ort. 1. 707) anlamlı olarak yüksek bulundu (p < 0. 001; < 0. 001). T helper lenfositler plevra sıvısında, T süpresör lenfositler ise periferik kanda artmış olduğu saptandı. Çalışmamızda görüldüğü gibi tüberkülozun immün yanıtında, T helper lenfositlerin önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
  • Item
    Beyin damar hastalıklarını takiben erken dönemde görülen epileptik nöbetler
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Bora, İbrahim; Seçkin, Basri; Zarifoğlu, Mehmet; Turan, Faruk; Ceylan, Saniye Özalan; Bakar, Mustafa; Sadıkoğlu, Sadık; Oğul, Erhan; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim Dalı
    Bu çalışmada, supratentoryel lokalizasyonlu serebral infarkt ve kanama olgularında, erken dönemde görülen epileplik nöbetlerin tipi ve sıklığı, lezyon lokalizasyonu ve nöbetlerin mortalite ile ilişkisi retrospektif olarak araştırıldı. Bizim serimizde, BDH sonrası erken dönemde serebral infarktlı 416 hastanın % 5.05'inde ve intraserebral hemarajili (İSH) 228 hastanın % 10.5'inde epileptik nöbet görüldü. İSH’ Iardan sonra görülen nöbet sıklığı anlamlı derecede yüksek bulundu (p = 0. 014). Serebral infarkt sonrası nöbet geçiren bulguların % 86'sında lezyon kortikal lokalizasyonlu idi ve kortikal tutulum ile nöbet ilişkisi anlamlı bulundu (p < 05). BDH sonrası nöbet geçiren ve geçirmeyen hastalarda erken dönem mortalite oranları arasında her iki grupta anlamlı fark bulunmadı (infarktlarda % 23.8'e karşın % 22.4; İSH’ larda 37.5'e karşın % 46.5). Sonuç olarak, BDH sonrası epileptik nöbetler mortaliteyi etkilememekle birlikte, kronik dönemde tekrarlama olasılığının yüksek olması ve tedaviye direnç göstermeleri nedeniyle BDH olgularında önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
  • Item
    Gebeliğe bağlı hipertansiyon olgularında serum laboratuar ölçümleri ve klinik tablo arasındaki ilişki
    (Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Uncu, Gürkan; Ozan, Hakan; Cengiz, Candan; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
    1988-1993 yılları asında, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği de tedavi edilen 93 hafif, 46 ağır preeklampsi ve 56 eklampsi olgusu retrospektif olarak incelenmiş, maternal ve neonatal mortalite açısından önemli olan bu hastalık grubunda klinik tablo, gebeliklerin prognozu ve serum laboratuvar ölçümleri arasındaki ilişki aştırılmıştır. İdrardaki protein miktarı, eklampsi ve ağır preeklampsi grubunda, hafif preeklampsi grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmuş ve idrardaki protein kaybı arttıkça klinik tablonun daha ağırlaştığı saptanmıştır. Kan trombosit düzeyleri gruplar arasında anlamlı farklılık göstermiş ve kan trombosit düzeyleri düştükçe klinik durumun ağırlaştığı sonucuna varılmıştır. Ortalama serum transaminaz ve ürik asit düzeyleri eklampsi grubunda, hafif ve ağır preeklampsi gruplarına göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur.
  • Item
    Postmenopozal kanamalı kadınlarda jinekolojik kanser tanısında CA 125'in yeri
    (Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Bilgin, Tufan; Küçükerdoğan, İsmail; Esmer, Ahmet; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
    Kırk beş postmenopozal kanamalı kadında serum CA 12 5 seviyelerine bakıldı. Küretaj materyallerinin malign olarak değerlendirildiği on dört hastadan altısında yüksek CA 125 seviyeleri saptandı. Otuz bir benign olgudan sadece ikisinde yüksek seviye vardı. Sensitivite ve spesifisite sırasıyla % 42.9 ve % 93.6 olarak bulundu. Serum CA 125 seviyelerinin yüksek olduğu benign histopatolojili olgularda malignensi yönünden yeniden değerlendirmenin yararlı olabileceği kanısına varıldı.
