1993 Cilt 20 Sayı 1
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11452/22056
Browse
Browsing by Title
Now showing 1 - 20 of 28
- Results Per Page
- Sort Options
Item Beta adrenerjik reseptör bloke edici ilaçlar ve iskemik kalp hastalıklarındaki yeri(Uludağ Üniversitesi, 1992-11-25) Cordan, Jale; Gemici, Kani; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim Dalı1958 yılından beri tıpta kullanılan beta adrenerjik reseptör bloke edici ilaçlar, son yıllarda özellikle kardiyoloji alanında çok geniş ve yeni kullanım alanları bulmuştur. Bu yazıda, bu grup ilaçların kardiyolojide ve özellikle Atherosklerotik Kalp Hastalıklarındaki yeri literatür ışığı altında takdim edilecektir.Item Bilateral üreterovezikal darlık saptanan bir yenidoğan olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1992-08-26) Köksal, Nilgün; Sapan, Nihat; Şimşek, Ümit; Küsgü, Ferhan; Ertem, Nurcan; Taş, Zafer; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıGenellikle konjenital nedenlere bağlı olarak gelişen obstrüktif üropatiler, çocuklarda erken dönemde hidronefroz gelişmesine yol açmaktadır. Hidronefroz sıklıkla yaşamın ilk 6 ayında görülmekte ve karında kitle şeklinde bulgu vermektedir. Hidronefroz nedenleri arasında yer alan üreter darlıklarında üreteropelvik darlıklar, üreterovezikal darlıklara göre daha sık görülmektedir. Bu olgu bildiriminde, rutin muayene sırasında bilateral böbrek lojunda kitle palpe edilen ve izleminde ayrıntılı laboratuvar tetkikleriyle bilateral üreterovezikal darlık saptanarak opere edilen 3 günlük bir yenidoğan sunulmuştur.Item Bizans dönemi mandibula'larında foramen mentale ve foramen mandibula açıları ile mandibula açısı ölçümleri(Uludağ Üniversitesi, 1993) İkiz, İhsaniye; Çimen, Ahmet; Tıp Fakültesi; Anatomi Bilim DalıGeç Bizans Dönemi yetişkin erkeklerine ait 29 mandibulada mandibula açısı, 36 mandibulada foramen mentale ve foramen mandibulae açılan ölçüldü. Mandibula açısı ortalama 123.03 ± 1.35 (ortalama ± SH) derece olarak saptandı. Beyaz ırk özelliğine uygunluk gösteren mandibula açısının günümüze kadar artış gösterdiği belirlendi. Foramen mentale, gnathion ve mandibula alt kenan arasında oluşan ve bu oluşumların izdüşümlerinden yararlanılarak ölçülen foramen mentale açısı sağda 26.36 ± 0.68 derece, solda 25.39 ± 0.59 derece bulundu. Bu açılar yardımıyla ölçülen foramen mentale ile gnathion arasındaki uzaklık sağda 28.13 ± 0.39 mm, solda 28.67 ± 0.36 mm olarak ölçüldü. Benzer izdüşüm yöntemiyle foramen mandibulae, gnathion ve mandibula alt kenan arasında oluşan foramen mandibula açısı sağda 13.88 ± 0.42 derece, solda 13.32 ± 0.39 derece; foramen mandibulae ile gnathion arasındaki uzaklık sağda 85.31 ± 0.68 mm ve solda 87.19 ± 0.64 mm olarak saptandı.Item Bir cm'lik bir kavernöz karaciğer hemanjiomunun Tc-99m-RBC SPECT İle görüntülenmesi(Uludağ Üniversitesi, 1993-01-11) Alper, Eray; Akbunar, Tayyar; Güneş, İlknur; Tıp Fakültesi; Nükleer Tıp Ana Bilim DalıKaraciğerin en sık rastlanan benign tümörü olan hemanjiom (hmnj) genellikle tek ve küçüktür, ara sıra da büyük bir hepatik nodül şeklinde