2016 Cilt 14 Sayı 1

Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/8951

Browse

collection.page.browse.recent.head

Now showing 1 - 8 of 8
  • Item
    Nadir görülen bir venöz port komplikasyonu: Supraventiküler taşikardi
    (Uludağ Üniversitesi, 2014-08-21) Yoldaş, Tamer; Ertuğrul, İlker; Kayalı, Şeyma; Örün, Utku Arman; Karademir, Selmin; Çandır, Mehmet Onur
    İmplante edilebilir santral venöz port kateterleri uzun dönem kemoterapi uygulanacak çocuklarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu kataterler kardiyak aritmiyi de içeren bir takım komplikasyonlara neden olabilirler. T hücreli akut lenfoblastik lösemi tanısı ile kemoterapi uygulanan on yaşındaki hastaya venöz port katateri takıldı. İşlem öncesi fizik muayene, laboratuvar bulguları, elektrokardiyografi ve ekokardiyografisi normaldi. Port kateteri takıldıktan sonra kısa süreli çarpıntı hissi olan hastanın bu sırada kalp hızının 200 atım/dakika olduğu ancak kısa sürede normal sinüs ritmine döndüğü görüldü. Port kateterinin distal ucunun sağ atriyum içinde olduğu direkt grafide görüldü. Port kataterinin biraz geri çekilmesi ile taşikardi atakları sona erdi. Çocuklarda santral venöz katetere bağlı supraventriküler taşikardi (SVT) hakkında az sayıda yayın bulunmaktadır. Burada santral venöz port kateteri yerleştirilmesinden sonra SVT atağı gelişen bir çocuk olguyu ve bu olgunun tedavisini sunmayı amaçladık.
  • Item
    Yenidoğan bir bebekte mediyastinal gastroenterik kist
    (Uludağ Üniversitesi, 2015-02-17) İpek, Mehmet Şah; Ertuğrul, Sabahattin; Ülkü, Refik
    Yenidoğan bebeklerde mediyastinal kist nadiren bildirilmiştir. Posterior mediyastendeki enterik kistler çoğunlukla asemptomatiktir. Vertebral malformasyonlar eşlik edebilir. Solunum sıkıntısı şeklinde klinik bulgu verebilir. Burada doğumdan itibaren solunum sıkıntısı bulguları gösteren bir mediyastinal gastoenterik kist ve meningomiyelosel olgusu sunuldu. Mediyastinal kistin çıkarılması ve meningomiyelosel duramaterinin kapatılması ile hasta tedavi edildi. Detaylı antenatal taramanın yapılması, erken tanı ve daha iyi bir sonuç alımında faydalı olabilir. Ayrıca, solunum sıkıntısı olan bebeklerin akciğer grafisindeki vertebral anomali, olası bir mediyastinal enterik kist varlığını akla getirmelidir.
  • Item
    Kanser tanısı alan çocuk/ergenlerin onay sürecine ve tedaviye katılımlarının değerlendirilmesi
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-02-23) Küreci, Hatice Demir; Büken, Nüket Örnek
    Kanser gibi yaşamı tehdit eden hastalık durumunda hekimler arasında tıbbi gerçeğin hastaya söylenmesi eğilimi her ülkenin kendi ahlaksal, sosyal ve kültürel yapısına göre farklılık gösterebildiği gibi, ülkelerin sağlık politikaları ve gelenekselleşmiş hekim tutumları da belirleyici olabilmektedir. Bunun yanı sıra hastanın kanser tanısı hakkında bilgilendirilme yöntemi, hastanın özelliklerine ve kullandığı psikolojik uyum yöntemlerine bağlı olarak da değişebilmektedir. Hastanın, örselenebilir kabul ettiğimiz çocuk ve ergen yaş grubunda olması, durumu daha da karmaşık hale getirebilmektedir. Hekimlerin ve ebeveynlerin; kanser ve ölüm konusundaki endişelerinin yansıması, bu endişelerden çocuğu koruma istekleri; yıkıcı bilgiyle baş edebilecek kadar psikolojik güçlerinin olmadığı yönündeki inançları, çocuğu ve çocuk kavramı içinde muamele gören ergenleri onay sürecinin dışında bırakabilmektedir. Oysaki çocukların ve ergenlerin tedavi kararı sürecine dahil edilmeleri; hekim-hasta ilişkisinin en önemli şartlarından biri olan karşılıklı güveni, kanser tedavisine uyumu ve tedavi için gerekli olan işbirliğini sağlama açısından önemlidir. Bu makalede; öncelikle çocuklardan tedaviye yönelik onay almanın önemi vurgulanacak; sonrasında kanser gerçeğinin söylenmesinde yetke ögesi olan ebeveynlerin ve hekimlerin tutumlarına bakılacak; ülkemiz açısından konu ile ilgili kısa bir değerlendirme yapıldıktan sonra, kanser sürecinde iletişim konusunun önemi ve diğer önerilerimizi dile getirerek yazın sonlandırılacaktır.
