Sosyal Bilimler Doktora Tezleri / PhD Dissertations
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/27
Browse
Browsing by Language "en"
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Item The analysis of Turkish foreign policy towards the Palestinian issue in the JDP era within the context of constructivism and post-structuralism(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-01-21) Sultan, Eman; Arı, Tayyar; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Uluslararası İlişkiler Bilim DalıBu tezde, Türkiye'nin Filistin politikasını analiz etmek için konstrüktivizm ve post-yapısalcılık teorileri kullanılmaktadır. Tezin temel varsayımı, Filistin meselesi hakkındaki söylemin, Türk hükümetlerinin kimliğindeki değişimle ve Türk dış politikasının Ortadoğu'ya yönelik ilkeleriyle bağlantılı olduğu yönündedir. Paylaşılan bilgiyi ve toplumsal ilişkileri üreten ve diğer eylemleri mümkün kılan diskur, aynı zamanda hem yeni kimlikleri hem de mevcut olanları yeniden belirlemektedir. Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında, Filistin meselesine ilişkin söylemin zayıf olduğu ve Türk Dış Politikasının hâkim söyleminin Araplarla ilgili olumsuz algılarla dolu olan Batılılaşma etkisinde kaldığı varsayılmaktadır. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, Türkiye'nin duyarlılıkları ve Orta Doğu'ya bağlılıkları konusunda köklü bir değişim olmuştur. Buna göre, Araplarla ilgili söylem de, Filistin yanlısı söylemin belirgin hale gelmesiyle olumsuzluktan olumluya doğru değişmiştir. Öncelikle, geçmişten günümüze Türk dış politikasının Orta Doğu'ya yönelik kırılma noktaları, Laclau ve Mouffe'nin eşitlik ve farklılık mantığı kullanılarak irdelenecektir. Daha sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi dönemi öncesi İsrail ve Filistin meselesi hakkında söylemlerin Batı kimliği ve İslam kimliği olan iki karşıt kimliğin varlığından dolayı çatıştığını göstermek için Laclau ve Mouffe'nin "hakim söylem ve karşıtlığı" teorisi kullanılacak. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde söylemlerdeki bu karşıtlık, İslam yanlısı ve Orta Doğu kimliğinin hakim hale gelmesiyle Laclau ve Mouffe buna hegemonik söylem diyor) çözüldü.Item The ancient South Marmara harbors(Uludağ Üniversitesi, 2015-08-18) Gündüz, Serkan; Şahin, Mustafa; Seifert, Martina; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Arkeoloji Ana Bilim Dalı; Arkeoloji Bilim DalıAnadolu, bin yıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, birçok kültürü, birçok dili bünyesinde barındırmış, prehistorik dönemlerden günümüze insanlara yurt olmuş toprak parçasıdır. XIX. yüzyılın başlarından itibaren Batılı arkeologların ilgisini çeken bu topraklar, XX. yüzyılın ortaları ile Sualtı Arkeologlarının ilgisini çekmeye başlamıştır. Özellikle sualtı araştırmaları Anadolu’nun güney ve batı kıyılarında yoğunlaşmıştır. Marmara Denizi’nde Marmara Adası etrafında, Küçükçekmece Gölü’nde sualtı araştırmaları yapılırken, Güney Marmara kıyılarında sadece 2008 yılında Kyzikos (Erdek)’te sualtı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Marmara Denizi, özellikle günümüzden 7100 yıl önce Ege ve Karadeniz ile birleşmesinden sonra önemini arttırmıştır. Bu tarihten sonra, Karadeniz’in kuzeyindeki medeniyetler ile Akdeniz medeniyetleri arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Neolitik dönemden itibaren çevresinde yaşam izleri tespit edilen Marmara Denizi, özellikle kolonizasyon hareketlerinden sonra bir çok kente ev sahipliği yapmıştır. Çanakkale Boğazı üzerinden Marmara Denizi’ne giren Akdeniz medeniyetleri Marmara Denizi kıyılarında koloni kentleri kurmuşlardır. Marmara Denizi’nin güney kıyıları uzun yıllar araştırmacıların dikkatini çekmeyi beklemiştir. Anadolu topraklarının diğer bölümleri ile karşılaştırıldığında, Güney Marmara kıyılarının ne kadar boşlandığı daha net anlaşılmaktadır. Bu sebep ile, bu çalışmanın alanı olarak Güney Marmara bölgesinin antik limanları seçilmiştir. Güney Marmara kıyılarında dört farklı ilin (Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Yalova) sınırları mevcuttur. Bakanlık her çalışma döneminde bir il için çalışma izni vermektedir. Bir dönemde bir ilin kıyı şeridinin araştırılması imkansız olduğu için çalışmamız yalnızca Bursa il sınırları içerisindeki antik limanlar ile sınırlandırılmıştır. Marmara Denizi’ndeki 135 kilometrelik Bursa kıyılarının yanı sıra İznik ve Uluabat göllerinin kıyıları da taranmıştır. Çalışmalarımıza başlamadan önce tüm antik kaynaklar, geç dönem seyyahları ve modern araştırmacılardan bölge ile ilgili bilgiler derlenmiştir. Strabon, Herodotos, PseudoSkylaks, Apollonius Rhodius, Xenephon, Yaşlı Plinius, Dio Chysostum, Claudius Ptolemy, Stephanos Byzantinos, Pomponius Mela ve Gaius Plinius Caecilius Secundus gibi bölge hakkında bilgi veren antik yazarlar incelenmiştir. Ayrıca, Seyyid Muradi, İbn Battuta, Polonya’lı Simeon, Evliya Çelebi, Jean Thevenot, Richard Pockocke ve Charles Texier gibi seyyahların bölge limanları ve liman kentleri üzerlerine yazdığı bilgiler toplanmış ve araştırmalar esnasında yol gösterici olarak göz önünde tutulmuştur. Tüm bu kaynaklarda, özellikle kıyı kentleri ve liman yapıları üzerinde durulmuştur. Özellikle deniz ticaretinin başladığı dönemlerden itibaren, antik limanlar kent bölünmesi içinde en önemli noktalar konumuna gelmişlerdir. Ticaretin kentte başladığı ilk yer olmaları nedeni ile yaşamın direkt içinde olmuşlardır. Limanlar, gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal veya yapay sığınaklardır. Kente gelen tüccarların ilk ve son gördükleri yer limanlardır. Fakat, bu kadar önemli bir konumda olmalarına rağmen, araştırmacılar tarafından hak ettiği önemi yıllar boyunca görmemişlerdir. Bugüne kadar Anadolu kıyılarında limanlar üzerine yapılan çalışmaların sayısı bunu göstermektedir. Çalışma konumuz olan Bursa ili kıyılarında bugüne kadar yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır. İnsan elinden çıkmış olan bilinen en eski su taşıtı M.