İndeksli Yayınlar / Indexed Publications
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/34996
Browse
Browsing by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 255
- Results Per Page
- Sort Options
Publication 1998-2005 yılları arasında Türkiye'de 5 farklı bölgedeki üniversitelerin Adli Tıp Anabilim dallarında raporladırılan yaş tayini olgularının i̇rdelenmesi(Ortadoğu Yayınları, 2009-04) Baransel, Aysun; Büken, Bora; Tokdemir, Mehmet; Dülger, Hikmet Ergin; Erel, Özlem; Fedakar, Recep; Tıp Fakültesi; Adli Tıp Ana Bilim Dalı; AAH-6287-2021; 8725968900Adli tıpta yaş tayini, gerek canlıda gerekse ölüde kimlik tespitinde yaygın olarak kullanılmakta ve cezai ve hukuki sorumluluğun belirlenmesinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Yaş tayininde, günlük uygulamada sıklıkla kullanılan yöntem, fiziksel muayene ile birlikte, kemik gelişiminin radyolojik olarak görüntülenmesi ve hazırlanmış atlaslara uyarlanarak kemik yaşının tespiti esasına dayanmaktadır. Çalışmamızda Türkiye’de yaş tayininde yaygın olarak kullanılan ve 5 ayrı coğrafi bölgede bulunan Gaziantep, Fırat, Adnan Menderes, Uludağ ve Düzce Üniversitelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlıkları tarafından da kıstas alınan “Gök Atlası”na göre yaş verilerinin değerlendirilerek irdelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada, 1998-2005 tarihleri arasında çeşitli nedenlerle mahkeme tarafından yaş tayini istenen 275’i erkek, 312’si kadın toplam 587 olgu değerlendirmeye alındı. Radyolojik inceleme ile çeşitli yaş gruplandırılmaları yapılarak kronolojik yaş ve kemik yaşı arasındaki uyum veya farklılık olup olmadığı araştırıldı. Bulgular: 0-12 yaş grubuna giren 39 olgunun 31 (%79.5)’inin kemik yaşı kronolojik yaşından büyük, 6 (%15.4)’sının kemik yaşı kronolojik yaşı ile uyumlu ve 2 (%5.1)’sinin kemik yaşı kronolojik yaşından küçük bulundu. 13-22 yaş grubunda kronolojik yaşa göre ileri düzeyde kemik gelişimi olguların %79.8’inde, kronolojik yaşa göre geri kalmış kemik gelişimi %9.6’sında ve kemik ve kronolojik yaş uyumu %10.6’sında tespit edildi. Sonuç: Bu çalışmada, puberte dönemindeki fiziksel gelişmenin kemik gelişimi üzerindeki önemli etkisi ve kesin yaş tayini yapılamayan puberte sonrası ileri yaşlarda yeni ve gelişmiş tekniklerin rutin uygulamada kullanılması gerektiği vurgulandı. Özellikle toplumumuza özgü atlasın bir an önce hazırlanması gerektiği sonucuna varıldı.Publication Aci̇l servi̇ste i̇nme tanısı almış 65 yaş üzeri̇ hastaların retrospekti̇f kli̇ni̇k ve görüntüleme özelli̇kleri̇nin deǧerlendi̇ri̇lmesi̇(Güneş Kitabevi, 2013) İnal, Taylan; Armaǧan, Erol; Köse, Ataman; Köksal, Özlem; Özdemír, Fatma; Akköse, Şule; Balcı, Arif Kadri; Demir, Aylin Bircan; Tıp Fakültesi; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim Dalı; Acil Tıp Ana Bilim Dalı; 0000-0003-2271-5659; AAH-8846-2021; AAK-8332-2020; L-7334-2015; AAM-7896-2020; 55695563500; 6506464232; 15755792500; 23389880200; 7006765911; 6603347542; 57225396135; 57217395786Introduction: Elderly population in the World has been increasing gradually. In terms of emergency service, the elderly constitute a special group. We aimed to study the demographic, clinical, and imaging findings in patients who are 65 years and older presented to Emergency Department. Materials and Method: By obtaining the data of the patients with stroke diagnosis, who are 65 and older and who applied to Emergency Department between 01.01.2011 and 29.02.2012, demographic, clinical, and imaging findings were investigated and then compared among 65-74, 75-84 ve >85 age groups in this study. Results: According to the study results, among the age groups of 65-74, 75-84 and >= 85, significant difference was not found out between gender, complaints for application, duration of complaints, and comorbidities. Similarly, among physical examination findings such as consciousness, eye movements, visual fields, facial nerve examinations, lower and upper extremity motor functions, ataxia, negligence, aphasia, dysarthria, and NIHSS scores, statistically significant difference was not established. Besides, no significant difference was found among diagnoses, Cranial Computed Tomography and magnetic resonance imaging findings. Following the statistical analyses, the parameters revealing significant differences among age groups were conscious status, sense examinations, infarct in Cranial Computed Tomography, and bleeding sides. Conclusion: As a result of our study, we have seen that etiology of stroke may alter along with advancing age, however; in terms of clinical characteristics and patient results in hospitalization, discharge and mortality statistically significant differences were not observed.Publication Akdeniz bitki coğrafyası bölgesinde yayılıș gösteren bazı çalı türlerinde Nitrat Redüktaz Aktivitesi (NRA).