  • Item
    Çocukluk çağı mediasten kitlelerine yaklaşım
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-02-23) Güler, Salih; Demirkaya, Metin; Sevinir, Betül; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Çocuk Onkolojisi Bilim Dalı
    Çocukluk çağında torakal kitlelerin önemli bir kısmı mediastende görülür. Mediastende farklı dokulardan köken alan kitleleri daha kolay tanımlamak için mediasten üst ve alt; alt mediasten de ön, orta ve arka mediasten olarak farklı bölümlere ayrılır. Mediasten kitleleri malign veya non-malign olabilir. Kitlelerin büyüklüklerine ve bulunduğu yere göre belirtileri değişebilir. Ön mediastendeki kitleler daha çok hava yollarına ve ana damarlara yapabileceği basılar, arka mediastendeki kitleler de olası bir intramedüller uzanım veya sinir köklerine yapabileceği basılar nedeniyle önem taşımaktadır. Kitlenin büyüklüğüne ve basısına bağlı olarak gelişen belirti ve bulgulara göre acil tedavi gerekebilir. Tanı için öykü ve fizik muayene önemli olmakla birlikte görüntüleme yöntemleri ve laboratuvar tetkikleri yardımcı öğelerdir. Kesin tanı için çoğu zaman histopatolojik değerlendirme gereklidir.
  • Item
    The characteristics of non-diabetic mothers with macrosomic newborns
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-02-23) Kaymaz, Nazan; Cevizci, Sibel; Yıldırım, Şule; Aylanç, Hakan; Bulur, Nurcan; Gencer, Meryem; Topaloğlu, Naci; Binnetoğlu, Fatih Köksal; Tekin, Mustafa; Battal, Fatih; Coşar, Emine
    Introduction: Fetal macrosomia is a condition with heterogeneous etiologic factors and its’ frequency is increasing in recent years. Many macrosomic infants are born without any risk factors and accurate prediction of macrosomia is not possible with only single risk factor. The aim of this study was to research the characteristics of healthy mothers without diabetes who gave birth to macrosomic infants. Materials and Methods: This case-control study comprised 291 healthy pregnant women who were monitored and delivered at Mardin Women and Children’s Hospital. Inclusion criteria were (a) no disease or conditions that may affect birth weight, (b) normal healthy pregnancy and (c) singleton live infants born between 37-42 weeks with no structural defects. A birth weight above 4.000 g was defined as macrosomic neonate. The study group was divided in two; group 1 had a birth weight less than 4.000 g and group 2 had a birth weight above 4.000 g. Characteristics of mother and newborn were analyzed to determine any association with macrosomia. Results: The logistic regression analysis results indicated that the risk of macrosomic infant were male gender of the infant [odds ratio (OR): 3.39; 95% confidence interval (CI): 2.010-5.211; p<0.001], maternal age being above 35 years (OR: 2.25; 95% CI: 1.919-4.005; p=0.026) and duration of gestation being above 40 weeks (OR: 1.72; 95% CI: 1.103-2.949; p=0.009). Conclusions: There are various factors behind having a macrosomic infant in the absence of glucose intolerance.These risk factors should be taken into consideration for possible complication of macrosomia and mothers with the risk factors should be informed.