Ö. 6000 yıllarına tarihlenirken, bilinen en eski liman yapısı M.Ö. 3000’lere tarihlenmektedir. İnsanoğlunun artan ihtiyaçları doğrultusunda kullandıkları su taşıtlarının ebatlarının büyümesi neticesinde yerleşimlerde deniz taşıtlarını koruyacak güvenli alanlara ihtiyaç doğmuştur. Gemilerin karaya çekilemeyecek boyuta gelmelerinden ve sualtında inşa fırsatı veren hidrolik çimentonun kullanılması ile liman yapıları karşımıza çıkmaya başlamıştır. Limanlar, kentlerin kuruldukları yerlere göre farklı şekillerde inşa edilmişlerdir. Bulundukları yere göre ve işlevlerine göre limanları iki ayrı başlık altında gruplamak mümkündür. Bulundukları yere göre, Deniz Limanları ve Tatlı Su Limanları olarak adlandırılmışlardır. Deniz Limanları ise yine kendi içinde, kıyı şeridinin farklılık göstermesi nedeni ile doğal veya yapay limanlar olarak ikiye ayrılırlar. Göl, nehir gibi tatlı suların kıyı şeritlerinin düz olması nedeniyle bilinen tüm tatlı su limanları yapaydır. Bir limanın yapay veya doğal liman olmasını belirleyen faktör liman havzasının inşa şeklidir. Doğal limanlar, koylarda inşa edildiği için liman olarak koyun su havzası kullanılmıştır. Yapay limanlarda ise, su havzası dalgakıran veya mendirekler yardımı ile yapılmaktadır. Ayrıca antik limanlar fonksiyonlarına göre askeri limanlar, ticari limanlar ve özel limanlar olarak üç başlık altında toplamak mümkündür. Dünya üzerindeki liman araştırmaları XX. yüzyılın başlarında başlamıştır. Anadolu kıyılarında ilk araştırmalar ise 1960’dan sonra başlamaktadır. Anadolu kıyılarında bugüne kadar Phaselis, Limantepe, Myndos, Kyzikos ve Küçükçekmece göllerinde gerçekleştirilmiştir. Fakat son 20 yıl içerisinde üniversitelerde yüksek lisans ve doktora seviyelerinde liman araştırmalarının yapılması gelecek için umut vaat edicidir. Bursa kıyıları, Anadolu toprakları gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Antik kaynaklardan bildiğimiz kadarı ile bölgede oturan en eski medeniye Bebrklerdir. Bölgede genel olarak yaşayan halk Trak kökenli halklardır. Mysialılar, Frigyalılar ve Bithynialılar arasında bölgede bir hakimiyet savaşı söz konusudur. Kimi zaman Bursa kıyı şeridi Mysialıların kontrolüne geçerken, kimi zaman Bithynialılar kontrolünde olmuştur. Kimi antik kaynağa göre Kios (Gemlik) Mysia kenti iken, kimine göre Phygia, kimine göre ise Bithynia topraklarındadır. Persler M.Ö. 547 yılında Lidya Krallığı’nı yok edince bölgeye hakim olmuşlardır. Perslerin tüm Anadolu’da uzun yıllar hakimiyetlerinden söz etmek mümkündür. Fakat, M.Ö. V. yüzyılın ortasından sonra Bursa kıyıları da dahil olmak üzere, Marmara Denizi’nin güney kıyılarında Yunanlıların hakim olduğu bilinmektedir. Büyük İskender’in M.Ö. 333 yılında Anadolu’ya girmesi ile Perslerin Anadolu’daki hakimiyetleri yok olmuştur. İskender, Bithynia üzerine saldırı yapsa da, burası ile fazla ilgilenmeyerek Anadolu içlerine yürüyüşüne devam etmiştir. M.Ö. 202 yılına kadar Bursa ilindeki Kios, Myrleia gibi önemli yerleşimler bu dönemde kent devletleri statüsünde gözükmektedir. M.Ö. 202 yılında Prusias tarafından yeniden inşa edilen şehirler Bithynia Krallığı hakimiyetine girmişlerdir. M.Ö. 75/74 yılında Bithynia toprakları miras yolu ile Roma İmparatorluğu’na devredilmiştir. Bu dönemde Mithradates ile Pompeius arasında bölge için önemli mücadeleler olmuştur. Bursa kıyılarında kısa bir süre Mithradates’in egemenliği söz konusu olsa da, M.Ö. 63 yılından sonra ise Roma İmparatorluğu hakimiyetindedir. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesinden sonra Bursa ili kıyılarındaki yerleşimlerde Doğu Roma İmparatorluğu hakimiyetine girmişlerdir. Uzun yıllar Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu hakimiyetinde kalan kıyı şeridi yerleşimleri, M.S. 1320’den sonra Osmanlı İmparatorluğu hakimiyetine girmişlerdir. Kolonizasyon hareketleri sonrası Marmara Denizi’nde ticari bir hareketlilik söz konusu olmuştur. Çanakkale Boğazı üzerinden Marmara Denizi’ne giren halklar yeni koloni kentleri kurmuşlardır. Bu kurulan kentler ve siyasi olaylar hakkındaki bilgiler deniz ticaret rotalarını çizmemize yardımcı olmuştur. Antik dönemde denizciler istedikleri zaman sefer yapamıyorlardı. M.S. IV. yüzyılın sonlarında yaşamış olan antik yazar Vagetius denizcilerin sefer takvimi hakkında bilgi vermektedir. Vagetius’a göre Antik Dönem denizciliği için meteoroloji ve hakim rüzgarlar oldukça önemlidir. Gemilerin sefer yapmalarına uygun belirli tarihler mevcuttur. Denizin şiddeti ve durumu tüm yıl sefer yapılmasına imkan sağlamamaktadır. 27 Mayıs’tan 14 Eylül’e kadar sefer yapmak güvenli iken, bu tarihten itibaren yaklaşık 11 Kasım tarihlerine kadar sefer için hava şartları ve denizler şüpheli ve tehlikelidir. 11 Kasım’dan 10 Mart’a kadar ise denizlerin tamamen sefere uygun olmadığından bahsetmektedir. Denizciler, uygun hava şartları için sefer mevsimini beklemek zorundaydılar. M.S. XVII. yüzyılda da Vagetius’un verdiği tarihler sefer için geçerliliğini korumaktadır. 1775-1776 yılındaki Seyir Defteri’nde Osmanlı gemilerinin Nisan – Kasım ayları arasında sefer yaptığı anlaşılmaktadır. Vagetius’un bahsettiği tarihlerden günümüze yaklaşık 1500 yıl geçmesine ve gelişen gemi teknolojilerine rağmen, Marmara Denizi’nde Mudanya – İstanbul seferini yapan gemiler hava şartları nedeni ile en çok Kasım - Mart aylarında iptal edilmektedir. M.S. IV. yüzyıl ile M.Ö. VII. yüzyıl arasında coğrafyada ve iklim kuşaklarında çok fazla değişiklik olmadığına göre, Vagetius’un vermiş olduğu dönemlerin VII. yüzyıldan itibaren geçerli olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Antik kaynaklara göre, kurulan ilk koloni kentleri Marmara Denizi’nin güney kıyılarında kurulmuştur. M.Ö. 756 yılında Kyzikos, M.Ö. 709 yılında Parion, M.Ö. 712 yılında Astacus, Marmara Denizi’ndeki koloni kentlerinin ilk öncüleridir. Kios’un kuruluşu ise M.Ö. 627 yılına tarihlenmektedir. Marmara Denizi’nin kuzey kıyılarında yer alan, Chalkedon M.Ö. 685’te, Selymbria M.