olabilir.Teşhisinde anjiografi, CT, MRI ve Tc-99m ile işaretli eritrositler (RBC) ile SPECT yöntemleri kullanılabilir. SPECT ile 2 cm çapına kadar olan tezyonlar görüntülenebilmekte, daha küçük lezyonlar için ise sensitivite düşük olmaktadır. Olgumuz 34 yaşında bir bayandır ve karaciğerinin sağ lobunda CT ve US ile 1 cm çapında olduğu belirlenen bir hemanjiomu bulunmaktadır. Tc 99m-RBC SPECT ile bu tezyon ortaya konmuştur.Item Diabetes mellituslu hastalarda glikozile hemoglobin ve kan proteinleri ile eritrosit sedimantasyon hızı arasındaki ilişki(Uludağ Üniversitesi, 1993) Demirel, Nilüfer; Bolat, Özer; Erdinç, Levent; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim DalıBu çalışmada 47 Diabetes Mellituslu hastada glikozile hemog!obin, kan proteinleri ve ESH arasındaki ilişki incelendi. Sonuçlar kontrol grubuna göre kıyaslandı. Diabetes mellituslu hastalarda ESH belirgin derecede yüksek bulundu. Eritrosit sedimantasyon hızındaki yükselmenin glikoıile hemoglobin yüzdeleri, plazma fibrinojen konsantrasyonu, albumin/globulin oranı ve globulin konsantrasyonları ile uyumlu olduğu gözlendi. Açlık serum glukoz konsantrasyonu ile eritrosit sedimentasyon hızı arasındaki ilişki gözlenmedi. Diabetes Mellituslu hastalarda eritrosit sedimantasyon hızındaki bu yükselmeden sorumlu faktörler tartışıldı.Item Erişkin sıçan spinal korduna embryonik serebellar ve spinal dokuların transplantasyonu(Uludağ Üniversitesi, 1993-02-02) Erbengi, Türkan; Noyan, Noyan; Aksoy, Kaya; Muammer, Muammer; Korfalı, Ender; Tıp Fakültesi; Nöroşirürji Ana Bilim DalıBu çalışmada erişkin sıçan spinal korduna fötal spinal ve serebellar grefter implante edilerek, greftlerin rejenerasyon a etkileri araştırıldı . Bu amaçla 5 gruba ayrılan sıçanların (n: 26) torakal 9-12 arasına laminektomi yapıldıktan sonra, kord lezyonu yapmak amacıyla dorsal kolumna 2-3 mm 3 lük kavite açılarak 17-18 günlük gebe sıçan embriyodan alınan serebellar ve spinal dokular implante edildi. İki aylık bekleme süresinden sonra sıçanların greftli bölgeleri ışıklı mikroskobu ve ultrastnükürel olarak incelendi. Her iki neural dokunun rejenerasyon kapasitesi yönünden farkı gömülmedi.Item Esansiyel hipertansiyonlu olgularda veraparnil SR 240 mg'ın arter basıncı kan lipidleri, glukoz toleransı ve renal fonksiyonlara etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Yurtkuran, Mustafa; Dilek, Kamil; Güllülü, Mustafa; Yavuz, Mahmut; Karaaslan, Yusuf; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim DalıÇalışmamızda uzun etkili, yavaş salınımlı Verapamil (Verapamil SR) 240 mg'ın oral tek doz halinde akut ve kronik alımının esansiyel hipertansiyonlu olgularda sistemik arter basıncı, nabız sayısı, kan lipid profili, glukoz toleransı ve insülin düzeyleri, serum elektrolit leri, üre, kreatinin, ürik asit düzeyleri, glomerüler filtrasyon hızı (GFR), osmolar klerens (Osm. Cl) ve serbest su klirensi (SSCL) üzerine etkileri 8 haftalık bir tedavi periyodu içinde araştırıldı. 