  • Item
    Disk hernisi ameliyatlarının komplikasyonlara ve rezidiv diskler
    (Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Bekar, Ahmet; Dalgıç, Adem; Korfalı, Ender; Aksoy, Kaya; Cordan, Teoman; Doygun, Muammer; Tıp Fakültesi; Nöroşirürji Ana Bilim Dalı
    Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirürji Kliniğinde 957 olgu lomber disk hernisi nedeniyle opere edilmiş ve bunların 716'sı çalışmamıza alınarak retrospektif olarak residiv disk ve komplikasyoları yönünden incelenmiştir. Olgulara operasyonda laminektomi, hemilaminektomi, laminatomi, diskektomi yapılmıştır. Komplikasyonlar yönünden incelendiğinde 20 olguda residiv disk hernisi, 21 olguda enfeksiyon, 4 olguda likör fistülü, 2 olguda kök amputasyonu, 2 olguda tromboflebit, 1 olguda sfinkter kusuru, 1 olguda epidural hematom, 1 olguda aort yaralanması tespit edilerek gerekli olanlar reopere edilmiştir. Postoperatif dönemde olgularımızın % 90 'ına ağrının geçtiği, %8.6'sında azaldığı, % 0.4'ünde ise geçmediği tespit edildi. Sonuçta: 1. Tanının doğru olarak konması ve endikasyonu olmayan olguların operasyonundan kaçınılması 2. Epidural skar dokusunun oluşumunun engellenmesi 3. Erken mobilizasyon ve günlük hayata dönüş lomber disk hernisi operasyonunun başarı şansını arttırmaktadır.
  • Item
    Oligodendrogliomaların ve mixed oligoastrositomaların oligodendroglial kısımlarının GFAP "Glial fibrillary acidic protein" immunoreaktivitesinin incelenmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Tolunay, Şahsine; Erol, Oktan; Avşar, Talat; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim Dalı
    1986-1991 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı'nda Oligodendroglioma ve Mikst Oligoastrositoma tanısı olan toplam 20 olgu yeniden gözden geçirilerek Kemohan'a uygun olarak gradelendi ve Viyana Üniversitesi Nöroloji Enstitüsünde Peroksidaz Anti Peroksidaz tekniği ile boyanarak neoplastik oligodendroglial hücrelerin GFAP "Glial Fibrillary Acidic Protein" immunoreaktivitesi araştırıldı. Olgulardan 5 tanesi doku örneklerinin yetersiz olması veya tanının değiştirilmesi nedeniyle çalışma dışında bırakıldı. Çalışmaya kabul edilen 15 olgudan 11 tanesi Mikst Oligoastrositoma idi. Bunların 6'sında oligodendroglial kısımlarda (GFAP) pozitifliği saptandı (% 54.5) ve yarı kantitatif olarak (+), (++), (+++) şeklinde derecelendirildi. Mikst olgoastrositomaların ise 5 tanesinde oligodendroglial kısımlarda GFAP ye karşı pozitiflik saptandı (% 45.5), oligodendroglioma tanısı olan 4 olgudan 4'ünde de (% 100) GFAP (+) oligodendroglial hücrelerin bulunduğu gözlendi ve diğer olgulara benzer şekilde derecelendirildi.
  • Item
    Ethinyl estradiol ve desogestrelin sıçanlarda ovaryum üzerine etkileri: I. histolojik değişiklikler
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Yardımoğlu, Melda; Tıp Fakültesi; Histoloji Embriyoloji Ana Bilim Dalı
    Yüksek dozda 5-10-15-20-25-30 gün ve düşük dozda 5-10-15-20-25-30-35-40-45-70 gün süreyle mide sondası ile ethinyl estradiol (EE) + desogestrel verilen sıçanlarda ovaryumlar ışık mikroskobik olarak incelendi. Yapılan incelemelerde öncelikle folliküler ve corpus luteum (CL) üzerinde duruldu. Atrezi olayına daha ziyade veziküler ve Graaf follikül (GF)'lerinde rastlandı. Bununla beraber ovaryumların aktivitesini devam ettirdiği, fibrozis belirtilerinin görülmediği sonucuna varıldı.