Ö. 668’den önce, Byzantium M.Ö. 668’te, Perinthos M.Ö. 602’de, Thracia Chersonesus (Gelibolu) M.Ö. 561’de kolonileştirilmişlerdir. Marmara Denizi’ndeki kolonizasyon hareketlerine baktığımızda Çanakkale Boğazı’ndan Marmara Denizi’ne girildikten sonra en erken koloni kentlerinin Marmara’nın güney kıyılarında kurulduğu görülmüştür. Bu da güney kıyılarında bir ticaretin olduğunu kabul etmemize nedendir. M.Ö. V. yüzyılda dönemin önemli deniz gücü Atina liderliğinde, Perslere karşı ortak mücadele etmek amacı ile Delos Birliği kurulmuştur. Birliğin ilk işi Çanakkale Boğazı’nı ve Marmara kıyılarını Perslerden temizlemek olmuştur. M.Ö. V. Yüzyıldaki deniz ticareti ile ilgili elimizdeki en önemli arkeolojik verilerin başında Atina Vergi Listeleri gelmektedir. Bu listelerde Attika-Delos Deniz Birliği’ne vergi veren kentler ve vergi oranları gözükmektedir. Buna göre Marmara Denizi kıyısında vergi veren birçok kentin adı ile karşılaşmaktayız. Bu kentlerden bazılarının vergi oranları da gözükmektedir. Bu listelere göre, Marmara Denizi’nin güney kıyılarında kurulmuş olan Parion 1 talent, Procennesos 3 talent, Kyzikos 9 talent, Kios 1000 drahmi, Astacus 1 talent 300 drahmi vergi verir iken, kuzey kıyılarındaki Perinthos 10 talent, Selymbria 6 talent, Byzantium 15 talent, Chalcedon 7 talent vergi vermektedir. Vergi oranlarının şehirlerin ekonomik durumu ile doğru orantılı olduğu düşünülürse, M.Ö. V. yüzyılda kuzey kıyılardaki kentlerin güney kıyılarındaki kentlerden daha zengin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu gelişmiş ekonomi bize dönemin deniz ticaret rotalarını da vermektedir. Marmara Denizi’nin ticaret rotaları M.Ö. VIII. yüzyıl içerisinde güney kıyılarında daha aktif iken, M.Ö. V. yüzyıl ile birlikte ana ticaret rotası kuzey kıyılarına kaymıştır. Bu dönemde, Marmara Denizi’nin hakimiyeti tamamen Perslerin elinde gözükmektedir. Bu dönem Persler ile Yunanlıların büyük mücadeleleri vardır. Marmara Denizi’nin bir Pers gölü haline gelmesi nedeni ile Pers satraplığına bağlı tüm kıyılarda özgürce bir dolaşımdan söz etmek olasıdır. M.Ö.V. yüzyılın ortasından sonra Marmara Denizi de dahil olmak üzere Ege Denizi kıyılarında Attika Delos Deniz Birliği’nin etkisi gözükmektedir. Fakat Anadolu’daki Pers varlığı Marmara Denizi’ndeki ticaret yollarını güney kıyılarından uzak tutmuş olmalıdır. M.Ö. IV. yüzyılın sonlarında özellikle Kios’un bastırdığı altın sikkeleri kentin ekonomisinin iyiliğine işaret etmektedir. Bu da, Bursa ili topraklarındaki kentlerinde bu dönemde ticaret yolları üzerinde bulunduğunu göstermektedir. Roma Dönemi’nde tüm Marmara Denizi kıyıları Roma İmparatorluğu güvencesi altına alınmıştır. Kuzeyde Perinthos, bölgenin en önemli limanı ve Via Egnatia yolunun başlangıç noktasıdır. Ayrıca kent, Roma ordularının geçiş istasyonu ve toplanma noktası olarak oldukça önemli bir konumda bulunmaktadır. Roma dönemi kentlerine ve bölgedeki siyasi olaylara göz attığımızda Marmara’nın güney kıyıları çok daha problemlidir. Özellikle Mitridates VI’nın Bithynia kıyılarında Romalılara üstünlük kurması ve Nikaia (İznik), Mryleia (Mudanya) ve Kios (Gemlik) gibi kıyı kentlerini ele geçirmesi nedeni ile bu bölge Romalılar için ticarete elverişsiz duruma gelmiştir. M.Ö. 74 yılında Bithynia topaklarının vasiyet yolu ile Roma İmparatorluğuna bağlanmış ve M.Ö. I. yüzyılın ikinci yarısında Apameia, “Colonia Iulia Concordia Apamea” ismi ile bir Roma kolonisi olmuştur. Güney kıyıları da güvenlik altına alındıktan sonra tüm Marmara Denizi kıyıları ticarete elverişli duruma gelmiş olmalıdır. Perinthos’ta bulunan ve M.S. III. Yüzyıla tarihlenen bir yazıt Roma döneminde Perinthos ile Apameia’nın iyi ilişkiler içinde olduğunu, hatta Perinthos’ta “Apameia’yı Sevenler Cemiyeti” olduğunu göstermektedir. Bu dönemde bütün Marmara Denizi sınırları içerisinde bir ticaretin olduğu görülmektedir. Ayrıca Romalıların Marmara Denizi’nin iki yanında birer koloni kurması ve bu kolonilerin irtibatta olmaları bir tesadüf olmamalıdır. Perinthos’un Via Egnatia ile Roma ve Trakya kentlerine bağlandığı gibi, Colonia Iulia Concordia Apameia’nın da Anadolu içleri ile Prusa üzerinden bağlantısı vardır. Tüm bu veriler ışığında, M.Ö. 6000’lerde insanoğlu Marmara Denizi’ni besin sağlama amacı ile kullanmaya başlamıştır. M.Ö. VIII. yüzyıl ile birlikte Marmara Denizi deniz ticaretinde ismini duyurmuştur. Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemleri boyunca siyasi etkiler nedeni ile farklı deniz rotaları oluşmuştur. Her dönemde, değişen deniz rotaları kentlerin gelişmelerini etkilemiştir. Marmara Denizi deniz rotası üzerindeki kentler, gelişmeye sürekli devam etmiştir. Perinthos Antik Kenti ile Via Egnatia örneğinde olduğu gibi, limanlar bir yol ağı ile iç bölgelere ulaşıma sahip olmalıdırlar. Bu nedenle bölgede yol ağları üzerine de bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Liman kentleri ile iç bölgeleri bağlayan yollar tespit edilmeye çalışılmıştır. Antik kaynaklardan bildiğimiz Prusa – Apameia bağlantısına ait arkeolojik bir veri ile karşılaşılmamıştır. Fakat yazıtlar ışığında Nicaea’dan Kios’a ulaşan bir yolun varlığı bilinmektedir. Bursa ili kıyıları kıyı yapısı, kayaç ve toprak yapısı ile antik kentlerin konumları karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma sonucunda kıyı şeridi, kayaç ve toprak yapısı ile antik kentlerin konumları arasında bir bağlantı bulunamamıştır. Tarım toprakları haritası incelendiğinde ise, tüm önemli antik kentlerin (Myrleia, Kios, Daskyleion ad Mare) günümüzde zeytin dikim alanlarında kurulduğu ve verimli topraklara sahip olduğu anlaşılmıştır. Plakia Antik Kenti’nin konumu bazı antik kaynaklar tarafından verilse de, yeri hakkında soru işaretleri mevcuttur. Kent hakkında bilinenler, Rhyndakos Nehri’nin batısında, Pelasg kolonisi ve kıyı yerleşmesi olmasıdır. Yaptığımız araştırmalar esnasında, Kurşunlu/Karacabey’de sualtında oldukça tahrip edilmiş dalgakıran yapısı ile karşılaşılmıştır. Araştırma sahamızın