17 hafif ve orta şiddetteki esansiyel hipertansiyonlu olguya Verapamil SR 240 mg oral tek doz verildikten 4 saat sonra sistolik ;ve diastolik kan basıncında anlamlı düşme gözlenip (P < 0.001), bu etkiler 24 saat boyunca devam etti. Nabız sayısı değişmedi. Verapamil SR 240 mg tedavisi esnasında serum elektrolitleri, serum üre, kreatinin, ürik asit, glukoz, insülin düzeyleri GFR, Osm. Cl ve SS. Cl değerlerinde anlamlı değişiklikler gözlenmezken; serum total kolesterol ve trigliserid düzeylerinde 8. haftada ortaya çıkan anlamlı azalma ve HDL Kolesterol düzeyinde ise yine 8. haftada gözlenen anlamlı artış saptandı (P < 0.05). Sonuç olarak Verapamil SR 240 mg'ın esansiyel hipertansiyonlu olgularda arter basıncını refleks taşikardi oluşturmaksızın anlamlı ölçüde azaldığı, glikoz metabolizması ve renal fonksiyonlar etkilemeden kan lipid profili üzerine olumlu yönde etki ettiği kanısına varıldı.Item Ewing sarkomu (genel bakış)(Uludağ Üniversitesi, 1993-06-16) Engin, Kayıhan; Tıp Fakültesi; Radyoloji Ana Bilim DalıEwing sarkomu çocukluk çağı tümörleri içinde % 1-3 arasında yer tutan ve çocuklardaki kemik tümörleri arasında ise osteosarkoma ların ardından ikinci sırada yer alan bir tümör grubudur. En sık, yaşamın ikinci on yılında karşımıza çıkar. Primer tümör bölgesi en çok ekstremitelerin uzun kemiklerinde saptanır, ancak Ewing sarkomu vücuttaki her kemiği tutabilir. Primer tümör bölgesinin hastalığın prognozu üzerine önemli etkisi vardır. Pelvik, humeral ve femoral bölgede ortaya çıkan tümörler en kötü prognozu gösterirler. Ewing sarkom; kemikte ağrı ve şişme gibi yerel bulgularla ortaya çıkar. Serum LDH düzeyi, ilk tanı sırasında metastatik hastalık bulunup bulunmaması, primer hastalık bölgesi, yumuşak doku yayılımının olup olmaması, cerrahi tedavinin yeterliliği ve ilk tümör kitlesi en önemli prognostik faktörler olarak bulunmuştur.Item Fetal sacrococcygeal teratorna olgusu(Uludağ Üniversitesi, 1992-08-26) Köksal, Nilgün; Küsgü, Ferhan; Gürpınar, Arif; Songür, Semih; Ildırım, İbrahim; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıSacrococcygeal teratoma 1/35.000 doğumda bir görülen yenidoğan döneminin en sık rastlanan solid tümörüdür. Prenatal dönemde ultrasonla yanlış tanı konan (ikiz gebelik) ve doğum esnasında sacrococcygeal teratomu saptanan olgu sunuldu ve ilgili literatür gözden geçirildi.Item Geçici hipotermi ve nimodipinin iskemik hacim üzerine etkisi(Uludağ Üniversitesi, 1992-09-03) Doygun, Muammer; Korfalı, Ender; Aksoy, Kaya; İpekoğlu, Zeki; Tıp Fakültesi; Nöroşirürji Ana Bilim DalıBu çalışmada standalt iskemi modeli oluşturulan sıçanlarda nimodipin ve hipotenninin iskemi üzerine etkisi incelendi. Birinci grupta (n: 10) Ona Serebral Alter (OSA) oklüzyonun dan sonra nimodipin verilirken, ikinci grupta (n: 10) OSA oklüzyonu yapılmadan önce sıçanların rektal ısılan 22 C'ye düşürüldü ve daha sonra oklüzyon yapılarak hipotermi uygulandı. Operasyondan 24 saat sonra dekapite edilen sıçanların beyinleri hızla çıkanlarak koronal kesitler alındı ve 2, 3, 5-triphenyl/tetrazolium chloride (TTC) ile boyanarak tespit edildi. İskemik alanların bilgisayar görüntüleme metodu ile hacimleri hesaplandı. Gruplann infarkı hacimleri