2010 Cilt 8 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/6340
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 7 of 7
- Results Per Page
- Sort Options
Item Beyin natriüretik peptid ve pediatride kullanım alanları(Uludağ Üniversitesi, 2010-06-15) Akcan, A. Barış; Oygür, NihalNatriüretik peptid ailesi (NP), sekiz ve daha fazla birbiriyle ilişkili peptidi içermektedir. Bunlar, 126 aminoasitten oluşan atrial natriüretik peptid (ANP) prohormonu, 108 aminoasitten oluşan brain natriüretik peptid (BNP) prohormonu, ve 126 aminoasitten oluşan C tipi natriüretik peptid (CNP) prohormonudur. Natriüretik peptidler son zamanlarda tanımlanmış olmalarına karşın potansiyel klinik öneme sahiptirler. Natriüretik peptidler, kardiyovasküler hastalıkların tanısı, tedaviye yanıtın ve prognozun değerlendirilmesinde yeni aday markerlardır.Item İdrarı siyahlaştıran hastalık: Alkaptonüri(Uludağ Üniversitesi, 2010-04-28) Eyüp, Arslan; Yavuz, HalukGiriş: Alkaptonüri, tirozin metabolizmasıyla ilgili, karaciğerde bulunan bir enzim olan, homogentisat 1-2 dioksigenazın eksikliği sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır. Eksikliğin sebebi homogentisik asit oksidaz geninde değişiklik (mutasyon) olmasıdır. Oldukça nadir görülen, otozomal çekinik kalıtım gösteren bir hastalıktır. Çocukluk çağında en sık rastlanan özelliği, idrarın beklemekle siyahlaşmasıdır. Hastalık daha çok 30 yaşından sonra, özellikle eklemlerde yozlaşma, sklera ve kulak derisinde siyahlaşma ve kalp kapaklarında sertleşme ile kendini gösterir. Henüz tam olarak tedavisi olmamakla birlikte nitisinon, etkisi kanıtlanmış tek tedavi seçeneğidir. Ancak tedavinin en uygun başlanma yaşı, ne kadar devam edilmesi gerektiği ve olası yan etkileri henüz tam olarak bilinmemektedir. Olgu Sunumu: Bu yazıda iç çamaşırında beneklenme ve idrarın siyahlaşması sebebiyle getirilen ve alkaptonüri teşhisi konan 4 yaşında bir kız hasta bildirilmektedir. Tartışma: Bu vaka, ilerleyen yaşlarda ciddi etkiler oluşturabilecek hastalığın çocukluk çağında en sık başvuru şikâyeti olan idrarda siyahlaşmaya dikkati çekmek için bildirilmiştir.Item Mukopolisakkaridozlarda kardiyak tutulum(Uludağ Üniversitesi, 2010-03-10) Babaoğlu, Kadir; Özsoy, Gamze; Binnetoğlu, KöksalGiriş: Mukopolisakkaridozlar (MPS), lizozomal depo hastalıklarının önemli bir grubudur. Literatürde yayınlanmış vaka serilerinde kardiyovasküler tutulumun MPS’ye sıklıkla eşlik ettiği belirtilmektedir. MPS’li hastalarda en sık görülen kardiyak bulgular, mitral kapakta kalınlaşma ve buna eşlik edebilen prolapsus, yetersizlik ve daha az sıklıkla darlıklardır. Bu çalışma ile MPS tanısı alan hastalarda mukopolisakkaridozlar ve kalp tutulumunun irdelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 2005-2009 yılları arasında mukopolisakkaridoz tanısı nedeniyle kardiyak inceleme amacıyla bölümümüze gönderilen 11 hastanın (5 erkek, 6 kız) kardiyak bulguları geriye dönük olarak değerlendirildi. Kardiyak değerlendirme fizik muayene, elektrokardiyografi, telekardiyografi ve ekokardiyografik inceleme ile gerçekleştirildi. Bulgular: Hastaların başvuru yaşı 1,5 ile 14 yıl arasında değişiyordu ve yaş ortalaması 7,44±5,35 (ortanca 7) yıl idi. MPS tip II ve tip IV üçer hastada saptanmıştı. Tip I iki hastada tip VI ise bir hastada mevcuttu. ‹ki hastanın tiplendirilmesi henüz sonuçlanmamıştı. Hastaların tamamında mitral kapak, 4’ünde (%36,3) mitral