başladığı alandan itibaren Rhyndakos Nehri’ne kadar tespit edilen tek liman kalıntısı burasıdır. Liman’ın üst kısmında bulunan manastır ve mimari parçalar bölgenin tarihini çok daha eskiye götürmektedir. Tespit ettiğimiz limanın, erken dönemlerde Plakia halkı tarafından kullanılan bir liman, Geç Antik Çağ’da ise Manastır Limanı olarak görev yaptığı düşünülmektedir. Burasının kesin olarak Plakia Antik Kenti’ne ait bir liman demek için en azından yazıtlar ile desteklenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, bölgede başka bir liman kalıntısı bulunmamasından dolayı burasını Plakia Antik Kenti’nin limanı olarak tanımlamak uygun görülmüştür. Liman, iki dalgakıran yardımı oluşturulmuş, yapay deniz limanıdır. Dalgakıranlar iri düzensiz taşların yığılması ile meydana getirilmiştir. Daskyleion ad Mare ile Eşkel Limanı eşleştirilmesi XX. yüzyılın başlarında yapılmıştır. Bu nedenle, kentin limanını aramaya yönelik çalışmalar yapılmıştır. Eski fotoğraflardan kentin limanı tespit edilmiş, modern yapılaşmanın dalgakıran ve liman üzerindeki tahribatı belgelenmiştir. Kentin bir tek limanı olduğu ve bunun da koyun içinde inşa edildiği anlaşılmıştır. Dalgakıranı iri, düzensiz taşların yığması ile meydana getirilmiştir. Ketendere’nin gerek konumu, gerekse buluntuları nedeni ile bir kent olarak algılanmaması gerektiği anlaşılmıştır. Ketendere deresinin batı kısmında iri düzensiz taşların yığılması ile meydana getirilmiş bir dalgakıran yapısı tespit edilmiştir. Antik limanlar ve tatlı su kaynaklarının bağlantısı göz önüne alınarak burasının çok küçük deniz taşıtları için kullanıldığı ve Caesarea Germanica kentine ait olması gerektiği görüşü bildirilmiştir. Kapanca Limanı’nda yapılan çalışmalarda 2 adet dalgakıran yapısı tespit edilmiştir. Bu dalgakıranların, iri düzensiz taşların yığılması işe meydana getirildiği anlaşılmıştır. Yüzyıllardır yeri tartışma konusu olan Caesarea Germanica Antik Kenti ile Kapanca Limanı’nın ortak yönleri gösterilerek, burasının Caesarea Germanica olması gerektiği ifade edilmiştir. Trilye kıyılarında yapılan araştırmalar neticesinde ne yazık ki antik döneme tarihleyebileceğimiz hiç bir liman yapısı ile karşılaşılmamıştır. Trilye kıyı şeridindeki modern yapılaşma ve liman tahribatın en büyük sorumlularıdır. Trilye’de yapılmış olan çalışmalar incelendiğinde, burasının bir yerleşim yerinden çok bir kült olanı olarak algılanması gerektiği anlaşılmıştır. Mudanya sınırlarında yaptığımız araştırmalar daha önceden yeri tespit edilmiş olan akropol çevresinde yoğunlaştırılmıştır. Roma Dönemi’nden itibaren Bursa için çok önemli bir liman şehri olan Mudanya’da kıyı şeridinde antik döneme tarihlenebilecek herhangi bir liman kalıntısı tespit edilememiştir. Eşkel, Trilye gibi Mudanya kıyı şeridinin de yoğun olarak doldurulduğu ve yapılaşmaya gidildiği anlaşılmıştır. 1860’lı yıllarda kıyı şeridinde sözü edilen dalgakıran yapılarının bu yapılaşma nedeni yok olduğu tespit edilmiştir. Mudanya – Gemlik arasındaki araştırmalar neticesinde Sırakayalar Mevkii’nde liman yapısı tespit edilmiştir. Dalgakıranlar iri düzensiz taşların dizilmesi ile meydana gelmiştir. Limanın fonksiyonunu anlamak için çevrede yaptığımız araştırmalarda limanın yamaçlarındaki tepe üzerinde yol yapımı ve taş ocağı nedeni ile yoğun tahribatın olduğu gözlenmiştir. Hangi kente ait olduğunu tespit etmek için yaptığımız araştırmalarda, ismi bilinen fakat yeri hakkında soru işaretleri olan Bryllion Antik Kenti ile ortak noktaları tespit edilmiştir. Bu limanın yaklaşık olarak üç kilometre iç kısmında bulunan Gündoğdu’da bulunan antik kent ile bağlantısının olduğu anlaşılmıştır. Bazı bilimadamlarının Paladari olarak isimlendirdiği kentin erken dönemleri hakkında hiçbir bilgi yoktur. Antik yazarlardan bölgede olması muhtemel kentler araştırılmış ve eşlenen tek yerleşim ile filolojik eşleştirilme yapılmaya çalışılmıştır. Tüm veriler göz önünde tutulduğunda Gündoğdu’daki antik kentin Bryllion, limanın arkasındaki tepe üzerinde de Bryllion’un epineonu olan Tereia’nın bulunması gerektiği düşünülmüştür. Bu nedenle kayıp kent Bryllion ile Gündoğdu yakınındaki Çiftekayalar’ın aynı yer olduğu ifade edilmiştir. Özellikle M.S. X. yüzyıldan sonra bölge için önemli bir gemi üretim merkezi olarak bilinen Gemlik’te yapılan araştırmalar neticesinde antik döneme tarihlenebilecek herhangi bir liman veya tersane yapısı ile karşılaşılmamıştır. Kıyı şeridinin tamamen dolduğu ve yeniden yapılaşmanın olduğu anlaşılmıştır. İznik Gölü’nde yapılan araştırmalar esnasında dört farklı noktada iskele kazıkları tespit edilmiştir. Bu kazıkların yerleri ile, bölgede yerleri tahmin edilen antik kentler karşılaştırıldığında birebir örtüşme söz konusudur. Ahşapların tatlı sularda binyıllar boyunca bozulmadan kalabildiği bilinmektedir. Bodrum, Myndos, Antalya, Plakia, Eşkel, Gemlik örneklerinden de bildiğimiz gibi limanların olduğu yerler binyıllar boyunca aynı işlevde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu durum göllerde de söz konusu olmalıdır. İznik kenti çevresinde yaptığımız araştırmalarda dalgakıran benzeri bir yapı ile karşılaşılmamıştır. Kentin göl kısmında yoğun dolgu bulunmaktadır. Göl Kapı önünde tespit edilen kazıklar muhtemelen antik kentin iskelesini işaret ediyor olmalıdır. Yüzyıllar boyunca aynı mevki, eskiyen ahşapların yenilenmesi ile kullanılmış olmalıdır. Uluabat Gölü’nde yaptığımız çalışmaların sonuçları İznik Gölü’nde yaptığımız çalışmaların sonuçları ile benzerlik göstermektedir. Her iki gölde de dalgakıran veya mendirek yapısına rastlanmamıştır. Gölyazı (Apollonia ad Rhydakos)’ta yaptığımız çalışmalar neticesinde insitu şeklinde bulunan bağlama taşı limanın tam yerini bize göstermektedir. Bağlama taşı gölden yaklaşık 16 metre içeride bulunmaktadır. Aradan geçen yol ile, olması muhtemel kalıntılar tahrip edilmiştir. Antik kaynaklardan Miletopolitis Gölü kıyısında kurulduğunu bildiğimiz Miletopolis kenti günümüzde tamamen karasal bir alandadır. En yakın göl