1989 Cilt 16 Sayı 3
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22045
Browse
collection.page.browse.recent.head
Item Deneysel ortotopik transplantasyon için uzun süreli kalp prezervasyonu(Uludağ Üniversitesi, 1989) Cengiz, Mete; Tıp Fakültesi; Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim DalıBu çalışmada, transplantasyon için kalbin uzun süreli prezervasyonunda UW solüsyonunun (University of Wisconsin Solution) etkisi araştırıldı. ilk olarak UW ve modifiye Collins solüsyonları karşılaştırıldı. İkinci olarak da UW solüsyonu ile modifiye bir şekil olan UW-sukroz solüsyonları karşılaştırıldı. Her bir grupta 6 köpek kalbi 4°C'de 24 saat prezerve edildikten sonra ortotopik pozisyonda transplante edildi. Transplantasyon işlemi bittikten 45 dakika sonra 1, 2 ve 3. saatlerde sol ventrikül fonksiyonları ölçüldü. Deneyin sonunda doku su, sodyum, potasyum, Adenozin Trifosfat (ATP) ve Laktat düzeylerinin tayini için örnekler alındı. UW solüsyonunun kalbin uzun süreli prezervasyonunda, modifiye Collins solüsyonu ile karşılaştırıldığında daha iyi koruduğu ve UW grubunun sol ventrikül fonksiyonlarının daha üstün olduğu belirlendi. Deneylerin ikinci kısmında, UW solüsyonu ile modifiye şekli olan UW-sukroz karşılaştırmasında su, sodyum, potasyum, ATP ve laktat düzeyleri arasındaki farklılık istatistiksel olarak önemsiz bulundu fakat UW-sukroz grubundaki sol ventrikül fonksiyonları daha iyiydi. Bunun nedeninin sukrozun molekül ağırlığının hidroksietil nişastaya göre daha hafif olmasından olabileceği düşünüldü.Item Idiopatik hirsutismusun cimetidine ile tedavisi(Uludağ Üniversitesi, 1989) Küçükkömürcü, Şakir; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıBu çalışmada, spesifik bir H reseptör blokeri olan Cimetidine (CM) ile tedavi edilen 37 idiopatik hirsutismus olgusunun sonuçlan sunulmuştur. CM, kıl foliküllerinde bulunan androjen reseptörlerine bağlanarak kalın büyümesini engellemektedir. CM tedavisi ile kıl çaplarında istatistiksel olarak anlamlı bir (p < 0.005) azalma saptanmıştır. Diğer taraftan CM, hirsut kadınlarda genellikle yüksek bulunan LH'un supresyonu aracılığıyla overlerde androjen sentezini de inhibe etmektedir. olgularımızda CM tedavisi süresince serum total testosteron (p < 0.01), serbest testosteron (p < 0.001) ve androstendion (p < 0.025) düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir azalma; sex hormone binding globulin (p < 0.001) düzeylerinde ise anlamlı bir yükselme saptanmıştır. Östradiol kortizol ve DHEAS'un serum düzeylerinde anlamlı bir değişiklik görülmemiştir. Sonuç olarak, CM'in idiopatik hirsutismus tedavisinde etkili ve zararsız bir ilaç olduğu kanısına varılmıştır.Item Hirschprung, konjenital katarakt ve down sendromu(Uludağ Üniversitesi, 1989) Sapan, Nihat; Çil, Ergün; Doğruyol, Hasan; Ertürk, Haluk; Ildırım, İbrahim; Akçağlar, Sevim; Balkan, Emin; Tıp Fakültesi; Göz Hastalıkları Ana Bilim DalıDown sendromu pek çok 'Sistemle ilgili bulgular verebilen ve sık rastlanan bir kromozom anomalisidir. Down sendromu ile birlikte Hirschprung ve katarakt bulunan bir olguyu takdim ediyoruz.Item Gastroparezis etyolojisi ve tanısı(Uludağ Üniversitesi, 1989) Kılıçturgay, Sadık; Korun, Nusret; Bilgel, Halil; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıGastroparezis, midenin sadece yemek sonrası değil aynı zamanda açlık döneminde de aşırı derecede yavaş boşalması anlamına gelmektedir. Bundan