(Çevre Koruma ve Araştırma Vakfı, 2009) Arslan, Hülya; Kırmızı, Serap; Sakar, Fatma Selcen; Güleryüz, Gürcan; Fen Edebiyat Fakültesi; Gemlik Asim Kocabıyık Meslek Yüksekokulu; Biyoloji Bölümü; Bitkisel Üretim Programı; Botanik Ana Bilim Dalı; 0000-0002-2680-9815; 0000-0001-5441-037X; A-5538-2019; D-2584-2016; 7006712783; 6506756812; 34877681100; 6603334913Bu çalışmada, Akdeniz bitki örtüsünün egemen olduğu alanlardan toplanan 14 adet çalı türünün [Arbutus unedo L. (Ericaceae), Paliurus spina-christi Miller (Rhamnaceae), Pistacia terebinthus L. (Anacardiaceae), Quercus cerris L., Q. coccifera L., Q. robur L., Q. trojana T.B. Vebb. (Fagaceae), Jasminum fruticans L., Phillyrea latifolia L. Olea europeae L. (Oleaceae), Cistus creticus, C. laurifolius (Cistaceae), Pyrus amygdaliformis (Rosaceae), Ailanthus altissima Miller (Simaroubaceae)] yaprak, genç sürgün ve üreme organları( çiçek-meyve) Nitrat Redüktaz Aktivitesi (NRA) araştırıldı. Bitki organlarındaki NRA değerlerine göre türler arasında anlamlı fark tespit edildi (P<0.05). Araştırılan türlerin çoğunda yaprak nitrat redüktaz aktivitesi yüksek olmasına karşın nitratın çoğunlukla indirgendiği bitki kısımlarının türe özgü olduğu belirlenmiştir. Paliurus spina-christi türünde nitrat çoğunlukla yapraklarda indirgenirken (NRA: 2.74 ± 0.60 mmol NO2 g-1 KM. saat-1), Jasminum fruticans'ta üreme organlarında indirgenmektedir (NRA: 1.53 ± 0.32 mmol NO2 g-1 KM. saat-1). Çalı türlerinin yapraklarındaki nitrat redüktaz aktivitesi ile topraklarındaki aktüel NO3 içeriği arasında anlamlı bir korelasyon tespit edilmemesine karşın (P>0.05) genç sürgün ve çiçek-meyve kısımlarının NRA'sı ile topraktaki nitrat içeriği arasında anlamlı pozitif ilişki tespit edilmiştirPublication Akut lenfoblastik lösemili bir olguda gelişen nöroaspergillozun başarılı tedavisi: Cerrahi, sistemik antifungal tedavi ve intrakaviter tedavinin rolleri(Ankara Mikrobioloji Derneği, 2009-07) Özçelik, Tülay; Özkalemkaş, Fahir; Kocaeli, Hasan; Altundal, Yıldız; Ener, Beyza; Ali, Rıdvan; Özkocaman, Vildan; Hakyemez, Bahattin; Tunalı, Ahmet Semih; Tıp Fakültesi; Tıp Fakültesi; Tıp Fakültesi; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim Dalı; Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı; Beyin Cerrahisi Ana Bilim Dalı; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; 0000-0002-4803-8206; 0000-0002-3425-0740; AAG-8523-2021; X-3647-2018; AAI-2318-2021; AAH-1854-2021; AAG-8495-2021; 7005424333; 6601912387; 6603500567; 15080726300; 15053025300; 7201813027; 6603145040; 6602527239; 6602797853Serebral aspergilloz nadir bir durum olup konvansiyonel antifungal tedavilere genellikle kötü yanıt vermektedir. Bu raporda, 34 yaşında akut lenfoblastik lösemi tanısı olan bir erkek hastada agresif nörocerrahi, intrakaviter amfoterisin B tedavisi ve vorikonazol kombinasyonu ile başarıyla tedavi olan bir serebral aspergilloz olgusu sunulmuş ve nöroaspergillozun tedavisinde cerrahi tedavi, intrakaviter tedavi ve antifungal tedavinin rolleri tartışılmıştır. Amfoterisin B tedavisi altında dizartri ve sağ hemiparazi gelişen olgumuzda beyin manyetik rezonans görüntülemede sol paryeto-oksipital bölgede 7 cm çapında lezyon saptanmıştır. Tanı amaçlı yapılan cerrahi girişim aşırı kanama nedeniyle başarıyla gerçekleştirilememiştir. Lezyondan alınan aspirat örneğinin kültüründe Aspergillus flavus üremesi saptanmıştır. Tedavi kaspofungin ve vorikonazol kombinasyonu olarak değiştirilmiştir. Tedavi altında enfeksiyonun ilerleme göstermesi üzerine hastaya ikinci cerrahi girişim uygulanmış ve lezyonun boyutunda gerileme tespit edilmiştir. Cerrahi tedaviyi takiben vorikonazol ve kaspofungin kombinasyon tedavisine ek olarak intrakaviter amfoterisin B uygulaması yapılmıştır (0.3 mg/gün 15 gün). Kaspofungin tedavisine 42 gün devam edildikten sonra