  • Item
    Oral kontraseptif bir ilacın sıçanlarda ovaryum ağırlıkları üzerine etkileri
    (Uludağ Üniversitesi, 1995-02-08) Yardımoğlu, Melda; Tıp Fakültesi; Histoloji Embriyoloji Ana Bilim Dalı
    Yüksek dozda 5-10-15-20-25-30 gün ve düşük dozda 5-10-15-20-25-30-35-40-45-70 gün süreyle mide sondası ile ethinyl estradiol (EE) + desogestrel verilen sıçanlarda ovaryum ağırlıkları incelendi. Bütün yüksek doz deney gruplarında ovaryum ağırlıkları, kontrol grubundakilere göre daha hafif bulundu. 10-15 günlük yüksek doz ve 20 günlük düşük doz deney gruplarında ovaryum ağırlıkları kontrol grubundakilere göre anlamlı şekilde azaldı. Fakat 70 günlük düşük doz deney grubunda ovaryum ağırlıkları kontrol grubundakilerden anlamlı şekilde yüksek bulundu. Deney gruplarında ovaryum ağırlıkları ile deneme süreleri arasında düzenli bir ilişki bulunamadı. Ancak sonuçların verilen (EE + desogestrel) dozuna bağlı olarak değiştiği sonucuna varıldı.
  • Item
    Ethinyl estradiol ve desogestrelin sıçan adrenal bezleri üzerine histopatolojik etkileri
    (Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Yardımoğlu, Melda; Mısırlıoğlu, Deniz; Veteriner Fakültesi; Histoloji Embriyoloji Ana Bilim Dalı
    Bu çalışmada ethinyl estradiol (EE) ve desogestrel içeren bir oral kontraseptif (OC)'m sıçan adrenal bezleri üzerindeki etkileri incelendi. Yüksek dozda 5-30 gün ve hafif dozda 5-70 gün süreyle OC verilen sıçanlarda, adrenal bez ağırlıkları ile OC dozları arasında bir ilişki bulundu. Korteks ve medullanın boyutları açısından kontrol ve deney grupları arasında anlamlı bir farklılık bulunamadı, fakat yüksek doz deney gruplarında korteks ve medullada belirgin vasküler dilatasyonlar saptandı. Bu nedenle yüksek doz deney gruplarında adrenal bezlerde gözlenen ağırlık artışının, artan kan akımıyla ilişkili olabileceği düşünüldü. Ayrıca deney gruplarında Z. reticularis hücrelerinde yağ dejenerasyonu gözlendi. Işık mikroskobik düzeyde yapılan bu çalışmadan elde edilen verilerden ''yüksek doz deney gruplarında adrenal bezlerin OC'den etkilendiği, fakat hafif doz deney gruplarında belirgin bir etkinin görülmediği" sonucuna varılmıştır.
  • Item
    Bioallethrin (tablet insektisid)'in sıçanların eritrositer parametreleri üzerine etkisinin araştırılması
    (Uludağ Üniversitesi, 1994-10-13) Noyan, Semiha; Noyan, Behzat; Sırmalı, Şahin A.; Özlük, Kasım; Tıp Fakültesi; Histoloji Embriyoloji Ana Bilim Dalı
    Bu çalışmada, pyrethroid insektisidlerin bir üyesi olan bioallethrin içeren sivrisinek kovucu tabletlerin, sıçanların eritrositer parametreleri üzerine etkisi incelendi. Deney grupları 7, 15, 30 ve 60 günlük sürelerle günde 9 saat inhalasyon yolu ile bioallethrine maruz bırakıldı. Sürelerin bitiminde deney gruplarındaki ve ayrıca kontrol grubu sıçanlar anesteziye edildi ve direkt kalp ponksiyonu ile kanları alındı. Kanda eritrosit sayısı, Hgb, Hct, MCV, MCH, MCHC ölçüldü ve sonuçlar değerlendirildi. Eritrosit sayısında 7 günlük grupta azalma görüldü. Hgb sadece 30 günlük grupta artış gösterdi. Hct değerinde ise 7 ve 15 günlük gruplarda azalma görüldü. MCV'de hiçbir değişim görülmedi. MCH değeri 7 ve 15 günlük gruplarda artarken, MCHC değeri tüm gruplarda artış gösterdi. Bazı değişiklikler gözlenmesine karşın, bioallethrinin eritrositer parametreler üzerinde çok zararlı etkileri olmadığı sonucuna varıldı.