dolayı gastrik işleme tabi tutulan sıvılar ile sindirilebilen ve sindirilemeyen katıların birikimi söz konusudur. Klinik olarak iştahsızlık, postprandial bulantı, gaz (şişkinlik), erken dolgunluk hissi kusma, epigastrik ağrı ve bezoar oluşumunu içeren bir semptom kompleksi bulunabilir. Sonunda sindirim sistemi (özellikle mide) düz kaslarının kontraksiyonu veya koordinasyonunu değiştiren oldukça geniş bir hastalık grubu gastroparezise yol açabilir. Gastroparezis düşünülen hastalarda ilk olarak konvansiyonel radyolojik veya endoskopik tetkikler yapılmalı, bunları radyonükleer tetkikler izlemelidir.Item Dev lenfoid hamartom (Castleman hastalığı)(Uludağ Üniversitesi, 1989) Özkan, Hayati; Tolunay, Şahsine; Gözü, R. Oktay; Özer, Ziya G.; Tıp Fakültesi; Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim DalıDev lenfoid hamanom nadir görülen, benign, soliter lenfoid kitledir. Sıklıkla mediasten veya akciğer hilusunda yerleşir. Tümör mikroskopik yapısına göre "hiyalen vasküler tip" ve "plazma hücreli tip" olmak üzere ikiye ayrılır. Hiyalen vasküler tip benigndir, fakat plazma hücreli tip malignite kriterleri taşır. Bu yazıda sunulan 55 yaşındaki erkek olgunun akciğer grafisinde sol akciğer hilusunda 6 cm çapında kitle saptandı. Sol torakotomi yapıldı ve lenfoid yapıdaki kitle çıkarıldı. Dokunun mikroskopik incelemesinde hiyalen vasküler tip lenfoid hamanom saptandı.Item Fenitoin toksisitesine bağlı bir aritmi olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1989) Sapan, Nihat; Çil, Ergün; Bahadır, Yahya; Eralp, Özgen; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıEpilepsi nedeniyle 4 yıldır Fenitoin kullanan 11 yaşında bir erkek çocuk denge kusuru, kardiyak aritmi ve ekstrasistoller nedeniyle yatırıldı. Hastada Fenitoin toksisitesi düşünüldü ve ilaç kesildi. Beş gün sonra semptomlar ve klinik bulguları tamamen düzeldi. Bu olgu fenitoinin nadir bir komplikasyonu olması nedeniyle sunuldu.Item Ultrasonografi ile tanı konulan bir superior mezenterik arter anevrizması olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1989) Sivri, Zafer; Sadıkoğlu, M. Yurtkuran; Kılıç, Erol; Parlak, Müfit; Tuncel, Ercan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıUltrasonografik olarak tanı konulan bir superior mezenterik arter anevrizması olgusu,çok seyrek görülmesi ve genellikle fatal seyirli komplikasyonlara yol açması nedeniyle, ilgili literatür gözden geçirilerek sunulmuştur.Item Tropikal piyomiyozitis (Bir olgu bildirimi)(Uludağ Üniversitesi, 1989) Oktan, Mehmet; Çil, Ergün; Eralp, Özgen; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıPiyomyozitis tropikal iklimlerde sık, ılıman iklimlerde nadir görülen ve bu nedenle tanı konması geciken bir çizgili kas hastalığıdır. Kliniğimizde yatan bir piyomyozitis olgusu sunuldu ve kaynaklar taranarak tartışıldı.Item Gebelik ve dev müsinöz kistadenom(Uludağ Üniversitesi, 1989) Küçükkömürcü, Şakir; Kimya, Yalçın; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıYazımızda miadına ulaşmış bir gebeliğin sonlanmasından sonra kliniğimize başvuran, tüm batını dolduran, rüptüre olmuş, ileri derecede büyük, bir müsinöz kistadenomlu olgu sunulmuştur.Item Erişkinde multiple juvenil polipozis(Uludağ Üniversitesi, 1989) Yerci, Ömer; Erol, Oktan; Tolunay, Şahsine; Gücin, Zuhal; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıMultiple juvenil polipozis çoğunlukla çocuklarda nadir olarakta erişkinlerde