Sosyal Bilimler Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Sahih-i Müslim’in rivayeti(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-06) Ayas, Tahir; Kahraman, Hüseyin; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı; Hadis Bilim Dalı; 0000-0002-8801-0726Müslim b. el-Haccâc’ın (ö. 261/875) el-Müsnedü’ṣ-ṣaḥîḥ’i Buhârî’nin (ö. 256/870) el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i ile birlikte hadis edebiyatının, İslami literatürün en önemli, şöhretli, muteber ve de güvenilir kaynaklarındandır. Kaynak tarama suretiyle verilerin toplandığı, elde edilen bulguların analiz ve sentez yöntemiyle değerlendirildiği bu çalışma Müslim’in Ṣaḥîḥ’i etrafında oluşan birikimi ele almayı, kitabın serüvenini aydınlatmayı amaçlamaktadır. Tezde Ṣaḥîḥ hakkında ortaya atılan iddialar, tartışma başlıkları, oluşan literatür, çalışmaların temel saikleri, Ṣaḥîḥ’in İslam coğrafyasındaki dolaşımı ve rivayeti üzerinde durulmuştur. Müslim’in, içinde bulunduğu şartların hadis rivayetinde sebep olduğu olumsuzluklar üzerine, zamanının tasnif usullerinden kısmen farklılaşarak kaleme aldığı Ṣaḥîḥ’i, ilk anda ehl-i hadisin ileri gelenlerinin eleştirilerine konu olmuştur. Bu eleştirilerin arkasında en temelde belirli ve sınırlı sayıdaki sahih hükmü verilmiş hadisi bir araya toplamanın, muhalifleri ile yapacağı müzakere ve tartışmalarda ehl-i hadisin elini zayıflatacağı düşüncesi yatmaktadır. Diğer eleştiri noktalarının bu hususu temellendirmek için ortaya atıldığı söylenebilir. Söz konusu tepkilere rağmen Ṣaḥîḥ etrafında ciddi bir literatür oluşmuş, kitap İslâm coğrafyasının uzak beldelerine ulaşmıştır. Sözkonusu literatür ve rivayet sürecinde eleştirilerin izlerini görmek mümkün olmuştur. Diğer taraftan kısa sayılabilecek bir sürede otoritesine kavuşan Müslim’in mevcut görüntüsünün şekillenmesinde Buhârî ve eserinin de katkısı müşahede edilmiştir. Hadis tasnif faaliyetleri, kitapların öne çıkan özellikleri, siyasi olaylar, sosyal ve ilmî gelişmeler, Müslim’in öne çıkan yönleri ve ravilerin özellikleri Ṣaḥîḥ isnadlarının dağılımına, çeşitlenmesine, kitabın günümüze ulaşmasına etki eden başlıca faktörlerdir.Item Küba toplumunda İslamofobinin analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-25) Perez, Mairim Febles; Keskin, İbrahim; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Sosyoloji Ana Bilim Dalı; Sosyoloji Bilim Dalı; 0000-0002-0642-4635İslamofobi terimi, müslümanlara karşı nefret, düşmanlık, önyargı ve ayrımcı davranışları ifade etmek için kullanılmaktadır. Müslümanların giderek artan bir azınlık olduğu Küba’da ise İslamofobinin durumu önemine rağmen araştırılmamıştır. Bu tezin amacı nitel araştırma yöntemlerini kullanarak Küba toplumundaki İslamofobi olgusunu analiz etmektir. Küba’da İslamofobik tutumların var olup olmadığını belirlemek için kavram analizi, derinlemesini görüşme, yapılandırılmamış gözlem, literatür taraması, döküman incelemesi ve tarihsel yöntemler kullanılmıştır. Küba’da en çok müslümanın bulunduğu başkent Havana’da yaşayan biri 35 kişilik müslüman Kübalı, diğeri ise 50 kişilik müslüman olmayan Kübalıdan oluşan iki grup ile sosyal medya programları aracılığıyla derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşme sonuçlarına göre, müslüman olmayan Kübalıların %64,0’ü, Küba toplumunda hem İslam hakkında bilgi eksikliği olmasından hem de medyada müslümanların terörizmle ilişkilendirilmesinden dolayı müslümanlara karşı önyargılı davranıldığından bahsetmişlerdir. Görüşme yapılan müslümanların %68,6’sı dini ayrımcılık yaşadıklarını belirtirken, %62,8’i Küba’da İslamofobi bulunduğunu ve müslümanların terörizmle ilgili hakaretlere maruz kaldıklarını ifade etmişlerdir. Ayrıca, müslüman olmayan Kübalıların %72,0’si müslüman kadınların kıyafetlerinin sıcak ve tropikal iklimine uygun olmadığını ve bu durumun da alaycı tavırlara ve ayrımcılığa yol açtığını düşünmektedirler. Bu tez ile ülke nüfusunun çok azının müslüman olduğu Küba’da İslamofobinin mevcut olduğu saptanmıştır. İleride yapılacak çalışmalarda Küba’da İslamofobi ile mücadele etmek için Küba toplumunun İslam Dini’nin inanç, ibadet ve ahlak esasları hususunda bilinçlendirilmesi amacıyla sosyal projeler ve etkinlikler yapılması, Küba’da dini ayrımcılığın nefret suçu olarak tanınmasına yönelik girişimlerde bulunulması ve İslam’ın Kübalıların yaşamları üzerine etkilerinin değerlendirilmesi önerilmektedir.Item Modernleşmenin Osmanlı toplumunun tüketim alışkanlıklarına etkileri (1830-1876)(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-06) Aktürkoğlu, Merve Buşra; Abacı, Zeynep Dörtok; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Tarih Ana Bilim Dalı; Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı; 0000-0002-0413-1265Tüketimin ve alışkanlıklarının kültürel bir faaliyet olarak ele alınması fikrinin, 20. yüzyılın başlarında ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Öyle ki önce Batı toplumlarında sonra ise bütün dünyada sosyal tarih çalışmalarının yükselişinin de bu yüzyılda olduğu bilinmektedir. Temelde iktisadi bir olgu olan tüketimin, ekonomiden bağımsız ya da beklenmeyen davranışlarla şekilleniyor olması, kültür gibi iktisat dışı faktörlerden de etkilendiğini işaretetmektedir. Nitekim Osmanlı toplumunun da tüketim alışkanlıkları bakımından 19. yüzyılda gösterdiği reflekslerin, çoğu