2008 Cilt 17 Sayı 2
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/14841
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 30
- Results Per Page
- Sort Options
Item Bilimsel sosyal bilim idealinin açmazları: Bir hermenötik açılım teklifi(Uludağ Üniversitesi, 2008) Ataman, Kemal; İlahiyat FakültesiPozitivist epistemolojik geleneği pozitivist kılan önemli ilkelerden biri metot birliği tezidir. Bu ilkeye göre doğa bilimleri ile beşeri/sosyal bilimler arasında metodolojik bir ayrışmaya gitmeyi gerektirecek ciddi bir fark yoktur. Dolayısıyla sosyal bilimcilerce yürütülen her türlü araştırma sonuçlarının geçerli olabilmesi için doğa bilimlerinde kullanılan metotların genel karakteri ile örtüşmesi gerekir. Bilimde pozitivist geleneğin zayıfladığı söylenebilirse de söz konusu ilkenin etkilerini sosyal bilimlerin neredeyse her alanında görmek mümkündür. Bu makalenin amacı sosyal bilimcilerin bilimsel olma iddialarının nasıl da moda bir felsefi söylemin dayatmalarının sonucu olarak ortaya çıktığının bir analizini sunmaktır. Makalenin temel tezi ise şudur: Sosyal bilimciler, genelde pozitivizmin, özelde de mantıksal pozitivizmin derinliklerinde yatan bir imgeyi reddetmeyi amaçlarken, esasen bilginin imkanını doğa bilimlerinin ulaştığı sonuçlarla sınırlı tutan ve tümüyle pozitivistik (positivistic) bir bilgi anlayışının kriter ve yöntemleriyle uyuşma şartına bağlayarak bu hedeflerinden sapmışlardır. Bu ise sosyal bilimcilerin hala pozitivist geleneğin etkisi altında olduğunun bir kanıtı niteliğindedir.Item Bursa suları ve su vakıfları(Uludağ Üniversitesi, 2008) Karataş, Ali İhsan; İlahiyat FakültesiBol sularıyla meşhur olan Bursa’da eğitim, din, imar, belediye ve benzeri hizmet ve faaliyetlerin pek çoğu vakıflar aracılığıyla yürütülmüştür. Bursa halkının kurduğu vakıflar arasında su hizmetlerine yönelik olanlar da dikkat çekmektedir. Pek çok insan değişik kaynaklardan mahallelere getirilen suların ve bunlara bağlı olarak inşa edilen çeşmelerin tamir ve onarımları için herhangi dünyevî bir menfaat beklemeden mülklerini veya paralarını vakfetmişlerdir. Böylece yaşadıkları sürece olduğu gibi vefatlarından sonra da su hizmetlerinin aksamaması için gerekli ortamı oluşturmuşlardır. Bu çalışmada Bursa Şer’iyye Sicilleri arasında yer alan bazı belgeler ışığında Bursa’daki su vakıfları incelenmeye çalışılacaktır.Item Bursa Ulucâmi imâmlığı ve imâmları(Uludağ Üniversitesi, 2008) Yediyıldız, M. Asım; İlahiyat FakültesiBu makalede Ulucâmi imamlığı ve tarihi boyunca görev yapmış olan imamların kısa biyografileri ele alınmıştır. Ulucâmi’de başlangıçta tek bir imam görev yaparken zamanla sayıları önce ikiye daha sonra dörde kadar çıkmıştır. İmamlar aynı zamanda dini görevleri yanında bazı kamu hizmetleri de yürütmüşler ve bu açıdan mahallede önemli bir yer işgal etmişlerdir. İmamların daha ziyade görevlerini hakkıyla yapabilecek liyakatte olmaları gözetilmiştir. Ulucâmi vakfından aldıkları ücretler yetmeyince başka vakıflardan ilave gelirler elde edebilmişlerdir. İmâm-ı evvel ve imâm-ı sâni olmak üzere en az 53 kişinin adı tespit edilmiştir.Item Cahiliye şiirinin tarihsel gerçekliği problemi(Uludağ Üniversitesi, 2008) Yalar, Mehmet; İlahiyat FakültesiBu çalışmada, İslam’ın başlangıç döneminden günümüze dek tartışılmaya devam etmesi sebebiyle önemini korumaya devam eden cahiliye şiirinin tarihsel gerçekliği ele alınmaktadır. Çalışma, konunun ele