görülen iyi huylu tümörlerdir. Hastalarda rektal kanama, ishal ve karın ağrıları en fazla görülen şikayetlerdir. Poliplerin büyüklüğü 1 mm ile 3 cm arasında değişebilir. Büyük polipler saplı küçükler isei sesil oluşumlardır. Mikroskopik olarak bütün polipler birbirlerine benzer. Poliplerin yüzey epitelleri tek katlı olup stroma, bağ dokusundan oluşmuştur. Stromada popiller formasyon göstermeyen bazıları kistik genişlemeler yapmış gudde yapıları ile iltihabi hücre infiltrasyonu mevcuttur. Olgumuz 4 yaşında erkek hasta olup tam kolonu tutan 0.3-2 cm büyüklüklerde polipe oluşumlar mevcuttu. Bunların mikroskopik görünümleri ise juvenil poliplerle uyumludur.Item Miyotonia kongenita(Uludağ Üniversitesi, 1989) Kaya, Nilgün; Okan, Mehmet; Sadıkoğlu, Sadık; Eralp, Özgen; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıMyotonia congenita çok nadir görülen nondistrofik myopatidir. Hastalığın iletiminin otozomal recessif bir karakterde olduğunu bildirenler olduğu gibi otozomal dominant olduğunu ileri sürenler de vardır. Burada Myotonia congenita'lı bir olguyu ebeveynlerinin EMG bulguları ile birlikte sunmak istedik.Item Büyük adrenal korteks tümörleri(Uludağ Üniversitesi, 1989) Tolunay, Şahsine; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim DalıKliniğimizde 1976 yılından bugüne kadar yalnızca iki tane adrenal korteks tümörü görülmüştür. Her ikisi de yaklaşık 12 cm. çapında olan bu tümörlerden birincisinin endokrin işlevi yoktur ve histolojik olarak benign görünüşlüdür. İkincisinin ise endokrin işlevi mevcuttur ve malignite özellikleri taşımaktadır. Ender görüldükleri için yayınlanan bu olguların klinik belirtileri ve histopatolojik özellikleri birbirleri ile ve kaynaklardaki bilgilerle karşılaştırılmıştı.Item Böbrekte leiomyosarkoma(Uludağ Üniversitesi, 1989) Yerci, Ömer; Erol, Oktan; Gücin, Zuhal; Tolunay, ŞahsineBöbrek sarkomları nadir görülen ve tüm malign böbrek tümörlerinin % 1-3 ünü oluşturan tümörlerdir. Leiomyosarkomlar ise böbrek sarkomları arasında en fazla görülenleridir. Tümörler genellikle 40 yaş üzerindeki kadınlarda bulunur. En sık rastlanan şikayetler, üst kadran ağrısı, üst kadranda ele gelen kitle, hematüri, kilo kaybı ve gastrointestinal yakınmalardır. Böbrek leiomyosarkomaları malignite dereceleri yüksek tümörlerdendir. Hastalarda tedaviye rağmen prognoz iyi değildir. Tümörlerin histolojik görünümleri fuziform şekilli, eozinofilik sitoplazmalı hücrelerin yaptıkları demet ve palizat yapılarında oluşur, Olgumuz 65 yaşında, sol böbreğinde tümoral kitlesi bulunan kadın hastadır.Item Deneysel obstruktif sarılıkta renal patolojinin gelişimi ve mannitolün profilaktik etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1989) Korun, Nusret; Tuğral, Mehmet; Kutlay, Burçin; Taşdelen, İsmet; Kızıl, Ayhan; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıBu çalışmada deneysel koşullarda, sıçanların ana safra kanalları bağlanmak suretiyle oluşturulan ekstrahepatik kolestazın böbrekleri ne denli etkileyerek akut renal yetmezliğe neden olduğunu biyokimyasal ve histopatolojik olarak göstermeye çalıştık. Bir hafta süreyle kolestaz uygulanan grupta, tıkanma sarılığının akut renal yetmezliğe zemin hazırladığını gördük. İkinci ve üçüncü haftalık gruplarda renal yetmezliğin laboratuvar bulgularında tedrici azalma, buna karşın karaciğerde biliyer siroza gidiş ve böbreklerde dejeneresans gözlendi. Bir başka gruba ise intraperitoneal % 10 Mannitol uygulanarak, renal yetmezliğe gidişteki koruyucu etkisi araştırıldı. Bulgular literatür verileriyle tartışıldı.Item Hipoksik iskemik ensefalopati: Etyolojik ve klinik özellikler ve ölüm oranı ile ilişkileri(Uludağ Üniversitesi, 1989) Çil, Ergün; Eralp, Özgen; Gülen, Ahmet; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıHipoksik İskemik Ensefalopati (HİE) perinatal olaylara sekonder olarak meydana gelen ciddi ve çeşitli nonprogresif nörolojik belirtileri ifade eder. Ülkemizde perinatal bakımın özlenen seviyenin çok altında olması sebebiyle HİE'Ii olgulara çok sık rastlanmaktadır. Kliniğimizde Ocak 1988 ile Temmuz 1989 tarihleri arasında yatan 120 HİE'Ii olgu incelendi. Olguların, % 19'u prematür, % 13'ü SGA ve % 5'i postmatür idi. olgularımızda % 82 oranında perinatal, % 18 oranıda prenatal risk faktör mevcuttu. En sık görülen klinik bulgular, yenidoğan reflekslerinde zayıflama, solunum problemleri ve kas tonusu değişiklikleri idi. Olguların % 57'sinde konvülsiyon görülmüş ve bunların % 90'ında konvülsiyonlar postnatal 0-2 gün içinde başlamıştı. Ölüm oranı % 52, şifa % 43 ve belirgin şekelle taburcu olanların oranı ise % 5 olarak bulundu. Doğumda resüsitasyon gereksinimi, postnatal 24 saatten sonra getirilme, hipoglisemi ve/veya elektrolit bozuklukları ve tonus değişikliklerinin bulunuşu ile ölüm oranı arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır.Item Erken membran rüptüründe antibiyotik proflaksisi(Uludağ Üniversitesi, 1989) Avas, Ahmet; Altınkaya, Nüvit; Fehmi, Nazmi; İlter, ÖzdemirErken membran rüptürü, (EMR) enfeksiyon gelişmesi nedeniyle önemli maternal ve neonatal morbidite ve mortalite nedenleri arasında sayılmaktadır. Literatürde EMR'de olası bir enfeksiyona karşı antibiyotik profilaksisi konusunda çelişkili görüşler mevcuttur. Bu nedenle çalışmamızda EMR'de antibiyotik profilaksisinin gerekliliği araştırılmıştır. EMR saptanan 10 preterm ve 10 term kadın kliniğimizde doğum öncesi ve sonrası izlendi. Kan ve servikal kültür olmadıktan sonra profilaklik ampisilin tedavisine başlandı ve postpattum 5. güne kadar devam edildi. Yenidoğanlara da kan ve gastrik aspirat kültürü alındıktan sonra 5 gün süreyle uygulandı. Olası bir enfeksiyona karşı annelerden doğum öncesi, yenidoğanlardan ise 1. ve 21. günlerde hematokrit, hemoglobin, beyaz küre, periferik yayma, serum IgG, IgM, IgA, C-reaktif protein, fibronektin ve asit- a1, glikoprotein düzeyleri için kan örnekleri alınarak değerlendirildi. Bir annede koryoamniyonit saptanırken, bebeklerde herhangi bir enfeksiyon bulgusu gözlenmedi. Tüm olgularda kan kültürü negatif bulundu. Çalışma sonuçlarımız, EMR'de enfeksiyon bulguları saptanmadıkça profilaktik antibiyotik uygulanmasının gerekli olmadığını göstermektedir.Item Yenidoğan sepsisinin tedavisinde kullanılan çeşitli antibiyotik kombinasyonlarının prospektif karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1989) Günay, Ünsal; Çil, Ergün; Sapan, Nihat; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıKliniğimizde daha önce yapılmış bir çalışmada neonatal sepsisli hastalardan üretilen bakterilerin antibiogramlannda Cefotaxime, Ceftriaxone, Amoxicillin + Clavulanic acid ve Amikacin'e karşı duyarlılık oranlarının çok yüksek olduğu belirlenmişti. Daha önce kliniğimizde neonatal sepsis tedavisinde kullanılan Cefazolin ve Tobramycin ve yukarıda sözü geçen antibiyotiklerin değişik kombinasyonlarının kullanılması ile ölüm oranlarının karşılaştırılması planlandı. Kliniğimizde neonatal sepsis tanısı ile yatırılan 132 olgu rastgele örnekleme ile 4 gruba ayrıldı. Bunlara sırasıyla şu antibiotik kombinasyonları başlandı. 