zaman ekonomiden bağımsız olduğu görülmektedir. Bu durum Osmanlı toplumunun tüketim faaliyetlerini kültürel bir olgu olarak incelememizin de önünü açmaktadır. Bu çalışma, 19. yüzyıl boyunca Osmanlı toplumunda tüketim alışkanlıklarını etkileyen faktörlerin ne derece kültürel ve ne derece ekonomik olduğunu, ticaretin en canlı olduğu şehirlerden İstanbul, İzmir ve Selanik özelinde yapılan incelemelerle anlamayı hedeflenmektedir. Bu yüzyılda tüketimin artık sadece bir ihtiyaç değil aynı zamanda kültürel bir faaliyet olarak ele alınması gerekliliğini göstermeyi amaçlamaktadır. Bunu da tereke kayıtları, gazete reklamları ve dönemi anlatan edebi eserlerden elde edilen verilerle ortaya koymaya çalışmaktadır. Sonuç olarak tüketim gibi hem iktisadi hem de kültürel olarak ele alınabilen bir olguyu Osmanlı toplumu özelinde inceleyen çalışmamızın, toplumsal tarih çalışmalarında yeni bir bakış açısının oluşmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Item Girişimcilikte alternatif finansmana erişim ve ortaklığa dayalı kitle fonlama model önerisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-22) Baştuğ, Serdar; Levent, Adem; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İslam İktisadı ve Katılım Bankacılığı Bilim Dalı; 0000-0003-4439-2491Teknoloji ve dijital dönüşümün sağladığı fırsat ve kaynakların artışı ile birlikte girişimcilik faaliyetleri altın çağını yaşamaktadır. Geleceğin şekillenmesi adına zengin bir düşünce kaynağına sahip olan girişimciliğin gelişmesinde en önemli engellerden birisi finansa erişimdir. Girişimciliğin teknoloji içeren yenilikçi faaliyetler içermesi ortaklığa dayalı alternatif yöntemleri öne çıkarmıştır. Aile ve sosyal çevre ile başlayan finansa erişim, kitle fonlama (KF), melek yatırım, girişim sermayesi fonları ile destek bulmaktadır. Her bir yöntem girişimciliğin gelişim sürecine katkı sunmakla beraber erken dönem finansman ihtiyacının karşılanmasında KF’nin etkinliği oldukça fazladır. KF, 2008 krizi ile birlikte dikkatleri üzerine çekmiş olup 2010 yılından itibaren başta gelişmiş ekonomiler olmak üzere birçok ülkede aktif olarak kullanılmaya başlamıştır. Girişimciliğin gelişmesinde risk sermayesi içeren yöntemlerin ön plana çıkması katılım finans sisteminin arzu ettiği ortaklık ekonomisi için fırsatlar sunmaktadır. Müslüman ülkelerde karşılık bulan yöntem faizsiz normlar üzerinden düzenlenerek gelişim sağlamıştır. Türkiye’de 2021 yılında düzenlenen paya ve borçlanmaya dayalı KF tebliği ile birlikte SPK’dan 17 adet platform listeye alınmış olup 2023 sonu itibari ile paya dayalı yöntem üzerinden 123 adet girişime finansman sağlanmıştır. T.C. Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi tarafından yayınlanan 2022-2025 yılı katılım finans strateji belgesinde, KF yönteminin ortaklık yöntemi ve sosyal finansı içine alan yönü ile katılım finansın gelişimi için potansiyelinden bahsedilmiştir. Ülkemizde KF tebliği incelendiğinde Katılım esaslı KF faaliyetine yönelik düzenleme bulunmamaktadır. Çalışmamızda risk paylaşımı içeren pay, mudarebe ve müşareke sözleşmelerine dayalı katılım esaslı KF model önerisinde bulunularak, katılım finansın değer odaklı ürün çeşitliliğini arttırmak ve kitlesel işbirliğini destekleyen yapıların tesis edilmesine katkı sunmak hedeflenmiştir.Item İbnü’n-Nâzım ve Şerhu Tayyibeti’n-Neşr isimli eserinin metodolojik tahlili(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-09-06) Akcan, Resul; Öz, Selahattin; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı; Kur’an-ı Kerim Okuma ve Kıraat İlmi Bilim Dalı; 0000-0001-5975-9642Bu çalışmada, Osmanlı topraklarında kıraat ilminin yaygınlaşmasına ve müesses bir sürece evrilmesine öncülük etmiş olan İbnü’l-Cezerî’nin (öl. 833/1429) kıraat-ı aşereye dair manzum tarzda telif ettiği Tayyibetü’n-Neşr’i üzerine, oğlu Ebû Bekir Ahmed (öl. 835/1432) tarafından kaleme alınan Şerhu Tayyibeti’n-Neşr fi’l-kırâ’âti’l- ‘aşr isimli eser ve Ebû Bekir Ahmed’in hayatı ele alınmıştır. Ebû Bekir Ahmed babasına nispetle İbnü’n-Nâzım olarak da anılmıştır. İbnü’n-Nâzım, başta İbnü’l Cezerî olmak üzere devrin önde gelen âlimlerinden, özellikle kıraat olmak üzere farklı sahalarda ilim tahsil etmiş ve çeşitli medreselerde birçok öğrenci yetiştirmiştir. Tezimizin ana teması olan İbnü’n-Nâzım şerhi gerek ülkemizde gerekse diğer İslâm beldelerinde kıraat eğitim-öğretim sürecinde ve Tayyibetü’n Neşr’in izahı bağlamında temel kaynak olarak kullanılan önemli bir çalışmadır. Nitekim İbnü’l-Cezerî, “…O, (Ebû Bekir Ahmed) daha evvel aynı esere yaptığım hâşiyenin bir nüshası bile elinde olmamasına rağmen Tayyibetü’n-Neşr’i çok güzel şerhetmiş.” cümlesiyle oğlunun yaptığı bu şerhi beğendiğini dile getirmiş ve bir bakıma onaylamıştır. İbnü’n-Nâzım şerhi, Tayyibe üzerine kaleme alınan ilk şerh olması, sonraki dönem şerh çalışmalarına kaynaklık etmesi, İbnü’l-Cezerî’nin onayına mazhar olması, muhteva açısından yoğun olmakla birlikte konuların basitleştirilerek izah edilmeye çalışılması, dilinin sade ve anlaşılır olması şeklinde özetlenebilecek yönleriyle ön plana çıkmıştır. Aynı zamanda bu şerhte Kur’an tilavetinde Arap-Türk ikilemi bağlamında günümüz tartışmalarına ışık tutacak değerlendirmelere rastlamak mümkündür. İbnü’n-Nâzım şerhinin literatürdeki yerine ve şerh yönteminin tespitine odaklanan bu çalışmada, anılan şerh