alınış nedeninin temellendirildiği bir girişle başlamaktadır. Daha sonra, konuyla ilgili klasik yaklaşımlar, alanın klasik otoriteleri olarak kabul edilen şahsiyetlerin görüş ve gerekçelerine yer verilip karşılaştırılmak suretiyle değerlendirilmektedir. Ardından söz konusu gerçekliğe dair olumlu ve olumsuz çağdaş yaklaşımlar, gerekçeleriyle birlikte mukayeseli olarak incelenmektedir. Çalışma, kısa bir sonuç ve değerlendirme bölümüyle sona ermektedir.Item Câhiz’in diliyle Arap Kültür ve Edebiyatında ‘Asâ’(Uludağ Üniversitesi, 2008) Taşdelen, Hasan; İlahiyat Fakültesi“Asâ”, ağaç hammaddesinin bedevînin elinde ürüne dönüştürülmesinin tarihi gibidir. Yaşadığı göçebe hayatın bir gereği olarak, yanına elzem olandan başkasını almayan bedevi, yanına aldığı elzem’i mümkün olan en iyi şekilde değerlendirmenin yoluna bakmıştır. Bedevinin, yanından hiç ayırmadığı bir enstrüman olan “asâ”, bugün teknolojik ürünlerin sergisi haline gelmiş kalabalık şehirlerde yaşayan bizlerin aklına asla gelmeyecek birçok fonksiyona sahiptir. Daha sonraki dönemde sosyal hayattaki değişikliğe paralel olarak “asâ”nın da fonksiyonlarında bir değişiklik gözlenmektedir. Yerleşik hayatta çöldeki kadar “elzem” bir araç olamayan asâ varlığını korumak için başka fonksiyonlara talip olmuştur. Mesela, bir sosyal statü işareti ve aksesuar olarak varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Hükümdarların ellerinde bir güç sembolü olan ve en ince sanatlarla süslenen, peygamberlerin ellerinde mucizeye dönüşen “asâ”, bedevinin elinde çöldeki hayatının vazgeçilmez araç ve gereçlerinden biri olmaktadır. İsim ve şekillerindeki çeşitlilik, tarihinin her döneminde ve toplumun her kesiminde “asâ”nın kendine uygun bir yer bulabildiğinin göstergesidir.Item Diglossia’ya rağmen yetkinleşme: Arapça’ya yeni bir yaklaşım(Uludağ Üniversitesi, 2008) Ryding, Karin C.; Taşdelen, Hasan; İlahiyat FakültesiArap dünyasındaki linguistik durum açıkça diglossia olarak tanımlanmaktadır. Edebî dil yani Modern Standart Arapça (MSA), - yazılı olmayan- mahallî/coğrafi farklılıktan kaynaklanan ve topluca konuşma dili (avamca) olarak anılan dil biçimleri ile çelişkili bir durum arz etmektedir. Dil öğrenimindeki bu iki başlılığın olumsuz tesirleri, Arapça’nın yabancı bir dil olarak öğretilmesini ciddî manada etkilemiştir: Zira öğrenciler, iki dilin okur yazarı olmayı veya günlük meselelerde her iki dille diyalog kurabilmeyi amaçlıyorlarsa, bir yerine en az iki dil biçimini öğrenmek zorunda kalmaktadırlar. Bu sorun, Hint-Avrupa dil ailesine ait olmayan ve Latin alfabesini kullanmayan bir dilin geçmişten getirdiği zorluklara eklenince, dil öğrenimine büyük bir hevesle başlayan ve ileride başlayacak olan çok sayıda öğrencinin azmini örselemekte ve hayal kırıklığına uğratmaktadır. Bu öğrenciler bir iki yıllık öğrenimin ardından, sarfedilen çabaya rağmen iletişim becerisi bakımından hâlâ çok geri durumda olduklarını anlayarak çoğu defa pes etmektedirler.Item Din sosyolojisi anabilim dalı V. koordinasyon toplantısı ve günümüz Türkiye'sinde din toplum ilişkileri sempozyumu(Uludağ Üniversitesi, 2008) Güler, Fatma; Sosyal Bilimler EnstitüsüDin Sosyolojisi Anabilim Dalı V. Koordinasyon Toplantısı ve Günümüz Türkiye'sinde Din Toplum İlişkileri Sempozyumu 4 Temmuz 2008'de Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi organizatörlüğüyle Polisevi Uludağ Eğitim ve Dinlenme Tesisleri'nde yapıldı. Toplantıya 