Uluabat Gölü olup, arasındaki mesafe kuş uçuşu 20 kilometredir. Strabon’un bahsettiği gölü bulmak için çevre topografyası ve coğrafyası üzerine yapılan araştırmalar ile kuruyan gölün sınırları tespit edilmiştir. Müze Müdürlüğü’nün yaptırdığı kazılar neticesinde ortaya çıkan yapılar ve topografya ışığında limanın nerede olması gerektiği açıklanmıştır. Rhyndakos Nehri’nin Uluabat Gölü ve Marmara Denizi arasında kalan kısımdaki çalışmalarda herhangi bir liman yapısı bulunamamıştır. Buradaki çalışmalarda orta boyda balıkçı teknelerinin bile günümüzde bu nehirde yolculuk ettiği ve kıyıda herhangi bir liman yapısına gereksinim duymadan demirleyebildiği anlaşılmıştır. Bu alandaki çalışmalara, herhangi bir buluntu olmaması nedeni ile ayrı bir başlık açılmamıştır. Kıyı şeridindeki ve göllerdeki çalışmalar göstermiştir ki, Bursa il sınırlarında tespit edilen tüm deniz limanlarında dalgakıranlar iri, düzensiz taşlar yardımı inşa edilmiştir. Tatlı sularda ise, herhangi bir dalgakıran yapısı ile karşılaşılmamaktadır. Tatlı sularda liman için ekstra yapılaşma gerekmemektedir. 135 kilometrelik kıyı şeridinde üç adet dalgakıran yapısı tespit edilmiştir. Eşkel, Trilye, Mudanya, ve Gemlik gibi halen yaşamın sürdüğü yerleşim yerlerinde limanların tahrip ve yok edildiği anlaşılmıştır. Kıyı şeridinin düz olması nedeni ile doğal liman hiç yoktur. Tespit edilen limanların hepsi yapay deniz limanıdır. M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren deniz ticaretinde aktif olan Marmara Denizi kıyılarındaki limanları tarihlemek için yeterli veri mevcut değildir. Dalgakıranların yapım şeklinden tarihleme yapılamamaktadır. Fakat buluntular ışığında; Plakia Antik Kenti M.Ö. IV. yüzyıl; Daskyleion ad Mare M.Ö. IV. yüzyıl; Caesarea Germanica M.S. I. yüzyıl; Apameia/Myrleia M.Ö. IV. yüzyıl; Bryllion ve Kios M.Ö. V. yüzyıl’a tarihlendirilmektedirler. Plakia – Daskyleion ad Mare arasındaki mesafe 33 kilometre; Daskyleion ad Mare – Caesarea Germanica arası 5 km; Caesarea Germanica – Apamia/Myrleia arası 14 km; Apameia/Myrleia – Bryllion arası 9 km ve Bryllion – arası 17 kilometredir. Aralarındaki mesafeler bakımından bir ortaklık gözükmemektedir. Bu nedenle, bölgede liman kentleri kurulurken aralarındaki mesafeden çok coğrafya şartlarına dikkat edilmiştir.Item The dynamics of conflict and peacebuilding in Africa: The cases of the Democratic Republic of Congo, Central African Republic, and Mali(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-05-20) Ndzamangwi, Isidore Agha; Yılmaz, Muzaffer Ercan; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı; 0000-0003-2563-4790This research examines conflict and peacebuilding in the Democratic Republic of Congo, the Central African Republic, and Mali. Intrastate conflicts have spillover consequences. This explains why a holistic understanding of such conflict is relevant. The study seeks to examine the causes of conflict and the ambiguous role of nonstate armed actors. It equally aims to evaluate the effectiveness of regional, continental, and international peacekeeping operations and the extent to which such missions contribute to peacebuilding. The study relied on several theories to explain the causes of conflict, and a conceptual framework on conflict and peacebuilding was applied to analyze regional, continental, and international interventions. Informed by the case study research design, the study ostensibly unraveled the complex dynamics of conflict and peacebuilding in Congo, the Central African Republic, and Mali. From the three hypotheses analyzed, the research demonstrated that the political economy of African state leadership and ethnoreligious sentiments are significant drivers of conflict. Qualitative analysis from the study showed that nonstate armed actors influence the dynamics of intrastate conflicts in complex and contradictory ways. The involvement of armed groups in conflicts significantly impacts the level and severity of violence and instability. Evidence from the research revealed that the successes and challenges of peacekeeping missions significantly affect the achievement of conflict resolution. The study thus concludes with recommendations, maintaining that host state authorities should respect the terms of peace agreements as a matter of necessity. At the same time, regional and international peacekeeping missions must take broader measures to clearly explain the contents of their mandates to their host populations.Item The Errors committed by Turkish University students learning English and their analysis(Uludağ Üniversitesi, 1994) Doğan, Temel; Küçükboyacı, M. Reşit; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Yabancı Diller Eğitimi Bölümü; İngiliz Dili Eğitimi Ana Bilim DalıItem Male and female relationships in some of Iris Murdoch's major novels(Uludağ Üniversitesi, 1990) Barut, Erol; Elgin, Seçkin; Sosyal Bilimler EnstitüsüItem National role conceptions and orientations of Turkey, Iran, and Saudi Arabia as competing regional powers in the Middle East: 1979-2020(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-02-11) Munassar, Omar; Arı, Tayyar; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı; 0000-0002-3663-7973This study utilizes role theory to examine the role conceptions and behavior of the three competing regional powers in the Middle East, Turkey, Iran, and Saudi Arabia since 1979. Theoretically, the research aims at developing a contest-based regional role approach by highlighting four role behavior dimensions to study Middle Eastern regional powerhood and competition. Such role behavior applied to the Middle East revolves around four role behavioral dimensions that shape competing regional powers as a causal dimension (role sources), orientational (role orientations), expectational (role expectations), and contestational (role challenges). Being the Middle East a conflictive region, this thesis argues that regional powers seek regional power status