kesilmiştir. Vorikonazol tedavisine ise 100 gün devam edilmiştir. Bu dönemde beyindeki lezyon tama yakın düzelme göstermiştir. Ancak, hastanın takibi sırasında lösemi relapsı görülmüş ve kemoterapi sırasında aplazik dönemde gelişen nötropenik tiflitis tablosu ile hasta kaybedilmiştir. Serebral aspergillozlu olgularda erken dönemde radikal cerrahi uygulanması sonucunda daha iyi sonuçlar elde edildiği belirtilmektedir. Antifungal tedavide kullanılan ilaçların vorikonazolde olduğu gibi kan-beyin bariyerini geçebilme özelliğine sahip olması gerekmektedir. Tüm lezyonlar düzelinceye ve altta yatan predispozan faktörler geri dönünceye kadar tedaviye devam edilmelidir. Sonuç olarak, serebral aspergillozlu olgularda cerrahi girişim ve vorikonazol tedavisinin güvenilir ve etkin tedavi yaklaşımları olduğu düşünülmüştür.Publication Alerjik hastalıklarda immünoterapi(Türk Pediatri Derneği, 2010-09) Sapan, Nihat; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı; 6602156485Allergen immunotherapy is one of the methods in the treatment of allergic diseases. It is aimed in the allergen immunotherapy that tolerance is achieved by giving allergen extracts they are sensitized to the patients with allergic complaints in gradually increased doses in certain time intervals to abolish their clinical symptoms. Specific allergen immunotherapy can be an effective mode of treatment in changing the natural history of diseases with allergic etiology. The basic approach in the treatment of allergic diseases is to avoid allergens and medications simultaneously. It has been proven in a number of studies that significant improvements were achieved in asthma symptom scores, the need to use medications was decreased and bronchial hyperreactivity provoked by allergens or nonspecific stimulants was reduced with allergen specific immunotherapy.Publication Ali Canip Yöntem'in halk edebiyatı ve halk edebiyatı öǧretimi üzerine görüşleri(Geleneksel Yayıncılık, 2011) Ogur, Erol; Eğitim Fakültesi; Türkçe Eğitimi Bölümü; AAH-1049-2021; 50262654900Ali Canip Yöntem’in edebiyat, dil, estetik ve eğitim alanındaki fikirleri Cumhuriyet öncesinde olgunlaşmıştır. Bu düşüncelerini, Cumhuriyet döneminde kültür ve eğitim alanında hayata geçirmiştir. Cumhuriyet döneminin ilk müfredat programlarını hazırlayan kurullarda da yer almıştır. 1924’te hazırlanan edebiyat programına uygun ilk lise I. sınıf edebiyat ders kitabı olan Edebiyat’ı kaleme almıştır. Ders kitabında Türk edebiyatının tür ve şekil özelliklerinin öğretimi, Türk edebiyatının bütün devirlerinden seçilen örnekler aracılığıyla yapılmıştır. Bu çalışmada, Ali Canip Yöntem’in halk edebiyatı hakkındaki düşünceleri ile edebiyat dersleri için hazırladığı ders kitaplarında halk edebiyatının öğretimine ne şekilde yer verdiği incelenecektir.Publication Alzheimer hastalığı'nda evrelere göre hastaya bakım veren kişi(ler)nin yükü(Türk Noropsikiyatri Derneği, 2016-01-18) Koca, Elif; Taşkapılıoğlu, Özlem; Bakar, Mustafa; Tıp Fakültesi; Nöroloji Ana Bilim Dalı; AAK-6623-2020; 57194041650; 23037226400; 26643051200Her geçen gün tanı konan hasta sayısı artan Alzheimer Hastalığı (AH), halk sağlığının en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Düşük ve orta gelirli ülkelerdeki demanslı hasta sayısındaki artışın, gelişmiş ülkelerden daha ivmeli olması beklenmektedir. Sağlık kuruluşlarındaki yatışlar, medikal tedaviler, evde bakım masrafları ve hastanın ekonomiye katkısı göz önünde bulundurulduğunda, demansın dünyada ve Türkiye’deki ekonomik yükü fazladır. Bunun yanı sıra AH, hastanın yanında hastanın yakınlarını ve yoğun olarak hastaya bakım veren kişiyi de içine alan psikolojik bir yıkımın öncüsüdür. Her klinik evrede bakım veren kişiyi bekleyen farklı sorumluluklar, dolayısıyla da evrelere paralel giderek artan bakım verme yükü vardır. Hastaya bakım veren birçok kişi, bu sorumlulukların ve duygusal yükün altında ezilmekte, bu kişilerin yaşam kalitesi, hatta vücut fizyoloijisi bozulmaktadır. AH’da bakım veren kişilerin yaşadığı yetersiz, çaresizlik, bıkkınlık, yalnızlık duyguları buz dağının görünmeyen kısmıdır. Bu derleme ile AH’na hastaya bakım verenlerin açısından bakılarak; farklı evrelerindeki AH hastalarına bakım veren kişi(ler)in yükünü gözden geçiren çalışmaların sonuçlarını toplamak, Türkiye’de göz ardı ediliyor olabileceğini düşündüğümüz bu konuya dikkat çekmek ve AH’larının bakımındaki problemlerin çözümüne ışık tutulması amaçlanmıştırPublication Ankara Keçilerinde transferrin (beta-globulin) polimorfizmi(TÜBİTAK, 1998) Asal, Sevinç; Elmacı, Cengiz; Ziraat Fakültesi; Zooteknik Bölümü; 0000-0003-4819-0221; V-7882-2019; 6602597697In this study transferrin polymorphism was investigated in Angora Goats. The seperation of transferrin types were carried out using the horizontal starch-gel electrophoresis. The frequencies of transferrin alleles were determined 0.0801+/-0.019. 