19 İlahiyat Fakültesi'nden ve Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan toplam 54 din sosyologu katıldı. Ayrıca Bursa'daki İlahiyat Fakültesi öğretim üyeleri, İl ve İlçe müftüleri ile Uludağ, Marmara ve İstanbul Üniversiteleri'nden lisansüstü düzeyde çalışma yapan öğrenciler de toplantıyı takip ettiler. Sempozyum U. Ü. Din Sosyolojisi A. D. Başkanı Doç. Dr. Abdurrahman Kurt'un açılış konuşmasıyla başladı. Din sosyolojisinde kurucu din sosyologları Weber ve Durkheim'dan başlayarak başlangıçtan günümüze kadar geçirilen süreçte dine bakışa dair bir değerlendirmenin yapıldığı konuşmada, dinin tanımına dair özsel ve işlevsel bakışların, dinin ilahi kaynağını reddeden güçlü pozitivist geleneğin zamanla kırıldığı belirtildi. Kurt, günümüzde özellikle 800 İlahiyat Fakültelerindeki Türk din sosyologlarının, İslam’ın sosyal görünümleri ve Müslüman dindarlıklarla ilgili çalışmaları çoğu defa içeriden bakışla yapmalarının bu konuda olumlu bir mesafe kat edildiğinin göstergesi olduğunu ifade etti.Item Fıkhî hadislerin rivayet değeri bağlamında “beyyine ve yemin hadisi”nin tahric ve tenkidi(Uludağ Üniversitesi, 2008) Soylu, Ayşenur; Kahraman, Hüseyin; Sosyal Bilimler Enstitüsüİslam yargılama hukukunun dayandığı temel prensiplerden biri “delil davacıya, yemin davalıya düşer” kaidesidir. Bu kaide Hz. Peygamber’in sözü olarak nakledilen “beyyine ve yemin hadisi”ne dayanır. Bu makalede söz konusu hadisin çeşitli rivayetleri incelenmektedir. Rivayetler incelenirken temel hadis kitapları çerçevesinde, karşılaştırma metoduyla ravilerin fıkhî anlayış ve birikiminin, rivayetlerin metnine yansıma durumunu tespit amaçlanmaktadır.Item İbn Hazm’ın dinî düşünce sisteminde Kur’ân ve yorum(Uludağ Üniversitesi, 2008) Maşalı, Mehmet Emin; İlahiyat FakültesiBu makalede ünlü düşünür Ebû Muhammed b. Ali b. Ahmed b. Saîd b. Hazm’ın (ö. 456/1064), dinî düşünce sisteminde, Kur’ân nasslarını nasıl kullandığı ve nasıl bir yorum yöntemi izlediği hususları üzerinde durmaya çalıştık. Bu çerçevede evvelemirde onun Kur’an’ı ve Kur’an’ın metin yapısını nasıl algıladığını gösterir nitelikteki Kur’ân tarihi ve Kur’ân ilimlerine ilişkin görüşlerini ele aldık, bunun akabinde de yorum anlayışının takdim ve tahliline çalıştık.Item İlk dönem tasavvuf klasikleri tarafından ihmal edilen bir zühd hareketi: Kerrâmiyye(Uludağ Üniversitesi, 2008) Çift, Salih; İlahiyat Fakültesiİtikâdî bir mezhep olmasının yanı sıra, aynı zamanda bir zühd hareketi olan Kerrâmiyye, III./IX. asırda ortaya çıkmış ve Moğol istilasına kadar etkin bir şekilde varlığını sürdürmüştür. Hareketin önderlerinin zâhid kimliklerine rağmen daha ilk dönemlerden itibaren Kerrâmiyye, sûfî müellifler tarafından ihmal edilmiştir. Kerrâmîyye’nin bazı itikadî görüşlerinin klasik anlayışa uymaması bu yaklaşımda etkili olmuştur. Bununla birlikte aralarında Yahyâ b. Muâz er-Râzî’nin de bulunduğu bazı ünlü mutasavvıfların Kerrâmiyye hareketi ile bağlantıları olmuş ve onuncu asrın sonlarına kadar da İslam dünyasında yaygın olan hankâhlar Kerrâmîler’le birlikte anılmıştır.Item İlk hristiyanlığın kaynağı olarak essenizm(Uludağ Üniversitesi, 2008) Akalın, Haldunİsraillilerin ahlaksal ilahiyatının öncü ilkesi, insan hayatının tamamının doğanın düşman güçlerine karşı yürütülen büyük bir savaş olduğu düşüncesi; rasyonelleştirilmesi yoluyla yaşamı kurumsallaştıran kurallar ve düzenlemeler sistemiyle tam bir uyum