istatistiki olarak birbirleri ile kıyaslandığında nimodipin ve hipotermi grubunda kontrol grubuna göre anlamlı derecede (p < 0.01) bir azalma olduğu gözlendi. Sonuç olarak nimodipin ve hipoterminin iskemi sonrası oluşan infarkt volümü üzerine azaltıcı etkisi olduğu saptandı.Item Halotan ve ısofluran'ın kan glukoz düzeyine etkilerinin karşılaştırılması(Uludağ Üniversitesi, 1993-07-22) Uçkunkaya, Nesimi; Kutlay, Oya; Tıp Fakültesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim DalıHalolan ve Isofluran'm kan glukoz düzeyine etkilerini karşılaştırmak amacıyla, diyabet ile ilgili patolojisi olmayan ASA I grubunda 30 olgu 15'er kişilik iki gruba ayrılarak I. Gruba Halotan, II. Gruba Isofluran anestezisi verildi. İndiksiyondan önce, entübasyondan sonra, indüksiyon dan önce 30. ve 60. dakikalarda ve ayılma odasını terk etmeden önce kan örnekleri alınarak kan glukoz düzeyleri incelendi. Sonuçlarımıza göre, her iki grupta elde edilen kan şekeri ortalamaları kontrol değerlerine göre anlamlı derecede yüksek bulmuştur. Gruplararası karşılaşılaştırmada Isofluran grubunda bu değerlerin Halolan grubuna göre anlamlı derecede yüksek olduğu saptanmıştır (p < 0.05, p < 0.05, p < 0.001). Bu nedenle, diyabetik olgularda Halolan’ın Isofluran 'a göre daha uygun olduğu sonucuna varıldı.Item Hipertansiyon İle viskozite ve osmotik frajilite ilişkisi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Özlük, Kasım; Salmanlı, Belgin; Tıp Fakültesi; Fizyoloji Ana Bilim DalıSon zamanlarda hipertansiyonlu kişilerde, hücre membranında Na+ -K+ - ATPaz ve ca2+- ATPaz aktivitesi bozukluklan gösterilmiştir. Bu bozukluk hücrelerin, özellikle eritrositlerin daha fazla su alarak hacminin büyümesine neden olmaktadır. Dolayısı ile kan osmotik frajilitesi de ve viskozitesinde bir değişiklik görülebilir. Bu amaçla 15 normotansif ve 15 hipertansif kişilerden alınan kan örneklerinde, viskozite, osmotik frajilite ve hematokrit değerleri tayini yapıldı. Hipertansiflerde nonnotansiflere göre viskozite, osmotik frajilite ve hematokritin anlamlı derecede arttığı görüldü.Item Hipertansiyon tedavisinde nicardipine'in etkinliği(Uludağ Üniversitesi, 1993) Çobanoğlu, Nedim; Cordan, Jale; Özkalemkaş, Fahir; Aydınlar, Ali; Güllülü, Sümeyye; Öztürk, Mahmut; Sakar, Mehmet; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim DalıYapmış olduğumuz çalışmada hafif ve orta dereceli esansiyel hipertansiyonlu 21 hastaya monoterapi olarak, 3x20 mg/gün şeklinde, nicardipine uygulayıp, nicardipine nin etkinliğini, toleransını, serum lipidleri, kan şekeri, renin ve aldesteron da dahil olmak üzere tüm biyokimyasal değerler üzerine olan etkilerini araştırdık ve aşağıda belirtilen sonuçlan elde ettik: 1- 4 haftalık nicardipine tedavisinden sonra sistolik ve diyastolik kan basınçları anlamlı olarak düştüler (p < 0.0001). 2- Ayakta ve dinamik egzersizden sonra sistolik ve diastolik kan basınçları çok anlamlı ölçüde alçaldılar (p < 0.0001). 3- İstirahat halinde, ayakta ve egzersizden sonra, tedavinin hiçbir döneminde kalp hızında anlamlı bir değişiklik olmadı. 