0.195+/-0.018 and 0.004+/-0.003 for TfA, TfB and TfC, respectively. Differences between expected number and observed number for transferrin genotypes were nonsignificant.Publication Anksiyete belirtilerinin eşlik ettiği majör depresif bozukluğun tanı ve sağaltımındaki güçlükler(Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği, 2006) Akkaya, Cengiz; Tıp Fakültesi; Psikiyatri Ana Bilim Dalı; 14061855100Major depressive disorder (MDD) is a common and costly disorder MDD often occurs with comorbid symptoms of anxiety. While symptoms of anxiety are not part of the diagnosis criteria of MDD, it has been recognized for many years that anxiety may play a critical role in depressive illness. The presence of anxiety has been associated with greater severity of depression and functional impairment, as well as increased suicide risk. Moreover, anxiety symptoms have been associated with reduced antidepressant response, in addition to greater risk of relapse and chronicity. Recently, emphasis has been placed on remission as the goal in the treatment of MDD. Patients who achieve remission have more favorable long-term outcomes than those who have appreciable improvement, but still have residual symptoms. Given the burden of illness caused by MDD, and given that anxiety is a common component of MDD and that full symptom resolution should be the goal of antidepressant therapy, efficacy in treating the symptoms of anxiety associated with depression may be an important component of the overall treatment of depression. Treatment of anxious depression presents unique challenges, optimally involving pharmacological agents that are effective for both depression and anxiety. The likely role of abnormal serotonergic neurotransmission in anxiety is widely supported, while the role of norepinephrine is less clear A large body of evidence supports the hypothesis that a perturbation in norepinephrine neurotransmission contributes to the symptoms of anxiety. It has been suggested that agents with dual reuptake inhibition of 5-HT and norepinephrine may be particularly effective in treating anxiety.Publication Antiepileptikler ve yeni bir antiepileptik olan topiramatın epilepsi tedavisindeki yeri ve önemi(Kafkas Üniversitesi, 2009) Sonat, Füsun Ak; Veteriner Fakültesi; Fizyoloji Ana Bilim Dalı; AAG-8396-2021; 35219544300Nöbetler tıbbın bütün alanlarında karşımıza çıkan ve oldukça sık görülen bir durumdur. İnsanların yaklaşık %2’si yaşamları boyunca bir veya daha fazla sayıda nöbet geçirmişlerdir. Kendiliğinden oluşan, tetiklenmeyen ve tekrarlayan nöbetler epilepsinin ana semptomudur. Dünya nüfusunun %1-2’sini etkileyen, oldukça yaygın, nörolojik bir sağlık problemidir. Antiepileptik ilaç uygulaması, epilepsinin genel tedavi yöntemidir. Uygun antiepileptik ilaç seçimi, epilepsinin ve nöbetin tipine, bireysel ilaç karakteristiklerine, farmakokinetiğine, yan etkilerine, doz aralığına ve fiyatına bağlıdır. Antiepileptik ilaçların çoğu (özellikle parsiyal-kısmi nöbetlerde) başlangıç tedavisinde, mevcut tüm antiepileptik ilaçlar ise ek tedavide etkilidir. Topiramat (TPM), lamotrigin ve valproat generalize (tüm vücuda yayılmış) nöbetlerde antiepileptik ilaçlar arasında en çok tercih edilenlerdir. Topiramat, 1990’lı yıllarda üretilen birkaç yeni antiepileptik ilaçtan biridir. TPM’nin etki mekanizması tam olarak anlaşılamamış olmasına rağmen, çok sayıda etki mekanizmasına sahip olduğu bildirilmektedir. Bunlardan bir tanesi α-amino-3-hydroxy-5-methyl-4-isoxazole propionic acid (AMPA) ve kainat reseptörleri yoluyla glutamat aktivitesinin inhibisyonudur. Bu nedenle nöbetleri takiben nöroprotektif ajan olarak değerlendirilir. Farklı reseptörler üzerine etki etmesi nedeniyle epilepsi ve farklı hastalıkların tedavisinde TPM’nin