bir analize tâbi tutulmuştur. İbnü’n-Nâzım’ın Tayyibe’yi şerhederken nasıl bir yöntem takip ettiği ve hangi argümanları kullanarak metne açıklık getirdiği örneklerle detaylandırılmış, en nihayetinde İbnü’n-Nâzım’ın şerh yöntemi temel kaynaklara dayalı olarak tespit edilmek suretiyle eserin orijinal yönleri yansıtılmaya çalışılmıştır.Item Osmanlı dönemi Mısır Hac yolları ve güvenliği(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-31) Yavuz, Hasan; Karataş, Ali İhsan; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı; İslam Tarihi Bilim Dalı; 0000-0003-2156-4828İslam’ın farklı kıtalara yayılması değişik hac yollarının oluşmasını sağlamıştır. Asya ve Afrika’nın uç köşelerinden başlayan bu yolculuklar içerisinde birçok tehlikeler barındırdığı için, coğrafyaya hâkim İslam devletleri bu yolların bakımı ve güvenliği için çalışmalar yapmıştır. Osmanlı Devleti, Mısır ve Hicaz’ı hâkimiyetine almasıyla beraber hac yollarının bakım ve muhafazasını üstlenmiştir. Tezimizde Mısır’da yapılan hac organizasyonları, hac güzergâhları ve hac için yapılan çalışmalar araştırılarak Osmanlı Devleti’nin bu konuda yaptığı faaliyetler ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda arşiv belgeleri, tarih kitapları, seyahatnameler ve bu konuda yapılan çalışmalar incelenmiştir. Osmanlı Devleti’nin Mısır’ın farklı yerlerinden başlayan hac güzergâhlarının güvenliği için önlemler aldığı, hac organizasyonları düzenlendiği, özellikle Mısır’da sağlık ve güvenlik hizmetlerini sağladığı, surre ve Kâbe örtüsü gönderilmesi hususunda her yıl çalışmalar yaptığı, hac kafilelerinin Kahire’den hareket etmeleri ve Kahire’ye dönüşleri esnada törenler düzenlediği, hacıların yolculuk esnasında konaklamaları için barınma mekânları ve ihtiyaçlarının giderilmesi için vakıflar tesis ettiği görülmüştür.Item Yahudilik’te ve İslâm’da Hz. Eyyûb(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-30) Göçmen, Akif; Güç, Ahmet; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı; Dinler Tarihi Bilim Dalı; 0000-0001-6278-2114Hz. Eyyûb Yahudilik’te ve İslâm’da peygamber (navî, nebî) olarak kabul edilen, Tanah’ta, Yeni Ahit’te ve Kur’ân’da adı geçen, güzel ahlâkı nedeniyle Tanrı tarafından övülen, sabrın sembolü olarak gösterilen, dinî ve tarihî açıdan önemli ve örnek bir şahsiyettir. Bu çalışmada Yahudilik ve İslâmiyet perspektifinden Hz. Eyyûb’un nasıl anlaşıldığı, algılandığı ve yorumlandığı ve bu iki monoteist gelenekteki yerini ve önemini incelemek ve ortaya koymak amaçlanmıştır. Çalışmada dinler tarihi araştırma metotlarından dokümantasyon yöntemi kullanılarak imkânlar ölçüsünde hem Yahudilik hem de İslâmiyet’in kendi dinî literatürlerindeki eserlerde Hz. Eyyûb hakkında nakledilen bilgi, rivayet ve anlatımlara ulaşılmaya çalışılmıştır. Söz konusu literatürlerde konuyla ilgili tespit edilen bilgi, rivayet ve anlatımlar deskriptif metotla ele alınmış ve mukayese metoduyla karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Yahudi ve İslâm literatüründe Hz. Eyyûb ile ilgili benzer ve farklı yönler ve tartışılan konular ortaya konulmuştur. Çalışmanın neticesinde Hz. Eyyûb’un Yahudi ve İslâm tarihinde ve dinî literatüründe önemli bir yere sahip olduğu, bazı önemli fıkhî hükümlere kaynaklık ettiği belirlenmiştir. Yahudi geleneğinde Hz. Eyyûb ile ilgili hem olumlu hem de olumsuz bir algının olduğu ve geçmişten günümüze kadar ulaştığı ancak genel Yahudi anlayışının olumlu olduğu, İslâmî gelenekte ise sadece olumlu algının olduğu tespit edilmiştir. Üç bölümden oluşan çalışmanın birinci bölümünde Yahudi dinî literatürüne göre Hz. Eyyûb konu edilmiştir. İkinci bölümde Kur’ân ve diğer İslâmî kaynaklara göre Hz. Eyyûb incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise Yahudilik ve İslâm açısından Hz. Eyyûb karşılaştırılmıştır. Karşılaştırmada yer yer Hıristiyanlık bakış açısı da ilave edilmiştir. Çalışma, sonuç ve genel değerlendirme ile son bulmaktadır. Konuyla ilgili ekler, çalışmanın sonuna ilave edilmiştir.Item Türk vatandaşlarının TCMB’ye duydukları güven eğilimi ve belirleyicileri: Davranışsal iktisat bağlamında bir inceleme(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-05) Arslan, Özlem; Özdemir, Metin; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İktisat Ana Bilim Dalı; İktisat Bilim Dalı; 0000-0002-2585-3961İktisadi bireylerin merkez bankalarına duydukları güven, kurumun mevcut yetki sınırlarında görevlerini dürüstlükle yerine getireceğine ve sorumlu olduğu iktisadi bireylerin çıkarlarına göre hareket edeceğine olan inanç olarak tanımlanmaktadır. Merkez bankasına duyulan güven, bireylerin beklentilerini belirlenen hedef altında çapalamada avantaja dönüşmektedir. Dolayısıyla güven, kurumun görevini yerine getirme yeteneğini etkilemektedir. Merkez bankasına duyulan güvenin öneminin bir başka nedeni ise kurumun bağımsızlığına olan etkisidir. Merkez bankalarının bağımsızlığı kanunen belirlenmiş yetki ve hesapverebilirlik çerçevesi tarafından oluşturulurken fiili hesapverebilirlik biçimi olarak iktisadi bireylerin güveni ifade edilmektedir. Bu iki önemli argüman nedeniyle merkez bankalarına duyulan güven eğiliminin araştırılması önemli hale gelmiştir. Literatürde az sayıda merkez bankasına duyulan güven eğilimi çalışmalarına rastlanmaktadır. Bu çalışmalarda bireylerin merkez bankasına duydukları güven eğilimlerini