by playing leading regional roles that vary between cooperative, competitive, and status quo. These cooperative roles are expected to contribute to regionalism, competitive roles are expected to bid hegemony, and status quo roles are expected to either maintain or challenge the regional power status quo. Analytically, the primary purpose of the study is to contribute to the Middle East IR scholarship by debating and understanding the regional role competition for regional power status by Turkey, Iran, and Saudi Arabia since 1979. By reflecting on the structural and ideational sources of roles, the study aims to explain how the shift and consistency of national role conceptions—those regionaloriented roles—shape foreign policy orientations and expectations and thus influence the dynamics of regional cooperation and competition. The study also explores how the Islamic Revolution of Iran shaped Iran’s revisionist regional roles that affected the regional security order and triggered counter-regional roles of other regional powers, especially Saudi Arabia. Finally, it seeks to clarify that, while Turkey and Saudi Arabia are two Sunni status quo regional powers, they have acted differently since the Arab Spring uprisings and played competing roles; the former plays revolutionary liberal roles, and the latter plays counter-revolutionary conservative roles. Thus, such regional dynamics have transformed the regional status quo and these three regional powers’ roles.Item Perception of gender discrimination in HRM practices and occupational turnover intention of women in STEM occupations: Evidence from Turkey, Jordan and USA(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2022-08-26) Aljaafreh, Seham Ahmad; Sayılar, Yücel; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İşletme Ana Bilim Dalı; Yönetim ve Organizasyon Bilim Dalı; 0000-0001-5815-4473Kadınların bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) alanlarında akademik ve profesyonel olarak kaydettikleri ilerlemeye rağmen, STEM işgücündeki cinsiyet farkı hala devam etmektedir. Bu cinsiyet farkının oluşmasına katkı sağlayan sebeplerden birisi de kadınların işyerinde maruz kaldıkları ayrımcı uygulamalar ve bu uygulamalar nedeniyle bu alanlardan uzaklaşmalarıdır. İşyerinde cinsiyet ayrımcılığının, bireysel, örgütsel ve ulusal düzeyde incelenebilecek birçok boyutu ve nedeni bulunmaktadır. Örgütsel düzeyde bakıldığında, kadınlara yönelik ayrımcılık, büyük ölçüde, çeşitli olumsuz sonuçlara yol açan ve kadınları işlerinden ya da tüm kariyerlerinden ayrılmaya sevk eden insan kaynakları yönetimi (İKY) uygulamalarıyla ortaya çıkmaktadır. Diğer bir deyişle kadın çalışanların İK uygulamaları üzerinden algıladıkları bir ayrımcılık, bir çok işletme için günlük pratikte sık rastlanan bir olgudur. Öte yandan kadınlara yönelik ayrımcılağ ilişkin algı, kültürden kültüre de değişkenlik göstermektedir. Farklı ulusal kültürel kabuller ve kodların, kadınların hangi davranışı veya uygulamayı ayrımcı olarak algıladığını belirleyeceğini beklemek mümkündür. Bu çalışmada ilk olarak, kadınların İKY uygulamalarında algıladıkları cinsiyet ayrımcılığı ile işten ayrılma niyetleri arasında bir ilişki olup olmadığı sorusuna cevap aranmaktadır. Çalışmanın ikinci sorusu ise, algılanan ayrımcılık düzeyinin, ve bu algı ile meslekten ayrılma niyeti arasındak ilişkinin, farklı ulusal kültürel alanlarda değişkenlik gösterip göstermediğidir. Bu çalışmada, kadınların algıladıkları ayrımcı uygulamalar ile işten (meslekten) ayrılma niyetleri arasındaki ilişki sosyal bilişsel kariyer teorisi (SCCT) çerçevesinde tartışılmış ve araştırılmıştır. SCCT'ye göre, yukarıda belirtilen ilişki, kadınların öz-yeterliliklerine ve ii işyerinde cinsiyet ayrımcılığı engelini aşma yeteneklerine ilişkin inançlarından da etkilenebilir. Buradan, raştırmanın üçüncü sorunsalı, SCCT’nin temel kavramlarından biri olan genelleştirilmiş öz-yeterliğin yukarıda temel alınan iki değişken arasındaki ilişkide nasıl bir rol oynadığı ile ilgilidir. Söz konusu rolün niteliği ve kültürel bağlamlara göre değişkenliği tespit edilmeye çalışılmıştır. Cinsiyet ayrımcılığı, kariyer gelişimi ve ulusal kültür literatürü tarafından yönlendirilen bu çalışma, üç ülkeden (ABD, Türkiye, Ürdün) STEM mesleklerinde kadınları hedefleyen bir araştırma tasarımına sahiptir. Araştırma sorularını esas alarak oluşturulan model, nicel yöntem kullanılarak ve üç ülke arasında karşılaştırma imkanı verecek biçimde test edilmiştir. Sonuçlar, cinsiyet ayrımcılığı ve genelleştirilmiş öz yeterlik algılarının farklı kültürel gruplar arasında önemli ölçüde farklılık gösterdiğini ortaya koymaktadır.. Cinsiyet ayrımcılığı, işten ayrılma niyeti üzerinde anlamlı bir pozitif etkiye sahipken genelleştirilmiş öz-yeterlik, yalnızca ABD örneğinde cinsiyet ayrımcılığı algısı ile işten ayrılma niyeti arasındaki ilişki üzerinde anlamlı bir düzenleyici etkiye sahiptir. Bu çalışma, STEM mesleklerinde cinsiyet ayrımcılığı olgusu ve sonuçlarına kültürler arası bir bakış açısı ekleyerek araştırma alanına katkıda bulunmaktadır. Öte yandan araştırmanın bulguları, İKY uygulamalarının sonuçları, kadınlara yönelik ayrımcı uygulamaların yarattığı etkiler ve bunların kültürler arasında nasıl farklılaştığını karşılaştırmalı olarak açıklamak açısından önem taşımaktadır. Araştırma, özellikle çok uluslu şirketlerin İK uygulamalarının anlaşılması ve geliştirilmesi ve SCCT'nin işyeri koşullarında uygulanabilirliği açısından hem teorik hem de pratik literatüre katkı sağlayacak sonuçları ortaya koymaktadır.Item The role of financial development, human capital, and economic growth on environmental sustainability: an empirical analysis of Cameroon(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2020-09-23) Ndzembanteh, Aboubakary Nulambeh; Yılmaz, Ferudun; Sosyal Bilimler Enstitüsü; İktisat Ana Bilim Dalı; İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat Bilim Dalı; 0000-0002-4039-6690Bu tezde, ekonomik büyümenin gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla mücadelede bir politika aracı olarak kullanılmasının bir zorluk olduğunu, çünkü ekonomik büyüme genellikle çevreye zararlı sera gazı emisyonları ile ortaya çıktığını kaydettik. Ekonomik büyüme ve çevre kirliliği arasındaki denge bağlamsal olsa da, hem beşeri sermaye hem de finansal kalkınma, sürdürülebilir kalkınma hedefi 1 (yoksulluk yok), sürdürülebilir kalkınma hedefi 2 (sıfır açlık), sürdürülebilir hedef 4 (kaliteli eğitim ), sürdürülebilir hedef 6 (temiz su ve sanitasyon), sürdürülebilir hedef 8 (insana yakışır iş ve ekonomik büyüme) ve sürdürülebilir kalkınma hedefi 13 (iklim eylemi). Bu tezin analizi dört bölüme ayrılmıştır. İlki, değişkenlerin bütünleştirici özelliklerini değerlendirir (yani geleneksel birim kökü ve yapısal kırılmalar). 