içindedir, dünyevi etkinliklerden vazgeçmeksizin veya zorunluluğunu söndürmeksizin arındırmış ve kutsamıştır. Esseniliğe özgü öbür dünyaya yönelik çilekeşlik ahlakından oluşan Hristiyan ile yasaya itaat duygusunu pekiştiren Ferisilik tarafından biçimlendirilmiş İsrailli arasındaki dikkat çekici farklılık budur. Essene-Hristiyan ahlakı, kişiyi, sessizlik ve sakinlik halindeki münzeviliğe ve manastır hayatına yönlendirmekte, mantıki bir sonucu olarak, bu dünyanın içinden çekip çıkartıp dışına sürüklemektedir. Museviliğin Ferisi tarzı, binlerce zincirle, birey ile toplumsal yaşamını birbirine imanla bağlamaktadır. Öbür dünyaya yönelik asketizm, daima, Museviliğe ters gelmiştir. Hristiyanlık kişiyi münzevi bir keşiş haline getirirken; Musevilik rasyonalist kılmaktadır. Yasaya itaati öngören Musevilik, bu dünyanın içinde çile çekmeyi esas edinmektedir.Item İslam ve geri kalmışlık sorunu(Uludağ Üniversitesi, 2008) Kurt, Abdurrahman; İlahiyat FakültesiDin sosyoloğu Max Weber, İslam-kalkınma ilişkisi arasında olumsuz bir bağ kurmaktadır. Weber, tüm rasyonellikleri bünyesinde bulunduran kapitalizmin zemin hazırlayıcıları olarak, “serbest pazar”, “rasyonel teknoloji”, “rasyonel hukuk”, “otonom şehirler” ve bunların ortaya çıkardığı “burjuva sınıfı”nı görür. Ona göre kapitalizmin zemin hazırlayıcıları olan söz konusu olgular, Çin ve Hindistan’da olduğu gibi, İslam toplumlarında da yer edinememiştir. 1960’lı yıllarda Maxime Rodinson, Weber’in İslam tezini ciddi şekilde eleştiren ilk Batılı sosyal bilimcilerdendir. Rodinson’a göre İslam, kapitalizme uyum gösterecek tarzda ticari aktiviteye taraftar görünmektedir. Bize göre İslam toplumlarının geri kalışının, iç ve dış etmenleri olmak üzere, çok yönlü sebepleri vardır. Bu makale konuyla ilgili iddiaları ve geri kalmışlığın sebeplerini irdelemektedir.Item İslamcı feminizm: Müslüman kadınların birey olma çabaları(Uludağ Üniversitesi, 2008) Güç, Ayşe; Sosyal Bilimler Enstitüsüİslamcı feminizm kavramı, İslam kültürü içinde gelişen bir olguya; müslüman kadınların birey olma çabalarına işaret etmektedir. Bu çabaların yansıması, entellektüel müslüman kadınların din ve gelenek içinde kadının durumunu ele aldıkları çalışmalarında ifadesini bulmaktadır. Bu yaklaşımlar, batılı feminist söylem ile bağlantılı olarak değerlendirildiği için bazı soruların araştırılması gerekir: İslamcı feminist söylem, müslüman kadınların bizzat inşa ettiği bir söylem mi yoksa batılı feminizmin silik bir kopyası mıdır? Bu söylem, kendine has bir teoloji üretebilir mi? Bu sorulara giden yolda ilk adım, 19. yüzyılda sistemleşen feminist söylemin İslam kültürünü hangi noktalarda ve nasıl etkilemeye başladığını sorgulamak olacaktır. Bunun için de etkileme sürecini, bu süreçte batılı feminizmle işbirliği yapan oryantalizm, sömürgecilik, milliyetçilik gibi birtakım faktörleri de göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekir. 20. yüzyılın sonuna doğru entellektüel Müslüman kadınlar, Müslüman dünyadaki kadın sorununu batılı feminist söylemi de dikkate alarak tartışmaya başlamışlardır. Böylece, İslam kültürü içinde feminist söylemden dolaylı olarak etkilenen yeni bir kadın söylemi ortaya çıkmıştır. Bu yeni söylem, kadın çalışmaları sahasına katkı yapan bir literatür de oluşturmaya 650 başlamıştır. Son yıllarda, entellektüel müslüman kadınların din ve gelenek içinde kadının durumunu tartışan çalışmalarında dile getirdikleri