kapak tutulumuna ilaveten aort kapak tutulumu ve ikisinde ise ilaveten triküspit kapak tutulumu vardı. Bir hastada interventriküler septumda ve sol ventrikül arka duvarda hipertrofi mevcuttu. Pulmoner hipertansiyon ise sadece 1 hastada saptandı. Hastaların hiçbirinde herhangi bir ritm problemi bulunmadı. Sonuç: Mukopolisakkaridozlarda kardiyak tutulum sıktır. Mitral kapak anormallikleri en sık görülen bulgudur. MPS tanısıyla takip edilen hastaların ekokardiyografik incelemeleri, asemptomatik olsalar dahi rutin olarak yapılmalı ve aralıklarla tekrarlanmalıdır.Item Nekrotizan enterokolitli prematüre bebeklerin değerlendirilmesi(Uludağ Üniversitesi, 2010-07-07) Özkan, Hilal; Çetinkaya, Merih; Köksal, Nilgün; Özboyacı, Evren; Özboyacı, Ali; Yapıcı, Şenay; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı/Neonatoloji Bilim Dalı.; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı.Giriş: Bu çalışmanın amacı yenidoğan yoğun bakım ünitesinde nekrotizan enterokolit (NEK) ile izlenmiş olan prematüre bebeklerin karakteristik özellikleriyle kısa ve uzun dönem sonuçlarının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak 2005 ile Aralık 2009 yılları arasında yenidoğan yoğun bakım ünitemizde yatarak takip edilen gestasyon yaşı ≤34 hafta olan ve NEK tanısı alan 50 prematüre bebek alındı ve bu bebeklerin karakteristik özellikleri, klinik ve laboratuvar bulguları ve prognozları değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya alınan prematüre bebeklerin 15’inde (%30) evre 1, 21 (%42) tanesinde evre 2 ve 14 (%28) tanesinde evre 3 NEK mevcuttu. NEK insidansı %7,5 (50/658) idi. NEK gelişen bebeklerin ortalama gestasyon yaşlarının ve doğum ağırlıklarının, sırasıyla 29±2,2 hafta ve 1142±300 gram olduğu görüldü. Ortalama NEK başlangıç zamanı 18,5±8,1 gün idi. Olguların %64’ünde hipoksik doğum öyküsünün olduğu saptandı ve anne sütü ile beslenme oranı %54 olarak bulundu. NEK’li olguların %36’sında kan kültüründe üreme tespit edildi. Evre 3 NEK olan 8 olguda cerrahi tedavi uygulanırken diğer olgular medikal tedaviye cevap verdi. Mortalite oranı %12 olarak bulundu ve yaşayan bebeklerde kısa ve uzun dönem en sık sorunların sırası ile beslenme problemleri ve malabsorbsiyon olduğu görüldü. Sonuç: NEK prematüre bebeklerde görülen en ciddi sorunlardan biridir. Yenidoğan yoğun bakımındaki gelişmelerle mortalitesi ve sıklığı azaltılabilmiştir. Etyolojide yer alan en önemli faktörler prematürite, hipoksi ve enteral beslenmedir.Item Prematüre retinopatisinde güncel tedaviler(Uludağ Üniversitesi, 2010-08-09) Yıldız, Meral; Özmen, Ahmet Tuncer; Uludağ Üniversitesi/Tıp Fakültesi/Göz Hastalıkları Anabilim Dalı.Son yıllarda yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin yaygınlaşması ve yenidoğan bakımındaki gelişmelere paralel olarak tüm dünyada prematüre retinopati insidansında bir artış izlenmektedir. Bu durum taranması gereken prematür bebek sayısını ve tedavi edilmesi gereken göz sayısını arttırmaktadır. Bu derlemedeki amacımız prematüre retinopati tedavisindeki güncel yenilikleri değerlendirmektir. Tedavi alanında lazer ve kriyoterapiye alternatif veya birlikte uygulanabilen göz içine enjekte edilecek anti-anjiyojenik ilaçların kullanıma girmesi prematürite retinopatisinin tedavisinde yeni ufuklar açabilecektir.Item Tip 1 diyabetli çocuklarda tanıda diyabetik ketoasidoz sıklığı ve ilişkili faktörler(Uludağ Üniversitesi, 