1980-2016 dönemini kapsayan Kamerun zaman serisi verilerinden yararlanılarak, değişkenlerin ilk fark I (1) 'de durağan olduğu bulunmuştur. Bu arada, yapısal kırılma testi ayrıca Kamerun'un zaman serisi verilerinde, özellikle (a) Nyos Gölü felaketi ve 1985 ile 1993 arasındaki petrol krizi sırasında, (b) 1994-2004 yerel para biriminin devalüasyonu ve sonrası seçim krizi; ve (c) Kamerun da dahil olmak üzere dünyadaki birçok ülkeyi etkileyen 2008 ila 2009 mali krizi. İkinci analizde, yazar regresif dağıtım gecikmeli (ARDL) sınır testini kullanarak finansal kalkınma, beşeri sermaye, ekonomik büyüme, doğrudan yabancı yatırım, enerji tüketimi ve çevre kalitesi arasındaki eşbütünleşme ilişkisini inceliyoruz. Ayrıca, ARDL sınır testi ayrıca iki kategoriye ayrılmıştır: model bir ve model iki. Birinci modelde ARDL sınır testi, kukla değişkenler dikkate alınmadan gerçekleştirilmiştir. Ancak ikinci modelde, yapısal kırılmaların etkilerini yakalamak için yapay değişkenler tanıtıldı ve bu, sonuçların iyileştirilmesine büyük ölçüde yardımcı oldu. ARDL sınır testlerinden hesaplanan F istatistiklerinin alt ve üst sınırlardan daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır, bu da değişkenler arasında uzun dönemli bir ilişkinin var olduğunu göstermektedir. Özellikle, doğrudan yabancı yatırımlarda (DYY) %1'lik bir artış ve finansal gelişme, karbondioksit emisyonlarını sırasıyla %0,01 ve %1,34 artırmaktadır. Bu arada, ekonomik büyüme, beşeri sermaye ve enerji tüketiminde% 1'lik bir artış, karbondioksit emisyonlarını buna bağlı olarak %1,09, %3,71 ve %0,99 oranında azaltır. Doğrudan yabancı yatırım ve çevresel kalite arasındaki pozitif ilişki, kirlilik cenneti hipotezinin Kamerun ile ilgili olduğunu gösteriyor. Ekonomik büyüme ve çevresel kalite arasındaki negatif ilişki, bu ülkedeki çevresel Kuznets eğrisi (ECK) hipotezinin önemini gösterir. Beşeri sermayenin (eğitim) Kamerun'da çevresel sürdürülebilirliğin oluşturulmasında rol oynayan önemli bir değişken olduğu da belirtilmektedir. Üçüncü analizde, finansal gelişme, beşeri sermaye, ekonomik büyüme, doğrudan yabancı yatırım, enerji tüketimi ve çevre kalitesinin nedensellik etkilerini inceliyoruz. Bu, Granger nedensellik ve Toda-Yamamoto (TY) nedensellik testleriyle test edildi. Granger nedenselliğinin sonucu, tek yönlü nedenselliğin doğrudan yabancı yatırımdan karbondioksit emisyonlarına, finansal kalkınmaya ve ekonomik büyümeye ve ekonomik büyümeden karbondioksit emisyonlarına kadar uzandığını göstermektedir. Bununla birlikte, finansal gelişme ile karbondioksit emisyonları, beşeri sermaye ve karbondioksit emisyonları arasında ve kısa vadede enerji tüketimi ile karbondioksit emisyonları arasında nedensel bir etkinin olmadığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte, Toda-Yamamoto nedensellik testinin devreye girmesiyle, küçük örneklem modelleriyle uyumlu olduğu için daha iyi sonuçlar elde ettik. Buna uygun olarak, Toda-Yamamoto testi tek yönlü nedenselliklerin karbondioksitten finansal gelişmeye, ekonomik büyümeye ve doğrudan yabancı yatırıma ve ekonomik büyümeden beşeri sermayeye kadar uzandığını göstermektedir. Benzer şekilde, çift yönlü nedensellik beşeri sermaye ve enerji tüketimi arasında, beşeri ve finansal gelişme arasında ve son olarak, finansal gelişme ile doğrudan yabancı yatırım arasında ilerler. Hata düzeltme terimi (EKT) katsayısı, negatif işaretli% 5 düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Bu, değişkenler arasında uzun vadeli nedenselliğin varlığını destekler. Bu arada, hata düzeltme teriminin yaklaşık% 94,8 olan değeri, önceki yıldaki herhangi bir karbondioksit emisyon dengesizliğinin cari yılda düzeltileceğini gösterir. Dördüncü bölüm, model kararlılığı ve uygunluğunun test edilmesinden oluşur. Bu, kümülatif toplam (CUSUM), kümülatif kareler toplamı (CUSUMSQ), seri korelasyon, normallik ve heteroskedastisite testleri incelenerek incelenir. CUSUM testinin sonuçları, modelin% 5 anlamlılık düzeyinde kararlı olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde, uygunluk testleri, modelin herhangi bir heteroskedastisite, normallik ve seri korelasyon problemlerinden arınmış olduğunu gösterir. Bu nedenle bu, bu tezde sunulan sonuçların yanlı tahminler olmadığı anlamına gelir. Her şeyden önce, özet istatistiklerden elde edilen sonuçlar ayrıca tüm değişkenlerin ortalama değerlerle gösterildiği gibi uyumlu olduğunu gösterir. Ekonomik büyümenin en yüksek ortalama değeri sergilediği, ardından beşeri sermaye ve finansal gelişmenin izlediği kaydedildi. Enerji tüketimi ve karbondioksit emisyonları negatif ortalama değerlere sahipti, bu da enerji kaynaklarının Kamerun'da tam olarak kullanılmadığını gösteriyor. Standart sapma ile ilgili olarak, bu modelden elde edilen sonuçların yanlı tahminler olmadığını gösteren önemli bir varyasyon elde edilmiştir. Bölüm yapısı açısından, bu tez beş Bölüme ayrılmıştır. Birinci bölümde, çalışmanın arka planını, problem ifadesini, çalışmanın amacını, çalışmanın kapsamını ve son olarak yenilikçi yönü sunuyoruz. İkinci bölüm, tüm CEMAC ülkelerinin ekonomisini kapsamaktadır. Bu bölüm, bu bölgesel organın ekonomik