yaklaşımlar İslamcı feminizm olarak adlandırılmış ve bu entellektüel müslüman kadınlara da İslamcı feminist denilmiştir. Bu makale, zikredilen noktaları göz önünde bulundurarak bu yeni söylemi ele almaya çalışırken bir yandan da tanımlamalar ile ortaya çıkan sorunlara işaret etmeyi amaçlamaktadır.Item İslamofobi ve Avrupa’da birlikte yaşama tecrübesi üzerine(Uludağ Üniversitesi, 2008) Er, Tuba; Ataman, Kemal; Sosyal Bilimler EnstitüsüGünümüzde, gerek tarihten gelen korkuların ve gerekse son yıllarda, gerekçesi ne olursa olsun, yaşanan terör olaylarının demokrasi ve insan haklarının beşiği olarak kabul edilen Batı dünyasında Müslümanlara karşı var olan ön yargıları iyice pekiştirdiğini ve gün yüzüne çıkardığını gözlemekteyiz. Bu ön yargıları besleyen önemli unsurlardan biri Müslümanların kendi dünya görüşü ve geleneksel yaşam tarzlarıyla Batı toplumlarının sosyal yapıları içinde kendilerine rol edinme çabalarıdır. Zira Müslümanlar artık Batı’da “konuk işçi” statüsünde olmayı reddetmekte ve kendilerini bulundukları ülkenin bireyleri olarak algılamaktadırlar. Bu ise onların toplum içindeki görünürlülüğünü artırmaktadır. Bu durum beraberinde Batı’nın, özellikle de Müslümanlar söz konusu olduğunda, alışık olmadığı yeni ve fakat zorunlu bir birlikte yaşama tecrübesinin ortaya çıkmasını da kaçınılmaz kılıyor. Biz bu makalede Avrupa Birliği’nin çeşitli kurulları marifetiyle İslamofobi ile ilgili hazırladığı raporların bir içerik analizini yaparak söz konusu raporlarda konuyla ilgili öne çıkan problemlere dikkat çekmeyi hedefliyoruz.Item Kırgızistan: Dinlerin müsabaka alanı(Uludağ Üniversitesi, 2008) Pay, Salih; İlahiyat FakültesiBu araştırma başta Hıristiyanlık olmak üzere yayılma amacı güden çeşitli din ve dinî akımların hedef haline getirdikleri Kırgızistan’ı dinî durumu açısından tanıtmayı amaçlamaktadır. Ülkede Hıristiyanlığın farklı mezheplerine mensup misyonerler ile Hindular, Budistler, Krişnacılar, Maharişiler, Ateşperestler, Satanistler, Bahaîler vb. gruplar yoğun dini propaganda faaliyeti içindedirler. Kırgızistan’ın diğer Türk cumhuriyetlerinde olduğu gibi Sovyetler Birliği döneminde ateist propagandaya maruz kalması halkı dinî bilgi ve uygulamalar açısından oldukça zayıflatmıştır. Buna ek olarak ülkenin ekonomik sıkıntılar içinde bulunması da, Kırgızistan’ı bu tür faaliyetler karşısında savunmasız bırakmıştır.Item Kitap Tanıtımı: “Câhiliye şiiri üzerine” Şaban Karataş Ankara Okulu yayınları, Ankara 2003, 199 sayfa.(Uludağ Üniversitesi, 2008) Taşdelen, Hasan; İlahiyat FakültesiKitap bir tercüme olduğu için iki ana bölüm halinde tanıtmayı uygun gördük. Birinci bölümde kitabın içeriğinden bahsedilecek; ikinci bölümde ise yapılan tercüme hakkında değerlendirmelerde bulunulacaktır.Item “Künye Defterleri”ne göre İstanbul İmam ve Hatip Mektebi (1924-1930)(Uludağ Üniversitesi, 2008) Öcal, Mustafa; İlahiyat FakültesiBu makalede önce, 6 Mart 1340/1924 tarihinde yürürlüğe giren 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanununun 4. maddesi gereğince açılan ve toplam sayıları 34’e ulaşan ama kısa zamanda büyük çoğunluğu kapatılan İmam ve Hatip Mektepleri hakkında genel bilgiler verilmektedir. Sonra da, en son (1930’da) kapatılan iki mektepten biri olan İstanbul İmam ve Hatip Mektebine ait olup günümüze kadar muhafaza edilmiş olan üç adet Künye Defterindeki kayıtlardan hareketle bu mektep hakkında bilgiler aktarılmaktadır. Defterlerden, o