etkisi hala pek çok çalışmaya konu olmaktadır. Bu makale epilepsi tedavisinde TPM ile ilgili güncel bilgileri içermektedir.Publication Arıtma çamuru uygulanan topraklarda sulamadan kaynaklanan kirliliǧin azot mineralizasyonuna etkisi(Çevre Koruma ve Araştırma Vakfı, 2008) Dindar, Efsun; Topaç, Fatma Olcay; Başkaya, Hüseyin Savaş; Uludaǧ Üniversitesi; Mühendislik Mimarlık Fakültesi; Çevre Mühendisliǧi Bölümü; 0000-0002-6364-4087; AAH-1131-2021; AAH-1853-2021; CGC-2586-2022; 23984709100; 16319975800; 8574002200Bu araştırmada, Bursa-Özlüce bölgesinden alınan toprak örneklerine üç farklı orijinli arıtma çamuru 100t/ha oranında uygulanmış ve 12 aylık bir inkübasyon çalışması yürütülmüştür. Çalışmada kullanılan fiziksel özellikleri benzer toprak örnekleri kirli Ayvalı deresi sularıyla sulanmış ve herhangi bir sulama yapılmamış iki farklı tarım arazisinden alınmıştır. Topraklara yapılan çamur uygulamaları, topraktaki toplam ve anorganik azot formları ile organik azot mineralizasyonu açısından kıyaslanmış ve sulamaya bağlı olası değişiklikler irdelenmiştir. Sonuçlar, arıtma çamuru uygulamasının her iki toprağın azot içeriklerini önemli ölçüde arttırdığı yönündedir. Topraklarda belirlenen mineralizasyon değerleri 3'er aylık inkübasyon dönemleri bazında incelendiğinde, çamur orijinine bağlı büyük farklılıklar gözlenmiştir (p<0,05). 12 aylık inkübasyon dönemi sonunda ise tüm uygulamalarda organik azotun %48-66'sı mineralize olmuştur. Çalışma sonuçları, Ayvalı deresinden sulanan ve sulanmayan topraklar açısından değerlendirildiğinde, sulanmayan toprakta belirlenen nitrat azotu konsantrasyonlarının inkübasyon periyodu süresince daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0,001). 12 aylık inkübasyon dönemi sonunda hesaplanan organik azot mineralizasyon yüzdeleri kirli dere suyuyla sulanan toprakta (ortalama %54) ve sulanmayan toprakta (ortalama %64) p<0,05 düzeyinde farklı bulunmuştur.Publication Asma yaprağının (Vitis vinifera L.) mikrodalga enerjisiyle kurutulması ve bazı kalite parametrelerinin belirlenmes(Ankara Üniv, 2012) Alibaş, İlknur; Uludaǧ Üniversitesi; Ziraat Fakültesi; Biyosistem Mühendisliǧi Bölümü; 0000-0002-1898-8390; AAH-4263-2021; 15050151200Grapevine (Vitis vinifera L.) leaves with 50 (+0.05) g weight and 75.35% (+0.02) humidity on wet basis were dried in microwave oven at 17, 15 ve 13 W g(-1)microwave power densities, until the humidity fell down to 9.13% (+/- 0.12) on wet basis. Drying processes were completed between 210 and 270 s depending on microwave power density levels. In this study, measured values were compared with predicted values obtained from 7 thin layer drying equations with a new thin layer drying equation and a new model is called Alibas (equation is derived from Midilli et al). In this study, within applied microwave power densities; models whose coefficient of regression (R-2) are highest and standard error of estimated (SEE), root mean square error (OKH) and chi-square (chi(2)) are lowest were chosen to be the best models. According to this, the best model at the all temperature levels was found to be Alibas model. The best quality in terms of colour and ascorbic acid values were obtained in the drying period with 15 W g(-1) microwave power density.Publication The association of the level of caregiver burden with the sociodemographic variables and the characteristics of the disorder in schizophrenic patients(Türk Nöropsikiyatri Derneği, 2009-12) Aydın, Ayşegül; Eker, Salih Saygın; Cangur, Şengül; Sarandol, Aslı; Kirli, Selçuk; Tıp Fakültesi; Psikiyatri Ana Bilim Dalı; Q-9477-2019Objective: This study aimed to evaluate the level of caregiver burden and its relationship with the sociodemographic and clinical data of the schizophrenic patients Methods: 50 patients who met the DSM-IV criteria for diagnosis of schizophrenia and their caregivers were enrolled into the study. The Positive and Negative Syndrome Scale (PANNS) was applied to the patients, while the Hamilton Depresssion Rating Scale, the Hamilton Anxiety Rating Scale, the Beck Depression Inventory, the Beck Anxiety Inventory and the Caregiver Burden Scale were applied to the caregivers. Results: There were significant differences related to some variables. Caregiver burden was associated with patient age (p=0.007, r=0.376), number of previous