belirlerken rasyonel temelli düşündükleri varsayımının korunduğu görülmektedir. İktisat literatürüne kazandırmış olduğu kavramlar ve argümanlar ile araştırmaların açıklama gücünü arttıran davranışsal iktisat, merkez bankasına duyulan güven eğiliminin oluşumunun incelenmesinde de önemli katkı sağlayacağı açıktır. Merkez bankasına duyulan güven üzerine yapılan çalışmaların çok az sayıda olanı bireylerin güven eğilimlerini oluştururken heuristik (bilişsel kısayollar) etkilerine değinmiştir. Bununla birlikte çalışmalarda bu etkilerin hangisi/hangileri olduğu ayrımına da gidilmediği görülmektedir. Literatürde tespit edilen bu boşluktan hareketle yapısal eşitlik modellemesi kullanılarak, ilk olarak Türk vatandaşlarının TCMB’ye duydukları güven eğilimleri rasyonel temelde incelenmiş ve bireylerin literatüre paralel şekilde TCMB’nin yeterlilik ve tahmin edebilirlik yönü dikkate alınarak güvensizlik eğiliminde oldukları görülmüştür. Bununla birlikte bireyler aynı zamanda bilişsel kısayol olan temsil edebilirlik yanlılığına dayalı olarak güvensizlik eğilimlerini oluşturdukları sonucuna ulaşılmıştır.Item Deniz yoluyla gerçekleşen düzensiz göçe ilişkin Avrupa Birliği’nin yetkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-12) Tutan, Esra Vardar; Reçber, Kamuran; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı; 0000-0002-4110-2367Deniz Yoluyla Gerçekleşen Düzensiz Göçe İlişkin Avrupa Birliği’nin Yetkisini ele alan tez çalışmamızda, düzensiz göç, sınır kontrolü vb. hususlarda yetkilendirilen Frontex’in bu görevinde başarılı olup olmadığı sorusuna yanıt aranmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda analitik yapısı itibarıyla dört ana bölümden oluşan ve konuların genelden özele doğru sıralandığı tez çalışmamızın ilk bölümünde öncelikle kavramsal ve hukuksal çerçeve oluşturulmuş ve çalışma boyunca kullanılan kavramların ve hukuksal düzenlemelerin AB perspektifinden değerlendirilmesi yapılmıştır. Tezin ikinci bölümünde konunun deniz yoluyla gerçekleşen düzensiz göç boyutuna ağırlık verilerek, hayati riskler ve tehditler içeren bu göç hareketlerine ilişkin uluslararası aktörlerin rolüne yer verilerek konuyla ilgili yapılan hukuksal düzenlemelere yer verilmiştir. Tezin üçüncü bölümünde AB’ye yönelik deniz göçü rotalarının kullanımının yıllara göre değişimi, Frontex raporları baz alınarak incelenmiştir. Tezin dördüncü ve son bölümünde ise AB’nin dış sınırlarında ve sınır ötesinde görev yapan Frontex’in deniz alanlarında gerçekleştirdiği operasyonların kısaca değerlendirilmesi yapılmıştır. Sonuç olarak AB bünyesinde özellikle düzensiz göç, sınır kontrolü vb. hususlarda yetkilendirilen Frontex’in önemli görevler yerine getirdiği ve kuruluşundan günümüze kadar gelen süreçte konjonktürel gelişmelerin de etkisiyle önemli bir dönüşüm yaşadığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda AB’ye yönelik göçün kriz durumuna dönüştüğü dönemlerde yetkileri ve görevleri güçlendirilen Frontex’in tez kapsamında vurgulandığı üzere bazı eylemleri ve/veya işlemleri eleştiriye tâbi tutulsa da AB’ye yönelik deniz yoluyla gerçekleşen düzensiz göçün önlenmesine ilişkin rolünde başarılı olduğu ileri sürülebilir.Item Sosyal medya ve demokrasi: Twitter üzerine cumhuriyetçi bir tartışma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-09-02) Dur, İzzet İsmail; Küçükalp, Derda; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı; Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı; 0000-0001-8069-9517İnternetin Web 1.0’dan Web 2.0’a geçmesiyle birlikte internete dayalı iletişim araçlarının toplumsal hayata önemli ölçüde etkileri olmuştur. Bu etkiler, internetin ilk çıktığı dönemdeki anlatılarda olduğu gibi sadece olumlu anlamda gerçekleşmemiştir. Web 2.0 sonrası hayatımıza giren sosyal medya platformlarının iletişim pratiklerimizi değiştirmesi sebebiyle internet, yeniden değerlendirilmesi gereken bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. İnternetin yaygınlaşmasıyla beraber sosyal medya platformlarının kullanıcı sayısı ve buna bağlı olarak etki alanı her geçen gün artmaktadır. Bu durum, sosyal medya platformlarının toplumsallaşma dinamiklerinde önemli bir yer tutmasını beraberinde getirmiştir. Bu platformların hem demokrasi yönüyle hem de özel şirketler tarafından yönetildikleri için kamusallık ve egemenlik yönleriyle tartışılması önem taşımaktadır. Çalışmamızda, platformların kamusallığı egemenlik kavramı çerçevesinde incelenerek Twitter ve Facebook başta olmak üzere sosyal medya platformlarının kamusallığı ve demokrasiye etkileri cumhuriyetçi bir perspektiften incelenmiştir. Şirketlerin sosyal medya platformunun kurallarını tek taraflı belirleme isteği ve gücü, beraberinde devletin egemenlik alanının dışında kalması gibi bir sonucuna neden olabilmektedir. Bununla beraber platformların algoritmalar yoluyla kullanıcıları manipüle edebilme gücü, toplumsal kanaatlerin sağlıklı biçimde oluşmasına da imkân vermemektedir. Çalışmamızda, mülkiyete bağlı egemenlik savunusunun devletin egemenliğini zedeleyici bir etkisi olduğundan hareketle, sosyal medya platformlarının devlet egemenlik alanından ayrı bir alanda platformlarını konumlandırma çabalarının, egemenlik anlayışı çerçevesinde mümkün olmaması gerektiği ortaya konulmuştur. Bu çalışmanın amacı, cumhuriyetçi bir perspektifte sosyal medya