  • Item
    Spinal musküler atrofi olgularının klinik özellikleri
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-02-23) Canpolat, Mehmet; Bayram, Ayşe Kaçar; Bahadır, Oğuzhan; Per, Hüseyin; Gümüş, Hakan; Dundar, Munis; Kumandaş, Sefer
    Giriş: Bu çalışmanın amacı spinal musküler atrofi (SMA) tanısı olan olguların klinik özelliklerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Otuz sekiz çocuk hasta geriye dönük olarak değerlendirildi. Tüm hastalar Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, çocuk nörolojisi bölümünde takip edildi. SMA tanısı genetik incelemede survival motor nöron 1 genindeki homozigot delesyonların saptanmasıyla teyit edildi. Tüm hastaların ayrıntılı öyküleri, yenidoğan belirtileri, beslenme özellikleri, başvuru belirtileri, fizik muayeneleri, eşlik eden patolojileri, genetik özellikleri ve tedavi yöntemleri araştırıldı. Bulgular: Çalışma popülasyonu 19 erkek (%50) ve 19 kızdan (%50) oluşuyordu. Hastaların ortalama yaşı 26,9±25,7 ay (aralık: 3-96 ay) idi. Ortalama takip süresi 12,2±13,3 ay (aralık: 2-48 ay) idi. SMA sınıflamasına göre, 22 hasta (%57,8) tip1, 8 hasta (%21,1) tip-2 ve 8 hasta (%21,1) tip-3 idi. Yenidoğan solunum sıkıntısı, erken tanı yaşı, beslenme problemleri, tekrarlayan akciğer hastalıkları kötü prognostik faktörler olarak tespit edildi. Sonuç: SMA multidisipliner tıbbi bakım yaklaşımı gerektiren bir nöromusküler hastalıktır. Klinik şiddetinin çok geniş bir yelpazesi vardır. Kötü prognostik faktörlerin saptanması, SMA’lı çocukların yakından takibi ve zamanında tedavilerinin yapılması açısından yol gösterici olacaktır.
  • Item
    Prematüre bebeklerde tiroid fonksiyon testlerinin sonuçları
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-01-11) Doğan, Pelin; Bağcı, Onur; Köksal, Nilgün; Özkan, Hilal; Varal, İpek Güney; Eren, Erdal; Canbolat, Cansu; Sağlam, Halil; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Endokrinoloji Bilim Dalı
    Giriş: Prematüre bebeklerde tiroid fonksiyon testlerindeki (TFT) bozukluğun sıklığı, etiyolojisi ve morbiditelerle ilişkisinin belirlenmesi. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya Ocak 2009 ve Ocak 2012 yılları arasında Uludağ Üniversitesi yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatarak tedavi görmüş olan toplam 139 prematüre bebek alındı. Hastaların prenatal, natal ve postnatal özellikleri ve alınmış olan TFT değerleri kaydedildi. Tüm hastaların yaşamın 1. ve 3. haftasında TFT çalışıldı. Tiroid stimülan hormon (TSH) düzeyi 10 IU/L üzerindeki değerler yüksek kabul edildi. Serbest T3 ve T4 değerleri laboratuvar sınırları göz önüne alınarak değerlendirildi. Hipotiroidi tanısı olan ve olmayan tüm hastaların poliklinik izlemlerinden 6, 12 ve 18. aylardaki tartı, boy ve baş çevresi ölçümleri değerlendirmeleri kaydedildi. Bulgular: Çalışmamızda 41 hastanın (%24) TFT’sinde anormallik tespit edilmiş olup olguların 22’sinde (%53,6) geçici TSH yüksekliği, 9’unda (%22) primer hipotiroidi, 9’unda (%22) nontiroidal hastalık ve 1’inde (%2,4) geçici hipotiroksinemi izlendi. Tiroid fonksiyon bozukluğu olan hastalarda respiratuvar distres sendromu sıklığı anlamlı derecede yüksek saptandı (p=0,007). Annesinde hipotiroidi olan bebeklerde tiroid fonksiyon bozukluğu oranı maternal hipotiroidi olmayan bebeklere göre anlamlı derecede yüksek saptandı (p=0,049). TFT’de bozukluk olan grupta 18. aydaki baş çevresi ortalaması TFT normal gruba kıyasla anlamlı olarak düşüktü (p=0,047). Sonuç: Prematürelerde tiroid fonksiyon bozukluğu sık görülen bir morbiditedir ve nöromotor gelişim açısından önemlidir. Maternal tiroid fonksiyon bozukluğu bebeklerde tiroid testlerinde bozulmaya yol açabilir. Tüm prematüre bebeklerde TFT’lerinde çalışılmalı ve hipotiroidi tedavi edilmelidir. Prematürelerde iyot maruziyetinin azaltılması TFT bozukluğu ve geçici hipotiroidi oranını azaltabilir.
