2008 Cilt 34 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/18280
Browse
Browsing by Title
Now showing 1 - 6 of 6
- Results Per Page
- Sort Options
Item İnternal juguler venöz kateterizasyonda ultrasonografi kılavuzluğunun etkinliği(Uludağ Üniversitesi, 2008-03-21) Doğan, Nurullah; Algın, Oktay; Erdoğan, Cüneyt; Tıp FakültesiBu çalışmanın amacı, ultrasonografi kılavuzluğunda gerçekleştirilen internal juguler venöz girişlerin etkinliğini değerlendirmektir. Bu çalışmada ünitemizde 23.02.2007 ile 19.02.2008 tarihleri arasında ultrasonografi kılavuzluğunda gerçekleştirilen internal juguler venöz giriş işlemi uygulanan 190 olgunun retrospektif olarak veri tabanı ve dosya bilgileri incelenmiştir. Teknik başarı oranı %99.5 düzeyinde bulundu. 1 olguda girişim başarısız oldu. İlk seferde vene başarılı giriş oranı % 93.2 (177 hasta) idi. Erken dönem komplikasyon oranı % 2 (arteriyel yaralanma %0.5, sızıntı şeklinde kanama %1, enfeksiyon %0.5) olup, ek girişim veya cerrahi gerektirecek major komplikasyon saptanmadı. Bu çalışmada radyolojik yöntemle takılan santral venöz kateterlerle ilgili başarı ve komplikasyon oranlarımızı sunmaktayız. Santral venöz kateterizasyon amacıyla vitra sonografi kılavuzluğunda internal juguler venöz girişin, landmark yönteme göre etkili ve güvenli bir alternatif olduğunu düşünüyoruz.Item Kronik gastrit olgularında i̇ntestinal metaplazi sıklığı ve i̇ntestinal metaplazi i̇le helicobacter pylori i̇lişkisi(Uludağ Üniversitesi, 2008-02-26) Adım, Şaduman Balaban; Filiz, Gülaydan; Gürel, Selim; Yerci, Ömer; Özgür, Tümay; Tıp Fakültesi; Gastroenteroloji Bilim Dalıİntestinal metaplazinin (İM) Helicobacter pylori (Hp) enfeksiyonu ile sıkı bir birliktelik gösterdiği, Hp’nin İM patogenezinde kolaylaştırıcı rol oynadığı birçok kaynakta bildirilmiştir. Biz de yaptığımız prospektif çalışmada 8 aylık bir süre boyunca Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi (UÜTF) Patoloji Anabilim Dalında (ABD) biyopsi materyallerinde gastrit tanısı alan 122 olguda İM varlığının sıklığını, tiplerini ve Hp ile olan birlikteliğini araştırdık. İM’li olguların yaş ortalaması 50.78±9.76 olarak gözlendi. İM’li olguların yaş sınırları 30-65 olup, kadın / erkek oranı 2 / 5 idi. İM düşünülen biyopsi materyallerine siyalomüsin ve sülfomüsini ayırt etmek amacıyla PAS / Alcian Blue pH=2,5 ve High Iron Diamine / Alcian Blue pH=2,5 kombine boyaları uygulanarak Filipe klasifikasyonuna göre İM tiplendirildi. 122 olgudan 14’ünde (%11.5) İM saptandı. İM, 4 olguda (%28.6) tip I, 9 olguda(%64.3) tip II, 1 olguda (%7.1) ise tip III şeklindeydi. Tip I’de %50, tip II’de % 66.7 oranında Hp pozitifliği saptanırken tip III İM’li 1 olgu Hp negatifti.Item Primer osteoporoz hastalarında demografik veriler, biyokimyasal ölçümler, DXA değerleri ve kırık arasındaki i̇lişki(Uludağ Üniversitesi, 2008-05-28) Kanat, Elvan; Çelen, Hüseyin; Yıldırım, Murat; Dıraz, Nuray; Alp, Alev; Yurtkuran, Melih; Atatürk Rehabilitasyon Uygulama Araştırma MerkeziÇalışmanın amacı osteoporoz hastalarında demografik özellikler, vücut kitle indeksi (VKI), kalsitriol, parathormon (PTH), alkalen fosfataz (ALF) düzeyleri ile dual-enerji-X ray absorpsiyometri (DXA) değerleri ve kırık oluşumu arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Osteoporoz tanı kriterlerine uyan 310 hasta değerlendirildi. Hastaların serum kalsiyum, kalsitriol, PTH, ALF düzeyleri ve VKİ'leri tespit edildi. DXA lomber total (LT), femur boyun (FB) ve femur total (FT) değerleri ölçüldü. Torakal, lomber yan, pelvis grafileri çekildi. Kadınlarda FT değerleri ve VKI, LT ile FB ve FT; FB ile FT arasında pozitif korelasyon; PTH ile kalsitriol arasında negatif korelasyon saptandı. Erkeklerde LT ile PTH arasında pozitif korelasyon saptandı. 113 (%36.5) hastada kırık saptandı. Bu hastalarda PTH düzeyi kırığı olmayanlara göre daha yüksekti. Kırığı olan kadın hastaların VKİ değerlerinin daha yüksek olduğu görüldü. VKI ile kırık ve erkeklerde LT DXA ile PTH düzeyleri arasında pozitif korelasyon saptanmış olması dışında verilerimiz literatürle uyumludur. Literatürle çelişkili sonuçlar hasta sayımızın azlığıyla ilişkili olabilir.Item Tedavi alan hipertansif olgularda diürnal kan basıncı değişikliğinin efor testi sonrası kalp hızı toparlanmasına etkisi(Uludağ Üniversitesi, 2008-04-03) Aktürk, Yusuf; Yeşilbursa, Dilek; Uçar, Hakan; Yücel, Enver; Özdabakoğlu, Osman; Eryılmaz, Salih; Şensoy, Barış; Serdar, O. Akın; Aydınlar, Ali; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim DalıKan basıncı (KB) kontrollü olan ve gece ölçülen kan basıncında yeterli düşme olmayan (non-dipper) hipertansiflerin egzersiz testi sonrası kalp hızı toparlanmasında gecikme gösterip göstermediği incelendi. Tüm hastalara Bruce protokolüne göre maksimal efor testi uygulandı. Kalp hızı toparlanması (KHT), efor testi bittiğindeki kalp hızı ile bir dakika sonraki kalp hızı arasındaki fark olarak tanımlandı. Sirkadiyen KB, 24 saatlik ambultuvar KB monitörizasyonu ile tespit edildi. Dipper KB profili olan hastaların “non-dipper” olanlara göre gece ortalama sistolik ve diyastolik KB daha düşük, sistolik ve diyastolik KB gece gündüz farkı yüzdesi ise daha yüksekti. Dipper olanların KHT değerleri “non-dipper” bireylerden daha yüksekti (34.36±14.55/dak-32.48±8.60/dak, p=0.025). Ortalama gece sistolik-diyastolik KB değerleri ve KB gece gündüz farkı yüzdesi ile KHT arasında korelasyon yoktu. Sonuç olarak “Non-dipper” durum ile KHT gecikmesi arasında istatistiksel olarak anlamlı ancak klinik açıdan çok da önemli olmayan bir ilişki vardır. Bu bulgular “non-dipper” durumun düzeltilmesinden çok KB kontrolünün önemini gösterebilir.Item Tekrarlayan gebelik kayıplarında bir sonraki gebeliğin sonucu: Prognostik faktörler(Uludağ Üniversitesi, 2008-05-01) Çot, Özgür; Çelen, Bahar; Bülbül, Mehmet; Develioğlu, Osman H.; Tıp Fakültesi; Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim DalıTekrarlayan gebelik kaybı (TGK) yaşayan kadınların bir sonraki gebeliklerinin sonucunu öngörmekte kullanılabilecek prognostik faktörleri belirlemek amacıyla 68 TGK olgusunun verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Gebelikleri canlı doğumla sonuçlanan veya sağlıklı olarak devam etmekte olan olgular birlikte gruplandırılarak gebelikleri tekrar kayıpla sonuçlananlarla demografik özellikleri, gebelik kaybı dönemleri ve nedenleri açısından karşılaştırıldılar. Gebelikleri tekrar kayıpla sonlanan olguların ortalama abortus sayısı sağlıklı seyreden olgulardan, gebelikleri sağlıklı seyreden olguların ise embriyonik dönemde abortus yapmış olma olasılığı tekrar kayıp yaşayanlardan daha yüksekti. Glukoz metabolizması ile ilgili sorunlara, gebelikleri tekrar kayıpla sonuçlanan olgularda daha sık rastlandı. Trombofili sıklığı gruplar arasında fark göstermezken, gebelikleri tekrar kayıpla sonuçlanan olgularda multipl trombofiliye rastlanma olasılığı daha yüksekti. Regresyon analizine göre sağlıklı bir gebelik sonucunun belirlenmesinde kullanılabilecek bağımsız prognostik faktörler, daha önceki embriyonik kayıplar, glukoz metabolizması bozuklukları, yaş ve abortus sayısıydı. Çalışmamızın sonuçları, tanımlanan etiyolojilere yönelik yoğun tedavi uygulanan, özellikle de erken embriyonik kayıpları olan ve glukoz metabolizması bozukluklarına rastlanmayan olgularına iyi bir prognozun müjdelenebileceğine işaret etmektedir.Item Yaşlı travma olgularında mortaliteye etki eden faktörler ve skorlama sistemleri(Uludağ Üniversitesi, 2008-04-10) Güneytepe, Ümit İlker; Aydın, Şule Akköse; Gökgöz, Şehsuvar; Özgüç, Halil; Ocakoğlu, Gökhan; Aktaş, Hikmet; Tıp Fakültesi; Genel Cerrahi Ana Bilim DalıBu çalışmanın amacı yaşlı travma olgularında demografik ve klinik özellikleri saptamak, mortaliteye etki eden faktörleri ortaya koymak, travma skorlarının mortaliteyi tahmin etmedeki etkinliklerini karşılaştırmaktır. Acil servise 01/01/1996-31/07/2005 tarihleri arasında başvuran 65 yaş ve üstü 481 olgunun tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelenmiştir. Tüm olgular demografik özellikleri travma oluş şekli, yaralanma bölgeleri, prognoz, travma skorları (GKS [Glaskow Koma Skoru], RTS [Revize edilmiş Travma Skoru], ISS [Yaralanma Şiddet Skoru], TRISS [Travma Skoru-Yaralanma Şiddet Skoru]) ve mortalite açısından değerlendirilmişlerdir. Mortalite oranı %9.6 (46/481) olarak saptanmış ve ROC analizinde mortaliteyi en iyi tahmin eden faktör TRISS olarak belirlenmiştir. Araç içi trafik kazaları araç dışı trafik kazaları ve motorsiklet kazaları açısından ölen olgular ile yaşayan olgular arasında anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır. Yaralanma bölgesi olarak kafa travması anlamlı olarak mortaliteyi etkilemiştir (P <0.001). Travma sıklığı açısından ekstremite travmaları birinci sırada, hemen ardından kafa travması ikinci sırayı almaktadır. TRISS ileri yaş travma olgularında mortaliteyi öngörme açısından diğer travma skorlarından daha etkili bulunmuştur.