4- Biyokimyasal parametrelerin hiçbirisi tedavi sonrasında bir farklılık göstermedi. 5- Teleradyogram ve EKG'da PR-QRS ve QT aralıktan değişmeden oldukları gibi kaldılar. 6- Yan etkilerin hiçbirisi tedaviyi kestirecek veya tedaviye ara verdirecek düzeyde eğildi.Item Koroner arter hastalıklarında ACE inhibitörleri(Uludağ Üniversitesi, 1992-09-23) Cordan, Jale; Yeşilbursa, Dilek; Gemici, Kani; Tıp Fakültesi; Kardiyoloji Ana Bilim Dalı1977 yılından beri tıpta kullanılan ACE inhibitörleri, kardiyoloji dalında da çok- geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Bu ilaçların hipertansiyon ve kalp yetmezliğinde kullanımı kanıtlanmıştır. Günümüzde ACE inhibitörlerinin normotansif, kalp yetmezliği olmayan koroner hastalıkların tedavisindeki yeri literatür verilerle takdim edilecektir.Item Kronik lenfositik lösemili olgularımızın klinik özellikleri ve sürvisi(Uludağ Üniversitesi, 1993-05-13) Tunalı, Ahmet; Manavoğlu, Osman; Özkalemkaş, Fahir; Ali, Rıdvan; Sakar, Mehmet; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim Dalı20 erkek ve 15 kadın olgu incelenmiştir (ortalama yaş 58.69 + 1.71). Tanı konulduğu anda RAİ evrelendirme sistemine göre 2 olgu evre 0,4 olgu evre 1, 8 olgu evre ll, 15 olgu evre III ve 6 olgu evre IV'e girmiştir. Exitus nedeni tespit edilebilen 10 hastada ölüm nedeni olarak 1. sıklıkla enfeksiyon, 2. sıklıkla serebral kanama gelmektedir. Bu 10 hastadan 1'i evre ll, 7'si evre lll ve 2'si evre IV'e girmekte olup, tüm hastalar için ortalama sürvi 18.5 + 5.5 ay, sadece evre lll dikkate alındığında ise 22.7 + 5.9 ay bulunmuştur. Halen takip etmekte olduğumuz 18 olguda ortalama takip süremiz 19.9 ay olup, en uzun takip süremiz ll yıldır. Tüm olgulardan 10'u kaybedildi. Ölüm sebebi ilk sırada enfeksiyon, 2. sırada beyin kanamasıydı.Item Lipoprotein (a)'nın yapısı ve plazminojen'le benzerlikleri(Uludağ Üniversitesi, 1993-07-21) Güler, Asuman H.; Ulukaya, Engin; Tıp Fakültesi; Biyokimya Ana Bilim DalıLipoprotein (a) [Lp(a)], insan plazmasında bulunan büyük bir parti küldür. Yapısında hem Lp hem de kan pıhtılaşma proteinlerine benzer elemanlar bulunur. Erken yaşta görülen atherosklerotik kalp hastalıklan (ASKH) ile Lp(a) arasında ilişkiler olduğu gördükten sonra, Lp(a)'nın başta yapısı olmak üzere diğer özellikleri incelenmeye başlanmıştır. Lp(a) düşük dansiteli lipoprotein (LDL) ve büyük bir hidrofilik glikoprotein olan apolipoprotein (a) [apo(a)]'nın birleşmesiyle oluşmuştur. Apo(a) yapısal olarak plazminojene çok benzer. Bu benzerlik sonucu Lp(a)'nm trombojenik bir faktör olabileceği fikri doğmuştur. Ama LDL içerdiği için de aterojenik özellikle olduğu ileri sürülmektedir. Bu derlemede ASKH açısından önemli, etyolojik bir faktör olabilecek Lp(a)'nın yapısı, apo(a) ile plazminojen ve apoB-100 arasındaki benzerlikler ve ilişkiler açıklanmaya çalışılmıştır.Item Neonatal sepsiste antibiyotik seçimi(Uludağ Üniversitesi, 1993) Köksal, Nilgün; Canıtez, Yakup; Sapan, Nihat; Ildırım, İbrahim; Cüneydi, Şeyma; Tıp Fakültesi; Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim DalıKliniğimizde daha önce yapılmış bir çalışmanın