  • Item
    Devlet ve özel hastanedeki hemşirelerin aile merkezli bakıma ilişkin tutum ve davranışları
    (Uludağ Üniversitesi, 2016-02-23) Dur, Şadiye; Gözen, Duygu; Bilgin, Muzaffer
    Giriş: Araştırma özel ve devlet hastanelerinde çalışan hemşirelerin ebeveynlerin çocuklarının bakım uygulamalarına katılmalarına ilişkin tutumlarını karşılaştırmak amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı nitelikte olan araştırmanın evrenini, 1 Mayıs-30 Haziran 2013 tarihleri arasında İstanbul il merkezinde bulunan iki devlet hastanesi ve bir özel hastanenin çocuk sağlığı ve hastalıkları kliniklerinde çalışan 70 hemşire oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama aracı olarak; Hemşire tanıtım formu ve Ebeveyn Katılım Tutum Ölçeği (PPAS) olmak üzere iki adet form kullanılmıştır. Ölçekten alınacak en düşük puan 24, en yüksek puan 120’dir. Ölçekten alınan puanın yüksek olması ebeveynin çocuğun bakımına katılımını kabul edici bir tutumu göstermektedir. Elde edilen veriler, sayı, yüzdelik, ortalama kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Araştırma kapsamına alınan hemşirelerin tanımlayıcı özellikler açısından benzer olduğu bulunmuştur (p>0,05). Araştırmadaki hemşirelerin aile merkezli bakımla ilgili bilgi sahibi olma durumu sorulduğunda %64,3’ünün konu ile ilgili bilgi sahibi oldukları, bilgi aldıkları kaynaklar incelendiğinde ise %34,8’inin konu ile ilgili bilimsel yayınlar ve mesleki eğitim kapsamındaki derslerinden bilgi aldıklarını ifade ettikleri saptanmıştır. Hemşirelerin %54,3’ünün ebeveyn katılım tutum ölçeği toplam puanının 84 puan ve üstü olduğu bulunmuştur. Yapılan analizler sonucunda hemşirelerin çalıştığı hastane ve PPAS skoru değerlendirildiğinde devlet hastanesinde çalışan hemşirelerin (85,67±6,17) ebeveynlerin çocuklarının bakımına katılımına ilişkin tutumlarının özel hastanede çalışanlara (81,88±5,26) göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha olumlu olduğu belirlenmiştir (p<0,05). Sonuç: Aile merkezli bakım yaklaşımını benimsemiş hemşirelerin, eğitim düzeylerinin yüksek olması lisansüstü eğitim programlarında aile merkezli bakım konusuna daha fazla zaman ayrıldığını ve lisansüstü eğitimin hemşirelerin konuyla ilgili tutumlarını olumlu yönde geliştirdiğini göstermektedir.