platformlarının kamusallık, egemenlik ve demokrasi bağlamında değerlendirilerek ilgili platformların devletin egemenlik alanı içerisinde yeniden konumlandırılması gerektiğinin ifade edilmesidir.Item İşletme organizasyonlarında sembolik şiddet: Türkiye’de beyaz yaka çalışanlar üzerine bir araştırma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-22) İçaçan, Nilay Orbay; Sayılar, Yücel; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İşletme Ana Bilim Dalı; Yönetim ve Organizasyon Bilim Dalı; 0000-0002-1030-6607Bu tezin konusu eleştirel kuramla ele aldığımız, Türkiye’deki işletme organizasyonlarında çalışan beyaz yakalar üzerinde sembolik şiddet olgusuna yönelik bir araştırma yapmaktır. Eleştirel perspektiften organizasyonları ve insan kaynakları yönetimini incelediğimizde gözlemlemeyi varsaydığımız “sembolik şiddet” olgusunu araştırırken, Bourdieu sosyolojisinden yararlanılmıştır. Tez çalışmasında öncelikle eleştirel perspektiften örgüt ve insan kaynakları yönetimine baktığımızda görebileceğimiz sembolik şiddetin işletmelerde nasıl üretildiği ve iş yerinde çalışanların şiddeti nasıl benimsedikleri anlatılmaya, sonrasında ise kurumlarda sembolik şiddetin insan kaynakları pratikleri aracılığıyla üretilip üretilmediği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Tezin amacı, sembolik şiddetin eleştirel kuram perspektifiyle insan kaynakları ve organizasyon alanları temelindeki araştırmalar için önemini ve görünürlüğünü arttırmak, gömülü kalmış tahakküm yapılarının ortaya çıkartılmasına öncülük etmek, insan kaynaklarının daha özgürlükçü ve çalışan merkezli biçimde düzenlenmesine dikkat çekerek, çalışanları sembolik şiddet konusunda bilinçlendirmektir. Bu tezde nitel araştırma yöntemlerinden derinlemesine görüşme yöntemi benimsenmiş ve sembolik şiddet olgusuna yönelik fenomenolojik araştırma deseni oluşturulmuştur. Elde edilen bulgular, nitel veri analiz programı N Vivo ilekodlanarak, yorumlanmıştır. Türkiye’de işletme organizasyonlarında beyaz yaka çalışanlarda sembolik şiddetin gözlemlenen bir olgu olduğu ve farklı biçimlerde tezahür ettiği tespit edilmiştir. Organizasyonel ilişkilerde ve yönetsel pratiklerde ortaya çıkan sembolik şiddetin yeniden üretim sürecinde insan kaynakları yönetiminin araçsallaştırıldığı sonucuna varılmıştır.Item Metafor, dil ve hukuk(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-26) Karaca, Meriç Seyhan; Gölbaşı, Serkan; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı; Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Bilim Dalı; 0000-0002-7797-2436Metaforlar dilimizi, düşüncemizi ve yaşayışımızı şekillendirir. Metafor, sadece bir söz sanatı ya da dilde bir istisna değil, dilin ve zihnin doğal işleyişinin bir sonucudur. Bu nedenle yirminci yüzyılın sonlarından itibaren metaforun bilinç ile ilişkisi pek çok çalışmaya konu olur, öyle ki bütün bir felsefenin ya da politikanın metaforlarla belirlendiği bile ileri sürülür. Dilin işleyişi metaforiktir ve metafor salt sözel değil, aynı zamanda bilişsel bir fenomendir. Dilin kendisi salt sözel değil aynı zamanda bilişseldir. Metafor dilden öte ya da ayrı değil, dilin özel bir durumudur. Metafor dilin dışında değil, dilin imkânlarının içindedir. Dil bilincimizi ne kadar belirliyorsa metafor da en fazla okadar belirleyebilir. Bilincimiz ayrıca politika ve ideolojiyle, ayrım ve önyargılarla belirlenir. Dil ile akıl, akıl ile doğa, doğa ile kültür, ideal ile gerçek, potansiyel ile mevcut, pratik ile teori, bilgi ile etik arasında bulunduğu varsayılan kesin ayrımlar hem felsefe tarihini hem de hukuk düşüncesini şekillendirir. Kavramlar, ayrımlar ve dolayısıyla dil gerçeğin bir yönünü vurgularken diğer yönünü gizleyebilir, ayrımlar gibi dil de gerçeklikle kurduğumuz ilişkiyi belirler ve onu bozabilir. Eşitlik, çağdaş siyaset felsefesinin ve hukuk sistemlerinin temel ilkesi ve lafzileşmiş bir metafordur. İnsani eşitlik, eşdeğer olmak anlamına gelir. Eşitlik ilkesinin genel kabul görmesi, asli bir ihtiyaca karşılık geldiğini gösterir. Yine de eşitliğin nasıl, hangi konuda ve koşullarda sağlanacağı hakkındaki fikirlerimiz etik ve politik duruşumuza bağlı olarak değişecektir. Yasa önünde eşitliğin hayata geçmesi, anayasal güvenceler kadar hukukçuların ve hukukçu olmayan yurttaşın söz ve eylemlerine göre belirlenecektir.Item Çocuk yoksulluğu ve çocuk yoksulluğunun giderilmesine yönelik mali uygulamalar(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-08) Akbulut, Nilay; Yüce, Mehmet; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Sosyal Bilimler Enstitüsü; 0000-0003-4784-7471Çocuk yoksulluğu; hayatta kalmak ve gelişmek için gereken maddi, manevi ve duygusal kaynaklardan yoksun olan, haklarından yararlanamayan, potansiyellerini tam olarak gerçekleştiremeyen bireyler olarak tanımlanır. Çocuk yoksulluğu oranının düşük olduğu ülkelerde, çocuklar için yapılan mali yardımların ön plandadır. Ancak çocuk yoksulluğu oranının yüksek olduğu ülkelerde mali yardımlar çok az veya hiç yoktur. Çalışma, mali uygulamalar ile çocuk yoksulluğunun giderilmesi arasındaki ilişkiyi ortaya koyması veçıkacak sonuç doğrultusunda politika önerecek olması açısından önemlidir. Araştırmanın amacı, mali uygulamaların çocuk yoksulluğu oranları üzerindeki önemini uluslararası çerçevede, niceliksel olarak analiz etmektir. Araştırmaya konu