2010-06-22) Demir, Korcan; Büyükinan, Muammer; Dizdarer, Ceyhun; Şimşek, Damla Gökşen; Özen, Samim; Asar, Gülgün; Can, Şule; Altıncık, Ayça; Özhan, Bayram; Ersoy, Betül; Böber, Ece; Darcan, ŞükranGiriş: Bu çalışmada İzmir ve Manisa illerindeki üçüncü basamak hastanelerde bulunan çocuk endokrinolojisi kliniklerine getirilen yeni tanı tip 1 diyabet hastalarındaki başvuru anında diyabetik ketoasidoz (DKA) sıklığı ve bununla ilişkili faktörlerin değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Hastaların dosyaları geriye yönelik olarak incelendi. Olguların cinsiyet, doğum tarihi, ailede diyabet öyküsü ve sağlık güvenceleri hakkındaki bilgiler kaydedilip başvuru şekli ile olan ilişkileri araştırıldı. Bulgular: Yapılan değerlendirmede 2008 yılında 139 hastanın (E/K:74/65, ortalama yaş 8,7±3,9) tanı aldığı görüldü. Hastaların büyük çoğunluğunda başvuru esnasında ketoz (n=58, %41,7) veya DKA (n=57, %41) tablosu mevcuttu. Hiçbir hastada ölüm ya da ciddi morbidite gelişmedi. Ailede tip 1 diyabet öyküsünün olmaması ve tanı anında 5 yaşından küçük olma durumunun tanıda DKA tablosu ile ilişkili olduğu saptandı. Risk analizi amacıyla lojistik regresyon uygulandığında sadece 5 yaşından küçük olmanın DKA açısından bir risk faktörü olduğu görüldü (p=0,008, Odds Oranı 3,3, %95 güven aralığı 1,4-8,1). Sonuç: Bu sonuçlar, toplumu çocukluk yaş grubunda diyabet konusunda bilinçlendirerek tanı anında DKA oranını azaltmak için geniş kapsamlı kampanyalar/çalışmalar yapılması gerektiğini düşündürmüştür.Item Yenidoğan döneminde çocuk istismarı olgusu(Uludağ Üniversitesi, 2010-04-15) Dallar, Yıldız; Tıraş, Ülkü; Yalaki, Zahide; Özkan, İlknurGiriş: Çocuk istismarı ve ihmali dünyada olduğu kadar ülkemizde de çok önemli bir sorundur. Doğum sonrası depresyona giren annelerin çocuklarına karşı istismarda bulunma olasılığı fazladır. Burada annesinde doğum sonrası depresyon saptanan ve anne tarafından fiziksel istismara uğrayan yenidoğan sunulmuştur. Olgu Sunumu: Onsekiz günlük kız hasta, vücutta morluk şikayeti ile getirildi. Anne tarafından verilen anamnezde hastanın kanapeden düştüğü belirtildi. Prenatal öyküsünde otuz bir yaşındaki annenin yaklaşık on yıldır infertilite tedavisi gördüğü ve invitro fertilizasyon ile gebe kaldığı öğrenildi. Muayenesinde; genel durumu orta, cildi soluk görünümdeydi. Sol yanakta yaygın ekimoz, sol göz kapağı ödemli, hiperemik, üst dudakta hemorajik krut, sol servikalde ekimotik alanlar mevcuttu. Ailenin çelişkili anamnez vermesi üzerine öykü derinleştirildiğinde annenin bebeğe fiziksel istismar uyguladığı, kanapeden düşmediği annenin bebeği yere attığı öğrenildi. Çocuk istismarı açısından ileri tetkikleri yapıldı ve Sosyal Hizmetler Kurumu'na bilgi verildi. Kranial tomografisinde; Sağ oksipitalde hemoraji, her iki parietalde subaraknoid kanama saptandı. Göz muayenesinde solda retinal hemoraji görüldü. Yapılan değerlendirme sonucunda annenin postpartum depresyon bipolar bozukluk tanısı ile psikiyatride takibine başlandı. Sosyal Hizmetler Kurumu'nun değerlendirmesi sonucunda bebeğin anneanne ve dedenin bakımına verilmesi kararlaştırıldı. Tartışma: Olgumuz, invitro fertilizasyonla gerçekleşen gebelik sonrası gelişen ilk neonatisid vakası olması dolayısıyla önemlidir. Yenidoğan döneminde çocuk istismarının nadir görüldüğü düşünülse de annede gelişebilecek depresyon nedeniyle bebeklerin istismara maruz kalabilecekleri unutulmamalıdır.