sonucunda neonatal sepsisli olgulara ilk tam konduğunda Amikacin ve Seftriakson ya da Cefotaksim başlanması gerektiği sonucuna varılmıştır. Son zamanlarda neonatal sepsisli olguların kan kültürlerinden izole edilen mikroorganizmaların görülme sıklıklarında bir farklılık olmamasına rağmen, bu tedavilerin başlandığı bazı olgularda klinik yanıt almamaması ve bakterilerin bu antibiyotiklere dirençli olduğunun saptanması üzerine, tedavinin başlangıcındaki en uygun antibiyotik kombinasyonunun belirlenmesi amacıyla bu araştırma planlandı. Kan kültürlerinde üreme saptanan 39 neonatal sepsisli olgu çalışmaya alındı. Kan kültüründe en çok üretilen etkenler sırasıyla enterobakter (% 35.1), stafilokok koaülaz negatif (% 25), stafilokok koagülaz pozitif (% 17) idi. Gram pozitif bakterilere karşı etki oranı en yüksek olan antibiyotikler Vancomisin (% 80), Tabramicin (% 67) ve Amikacin (% 65) olarak saptandı. Gram negatif bakterilere karşı etki oranı en yüksek olan antibiyotikler ise Amikacin (% 37), Cefoksitin (% 37) ve Ceftazidim (% 25) idi. Cef taksim ve Ceftriakson 'un gram pozitif bakterilere karşı etki oranlannda anlamlı bir azalma saptandı (p < 0.001). Cefotaksim ve Ceftriakson'un gram negatif bakterilere· karşı etki oranlarında azalma olduğu fakat bu azalmanın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı bulundu (p > 0.05). Sonuç olarak Bursa ve çevresinde Neonatal sepsis ön tanısıyla yatırılan olgulara başlangıç tedavisi olarak Vancomicin, Amikacüya da Vancomicin, Cefoksitin kombinasyonunun başlanmasının uygun olacağı kanısına varılmıştır.Item Pre ve postganglioner simpatik liflerde mikrotubulusların kantitatif kıyaslanması(Uludağ Üniversitesi, 1993-08-04) Çimen, Ahmet; Kahveci, Zeynep; Tıp Fakültesi; Histoloji Embriyoloji Bilim DalıAlbino ratlarda nervi splanchnici’nin myelinated postganglioner ve myelinli preganglioner akson kesitlerinde mikrotubulus sayısı ve yoğunluğu araştırmıştır. Her iki aksonda da mikrotubulus dansitesi; akson kesit alanının artması ile azalmakta iken mikrotubulus ortalama sayısı artmaktadır.Item Pulmoner kapak yokluğu ile birlikte fallot tetralojisi(Uludağ Üniversitesi, 1992-08-06) Özler, Azmi; Demirtaş, Murat; Narin, AhmetPulmoner kapak yokluğu ile birlikte fallot tetralojisi sendromu ventriküler septal defekt, overriding aorta, sağ ventriküler hipertrofi ve kapakların yokluğu ya da nudimentarlığı ile birlikte giden pulmoner annuler stenozla karakterizedir. Belirtiler yenidoğanın yaşamını tehdit edecek ölçüde respiratuar obstrüksiyon ve kalp yetmezliğinden yıllarca hiç kısıtlanmadan yaşayabilen semptomsuz şahıslara kadar değişebilir.Item Pyrimethamine'e bağlı megaloblastik anemi(Uludağ Üniversitesi, 1993-05-13) Tunalı, Ahmet; Ali, Rıdvan; Manavoğlu, Osman; Özkalemkaş, Fahir; Evrensel, Türkkan; Tıp Fakültesi; İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Hematoloji Bilim DalıToksoplazmozis tanısıyla pyrimethamine tedavisi uygulanan hasta, anemi ve hemorajik diyatez bulgularıyla müracaat etti. İncelemeler sonunda pansitopeni tablosu ile kendini gösteren megaloblastik anemi saptandı.