olan mali uygulamalar; çocuk nakit vergi yardımları, ücretli ebeveynlik izinleri ve sosyal programlar için kamu harcamalarıdır. İşsizlik sigortası, işsizlik oranı, engellilik hastalık sigortası, GSYİH, sadece annesiyle yaşayan çocukların oranı ve genç nüfus; çocuk yoksulluğu oranları üzerinde etkileri gözlenecek diğer değişkenlerdir. Analiz; 29 OECD ülkesini kapsayan, 2001 ve 2022 yılları arasındaki veriler ile, panel veri en küçük kareler regresyon yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda; çocuk nakit vergi yardımı ve sosyal programlar için kamu harcamaları değişkenlerinin çocuk yoksulluğunun giderilmesinde olumlu etkileri olduğu, ücretli ebeveynlik izninin ise ciddi bir etki yaratmadığı ortaya çıkmıştır.Item Uluslararası hukukta koruma sorumluluğu kapsamında iklim değişikliği ve ekokırım suçunun analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-22) Yiğit, Hasan; Bektaş, Mehmet Halil Mustafa; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı; 0009-0009-0916-0223Uluslararası hukukta üzerinde en çok tartışılan konuların başında ağır ve ciddi insan hakları ihlallerinin yaşandığı, iç çatışmaların sürdüğü bir devlete insan haklarını gözeterek, meşruluğu tartışma götürmeyecek bir şekilde nasıl bir askeri müdahalede bulunacağı konusu gelmektedir. Tarih boyunca meşru, haklı, adil savaş gibi farklı isimler ile kavramsallaştırılmaya çalışılan kuvvet kullanımının hangi otorite tarafından, ne zaman ve ne ölçüde yapılması gerektiği yüzyıllar boyunca filozoflar, hukukçular ve siyaset bilimciler tarafından tartışılmıştır. İnsancıl müdahalenin tarih boyunca sahip olduğu kötü şöhreti (büyük güçlerin Truva atı), devletlerin iç işlerine karışmama, müdahale etmeme ve devletlerin eşit egemen aktörler olduğu ilkelerine aykırı olarak istimal edilmesi devletleri daha adil, şeffaf ve objektif yaklaşımlar bulmaya ve üretmeye itmiştir. Tam bu noktada 1990’lı yıllar boyunca meydana gelen insani trajedilere daha adil ve şeffaf bir çözüm mekanizması olarak Müdahale ve Devlet Egemenliği Üzerine Uluslararası Komisyon (ICISS) tarafından “koruma sorumluluğu-R2P-” kavramı ortaya atılmıştır. Özünde sorumluluk olarak egemenlik anlayışı bulunan koruma sorumluluğu, devletleri halklarını soykırım, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve etnik temizlik suçlarına karşı korumaya davet eder, devletin bu sorumluluğu yerine getir(e)memesi durumunda ise sorumluluğun uluslararası topluma geçeceğini ifade eder. Bu sorumluluk anlayışı önleme, tepki verme ve yeniden inşa etme boyutları olan üç boyutlu bir sorumluluktur. Devletlerin vatandaşlarını yukarıda ifade edilen dört suç başlığından ayrı olarak doğal ve çevresel felaketlere karşı koruma sorumluluğu da bulunmaktadır. Doğal ve çevresel felaketler insanın en temel hakkı olan yaşama hakkı başta olmak üzere çevre, barınma ve sağlıkhakkı gibi birçok hakkını dolaylı ya da doğrudan tehdit etmektedir. Küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak meydana gelebilecek doğal ve çevresel felaketler de bu kapsamda düşünülebilir. Günümüzde etkileri artık bilimsel olarak da ispatlanabilen küresel ısınma ve iklim değişikliği sonuçlarının bir suç teşkil etmesi ve devletlerin bu suça menşe kabul edilen fiillerinin (sera gazı salımları, ekolojik dengeyi bozan kalkınma programları, çevreye duyarlı olmayan sanayileşme politikaları, ormanların yok edilmesi, çevrenin ağır tahribi vb.) koruma sorumluluğu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği bu çalışmanın özünü oluşturmaktadır. Küresel iklim değişikliğine sebep olan devlet ya da tüzel kişilerin fiillerinin eko kırım suçu başlığı altına dâhil edilmesi, bu yeni suç başlığının tanımı ve kavramsallaştırılması, suç hakkında içtihat oluşturabilecek mahkeme kararlarının incelenmesi, suçun UCM statüsüne dâhil edilip edilemeyeceği çalışmanın analiz ettiği diğer konu başlıklarıdır.Item Ekonomik büyümenin iç ve dış borçlanma ile arasındaki ilişkinin çapraz spektral analizi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-25) Yılmaz, Tuğba; Sevüktekin, Mustafa; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Ekonometri Ana Bilim Dalı; Yöneylem Bilim Dalı; 0000-0003-4018-1136Bu tezde, Türkiye’nin ekonomik büyüme ve borçlanma durumu çapraz spektral analiz yöntemi ile incelenmiştir. Spektral analiz, verileri zaman alanından frekans alanına dönüştüren matematiksel bir yöntemdir. Bu dönüşümler sayesinde veriler, çeşitli frekans bileşenlerine ayrıştırılarak içerisinde bulundurduğu ve ortaya çıkarılması zor olan bilgileri daha görünür hale getirir. Çapraz spektral analiz yöntemi ise, farklı iki değişken arasındaki serilerin birbirleriyle ilişkisini frekans alanında ortaya çıkarmaktadır. Tezin amacı; ekonomik büyüme, iç ve dış borçlanma arasındaki gecikme ve değişkenler arasındaki ilişkinin yönünü belirleyebilmek ve uygulanan ekonomik politikalara yönelik önerilerde bulunmaktır. Çalışmada Mart 1998-Ekim 2023 arası döneme ait 102 gözlem içeren çeyreklik veri seti kullanılmıştır. Verilerin durağanlığı araştırıldıktan sonra Granger nedensellik analizi yapılmış, Hızlı Fourier Dönüşüm tekniği ile veriler frekans boyutuna indirgenmiş ve spektral yoğunluk fonksiyonları oluşturulmuştur. Sonuçları karşılaştırmak için Spektral Granger Nedensellik Analizi uygulanmıştır. Zaman alanındaki testler, ekonomik büyümenin iç