1. Grup: Cefazolin + Tobramycin, 2. Grup: Cefotaxime + Amikacin, 3. Grup: Ceftriaxone + Amikacin, 4. Grup: Amoxycillin + Clavulanic acid ve Amikacin. Yaş, cins, ağırlık ve klinik özellikleri farksız olan bu gruplar ölüm oranları yönünden karşılaştırıldı. Üçüncü grupta ölüm oranı 1. ve 4. gruba göre anlamlı olarak düşük bulundu. Bu bulgularla neonatal sepsis ön tanısı konan olgu/ara başlangıç antibiyotik kombinasyonu olarak Ceftriaxone + Amikacin başlanmasının daha uygun olacağı kanısına varıldı.Item Yenidoğan konvülsiyonları: Etyolojisi, tipleri, başlama zamanı(Uludağ Üniversitesi, 1989) Eralp, Özgen; Çil, Ergün; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıOcak 1988 ile Ağustos 1989 tarihleri arasında kliniğimizde tedavi edilen 160 yenidoğan konvülsiyonlu olgu incelendi. Amacımız yenidoğan konvülsiyonunun etyolojisini klinik tiplerini ve etyoloji ile başlama zamanı arasındaki ilişkiyi saptamaktı. Olgulanmızda en sık görülen etken % 38 ile Hipoksik-İskemik Ensefalopati (HİE) idi. Bunu % 26 ile menenjit ve sepsis gibi enfeksiyonlar izliyordu. Klinik tipler içinde en sık subtle tip (% 40), ikinci olarak multifokal klonik tip(% 32) görülmekteydi. Tüm konvülsiyonların % 45'inin ilk iki gün içinde başladığı ve bunların da % 75'inde HİE'nin neden olduğu belirlendi. Enfeksiyonlara bağlı nöbetlerin % 75'inin· ise 4. günden sonra başladığı bulundu.Item Beyin felçli olgular: Etyoloji, epidemiyoloji ve klinik özellikleri(Uludağ Üniversitesi, 1989) Dengiz, Orhan; Çil, Ergün; Eralp, Özgen; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıBursa ve çevresinde oturan ve pediatrik nöroloji polikliniğine gelen 120 beyin felçli olgu incelendi. Olguların % 62.5'u erkek ve erkek/kız oranı 1.66/1 bulundu. Etyolojilerinin % 62 perinatal, % 33 prenatal, % 5 postnatal orijinli olduğu saptandı. Olguların % 25'i prematare, % 20'si düşük doğum ağırlıklı idi. Ortalama yaşlan 3.5 - 3.2 yıl tanı konma yaşlan 15.2 + 14 ay bulundu. Klinik olarak % 44'ü spastik kuadriplejik, % 17'si spastik hemiptejik ve % 17'si atonik diplejik idi. Spastik kuadriplejik olguların termde, spastik diplejik olguların preterm doğanlarda sık olduğu görüldü. Tanının geç konması nedeniyle % 60 oranında kontraktür ve deformite saptandı.Item Erken ve geç başlangıçlı neonatal sepsiste etyoloji ve mortalite(Uludağ Üniversitesi, 1989) Günay, Ünsal; Çil, Ergün; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıNeonatal sepsis başlama zamanına göre ikiye ayrılabilir. Belirtileri· hayatın ilk 72 saati içinde başlayanlara erken, daha sonra başlayanlara geç sepsis adı verilir. Bunlar etyoloji patojenez ve prognozları farklı olduğundan ayrı olarak incelenebilirler. Kliniğimizde Nisan 1988 ile Temmuz 1989 tarihleri arasında yatırılarak tedavi edilen 144 neonatal sepsisli olgu incelendi. 100 olgu (% 69) erken, 44 olgu (% 31) ise geç. başlangıçlı sepsis idi. Erken sepsis erkeklerde, geç sepsis kızlarda anlamlı derecede fazla görülmekteydi. Erken sepsiste Gram negatif bakteriler, geç sepsiste Gram pozitif bakteriler anlamlı olarak fazla idi. Bu bulgularla erken ve geç başlangıçlı sepsislerde muhtemel etkenlere yönelik başlangıç antibiotik tedavisi verilmesi gerektiği kanısına varıldı.