episodes (r=0.392, p=0.005) and number of previous hospitalizations (r=0.281, p=0.048). The level of education of the caregivers was also found to be related to the caregiver burden (z=-2.373, p=0.018). However, PANSS scores were not associated with the caregiver burden. The caregiver burden was associated with the caregivers' anxiety and depression levels, (r=0.434, p=0.002) and (r=0.442, p=0.001), respectively. The daily duration of caregiving was correlated with the caregiver depression and anxiety, (r=0.327, p=0.02) and (r=0.461, p=0.001), respectively, while it was not significantly associated with the level of caregiver burden. Conclusion: The number of previous episodes, hospitalizations and the age of the patient influence the caregiver burden. However, as the education level of caregivers increases, the burden level is likely to decrease. Though, the duration of time spent with the patient does not seem to affect the caregiver burden, it probably causes some psychological distress in caregivers. Therefore, caregivers should be monitored regularly for psychiatric disorders such as depression and anxiety. Some particular psychiatric interventions, as psychoeducational programs, may be helpful in reducing caregiver burden.Publication Atık mineral yağ ile kirlenmiş topraklarda organik azot fraksiyonlarının belirlenmesi(Gazi Üniversitesi, 2017-05-30) Dindar, Efsun; Cihan, Neşe; Şağban, Fatma Olcay Topaç; Başkaya, Hüseyin Savaş; Mühendislik Fakültesi; Çevre Mühendiliği Bölümü; 0000-0002-6364-4087; AAH-1853-2021; AAH-1131-2021; 23984709100; 57195634684; 16319975800; 8574002200Atık mineral yağ kirliliği uzun vadede ciddi çevresel problemlere sebep olmaktadır. Bu durum organik madde bakımından zengin olan toprağın üst tabakasında besinlerin kullanılabilirliğini etkilemekte ve toprağa su ve oksijen girişini engellemektedir. Bu çalışmada, arıtma çamuru uygulaması yapılmış toprağa iki farklı dozda (%1 ve %5) atık mineral yağ uygulanmış ve 3 aylık bir inkübasyon çalışması yürütülmüştür. Örneklerde amonyum, nitrat ve toplam azot ile hidroliz olabilir azot formları (HO-amino, HO-amid, HOheksozamin, HO-rest azotu) belirlenmiştir. Çalışma sonuçları, inkübasyon sonunda atık mineral yağ içeren toprakta toplam azot konsantrasyonlarının azaldığını göstermiştir. Yüksek dozda kirlenmiş toprakta azot mineralizasyonunun ve nitrifikasyonun inhibe olduğu belirlenmiştir. Hidroliz olabilir azot formlarının miktarı HO-amino-azot>HO-amid-azot=HO-rest-azot>HO-heksozamin-azot şeklinde bulunmuştur. Toplam azot içerisindeki hidroliz olabilir formlar %94-%96 arasında tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar, aminoasitlerin hızlı mineralize olduğunu ve mineral azotun amid-N fraksiyonunda biriktiğini gösterirken, diğer yandan bu süreçte mineral yağ karbonunun da mikroorganizmalarca karbon kaynağı olarak tercih edildiği belirlenmiştir.Item Atopik çocuklarda Blattella germanica duyarlılığının araştırılması(Galenos Yayıncılık, 2021-12-06) Canıtez, Yakup; Çiçek, Fatih; Tıp Fakültesi; Çocuk Alerji Ana Bilim Dalı; 0000-0001-8929-679X; 0000-0001-7348-7081Giriş: Hamam böceği duyarlılığı çocukluk çağı astımının ve alerjik solunum yolu hastalıklarının patogenezinde önemli rol oynar. Bu çalışmada Bursa ve çevresindeki atopik çocuklarda, Blattella germanica (alman hamam böceği) duyarlılığının görülme sıklığını ve Blattella germanica duyarlılık varlığı ile ilişkili olabilecek olası faktörlerin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya herhangi bir alerjik hastalık tanısıyla takip edilen ve inhalan alerjenlerle deri prik testlerinde en az bir alerjene duyarlılık saptanarak atopik olarak tanımlanmış 0-12 yaş arası 1382 çocuk olgu alındı. Olguların verileri (inhalan alerjenlerle deri prik test sonuçları, serum total IgE düzeyleri ve total eozinofil sayıları, alerjik hastalık tanıları, vd. özellikleri) retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışma grubunda yer alan atopik olgularda (n=1382) Blattella germanica’ya karşı genel duyarlılık oranı %2,7 (n=38) olarak saptandı. Blattella germanica duyarlılığı astımlılarda %3,6, alerjik rinitlilerde %3, astım ve alerjik rinit birlikte olan olgularda ise %4,9 oranlarında saptandı. Blattella germanica duyarlılığı olanlarda astım sıklığı (%69,4), Blattella germanica duyarlılığı olmayanlara göre (%49,2) göre anlamlı olarak daha yüksek oranda görüldü (p=0,017). Blattella germanica monosensitizasyonu hiçbir hastada saptanmadı. Tüm inhalan alerjen grupları içinde en yüksek oranda (%57,7) akar alerjenlerine, ikinci sırada çimen polenlerine (%28,5) duyarlılık saptandığı gözlendi. Blattella germanica duyarlılık oranlarının 0-3 yaş grubunda (%2), 4-7 yaş grubunda (%2,2), 8-12 yaş grubunda (%4,1) oranında bulunduğu saptandı (p=0,129). Köpek duyarlılığı varlığının Blattella germanica duyarlılığını azaltıcı yönde ilişkili olduğu görüldü. Sonuç: Bursa bölgesinde geniş bir atopik çocuk populasyonunda ilk kez yapılan bu çalışmada, Blattella germanica duyarlılığı sıklığı tüm çalışma populasyonunda %2,7 bulunurken, 8-12 yaş grubunda ise daha yüksek oranda (%4,1) bulunmuştur. Ek olarak Blattella germanica duyarlılığı astım ve alerjik rinit birlikteliğinde daha yüksek oranda (%4,9) görülmektedir.Publication Azotlu gübre dozlarının gediz-75 ve flamura-85 buǧday çeşitlerinde verim ve kaliteye etkisi(Ankara Üniversitesi, 2013) Çifçi, Esra Aydoǧan; Doǧan, Ramazan; Ziraat Fakültesi; Tarla Bitkileri Bölümü; AAH-1528-2021; AAH-1555-2021; 23666729800; 15022480300Bu araştırmada Gediz–75 makarnalık buğday ve Flamura–85 ekmeklik buğday çeşitlerinde azot dozlarının verim ve kalite özelliklerine olan etkileri incelenmiştir. Araştırma 2007–2009 yetiştirme sezonunda Bursa ekolojik koşullarında 0, 15, 20, 25, 30, 35 kg da-1 azot dozları kullanılarak yürütülmüştür. İki yıl süren bu çalışma sonucunda uygulanan azot dozu miktarları bitki boyu, başakta dane sayısı ve ağırlığı, m2 ’de başak sayısı ve protein oranı üzerinde farklılıklar gösterirken, dekara dane verimi, 1000 dane ağırlığı ve hektolitre ağırlığı üzerindeki etkileri önemsiz olmuştur. Çalışma sonunda tavsiye edilebilecek ekonomik optimum azot dozu Gediz–75 çeşidi için 16 kg da-1 ve Flamura–85 çeşidi için ise 17 kg da-1 olarak hesaplanmıştır. Ancak bu değerlerin her yıl değişen girdi fiyatları göz önüne alınarak yeniden hesaplanması gerekmektedir.Publication Bab-ı Ali'nin Avrupa'ya çevrilmiş iki gözü: Eflak ve Boğdan'da fenerli voyvodalar (1711-1821)(Uluslararası İlişkiler Konseyi Derneği, 2010) Çiftçi, Cafer; Fen Edebiyat Fakültesi; Tarih Bölümü; 365084316001711-1821 süreci, Eflak ve Boğdan’ın yönetimi açısından farklı bir dönemdir. Bu yıllar arasında Osmanlı Devleti, Eflak ve Boğdan’ın yönetimi için yerli beyleri atamaktan vazgeçerek, voyvodalık görevini yıllardır donanma ve dîvân tercümanlıklarını yapan Fenerli Rum ailelere devretmiştir. İstanbul’un Fener semtinde oturan soylu ailelerden seçilen bu voyvodalar, gerek görevlendirildikleri bölgedeki idarecilikleri ve gerekse Osmanlı Devleti’nin dış politikası açısından komşu devletlerle yazışma ve onların gizli faaliyetlerini istihbar etme anlamında önemli işler üstlenmişlerdir. Bu araştırmada; 1711-1821 sürecinde Fenerli ailelerin Osmanlı Devleti’ndeki konumları, tercümanlık faaliyetleri, Eflak ve Boğdan’a voyvoda olarak atanmaları ve bu görevde iken casusları vasıtasıyla Avrupa’da yaşanan siyasi gelişmeleri ve antlaşmaları Osmanlı Devleti’ne sunmaları, orijinal tarih kaynakları ışığında değerlendirmeye alınmaktadır.Publication Balık ve yetiştirme suyu kökenli Aeromonas izolatlarının antimikrobiyal duyarlılıklarının saptanması(Ankara Üniversitesi, 2017) Onuk, Ertan Emek; Yeliz, Tanrıverdi Çaycı; Çoban, Ahmet Yılmaz; Çiftçi, Alper; Balta, Fikri; Didinen, Behire Işıl; Altun, Soner; Veteriner Fakültesi; Su Ürünleri Hastalıkları Ana Bilim Dalı; 0000-0001-9096-875X; AAG-8518-2021; 56269221600Aeromonas türleri sucul ortamda yaygın olarak bulunan ve hem soğuk kanlı hayvanlarda hem de insanlar da çeşitli hastalıklara neden olabilen Gram negatif basillerdir. Bu çalışma, ülkemizde balık ve yetiştirme sularından izole edilmiş olan Aeromonas izolatlarının antimikrobiyal duyarlılık profillerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildi. Çalışmaya üç farklı coğrafik bölgeden (Karadeniz, Akdeniz, Ege) izole edilmiş olan toplam 45 Aeromonas izolatı (20 A. sobria, 10 A. hydrophila, dokuz A. salmonicida, dört A. bestiarum, iki A. veroni) dahil edildi. İzolatların 13 farklı antimikrobiyal ajana karşı antimikrobiyal aktiviteleri disk difüzyon yöntemiyle değerlendirildi. Test edilen antimikrobiyaller içerisinde gentamisin bütün izolatların duyarlı olduğu tek