borçlanmanın Granger nedeni olduğunu, ancak dış borçlanma ile ekonomik büyüme arasında bir nedensellik ilişkisinin bulunmadığını göstermiştir. Ayrıca, iç ve dışborçlanma arasında da bir nedensellik ilişkisi bulunmamıştır. Frekans analizleri, düşük frekanslarda güçlü uzun vadeli, orta frekanslarda karmaşık ve değişken, yüksek frekanslarda ise zayıf ve tutarsız ilişkiler ortaya koymuştur. Spektral Granger Nedensellik Analizi, ekonomik büyümenin hem iç hem de dış borçlanmayı etkilediğini ve iç ile dış borçlanmanın birbirini tetiklediğini göstermiştir. Sonuç olarak, Türkiye’nin ekonomisini stabilize edebilmesi için borçlanma seviyelerini dikkatli yönetmesi önemlidir. Ekonomik büyümenin iç ve dış borçlanmadan daha fazla kazanç ve kayıp potansiyeline sahip olması, rasyonel beklentiler doğrultusunda stratejilerin planlanmasını gerektirdiği sonucuna ulaşılabilir.Item Fethinden günümüze Cizre: Siyasi, ilmî ve kültürel tarih(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-08) Adak, Reşat; Oruçoğlu, İlhami; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı; İslam Tarihi Bilim Dalı; 0000-0001-5709-8748Hz. Nuh (a.s.) dönemindeki tufan ehline ev sahipliği yapan ve Kur’an-ı Kerim’de övülen Cizre, Asurlar, Babiller, Hititler, Medler, Persler, Bizanslılar ve Sasaniler gibi birçok kadim imparatorluk ve devletin paylaşamadığı Mezopotamya coğrafyasının (el-Cezire Bölgesi) önemli bir şehridir. Cizre Hz. Ömer (r.a.) hilafeti döneminde İyaz b. Ğanem komutasındaki Müslüman ordular tarafından fethedildi. İslam döneminde Cizre’yi Raşid Halifeler, Emeviler, Selçuklular, Artukoğulları, Zengi Atabeyleri, Moğollar, Eyyübiler, Azizan Beyleri, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safaviler ve Osmanlılar yönettiler. Osmanlı dönemde bey, vezir, mutasarrıf, kâtip, komutan ve elçi olmak üzere 54 idareci Cizre’den yetişmiştir. İslam tarihinde Cizre’de birçok medrese, tekke, han, kale, türbe, cami ve mescit kurulmuştur. Cizre, iki büyük cami ve seksene yakın mescidin inşa edildiği adeta bir mabed ve mescid şehri olarak tanınmıştır. Sahabe şehri olan Cizre’den tefsir, hadis, fıkıh, dilbilimi, tasavvuf, felsefe, tarih, astronomi ve hendese alanlarında 200 kadar alim yetişmiş ve bu alimler tarafından 500’e yakın ilmi eser kaleme alınmıştır. Cizre sayısız evliya yatağı, tasavvuf mensuplarının ve İlahi aşk ile tutuşmuş şairlerin dergahı olmuştur. İslam tarihi boyunca Cizre’den yetişen ilim, bilim ve düşünce insanları önce İslam medeniyetine, sonrada tüm insanlığın gelişimine katkı sunmuşlardır. Cizre medreselerinden İbnü’l Esir kardeşler, dünyaca ünlü kıraat alimi İbnu’l-Cezeri, yine tüm dünyada tanınan ve bugünkü bilgisayarların ilk temelini oluşturan mekanik ve sibernetik âlimi İsmail Ebu’l-İzz El-Cezeri ve tasavvuf irfanını divanında işleyen Şeyh Ahmed el-Cezeri gibi birçok âlim yetişmiştir.Item Gruplar arası temasın ergenlerin dış gruba karşı açık ve örtük tutumlarına etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-30) Aslan, Sevim Yıldız; Öztürk, Ahu; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Psikoloji Ana Bilim Dalı ; Deneysel Psikoloji Bilim Dalı; 0000-0002-2526-3478Önyargı, çocukluk ve ergenlik dönemi uyum sorunlarının önemli bir göstergesidir. Önyargıyı etkileyen birçok faktör arasından öne çıkan gruplar arası sosyal temas, gruplar arası ilişkilerin iyileştirilmesi ve gruplar arası bağların oluşturulması açısından etkileri araştırmalar tarafından ortaya konulmuştur. Bu çalışmada gruplar arası temasın (gruplar arası arkadaşlar) ergenin dış gruba yönelik açık ve örtük tutumlarıyla boylamsal ilişkisi incelenmiştir. Bunun yanında ergenin gruplar arası temas sürecinin niteliğini belirleyen etkenlerin iki zamanlı bir araştırmada incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma verileri, Türkiye’nin Suriye göçünü yoğun alan Batman ilinde bulunan lise ve ortaokullardan toplam (n)=543 yerli ergenden toplanmıştır. Çapraz gecikmeli panel modeli sonuçları, ergenin dış grupla kurduğu elektronik temasın dış gruba yönelik olumsuz açık tutumlarla boylamsal ilişkiler gösterdiğini, yüz yüze temasın ise dış gruba yönelik açık tutumlarla ters yönde boylamsal bir ilişki gösterdiğini ortaya koymuştur. Ergenin gruplar arası teması destekleyen koşullar incelendiğinde, yakın bağlamının temel aktörleri olan ebeveynlerin kültürel sosyalleştirme mesajları ve iç gruptan akranların sosyal normlarının moderatör rolleri tespit edilmiştir. Çalışma, ergenlerin temas sürecini şekillendiren çoklu gelişimsel bağlamların önemli rolünü vurgulamıştır. Sonuçlar, araştırma bağlamı göz önüne alınarak gruplar arası temas kuramı çerçevesinde değerlendirilmiştir.Item Çevre politikalarının tarımsal ürün ihracatına etkisi: OECD ülkeleri üzerine bir analiz(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-06) Özkul, Seda; Eryılmaz, Filiz; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İktisat Ana Bilim Dalı; 0000-0002-2561-2594Çevre politikalarının uygulanması sürdürülebilir çevre için önem ifade etmektedir. Verimi artırma amacıyla kullanılan pestisit, suni gübre ve tarım ilacı gibi faktörlerin kontrolsüzce kullanımı çevreye ciddi zararlar vermektedir. Ayrıca tarımsal araziler tam kapasitede altında kullanılsa dahi bu araçların önerilen düzeylerin üzerinde kullanımı veriminde artışa sebep olabilmekte, bu durum çiftçileri