dönemin öğrenci kıyafetlerini yansıtan resimlerin, mektepte okunan derslerin ve aldıkları notların kaydedildiği sayfalardan örnekler verilmektedir. Dönemin yetkililerince, İmam ve Hatip Mekteplerinin öğrencisiz kalarak kendiliğinden kapanmasına zemin hazırlamak amacıyla başvurulan yöntemlere ve aldıkları tedbirlere atıflarda bulunulmaktadır. Makale bir “sonuç” değerlendirmesiyle tamamlanmaktadır. Makalenin tamamı okunduğu zaman, 1924’te açılıp 1930’a kadar tamamı kapatılan genelde bütün, özelde ise İstanbul İmam ve Hatip Mektebi hakkında bu güne kadar bilinmeyen bazı hususların açıklığa kavuşturulduğu görülecektir.Item Kur’an ayetleri ışığında terör ve çözüm önerileri(Uludağ Üniversitesi, 2008) Kaya, Remzi; İlahiyat FakültesiYaratıcı insanları bir anne ve babadan meydana getirerek kardeş olmalarını sağlamış, mutlu olmaları için de fıtrat inancını göndermiştir. Kur’an’da doğru ve yanlış olanlar tanıtılmış, iyi ve güzel olanlar teşvik edilirken, kötüler yasaklanmıştır. İnsanlar arasında olumsuzlukların önlenmesi için adaletin tesisi istenmiştir. Yüce Allah insanlara verilen temel haklara saygı önermiş, bunları ortadan kaldıracak filleri yasaklayarak, alınması gereken önlemleri açıklamıştır. Kur’an’da temel hakların çiğnenmesi farklı ifadelerle belirtilmekle birlikte, son dönemlerde terör ve anarşi kavramları sıkça kullanılmaya başlamıştır. İşte bu makalede, Kur’an’da insanları sıkıntıya sokan terör ve anarşinin sebepleri ve çözüm önerileri geniş olarak irdelenerek, yapılması gerekenler maddeler halinde belirtilmiştir. Yüce Allah’ın Kur’an’da ifade ettiği tavsiyelerin dikkate alınması durumunda terör ve anarşinin büyük ölçüde önleneceği anlaşılmaktadır.Item Kuzey Afrika’da ilk İslâm fetihleri(Uludağ Üniversitesi, 2008) Apak, Adem; İlahiyat FakültesiMüslümanlar Hz. Ebû Bekir’in halifeliği döneminde Arap Yarımadası dışına fetih hareketleri başlattılar. İkinci halife Hz. Ömer zamanında ise aynı anda bir tarafta doğuda Sasani İmparatorluğu tamamen ortadan kaldırılırken, diğer taraftan batıda Bizans hakimiyeti altındaki bölgelerden önce Şam, ardından da Mısır Müslümanların eline geçti. Hz. Osman’ın halifeliği döneminde ise Kuzey Afrika seferleri başlatıldı. Mısır valisi Abdullah b. Sa’d bölgedeki ilk fetihleri gerçekleştirdi. Emeviler döneminde ise Muaviye b. Hudeyc, Ukbe b. Nafi, Hassân b. Numan, Züheyr b. Kays, Mûsâ b. Ukbe ve Tarık b. Ziyad gibi komutanlar sayesinde Kuzey Afrika toprakları tamamen Müslümanların hakimiyetine geçti. Kuzey Afrika aynı zamanda Endülüs fetihleri için de önemli bir harekât merkezi haline geldi.Item Misyonerlerin kıskacındaki ülke: Kırgızistan(Uludağ Üniversitesi, 2008) Pay, Salih; İlahiyat FakültesiBu araştırma misyonerlik faaliyetlerini kolaylaştıran unsurları Kırgızistan örneğinden hareketle açıklamayı amaçlamaktadır. Kırgızistan diğer Türk cumhuriyetlerinde olduğu gibi Sovyetler Birliği döneminde ateist propagandaya maruz kalmış, bağımsızlık sonrasında ise çok yoğun bir misyonerlik faaliyetiyle karşılaşmıştır. Halkının dinî bilgilenme açısından eksikleri yanında ülkenin de ekonomik sıkıntılar içinde olması, Kırgızistan’da misyonerlik faaliyetleri için daha uygun bir ortam oluşturmuştur. Ayrıca köktendincilik, çoğulculuk, demokratikleşme vb. anlayış ve akımlar ile bunların uluslararası kurum ve kuruluşlarca desteklenmesi misyonerlik faaliyetlerini kolaylaştıran unsurlar arasında yer almaktadır.