antimikrobiyal olarak belirlendi. Florfenikol ve siprofloksasin’in yüksek düzeyde etkin oldukları (direnç oranı %8.9), en düşük duyarlılık oranın ise amoksisilin (%17.8), ampisilin (%22.2) ve oksolonik asit’e (%35.6) karşı şekillendiği belirlendi. Sonuç olarak, çalışmada farklı oranlarda ilaç direncinin saptanmış olması hem balık hem de insan hastalıklarının tedavisinde uygun antimikrobiyel ajanların seçilmesinin önemini ortaya koymakla birlikte Aeromonas türleri için etkin ulusal antimikrobiyal direnç izleme sistemlerine ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.Publication Bartonella henselae gingivostomatitli bir kedinin sahibinde nedeni bilinmeyen ateş öyküsü ve b. henselae IgG seropozitifliğinin saptanması(Ankara Microbiyoloji Derneği, 2010-07) Çelebi, Bekir; Babür, Cahit; Yalçın, Ebru; Veterinerlik Fakültesi; Klinik Bilimler Bölümü; 36778554000Bartonella henselae, insanlarda kedi tırmığı hastalığı (KTH)’na neden olan gram-negatif bir bakteridir. Kediler, etkenin insanlara taşınmasında rezervuar rolü oynamaktadır. Ülkemizde sporadik KTH olgu bildirimleri mevcuttur. Bu raporda, kan kültüründen B.henselae izolasyonu yapılan bir kedinin sahibinde nedeni bilinmeyen ateş öyküsü ile gelişen B.henselae IgG seropozitifliğinin saptandığı bir olgu sunulmaktadır. Kronik progresif gingivostomatit tanısı konulan bir kedinin kan örneğinden izole edilen bakteri Bartonella spp. olarak tanımlanmış ve sitrat sentez gen fragmanın (gltA) polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile amplifikasyonu ve sonrasında uygulanan RFLP (restriction fragment length polymorphism) yöntemiyle B.henselae genotip I olarak tiplendirilmiştir. Bu izolasyon sonucunda kedi sahibi, KTH semptomları yönünden retrospektif olarak sorgulanmış ve bir yıl öncesinde nedeni bilinmeyen ateş tanısı ile hastanede tedavi gördüğü öğrenilmiştir. Kedi sahibinin B.henselae IgG antikorları yönünden araştırılması için serum örneği alınmış ve ticari bir indirekt immünofloresan antikor yöntemiyle (Vircell, İspanya) 1:128 titrede IgG seropozitifliği bulunmuştur. Sonuç olarak, kedilerde gingivostomatit varlığının Bartonella enfeksiyonu için predispozan bir faktör olabileceği göz önünde tutulmalı ve nedeni bilinmeyen ateş olgularının değerlendirilmesinde, hastanın kedi/köpek teması sorgulanarak ayırıcı tanıda Bartonella enfeksiyonuna yer verilmelidir.Publication Bazal hücreli karsinomda tek başına veya intralezyonel interferon ile birlikte imikimod kullanımı ile klinik başarı(Deri Zührevi Hastalıklar Derneği, 2013-12) Sarıcaoğlu, Hayriye; Algan, Sema Ipek; Turan, Ayşegül; Başkan, Emel Bülbül; Turan, Hakan; Adım, Şaduman Balaban; Tıp Fakültesi; Tıp Fakültesi; Patoloji Ana Bilim Dalı; Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı; 0000-0002-0144-3263; AAH-1388-2021; 6603722836; 55791672200; 14055302400; 6602518817; 16835681500; 15730076300Bazal hücreli karsinom (BHK), insanlarda en sık görülen deri kanseri tipidir. BHK'ların tedavisinde cerrahi, halen altın standart olarak yerini korumaktadır. Buna rağmen, cerrahiye uygun olmayan ve kozmetik kaygıları olan bireylerde imikimod krem ve intralezyonel interferon (IFN) alfa2b gibi, daha az invaziv, cerrahi olmayan seçenekler de bulunmaktadır. Yalnız başına imikimod ya da imikimod ile kombine olarak interferon alfa-2b ile başarılı bir şekilde tedavi ettiğimiz değişik alt tiplerde 11 BHK vakasını sunduk. 2005-2010 yılları arasında polikliniğimizde histopatolojik olarak BHK oldukları kanıtlanmış, tek başına ya da IFN alfa-2b ile kombine olarak imikimod ile tedavi edilmiş çeşitli alt tiplerdeki hastalar bu rapora dahil edildi. Sunduğumuz 11 hastadan sadece 4 'ü (3 infiltratif, 1 solid tipler) topikal imikimoda ek olarak haftada 3 gün intralezyonel interferon alfa2b 3 milyon IU tedavisi de almıştı. Geri kalan 7 hasta sadece imikimod %5 krem kullanmıştı. Tüm hastalarda bu tedavi seçenekleri ile tam iyileşme sağlandığı görüldü. Bu olgulardaki gözlemlerimiz, İmikimodun sadece yüzeyel değil; infiltratif, solid, nodüler tip BHK'larda da etkili olduğunu düşündürmektedir. İmikimod, sadece yüzeyel değil, aynı zamanda, infiltratif, solid ve nodüler tip BHK'larda da etkili olduğunu düşündürmektedir. İntralezyonel interferon alfa-2b'nin de BHK'larda etkili olduğu ve imikimod ile kombine edildiğinde sinerjistik etki gösterdiği bilinmektedir.