de aşırı kullanıma teşvik edebilmektedir. Fakat çevresel düzenlemeler ile bu unsurların kullanım miktarının kısılması tam kapasite kullanımını teşvik edici olabilir ve maddi kayıp sağlamadan aynı oranda üretim elde edilmesi sağlanabilmektedir. Ülkelerin uyguladıkları çevresel düzenlemelerin katılıkları farklılık gösterebilmektedir. Bu farklılıklar çevre politikalarının tarımsal ihracat üzerinde kısa ve uzun dönemde farklı sonuçlara sebep olmaktadır. Çevre politikalarının tarımsal ihracat üzerindeki etkisi incelemek amacıyla 19 OECD ülkesi ile 2001-2019 yıl aralığındaki verilerle panel veri analizi yapılmıştır. Sabit etkiler modelinin uygun olduğu çalışma sonuçlarına göre çevre performans endeksi, tarımsal işgücü, toplam faktör verimliliği ve büyüme ile tarımsal ihracatı anlamlı ve negatif etki gözlenirken, tarımsal üretici endeksi ve tarımsal pestisit kullanımıyla anlamlı ve pozitif ilişki elde edilmiştir. Reel döviz kuru ile tarımsal ihracat arasında ise anlamlı bir etkiye ulaşılamamıştır. Kirlilik Sığınağı Hipotezi uyarınca sıkı çevresel düzenlemelerin maliyetleri arttırarak üretim miktarını azalttığı ve gevşek çevre düzenlemelerine sahip ülkelerde kirlilik yoğun endüstri üretimini arttığı gözlenebilmektedir.Item Rekabet avantajının kurumsal sosyal sorumluluk ve örgütsel performans arasındaki ilişki üzerine aracılık etkisi: Kobi'ler üzerine bir araştırma(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-08-06) Öztürk, Ayhan; Eryılmaz, Mehmet; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İşletme Ana Bilim Dalı; Yönetim ve Organizasyon Bilim Dalı; 0000-0001-5641-7604Bu çalışmada, KOBİ’ler kapsamında kurumsal sosyal sorumluluk uygulamalarının örgütsel performans üzerindeki etkisini açıklamak ve rekabet avantajının, belirtilen değişkenler üzerinde aracılık etkisinin olup olmadığını ortaya koymak amaçlanmıştır. Buna ek olarak kurumsal sosyal sorumluluk iletişiminin, kurumsal sosyal sorumluluk ve örgütsel performans arasında biçimlendirici etkisinin olup olmadığı da incelenmiştir. Bu bağlamda Bursa’da faaliyet gösteren 478 KOBİ’ye ulaşılarak yaptırılan anketler doğrultusunda analizler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler, belirlenen araştırma modeli çerçevesinde SPSS ve AMOS programlarıyla analiz edilmiş, araştırma bünyesinde oluşturulan hipotezleri test etmek için de Yapısal Eşitlik Modellemesi (YEM)” kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda elde edilen bulgular, hem kurumsal sosyal sorumluluğun hem de rekabet avantajının örgütsel performans üzerinde anlamlı ve pozitif yönlü bir etkisi olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda rekabet avantajı değişkeninin, kurumsal sosyal sorumluluk ve örgütsel performans değişkenleri arasında aracı değişken olarak görev yaptığı sonucuna da kısmen ulaşılmıştır. Öte yandan kurumsal sosyal sorumluluk iletişiminin, kurumsal sosyal sorumluluk ve örgütsel performans arasında biçimlendirici etki rolü üstlendiği de gözler önüne serilmiştir. Yapılan bu çalışmanın, belirlenen değişkenleri KOBİ’ler nezdinde ele alarak gerçekleştirilmesi ve çalışmadaki hipotezlerin YEM ile test edilmesi hasebiyle bu konuda gerçekleştirilen diğer çalışmalardan farklılaştığı düşünülmektedir. Ayrıca çalışmanın kuramsal bağlamda ilgili yazına mütevazı katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.Item İsrail’de Yahudi radikal grupların Filistin sorununa etkisi(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024) İlbaş, Serdal; Canpolat, İbrahim; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Ortadoğu Çalışmaları Bilim Dalı; 0000-0001-9648-5177Bu tez, İsrail'deki Yahudi radikal grupların Filistin Sorunu’na etkilerini derinlemesine incelemeyi amaçlamaktadır. Bu inceleme Yahudi radikalizminin ideolojik ve tarihsel temellerini ele alarak, bu grupların İsrail'in iç ve dış politikalarını nasıl şekillendirdiğini ortaya koymaktadır. Özellikle, bu grupların ideolojik temelleri ve tarihsel gelişim süreçleri ele alınarak, İsrail'in Filistin politikasını nasıl şekillendirdikleri üzerinde durulmuştur. Bu çalışma, İsrail'deki Yahudi radikal grupların Filistin sorununa etkilerini üç ana bölümde incelemektedir. İlk bölümde, dış politika karar alma süreçleri ve bu süreçlere etki eden kuramsal yaklaşımlar ele alınmaktadır. İkinci bölümde, Filistin sorununun tarihsel arka planı ve Yahudi radikalizminin ideolojik kökenleri incelenmektedir. Üçüncü bölümde ise, radikal grupların İsrail politik sistemi üzerindeki etkileri analiz edilmektedir. Araştırma, nitel bir yöntem kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Geniş bir literatür taraması yapılmış, tarihsel olaylar ve hükümet belgeleri inceleerek, karar alma süreçlerindeki etkiler nitel analiz yöntemleriyle değerlendirilmiştir. Ayrıca, örnek olay incelemeleri yöntemi kullanılarak belirli dönemlerde yaşanan önemli olaylar derinlemesine analiz edilmiştir. Araştırma bulguları, Yahudi radikal grupların İsrail'in Filistin politikasında belirleyici bir rol oynadığını göstermektedir. Radikal gruplar, ideolojik temelleri ve şiddet içeren eylemleriyle, İsrail'in Filistin topraklarındaki hak iddialarını güçlendirmek için yerleşim politikalarını sertleştirmiştir. Bu grupların baskıları, barış sürecinin önünde engel teşkil etmiş ve Filistin Sorunu’nu daha da karmaşık hale getirmiştir.