performanslarını, çeşitli CEMAC ülkelerindeki ekonomik yapıları, mali göstergeleri, sosyal göstergeleri ve son olarak çevresel değişkenleri ölçmeye yardımcı olur. İkinci bölümde teorik ve ampirik incelemeleri sunuyoruz. Bu bölüm, finansal gelişme, beşeri sermaye, ekonomik büyüme, doğrudan yabancı yatırım ve enerji tüketiminin çevre kalitesi üzerindeki etkilerini inceleyen geçmiş çalışmaları gözden geçirdikten sonra literatürdeki boşlukları belirlemeye yardımcı olur. Dördüncü bölüm metodolojiyi kapsar. Burada çeşitli değişkenler, model özellikleri, tahmin teknikleri açıkça belirtilmiştir. Bu arada, son bölümde, bu tezde yürütülen çeşitli testlerin deneysel sonuçlarını ve tartışmalarını oluşturduk. Son bölümde, sonuçları, önerileri, gelecekteki araştırmanın yönünü ve son olarak bu çalışmanın sınırlılıklarını sunuyoruz. Son olarak, Kamerun'da çevre kalitesinin iyileştirilmesine en çok katkıda bulunan değişken beşeri sermayesi olarak bulundu. Bu bağlamda, hükümetin, kadınlar dahil herkesi okula gitmeye teşvik ederek, beşeri sermaye gelişim düzeyini yükseltecek politikaları uygulamaya çalışması önerilmektedir. Bu arada, kirlilik cenneti hipotezinin alaka düzeyi, bulguların da gösterdiği gibi, hükümetin çevre dostu ürünleri Kamerun'a çeken politikalar geliştirmeye dikkat etmesini gerektiriyor. Ancak bu çalışmanın bulguları, iki değişken arasındaki varsayılan ilişkiye aykırı sonuçlar ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, enerji tüketimi ile bağımlı değişken arasında bulduğumuz ters ilişki, muhtemelen Kamerun hükümetinin kirliliğin yayılmasını azaltmak için başlattığı güçlü koruma politikalarından kaynaklanmaktadır. Bu ana dallar arasında, insanların enerjinin korunmasına yönelik duyarlılığı, daha fazla yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, ağaçlandırma uygulaması ve ormansızlaşmanın önlenmesi yer alıyor.Item The effect and legacy of colonialism in modern Indonesia foreign policy(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2024-07-18) Ramadhan, Jelang; Özlem, Kader; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı; 0000-0002-9050-4565Modern International Relations (IR) in Southeast Asia strongly shaped by the colonialism dates back 16th century until decolonization era takes turn after World War II (WWII). Indonesia as a maritime archipelagic country is one of key-driving actors, not only in Southeast Asia, but Indo-Pacific too. The direct colonialism by European countries in Indonesia started 1800s created the common experience as a nation shared destiny and pushed forward the idea of Bebas-Aktif principle for Indonesian foreign policy. By utilizing post-colonial theories, such as post-colonialism and post-structuralism, this research examines the history of modern Indonesia and the philosophy of nation's foreign policy in overcoming challenges. Under the framework of qualitative research design, the dissertation attempts to answer the past relations with the legacy left in Indonesia and to what extent the colonialism influences modern Indonesian foreign policy. The paper written inductively to pursue a theory-making process and theorization in provincializing Euro-American centricism as the post-colonial resources utilized to strengthen the qualitative methods. Hence, the historical root, global political contestation and constellation are robustly influencing the pattern of Indonesian foreign policy in order toachieve the national interest, reduce the security threat, comply with the constitution order and actively contribute to the perpetuation of peace in the world. The experience of colonialism is the determinant factor for Indonesian envisioning global peace order and facing insurgencies arose from colonial legacy. Therefore, the utilization of soft power combined with the rising hard power capacity make Indonesia more viable option in the near future as one of the major powers not only in region, but global as well.Item Threats and balancing strategies: A comparative analysis of Saudi Arabia, the United Arab Emirates and Bahrain before and since the Arab uprisings(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2021-07-13) Jibril, Zainul Abideen; Pirinççi, Ferhat; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı; Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı; 0000-0002-4084-5919This research examines the threat perceptions and different responses of states in dealing with common threats perceptions. Balancing strategies such as armament and alliance with other states are mainly the consequence of threats or perceived threats in states’ internal and external environment. States that share structural similarities are expected to behave in similar ways while balancing their threats. However, often at times, differences are noticed in the balancing strategies of similar states. In the Gulf, upheavals such as the Islamic Revolution in Iran, the war that ensued as a consequence, the Iraq invasion of Kuwait, the US invasion of Iraq, and the Arab Uprisings shaped the region’s security dynamics. Threatened by these upheavals, the states took different strategies to balance their threat perceptions. To arrive at a plausible explanation, the Most Similar Systems Design was used to determine the similar states to understand and explain the reasons for the difference. Therefore, Saudi Arabia, the UAE and Bahrain were carefully selected given that they share common threat perceptions; they are monarchical and authoritarian, among other things. The threat perceptions and balancing strategies of the states were examined. The result suggests that differences inherent to the states determine the nature and magnitude of threat perception and explain why states that perceive similar threats reacted differently.Item Women in Hardy(Uludağ Üniversitesi, 1992-06) İzmirli, Oya; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Yabancı Diller Eğitimi Ana Bilim Dalı; İngiliz Dili Bilim Dalı